Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/246 E. 2021/172 K. 28.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2019/246 Esas – 2021/172
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/246 Esas
KARAR NO : 2021/172

DAVA : Marka Hakkının İhlâli / Haksız Rekabet
DAVA TARİHİ : 25/10/2019
KARAR TARİHİ : 28/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 05/05/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hakkının İhlâli / Haksız Rekabet davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 25/10/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ülkemizde ve pek çok yabancı ülkede insan kaynakları danışmanlığı, stok sayım ve envanter denetimi alanlarında hizmet verdiğini, 2007 yılından beri faal olduğunu, müvekkilinin “…” markasını kullandığını, bu markanın ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde tanınmış olduğunu, ülkemizde de … sayısı ile 35, 42 ve 45. Sınıf hizmetlerde tescilli olduğunu, “…” markasının kurum nezdinde … … HOLDING GMBH&CO adına kayıtlı olduğunu, ancak anılan firmanın 21.02.2019 yılında … GROUP AG ye devredildiğini, bu devrin markaları da kapsadığını, müvekkilinin de içerisinde yer aldığı grubun da ülkemizde … …&… … Holding Gmbh’nin %100 hissedarı olduğu … Grup Yönetim Hizmetleri A.Ş. iştirakleri ile faaliyette bulunduğunu, davalının da bu iştiraklerden biri olduğunu, … …&… … Holding Gmbh’nin 22.06.2018 tarihli sözleşme ile davalının sahibi olan … Grup Yönetim Hizmetleri A.Ş.’de sahibi olduğu hissenin tamamını …’a devrettiğini, böylece anılan şahsın davalı şirketin sahibi haline geldiğini, devir sözleşmesi 7. Maddesi ile birlikte devir sonrasında en geç 30.09.2018 tarihi itibariyle gerekli unvan değişikliklerinin yapılması ve … markasının kullanılmamasına karar verildiğini, ancak davalının kötü niyetli olarak … markasını ticaret unvanından çıkarmadığı gibi markaları da izinsiz olarak kullanmaya devam ettiğini, bunun üzerine … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile davalı şirkete “…” marka ve logosunu kullanmaya son vermesi ve sair talepler bakımından ihtar keşide edildiğini, ancak davalının haksız eylemlerini sonlandırmadığını, söz konusu kullanımın tecavüz teşkil ettiğinin tespitini, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden davalı eylemlerinin önlenmesini, “Trendwalder” ibaresinin davalının ticaret unvanından terkinini, davalının basılı iş evrakı ve tanıtım ve reklam vasıtalarından söz konusu ibarenin kaldırılması ve söz konusu ibareyi içeren tabelaların sökülmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı … … Medikal ve Temizlik İnşaat Turizm Gıda Peyzaj Taşımacılık Anonim Şirketi, dava dilekçesinin kendisine tebliğine rağmen cevap dilekçesi ibraz etmediğinden, HMK m.128 hükmü gereği dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 6769 sayılı SMK m.29 ve m.149 vd hükümleri ve 6102 sayılı TTK 54 vd hükümlerinden kaynaklı Marka Hakkının İhlali – Haksız Rekabet istemlerine yöneliktir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalının, davacıya ait “…” ibareli tescilli marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet eyleminin bulunup bulunmadığı, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmiş, davalı cevap dilekçesi ibraz etmediğinden dilekçe teati aşaması tamamlanmış, davacı tarafın süresinde ibraz ettiği deliller alınmış, marka tescil belgesi, ticari sicil kayıt bilgileri celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, maddi vakıaların tespiti bakımından birden çok bilirkişi incelemesi yaptırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE:
Haksız rekabet; rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarak tanımlanmıştır. (TTK m.54)
TTK m.55/1-a-4 hükmüne göre; Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemleri almak, haksız rekabet hallerinden biri olarak düzenlenmiştir.
TTK m.56/1hükmü uyarınca; haksız rekabet nedeniyle menfaatleri zarar gören veya zarar görme tehlikesi ile karşılaşabilecek kimsenin, fiilin haksız olduğunun tespiti, haksız rekabetin men’i, haksız rekabetin oluşturduğu maddi durumun ortadan kaldırılmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Marka hakkına tecavüz sayılan haller, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 7.maddesine de atıf yapılmak suretiyle 29.maddesinde düzenlenmiştir. SMK m.29/1-a yollaması ile uygulanması gereken;
SMK m.7/2-b hükmüne göre;Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması,
SMK m.7/3-e hükmüne göre; İkinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilecek bir işaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması, marka hakkını ihlal eylemi niteliğindedir.
SMK m.7/3-e düzenlemesi, 2015/2436 sayılı AB Marka Direktifi’nin 10/3-d (aynı hükmün eşdeğeri Topluluk Tüzüğü m.9/3-d) maddesinin iç hukuka aktarılması ile ihdas edilmiştir. Burada tartışılması gereken husus, markanın veya benzerinin ticaret unvanında yer almasının mutlaka marka hakkı ihlali olarak görülüp görülmeyeceğidir. AB Marka Direktifi’nin 19.resitalinde böyle bir kullanımın marka hakkı kapsamında görülebilmesi için işaretin mal veya hizmetleri ayırt edecek biçimde kullanılması gerektiği belirtilmektedir. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, 2018, İstanbul, s.554-555) Nitekim, marka bir işletmenin mal ve hizmetlerini diğerlerinden ayırt etme işlevini görürken ticaret unvanı tacirleri ayırt etmeye yarayan işarettir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun ticaret unvanına ilişkin 39’uncu maddesine göre her tacir, ticari işletmesine ilişkin işlemleri, ticaret unvanıyla yapmak ve işletmesiyle ilgili senetlerle diğer belgeleri bu unvan altında imzalamak zorundadır. Marka bir işletmenin mal ve hizmetlerini diğerlerinden ayırt etme işlevini görürken, ticaret unvanın tacirleri birbirinden ayırt etmeye yarar. Esasen bu iki ayırt edici işaretin işlevleri birbirinden farklıdır. Bu kapsamda belirtmek gerekir ki işaretin ticaret unvanı olarak tescil ettirilmesi başlı başına marka hakkı ihlali oluşturmamaktadır. Şöyle ki; marka hakkı kapsamında yasaklanabilecek haksız kullanım şekilleri SMK madde 7/3 hükmünde düzenlenmiş, ancak SMK’nın 7’nci maddesinin üçüncü fıkrasında; “Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması halinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir.” denilmiştir. Dolayısı ile üçüncü fıkra kapsamında yasaklanabilecek durumlar 7’nci maddenin ikinci fıkrasından bağımsız şekilde düşünülmemelidir. Çünkü fıkrada, ikinci fıkra kapsamına giren işaretlerin ticaret alanında kullanılması halinde yasaklanabileceğinden bahsedilmektedir. Maddenin 2’nci fıkrası ise karıştırılma ihtimali bulunmasını şart koşmaktadır. Bu durumda da kullanılan işaretlerin benzer olması yanında, davalı kullanımlarının markanın fonksiyonlarını etkilemeye müsait olması ve kullanımın ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali yaratması gerekmektedir.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, ibraz edilen deliller, celp edilen evrak, maddi vakıalar barındıran bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Mahkememizin 07/02/2020 tarihli duruşmasında, davalıya ait işyerinde maddi vakıaların tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Bilirkişi… tarafından tanzim edilen 23/03/2020 havale tarihli rapora göre; Mahkeme tarafından verilen yerinde inceleme yetkisi ve görevi çerçevesinde 16.03.2020 tarihinde saat 15.54’te “… Çankaya” adresine gidildiği, yaklaşık on dakika boyunca belirli aralıklarla zile basılmasına rağmen kapının açılmadığı, bu nedenle davalının sadece ticaret unvanı ve “…” ibaresine ilişkin, kapı zili ve posta kutusundaki kullanımlarının tespit edildiği, bunlar dışında herhangi bir tespit yapılmasının mümkün olmadığı tespit edilmiştir.
Mahkememizce aldırılan 23/03/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda sonuç olarak; ” Davalının fiili markasal kullanımlarının hangi faaliyet alanında gerçekleştiğinin belirlenemediği, davalı kullanımlarının hangi faaliyet alanında gerçekleştiği tespit edilemediğinden, davacının marka hakkına tecavüz değerlendirmesi yapılamayacağı” şeklinde görüş bildirilmiş, davacı vekili bilirkişinin bu raporuna itiraz ederek yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talebinde bulunmuştur.
Davacı vekilinin yeni bir bilirkişi incelemesi istemi kabul edilerek dosya başka bir bilirkişiye tevdii edilmiş olup, bilirkişi Burçak Yıldız tarafından tanzim edilen 06/08/2020 havale tarihli rapora göre; Davalı şirketin 2002’de kurulduğu, davacının davaya konu marka için 2006’dan itibaren hak sahipliğini kazandığı, davacı şirket ile davalı şirket arasında davacının mal/hizmetlerinin söz konusu marka altında Türkiye’de sunulması konusunda bir mutabakat bulunduğu, 2008’de davalı şirketin ticaret unvanında markayı içerecek şekilde değişiklik yapıldığı, davacının bu değişikliğe onay verdiği, davalının 2008-2018 arasında söz konusu ticaret unvanını kullandığı, bu kullanımın davacının bilgisi ve onayı dahilinde olduğu, 2018’de davalı şirketin paylarının dava dışı üçüncü kişiye devredildiği, böylelikle davacı şirket ile davalı şirket arasındaki ticari temsil ilişkisinin sona erdiği, bu doğrultuda davacının “davalı şirketin yeni pay sahibi ile yaptığı” pay devir sözleşmesine markasının artık kullanılmaması konusunda hüküm koyduğu, böylelikle artık kendi markasını kullanması konusunda verdiği rızayı geri aldığı, ancak söz konusu pay devrine rağmen davalı şirketin ticaret unvanında değişiklik yapmadığı, bunun üzerine davacının davalı şirkete ihtar çekmiş olduğu, dava dilekçesinde sözü edilen hisse devir sözleşmesinin taraflarının davacı şirket ile dava dışı … olduğu, davalı şirketin söz konusu sözleşmenin tarafı olmadığı, anılan sözleşmeye uyulup uyulmadığı, uyulmamışsa bunun hukuki yaptırımları, marka ya da şirketler hukuku açısından sonuç doğurmadığı ve özellik arz etmediği, anılan hususlara aykırılığın sadece borçlar hukuku anlamında, sözleşmeden doğan sorumluluk kapsamında ve sadece sözleşmenin karşı tarafı olan dava dışı …’a karşı ileri sürülebilecek şekilde önem taşıdığı, davalının pay sahiplerinin kimler olduğunun, dava dışı … ya da dava dışı sonraki pay sahibi dava dışı … olmasının da, varlığı iddia edilen tecavüz fiili ile ilgisi bulunmadığı, zira iddia edildiği gibi bir tecavüz fiili söz konusu ise, bu fiilin faili şirketin ortağı olan kişiler değil, şirket tüzel kişiliği olduğu, bu itibarla davacının dava dışı … ile akdettiği hisse satma ve satın alma sözleşmesi hükümlerinin dava dışı …’ın davalı şirket ile süregelen ilişki biçimi (TSG kayıtlarına göre) ve davalı şirketin mevcut ortağının dava dışı … olmadığı (TSG kayıtlarına göre) olguları karşısında davalı şirketi bağlayıcı olmadığı, davacının dava dışı … ile akdettiği hisse satma ve satın alma sözleşmesi hükümlerinde, davacının kendi ticaret unvanının çekirdek kısmını oluşturan ve ayrıca tescilli markası olan “…” ifadesinin davalı şirket tarafından kullanılmasına ilişkin olarak sunduğu rızayı geri alma irade beyanının davalı şirkete değil, şirketin gelecekteki yeni ortağına yöneldiğinden, söz konusu hususun işbu dava açısından önem taşımadığı, bu itibarla davacının markasının kullanılması konusundaki rızasını “bu sözleşme ile” geri aldığı yönündeki iddiasının da, davalı şirkete ileri sürülemeyeceği, ancak; davacı şirketin ticaret unvanı ve markasının davalı tarafından kullanılmamasına yönelik ilk iradesini dava dilekçesi ekinde yer alan ihtarname ile ortaya koyduğu, davalı tarafın “…” ibaresini markasal kullanım eylemleri tespit edilemediğinden davacı markasına davalı tarafından tecavüz edildiği iddiasının ispatlanamadığı, davacı markası kapsamındaki hizmetlerle davalının ticari sicil bilgilerinde kayıtlı faaliyet alanları arasında benzerlik bulunmadığı, sonuç itibariyle; marka hakkı ihlali ve haksız rekabet şartlarının oluştuğunun ispatlanamadığı, görüş olarak belirtilmiştir.
Davalı tarafın kayıtlı adresi kapalı ve kilitli olduğundan, bu adres üzerinde yerinde inceleme yapılamaması nedeniyle, mahkememizin 23/09/2020 tarihli duruşmasında, davalı şirkete muhtıra çıkartılmış, buna göre; HMK m.278/4 hükmü uyarınca bilirkişi heyetinin belirlenen gün ve saatte davalıya ait “…Çankaya/ANKARA” adresinde bilirkişi marifetiyle yerinde inceleme yapacağı, HMK m.291/2 hükmünün kıyasen uygulanması neticesinde; davalı şirketin yerinde bilirkişi incelemesi kararının gereğine uymak ve engelleyici tutum ve davranışlardan kaçınmak zorunda olduğu, yerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karşı koyması, yerinde inceleme yapılacak işyerinin inceleme gün ve saatinde kapalı tutulması hâlinde, davacı tarafın dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaları kabul etmiş sayılacağının bu duruşma zaptının tebliği ile birlikte kendisine ihtarına karar verildiği, bu muhtıranın davalı şirkete Tebligat Kanunu m.21 hükmü uyarınca 30/09/2020 tarihinde tebliğ edildiği, mahkememizce görevlendirilen bilirkişi heyetinin ibraz ettiği 02/11/2020 tarihli ek rapora göre; 09/10/2020 tarihinde, “….Çankaya/ANKARA” adresine gidildiği, ancak adresin kapalı olduğu, bu nedenle daire içerisine girilemediği, apartman girişi, daire girişi ve kapısı, posta kutusu ve apartman girişindeki tabelaların fotoğrafının çekildiği, davalı şirketin “…” ibaresini tabelada kullanması eyleminin TTK m.39/2 hükmü uyarınca zorunda kullanım kapsamında kaldığı, markasal kullanım seviyesinde bulunmadığı, davalı işletmesine girilemediğinden, davalı işletmesinde yapılan ticari faaliyetlerin davacı markası kapsamında kalan hizmetlerle benzer olup olmadığının tespit edilemediği, davalının ticari sicil bilgilerinde yer alan faaliyetler ile davacı markası kapsamındaki hizmetlerin benzer olmadığı, davacının ticari unvanının Türkiye’de tescilli olmadığı, bu nedenle ticaret unvanından kaynaklı korunma isteminde bulunamayacağı, davalının markasal kullanımları saptanamadığından, davalı eylemlerinin davacının tanınmış olduğunu iddia ettiği markasından haksız yere avantaj sağlama ya da onu sulandırma eylemlerinin bulunup bulunmadığının tespit edilemediği, görüş olarak belirtilmiştir.
Davacı vekili 02/11/2020 tarihli ek bilirkişi raporuna itiraz ederek; yeni oluşturulacak başka bir heyet aracılığıyla yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir.
Davacı vekilinin itirazları sonrası, mahkememizin 06/01/2021 tarihli duruşmasında verilen ara karar uyarınca, 2’si sektör, 1’i marka uzmanı olmak üzere, 3 kişilik başka bir bilirkişi heyetinden yeni bir bilirkişi raporu aldırılmıştır.
08/03/2021 havale tarihli bilirkişi raporuna göre; Davacıya ait … sayılı “…” ibareli markanın; “35.SINIF: Employment agencies, especially hiring manpower; personnel selection using aptitude testing. (Türkçesi: İstihdam acentalığı, özellikle de işçi alımı; uygunluk testi yardımıyla personel seçimi.) 42.SINIF:Computer and software development and construction; software maintenance; Web page design; scientific and technological services as well as research and design services relating thereto in the field of information technology. (Türkçesi:Bilgisayar ve yazılım geliştirme ve yapımı; bilgisayar yazılımı bakımı; web sayfası tasarımı, bilişim teknolojisi alanında bilimsel ve teknolojik hizmetler ile birlikte bunlara ilişkin araştırma ve tasarım hizmetleri.) 45.SINIF: Personal and social services concerning individual needs. (Bireysel ihtiyaçlar ile ilgili kişisel ve sosyal hizmetler.)” hizmetler bakımından tescilli olduğu, davalı faaliyetlerinin temel olarak medikal sektörü, inşaat sektörü, güvenlik hizmetleri, turizm sektörü, gıda sektörü ve taşımacılık hizmetleri sektörüne yönelik faaliyetleri kapsadığı, 35 ve 42. Sınıf hizmetlerin ise davacı işe alım ve insan kaynakları hizmetleri, bilgisayar, bilişim ve yazılım hizmetleri olduğu, davacı tarafça önceki raporlara yönelik itirazlarda 45. sınıf hizmetlerin, davalı ticaret unvanı kapsamındaki faaliyetler arasında olan “temizlik ve güvenlik hizmetleri” ile ilişkilendirilebilir hizmetler olduğu, zira Nice Sınıflandırmasında 45. sınıfın “investigation and surveillance services relating to the physical safety of persons and security of tangible property” hizmetleri yani “Kişilerin fiziksel güvenliği ve maddi malların güvenliği ile ilgili soruşturma ve gözetim hizmetleri”ni kapsadığının ifade edildiği, davalının da bu alanda faaliyet gösterdiğinin ticaret sicil kayıtlarından görülmesi nedeniyle davalı hizmetleri ile müvekkili markası kapsamının benzer faaliyetleri kapsadığı itirazında bulunduğu, Nice sınıflandırmasında 45. sınıf hizmetlerden 45.02’de açıkça “güvenlik hizmetleri” nin zaten yer aldığı, bu bağlamda davacı markası kapsamındaki “Bireysel ihtiyaçları ilgilendiren kişisel ve sosyal hizmetler.” şeklindeki genel ifadenin, davacının iddia ettiği şekilde “güvenlik hizmetlerini” de kapsayacağı şekilde geniş bir yorumda bulunulmasının pek tabi mümkün olduğu, zira temelinde güvenlik hizmeti de kişinin, güvenlik ihtiyacını karşılayan kişisel bir hizmet olduğu, ancak bu kapsamda söz gelimi bakım hizmeti, refakat hizmeti, temizlik hizmeti, spor, kültür hizmetleri vb. pek çok hizmet kişisel ve sosyal hizmetler kapsamında değerlendirilebileceği, dolayısıyla davacı markasındaki bu tanımlama son derece geniş bir ifade olup standart bir tüketici algısı çerçevesinde anılan hizmetin somut bir çerçeveye oturtulması ve sınırlarının belirlenmesi son derece güç olacak ve tüketicinin davacı markasındaki bu hizmeti ilk anda güvenlik hizmetleri ya da temizlik hizmetleri ile ilişkilendirme ihtimalinin zayıf olacağı, ancak ilgili hizmete yönelik fiili ve yoğun kullanımlar var ise tüketicinin bu kullanımlara dayalı edindiği deneyimle bağlantılı olarak kurabileceği bir ilişki elbet olabilir ise de somut olayda bu yönde ilişki kurulabilecek bir kanaate de varılamadığı, yapılan bu tespitler çerçevesinde, salt davalı taraf ticaret unvanı kapsamında yer alan amaç – konu ve faaliyetler itibariyle tarafların, birbiri ile aynı, aynı tür ya da benzer mal ve hizmetleri kapsamadıkları gibi davalı tarafın fiili ve markasal nitelikteki kullanımlarını gösterir herhangi bir delilin ise dosyada mevcut olmadığı, dosya içerisinde daha evvel rapor tanzim eden bilirkişilerce sunulan rapor içeriklerine konu görsellerden, davalının işyerindeki kullanımlarında “…” ibaresini, ticaret unvanı kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte kullandığı, bu kullanımların bir önceki heyet raporunda da ifade edildiği üzere markasal nitelik arz ettiğinden bahsedilemeyeceği, nihai olarak; davalı ticaret unvanı kapsamındaki “güvenlik hizmetlerinin” davacı tescilli markasındaki 45. sınıftaki hizmetler altında tanımlanabilecek bir hizmet olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında, benzerlik yorumunda dahi davalı tarafın fiili markasal kullanımlarını gösterir somut bir veriye dosya kapsamında rastlanılmadığından, nihai anlamda bir ihlalin var olup olmadığına kanaat getirilmesinin mümkün olmadığı, davacı yanın dava dilekçesi ekinde tescilli markalarının WIPO ve ülkemizdeki kayıtları ile birlikte yine dava dışı … ile aralarında olan hukuki süreçleri ortaya koyar delilleri ibraz ettiği, ilgili delillerin davacı markalarının tanınmışlığına yönelik iddiaları destekler mahiyette olmadığı, bununla birlikte davacı yanın 08.10.2020 tarihli dilekçesi ile birlikte dosya kapsamında birtakım dokümanları daha ibraz etmek suretiyle müvekkili markalarının tanınmışlığını ispatlamaya çalıştığı, buna göre “trenkwalker” ibaresi ile yapılan aramalara yönelik Google Arama Motoru sonuçlarında çıkan istatistiki verilere dayandığı, bunun yanı sıra 07.07.2017 tarihli “Gazete Ekonomi” haberini, 28.09.2017 tarihli… Gazetesi haberini, 24.11.2018 tarihli bir haberi, 24.11.2016 tarihli İngilizce içerikli …başlıklı başka bir haberi, kazanılan ödüllere dair internetten alınan bir adet çıktıyı, 12.06.2017 tarihli “… isimli e-dergide çıkan haberi, 14.02.2009 tarihli “…” isimli yayında çıkan haberi sunduğu, ilgi kayıtlar davacı yanın, ülkemizdeki aktif faaliyetlerine yönelik haber içeriklerinden ibaret olup tek başına tanınmışlık kapsamlı bir korumanın varlığını gerektiren bir sonuç ortaya koymadığı, dolayısıyla davacı markasının tanınmışlığından kaynaklı olarak davalı tarafın marka hakkı ihlali eyleminde bulunduğunun söylenemeyeceği, görüş olarak belirtilmiştir.
Mahkememizce bilirkişi raporlarında yer alan maddi vakıa tespitlerinden yararlanılmıştır. Bu bakımdan her bir bilirkişi raporunda yer alan maddi vakıaların tespitine ilişkin olarak raporların sahihliği mahkememizce tartışma dışı tutulmuştur. Ancak davalıya ait ticaret sicilinde yer alan faaliyet alanları ile davacıya ait … sayılı marka kapsamındaki hizmetlerin aynı veya benzer olup olmadığı noktasında, 08/03/2021 havale tarihli bilirkişi raporunun taraf ve mahkeme denetimine elverişli olduğu kabul edilmiştir. Mahkememize ibraz edilen 06/08/2020 tarihli kök ve 02/11/2020 tarihli ek bilirkişi raporlarında, davalıya ait ticaret sicilinde yer alan faaliyet alanları ile davacıya ait … sayılı marka kapsamındaki hizmetler karşılaştırılırken, SMK m.11/4 hükmü ihmal edilmiş, mal ya da hizmetlerin benzer olup olmadığı karşılaştırılırken; karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz ardı edildiğinden, bu yönden söz konusu kök ve ek raporların ilgili kısımlarına itibar edilmemiştir.
Mahkememizce aldırılan 08/03/2021 havale tarihli bilirkişi raporunda ise; davalıya ait ticaret sicilinde yer alan faaliyet alanları ile davacıya ait … sayılı marka kapsamındaki hizmetlerin aynı veya benzer olup olmadığına ilişkin; “Nice sınıflandırmasında 45. sınıf hizmetlerden 45.02’de açıkça “güvenlik hizmetleri” nin zaten yer aldığı, bu bağlamda davacı markası kapsamındaki “Bireysel ihtiyaçları ilgilendiren kişisel ve sosyal hizmetler.” şeklindeki genel ifadenin, davacının iddia ettiği şekilde “güvenlik hizmetlerini” de kapsayacağı şekilde geniş bir yorumda bulunulmasının pek tabi mümkün olduğu, zira temelinde güvenlik hizmeti de kişinin, güvenlik ihtiyacını karşılayan kişisel bir hizmet olduğu, ancak bu kapsamda söz gelimi bakım hizmeti, refakat hizmeti, temizlik hizmeti, spor, kültür hizmetleri vb. pek çok hizmet kişisel ve sosyal hizmetler kapsamında değerlendirilebileceği, dolayısıyla davacı markasındaki bu tanımlama son derece geniş bir ifade olup standart bir tüketici algısı çerçevesinde anılan hizmetin somut bir çerçeveye oturtulması ve sınırlarının belirlenmesi son derece güç olacak ve tüketicinin davacı markasındaki bu hizmeti ilk anda güvenlik hizmetleri ya da temizlik hizmetleri ile ilişkilendirme ihtimalinin zayıf olacağı, ancak ilgili hizmete yönelik fiili ve yoğun kullanımlar var ise tüketicinin bu kullanımlara dayalı edindiği deneyimle bağlantılı olarak kurabileceği bir ilişkinin olabileceği” şeklindeki tespitinin dikkate alınması gerektiği, nitekim yukarıda maddi vakıa tespiti olarak belirtildiği üzere; davacı şirket ile davalı şirket arasında davacının mal/hizmetlerinin söz konusu marka altında Türkiye’de sunulması konusunda bir mutabakat bulunduğu, 2008’de davalı şirketin ticaret unvanında markayı içerecek şekilde değişiklik yapıldığı, davacının bu değişikliğe onay verdiği, davalının 2008-2018 arasında söz konusu ticaret unvanını kullandığı, bu kullanımın davacının bilgisi ve onayı dahilinde olduğu, şeklindeki tespitlerinde karşılaştırılacak hizmet benzerliğinde olgu olarak nazara alınması gerektiği, mahkememizce benimsenmiştir. Ayrıca; davalı tarafın adresi kapalı olduğundan her ne kadar yerinde inceleme yapılamasa da, davalı tarafa tebliğ edilen muhtıra uyarınca, HMK m.291/2 hükmünün somut olaya kıyasen uygulanması neticesinde, davacı tarafın iddia ettiği vakıaları davalı tarafın kabul ettiği varsayılmıştır. Bu halde de, davalının “…” işaretini, davacının tescilli markası kapsamındaki hizmetler üzerinde davalının kullandığına yönelik iddiaların HMK m.291/2 hükmü uyarınca subut bulduğu, bu yöndeki usul kuralının davalı aleyhine sonuç doğurduğu tespit edilmiş olup, her ne kadar davalı işletmesi kapalı olduğundan burada maddi vakıa tespiti yapılamasa da, HMK m.291/2 hükmünün kıyasen uygulanması sonucu, davalının “…” markasını, davacı markası kapsamındaki hizmetler üzerinde fiilen kullandığı varsayılarak yargılama yürütülmüştür.
Yukarıda yer verilen bilirkişi raporlarındaki hukuki tespitlerin aksine; Bir ticari unvanın, salt ticari unvan olarak kullanılması, her zaman markasal fonksiyon icra etmeyeceği anlamına da gelmez. Ticari unvanını, salt ticari unvan olarak kullanan kimsenin, bu ticari unvanı altında yaptığı ticari faaliyetin türü ve piyasanın algısına göre, markasal etki oluşturduğundan da söz edilebilir. Bu durumda, önemli olan husus; sonraki tarihli ticaret unvanının tescilli olduğu faaliyet alanları ile önceki tarihli markanın tescili kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin aynı veya benzer olup olmadığı, ticaret unvanı ile markayı oluşturan işaretlerin aynı veya benzer olup olmadığı, bu benzerliklerin ilgili tüketici kesimi nezdinde önceki tarihli marka ile ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak nitelikte olup olmadığıdır. Bu ise; ticaret unvanının markasal fonksiyon icra etme kabiliyetinin her somut olayda bulunup bulunmadığını irdelemeyi gerektirir. Hemen belirtmek gerekir ki; karşılaştırılan faaliyet alanları içinde müşterek olarak hizmet sunumlarının bulunması halinde; tüketicinin tacirle daha yakın bir ilişki içerisine girmesi, hizmetlerin çoğunlukla bizzat tacirin işletmesi içerisinde sunulması, hizmetlerde markalanacak bir ürün olmayıp, markanın işletme tabelası olarak kullanımı, unvanın da işletmeye asılma zorunluluğu gibi hususlar dikkate alındığında, hizmetlerde ilgili tüketici kesiminin marka ve unvan ayrımı yapmasının zorlaşacağı, dolayısıyla hizmet faaliyet alanına ilişkin ticaret unvanlarında, bu unvanın markasal ayırt edici etkisinin bulunduğunun da göz ardı edilemeyeceği düşünülmektedir. (Bilge, Mehmet Emin (2015) ‘Marka ve Ticaret Unvanı Arasında İltibas’ Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, C:1, S:2, s.13)
Belirtilen açıklamalara göre; Davalı şirketin 2002’de kurulduğu, davacının davaya konu marka için 2006’dan itibaren hak sahipliğini kazandığı, davacı şirket ile davalı şirket arasında davacının hizmetlerinin söz konusu marka altında Türkiye’de sunulması konusunda bir mutabakat bulunduğu, 2008’de davalı şirketin ticaret unvanında markayı içerecek şekilde değişiklik yapıldığı, davacının bu değişikliğe onay verdiği, davalının 2008-2018 arasında söz konusu ticaret unvanını kullandığı, bu kullanımın davacının bilgisi ve onayı dahilinde olduğu, 2018’de davalı şirketin paylarının dava dışı üçüncü kişiye devredildiği, böylelikle davacı şirket ile davalı şirket arasındaki ticari temsil ilişkisinin sona erdiği, bu doğrultuda davacının “davalı şirketin yeni pay sahibi ile yaptığı” pay devir sözleşmesine markasının artık kullanılmaması konusunda hüküm koyduğu, böylelikle artık kendi markasını kullanması konusunda verdiği rızayı geri aldığı, ancak söz konusu pay devrine rağmen davalı şirketin ticaret unvanında değişiklik yapmadığı, bunun üzerine davacının davalı şirkete ihtar çekmiş olduğu, davacı ile dava dışı 3.kişi arasında yapılan sözleşme her ne kadar davalı şirketi bağlayıcı olmasa da, davacının doğrudan davalıya hitaben ilettiği irade beyanı ile “…” ibaresini davalının kullanımını ve bu ibareyi ticaret unvanında bulundurması eylemini men ederek, başlangıçta verdiği icazeti tek taraflı irade beyanı ile geri aldığı, HMK m.291/2 hükmünün kıyasen uygulanması neticesinde, davalı tarafın “…” işaretini ve ticaret unvanını, davacıya ait … sayılı marka kapsamındaki hizmetler üzerinde kullandığının varsayıldığı, usul hükmünün sağladığı bu varsayım neticesine göre, davacının üzerinde hak sahibi olduğu “…” markasının davacı tarafın vermiş olduğu icazeti geri almış olmasına rağmen, davalı tarafından gerek ticaret unvanı olarak, gerekse fiili olarak markasal şekilde tescilli olduğu hizmetler üzerinde kullanmasından kaynaklı olarak; davacı tarafın marka hakkının ihlal edildiği ve buna bağlı olarak davacı aleyhine haksız rekabetin meydana geldiğinin söylenebileceği, davalı şirketin ticari unvanının olduğu gibi kullanılması halinde dahi, davaya konu hizmet piyasasında, ticaret unvanının olduğu gibi kullanılmasının marka fonksiyonlarını icra etme kabiliyeti bulunduğundan, söz konusu ticaret unvanının bizatihi tescil ettirilmiş olmasının davacı tarafın önceki tarihli marka hakkını ihlal etmeye yeter derecede bir eylem olduğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın kabulü ile; Davalının, “…” markasını kullanım eyleminin davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturan eylemlerin önlenmesine, davalının ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin terkinine, “…” ibaresinin davalının tüm basılı iş evrakı ile broşür, kartvizit gibi her türlü tanıtım ve reklam vasıtalarından kaldırılmasına ve “…” ibaresini içeren tabelaların sökülmesine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; Davalının “…” markasını kullanım eyleminin davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun TESPİTİNE, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturan eylemlerin ÖNLENMESİNE,
2-Davalının ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin TERKİNİNE,
3-“…” ibaresinin davalının tüm basılı iş evrakı ile broşür, kartvizit gibi her türlü tanıtım ve reklam vasıtalarından KALDIRILMASINA ve “…” ibaresini içeren tabelaların SÖKÜLMESİNE,

4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 14,90 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 103,00 TL harç, 389,81 TL posta, tebligat ve dosya kapağı masrafı, 4.100,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.592,81 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.28/04/2021