Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/232 E. 2021/18 K. 13.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/232 Esas
KARAR NO : 2021/18

DAVA : Marka Hakkının İhlâli – Haksız Rekabet – Markanın Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 23/10/2019
KARAR TARİHİ : 13/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/03/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hakkının İhlâli – Haksız Rekabet – Markanın Hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 23/10/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin ABD’nin en büyük perakende satış mağazalarından biri olduğunu ve kendisine ait “… …” markalarını uzun yıllardır menşe ülke ABD başta olmak üzere dünya genelinde Türkiye de dahil 100’ den fazla ülkede yaygın ve yoğun olarak kullandığını ve tescil kayıtları ile koruma altına aldığını, davalının TÜRKPATENT nezdinde tescil edilmiş … sayılı “… …” ve … sayılı markaları ile müvekkili firmanın 143108, 143106, 124842 sayılı … … ve markalarının SMK’nın 6/1, 6/4 ve 6/5 madde hükümleri anlamında işitsel, görsel ve semantik olarak benzer olduğunu, müvekkili firmaya ait … … markalarının Paris Sözleşmesi ve 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca tanınmış marka olduğunu, müvekkiline ait markaların dünya çapında 100’den fazla ülkede tescil ettirilmiş olduğunu, davalı yanın basiretli bir tacir gibi davranmayarak, kötüniyetli olduğunu, davalının … ve … sayılı markalarının hükümsüz kılınması gerektiğini, davalı yanın müvekkiline ait TÜRKPATENT nezdinde tescilli markaların aynı/benzerini 25. sınıfta yer alan “giyim eşyaları” ürünleri üzerinde izinsiz ve hukuka aykırı bir biçimde kullanmasının marka tecavüzü teşkil ettiğini, bu nedenle davalının adresinde keşif yapılarak tecavüze konu ürünlerin toplatılmasını, müvekkilinin tescilli tanınmış markalarına karşı gerçekleştirilen tecavüzün önlenmesi, durdurulması ve giderilmesi ile davalının haksız eylemlerine son verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalı … vekili 21/01/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından ikame edilen iş bu davanın yetkisiz Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde açıldığını, davalının yabancılık teminatı yatırmadığını, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde tescilli markalarının kullanılmasının engellenmesine yönelik bir karar verilmesinin mevcut hukuk kurallarına ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre mümkün olmadığını, 6769 sayılı SMK’nın 7. maddesi gereğince marka koruması ve hakkının tescil ile elde edildiğini, bu tescil haksız olsa dahi hükümsüzlük davası aleyhine sonuçlanana kadar marka sahibinin tescilin sağladığı korumadan yararlanacağını, yapılan tespitte müvekkili tabelasında … … ve … … ibarelerinin kullanıldığını, işyeri tabelası ve kartvizitlerde … ibaresinin ön planda olduğunu, ürünlere dikili etiketlerde davalı adına kayıtlı tescilli markanın kullanıldığı davalı işyeri ve ürünlerinde davacıya ait markasının birebir aynısı veya benzerinin kullanılmadığının tespit edildiğini, müvekkilinin markası ile davacı markası arasında benzerlik bulunmadığını, müvekkili markasında ayırt edici ibarenin … ibaresi olduğunu, müvekkilinin marka kullanımının tescilli kullanım olduğunu ve bu kullanımların haklı ve yasal olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 6769 sayılı SMK m.29 ve m.149 vd hükümleri ile 6102 sayılı TTK 54 vd hükümlerden kaynaklı Marka hakkına tecavüzün önlenmesi, durdurulması, kaldırılması, tecavüze konu ürünlerin toplatılması, tecavüze konu markaların silinmesi veya imhası-haksız rekabetin men-i ve ref-i ile 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan davalı markalarının hükümsüzlüğü istemlerine yöneliktir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın;
A) Davacının teminat yatırma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı, bu minvalde teminata ilişkin dava şartının sağlanıp sağlanmadığı, davayı görmeye mahkememizin yetkili olup olmadığı,
B) Davalıya ait … ve … sayılı “…” ve “… …+şekil” ibareli markalar ile davacıya ait 143108, 143106 ve 124842 sayılı “… …”, “…+şekil+…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalının marka başvurusunda kötüniyetli olup olmadığı, bunlara bağlı olarak davalı markalarının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği,
C) Davalının, davacı markalarını ihlal eylemlerinin bulunup bulunmadığı, haksız rekabet eyleminin bulunup bulunmadığı, davalının tescilli markalarının hukuka uygunluk sebebi oluşturup oluşturmadığı, marka hakkını ihlal ve haksız rekabet eylemi söz konusu ise, bu eylemlerin niteliği ve ne suretle meydana geldiği, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil belgeleri getirtilmiş, delil tespiti icra edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
GEREKÇE:
Davacının dava açarken teminat yatırması gerekip gerekmediği hususunda mahkememizce yapılan değerlendirmede; İstanbul BAM 16.Hukuk Dairesi’nin 30/10/2019 tarih 2017/2762 E 2019/2291 K sayılı kararında belirtildiği üzere, MÖHUK m.48/2 ve ABD Dışişleri Bakanlığı ve Türk Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı arasında imzalanan 04/06/1932 tarihli Kanun ile onaylanan İkamet tezkeresi gereğince, ABD menşeili davacı şirketin teminat yatırmasının gerekmediği, ayrıca 1982 Anayasası’nın 90.maddesi ve 6769 sayılı SMK m.3/1-c maddesi birlikte dikkate alındığında, davacı tüzel kişiliğin tabiiyetinde bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri’nin ülkemizin taraf olduğu Sınai Mülkiyetin Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi’ni imzalamış olması, bu sözleşmenin 2.maddesinde sınai mülkiyetin korunmasıyla ilgili olarak birlik ülke vatandaşları arasında eşit işlem ilkesinin kabul edilmiş bulunması karşısında, sınai mülkiyet hakkına dayalı olarak açılan bu davada yabancı uyrukluğunda bulunan davacının teminat yatırması gerekmediği, bu husus bakımından dava şartlarında eksiklik bulunmadığı tespit edilmiştir.
Davalı vekilinin yetki ilk itirazı ön inceleme duruşmasına ön sorun olarak incelenmiştir. Bu minvalde yapılan değerlendirmede; Yargıtay 11.HD’sinin 03.10.2013 tarih ve 2012/18391 E.-2013/17416 K. Sayılı kararında belirtildiği üzere, Davacı vekili tarafından, hükümsüzlük talebi yanında, markaya tecavüzün giderilmesi de talep edildiğine göre, 6769 sayılı SMK 156/3 maddesi uyarınca dava, davacının ikametgâhı mahkemesinde veya hukuka aykırı fiilin işlendiği veyahut tecavüz fiillerinin etkilerinin görüldüğü yerde açılabilir. 6769 sayılı SMK 156/4 hükmü gereği, davacının Türkiye’de mukim bulunmadığı, ancak davanın açıldığı tarihte sicilde kayıtlı vekilinin işyerinin bulunduğu yerin yargı çevremiz içerisinde kaldığı anlaşıldığından yetki ilk itirazının reddine karar verilerek yargılama yürütülmüştür.
I-Markaların Hükümsüzlüğü İstemine Yönelik Değerlendirme
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka tescil belgeleri, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran 14/10/2020 tarihli bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; davalıya ait … sayılı marka kapsamındaki “25.SINIF:Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar. Ayak giysileri. Baş giysileri.” emtiaları ve davalıya ait … sayılı marka kapsamındaki “25.SINIF:Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler.” emtiaları ile davacıya ait 93/007790, 90/008236, 90/008235 ve 98/007713 sayılı marka kapsamında 25.sınıfta yer alan emtiaların aynı/aynı tür/benzer oldukları tespit edilmiştir. Zira söz konusu emtialar; benzer tüketici kesimine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, benzer yerlerde satışa sunulurlar, aralarında rekabet ve birbiri yerine ikame imkânı bulunur.
Davacının 93/007790 (143108) sayılı markası “… …” ibaresinden, 98/007713 sayılı markası “… … …” ibaresinden, 90/008235 (143106) sayılı markası “… …” ibaresi ve siyah renkten oluşan elinde sopası ile at üzerinde … oynayan bir oyuncu figüründen, 90/008236 (124842) nolu markası siyah renkten oluşan elinde sopası ile at üzerinde … oynayan bir oyuncu figüründen oluşmaktadır. Davacı markalarından 93/007790 ve 98/007713 sayılı markaları temel olarak kelimelerden oluştuğundan markaların esas unsurunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde sırasıyla “… …” ve “…” ibareleri olduğu tespit edilmiştir. Zira bu markalarda herhangi bir şekil unsuruna yer verilmemiştir. Davacının 90/008235 sayılı markasında ise at üzerinde … oyunu oynayan oyuncu şekil unsuru ile birlikte yine “…” ve “…” ibarelerine yer verildiği görülmektedir. Markadaki şekil unsurunun, “…” ve “…” kelimelerinin ortasında yer alması ve markanın odağını oluşturması nedeniyle bu ibareler kadar markada etkin olduğu görülmektedir.
Davalıya ait … sayılı markasının bir bütün olarak tek ve esaslı unsuru “…” ibaresidir. Davalıya ait … sayılı markanın; “… …” ibaresi ile bu ibarenin üstünde siyah zeminde kırmızı renk ile oluşturulan şaha kalkmış at üzerinde yer alan bir binici figüründen oluştuğu, markanın bir bütün olarak kelime ve özgün şekil unsurundan oluştuğu, bir bütün olarak markasal ayırt edici etkisinin bulunduğu tespit edilmiştir.
Taraf markaları görsel, işitsel ve anlamsal olarak karşılaştırıldığında; davalı markalarında “…” ve …” ibarelerinin ve siyah fon üzerinde kırmızı renkten oluşan üzerinde bir binicinin bulunduğu şaha kalkmış bir at figürünün bulunduğu, davalı markalarında davacı markasında bulunan “…” ibaresinin aynen yer aldığı, “…” ibaresinin ise “-AU” harflerinin yerine “O” harfinin ve ibarenin sonuna “-ZO” hecesinin getirilerek “…” şeklinde oluşturulduğu, davaya konu 25.sınıf emtiaların makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesimine hitap ettiği, ortalama tüketicinin dikkatinin genellikle ilk kelimede olması nedeniyle davalının … ibaresi ile başlayan ve L- harfiyle devam eden markasında yapılan bu harf değişikliklerinin markayı davacı markalarından ayırt edici kılmadığı, “… ….” ve “… …” şeklinde telaffuz edilen markaların işitsel olarak benzediği, taraf markalarının Türkçe bir anlamının bulunmadığı, ancak davacının … … ibareli markasının, davacı markasını yaratan Amerikalı tasarımcının adı olması nedeniyle, yine … ibaresi ile başlayan davalı markalarının ilgili tüketici de anlamsal olarak benzeyebilecek yabancı kelime algısı yaratabileceği düşünülmektedir. Markaların kelime unsurlarının benzer olmasına ek olarak davalının … sayılı markasında yer alan şekil unsurunda da şaha kalkmış at üzerinde bir binicinin bulunduğu, bu şekil unsuru ile davacı markalarında yer alan siyah renkten oluşan elinde sopası ile at üzerinde … oynayan bir oyuncu figürü unsurları aralarında yön, duruş ve tutuş farklılıkları olmasına rağmen “hareket eden at üzerinde yer alan binici” şekillerinden oluşmaları nedeniyle birbirine benzediği, bu hale göre daha önce davacıya ait “… …”, “…+Şekil+…”, “Şekil” ve “…. … …” markalarını gören, duyan, bu markalı emtialardan yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı, markaları bir arada görme ve karşılaştırma imkânından yoksun, önceki tarihli markaların detaylarını analiz etmeyen, zihninde oluşan önceki tarihli marka imajı ile hareket eden ortalama tüketici kesiminin davalıya ait … sayılı “…” ve … sayılı “…+Şekil+…” ibareli markaları, bu markalı 25.sınıftaki emtiaları gördüğünde veya duyduğunda, bu markayı davacı markaları ile bağdaştırabileceği, davalı markalarını davacıya ait markalardan ikisi olarak zannedebileceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökeni işaret ettiğini algılama ihtimalinde dahi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu hususunda yanılsamaya düşebileceği, bu nedenle SMK m.6/1 hükmü koşullarının somut olayda gerçekleştiği tespit edilmiştir.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; “… …” markasının tanınmış marka olduğunu ileri süren davacı yanca dosyaya sunulan deliller ve hususiyetle “… …” ve at üzerinde … oyuncusu figürlü “şekil” markalarının Türkiye ve dünya genelinde geniş bir korumaya alındığını gösterir belgeler, davacının 1983 yılından beri “…” markasını 1989 yılından beri “… …” markasını TÜRKPATENT nezdinde korumaya tabi tuttuğunu gösteren belgeler, T/03171 sayılı “… ŞEKİL” markasının 2017 tarihli tanınmış marka kararı, davacı şirkete dair gazete ve dergilerde yer alan haberler çerçevesinde yapılan inceleme neticesinde; davacıya ait … ve şekil markalarının tanınmış marka olduğu, … … markasına ilişkin olarak Kurum tarafından verilmiş bir tanınmış marka kararı olmasa da bu markanın da diğer markalarla birlikte sıklıkla kullanıldığı değerlendirildiğinde, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin, aynı çevredeki insanlar tarafından “refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım” yaratan marka olduğu, bu hale göre davacının bu markalarının giyim sektöründe tanınmışlık mertebesine ulaşan bir marka olduğu, davacının bu markaları ile işaret benzerliği oluşturduğu tespit edilen davalı markalarının, davacıya ait markaların tanınmışlığından haksız yere avantaj sağlama ihtimalinin bulunduğu, davacının uzun yıllara sirayet eden emek ve yatırımının sonucu oluşturduğu olumlu imajın davalı markaları nedeniyle davalıya ait markalara transfer edilme tehlikesinin bulunduğu, bu hale göre somut olayda SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötüniyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalının kötüniyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötüniyet iddiasına dayalı hükümsüzlük istemi yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.6/1, SMK m.6/4 ve SMK m.6/5 hükmü koşullarının somut olayda oluştuğu tespit edildiğinden, dava konusu … ve … sayılı markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
II-Marka Hakkı İhlâli ve Haksız Rekabet İstemlerine Yönelik Değerlendirme
Marka hakkına tecavüz sayılan haller, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 7.maddesine de atıf yapılmak suretiyle 29.maddesinde düzenlenmiştir. SMK m.29/1-a yollaması ile uygulanması gereken;
SMK m.7/2-b hükmüne göre;Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkını ihlal eylemi niteliğindedir.
SMK m.155 hükmüne göre; Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.
Haksız rekabet; rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarak tanımlanmıştır. (TTK m.54)
TTK m.55/1-a-4 hükmüne göre; Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemleri almak, haksız rekabet hallerinden biri olarak düzenlenmiştir.
TTK m.56/1hükmü uyarınca; haksız rekabet nedeniyle menfaatleri zarar gören veya zarar görme tehlikesi ile karşılaşabilecek kimsenin, fiilin haksız olduğunun tespiti, haksız rekabetin men’i, haksız rekabetin oluşturduğu maddi durumun ortadan kaldırılmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka tescil belgeleri, itiraza mesnet markalar, 2019/14 Talimat numaralı delil tespiti evrakı, davalıdan temin edilerek dosya içerisine kazandırılan ürün örneği, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran 25/11/2019 tarihli delil tespitine ilişkin bilirkişi raporu, 14/10/2020 tarihli bilirkişi heyet raporu ile tüm dosya kapsamına göre;
Davalıya ait “….İSTANBUL” adresinde bilirkişi marifeti ile delil tespiti işlemi icra edilmiş ve davalı markasal kullanım örnekleri dosya içerisine kazandırılmıştır. Davalı işyerinin tabelasında “… …” ve ayrıca “…” ibaresi yer almaktadır. Ön planda olan ibarenin “…” olduğu görülmektedir. Aynı adresin iki ayrı tabela taşıdığı, “… …” ibaresinin de işyerinde yer aldığı görülmektedir. Davalının giyim eşyası satışı yaptığı, bu bağlamda faaliyetinin 25.sınıftaki ürünleri kapsadığı tespit edilmiştir. Davalının vergi levhasına göre de iştigal alanının 25.sınıf emtialara ilişkin olduğu tespit edilmiştir. Davalıya ait kartvizitte “Şekil …” ibaresi ile “…” ibaresinin bulunduğu, “…” ibaresinin diğer unsurlara göre daha ön planda olduğu gözlemlenmiştir. Davalının ürünler üzerinde “Şekil …”, “…” ve “…+Şekil+…” ibarelerini kullandığı tespit edilmiştir. Davalının ürün etiketleri üzerinde “… …+Şekil” ibaresini kullandığı tespit edilmiştir. Belirtilen maddi tespitlere göre; davalı yana ait “…” ve “… …” ibareli kullanımların, davacı markaları ile benzer olmadığı, davalının sadece … ibaresini barındıran tabela kullanımlarının davacının markalarına tecavüz teşkil etmediği; davalı, kartvizitlerinde her ne kadar … ibaresini ön plana çıkarsa da bu ibarenin solunda yer alan … ibaresi ve üzerinde “bir binici bulunan şaha kalkmış at figürü” ile birlikte yapılan kullanımların davacının markalarına benzer olduğu, aynı şekilde davalının işyeri camekan ve ürün arma ve etiketlerinde yer alan “Şekil+… …” ve “Şekil+… …” şeklindeki kullanımların ise davacı şirkete ait “… …”, “…+Şekil+…” ve “Şekil” markaları ile yüksek derecede benzerlik ve iltibas riski olduğu, her ne kadar davalıya ait tescilli markaların bulunduğu tespit edilmişse de SMK m.155 hükmü uyarınca bu markaların önceki tarihli davacı markaları nezdinde savunma gerekçesi olamayacağı, dolayısıyla davalıya ait bu eylemlerin, davacı yana ait markalardan doğan hakları ihlal eder nitelikte eylemler olduğu, marka hakkı ihlalinin haksız rekabetin özel bir türü olduğu düşünüldüğünde, marka hakkı ihlali oluşturan her eylemin aynı zamanda da haksız rekabete sebebiyet verdiği, bu nedenle davalı eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiği tespit edilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacının marka hakkına tecavüz teşkil eden eylemlerin önlenmesine, durdurulmasına, tecavüzün etkilerinin giderilmesine, davalının haksız eylemlerine son verilerek “… Şekil …” ve “… …” ibaresini veya benzerini taşıyan ürünlerin ve tanıtım araçlarının toplatılmasına, bu ibarelerin veya benzerlerinin her türlü ürün ve tanıtım aracından çıkartılmasına, bunun mümkün olmaması halinde söz konusu ürün ve araçların imhasına, davalının, davacıya ait marka hakkı ihlali neticesinde ortaya çıkan haksız rekabetinin men’ine, haksız rekabet neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, 14/10/2020 havale tarihli bilirkişi raporu içeriğinin icra aşamasında dikkate alınmasına karar verilmiştir.
Somut olayda davaların yığılması müessesesi mevcuttur. Davalıya ait markaların hükümsüzlüğü istemi ile marka hakkı ihlali/haksız rekabetten kaynaklı istemler birbirinden bağımsız ayrı ayrı tek başına davaya konu olabilecek nitelikte istemler olup, bu davalar arasında bağlantı da bulunmamaktadır. Bu nedenle markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından ve marka hakkı ihlali/haksız rekabetten kaynaklı istemler bakımından davacı lehine ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmiş olup, bir bütün halinde aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile;
A)Dava konusu … ve … sayılı markaların HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
B)Davacının marka hakkına tecavüz teşkil eden eylemlerin ÖNLENMESİNE, DURDURULMASINA, tecavüzün etkilerinin GİDERİLMESİNE, davalının haksız eylemlerine son verilerek “… Şekil …” ve “… …” ibaresini veya benzerini taşıyan ürünlerin ve tanıtım araçlarının TOPLATILMASINA, bu ibarelerin veya benzerlerinin her türlü ürün ve tanıtım aracından ÇIKARTILMASINA, bunun mümkün olmaması halinde söz konusu ürün ve araçların İMHASINA, 14/10/2020 havale tarihli bilirkişi raporu içeriğinin icra aşamasında dikkate alınmasına,
C)Davalının, davacıya ait marka hakkı ihlali neticesinde ortaya çıkan haksız rekabetinin MEN’İNE, haksız rekabet neticesi olan maddi durumun ORTADAN KALDIRILMASINA, 14/10/2020 havale tarihli bilirkişi raporu içeriğinin icra aşamasında dikkate alınmasına,
2-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 14,90 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı markaların hükümsüzlüğü istemi bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı marka hakkı ihlali/haksız rekabetten kaynaklı istemler bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 95,20 TL harç, 2.570,41 TL bilirkişi ücreti, posta, tebligat, dosya kapağı masrafı olmak üzere toplam 2.665,61 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.13/01/2021

Katip …
E İMZA

Hakim …
E İMZA