Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/151 E. 2021/435 K. 15.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Türk Milleti Adına Yargılama Yapmaya ve Hüküm Vermeye Yetkili
ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/151 Esas
KARAR NO : 2021/435

DAVA :Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/03/2020
KARAR TARİHİ : 15/06/2021
YAZIM TARİHİ : 25/06/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında Ankara İli sınırları içinde bulunan muhtelif cadde ve sokakların içme suyu ve yağmur su hatları yapım işi ve Kazan ilçesindeki AS ve YS Hatlarının Birim Fiyatla yapılması sözleşmelerinin akdedildiğini, davacının sözleşmede belirlenen yükümlülüğünü eksiksiz ifa ettiği ve sözleşmeye uygun olarak teslim yaptığını, yapılan iş gereğince davacıya hak ediş ödemeleri kısmen yapılmış, taraflar arasında davacının bakiye alacağı ile ilgili yapılan görüşmede 400.000 TL alacağın olduğu belirlendiğini, belgede ödemelerin kesin kabul ve teminat iadesinde yapılacağının belirlendiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin ‘teminat ve masraflar’ başlıklı 6. maddesinde yüzde 11 oranında teminat miktarı belirlenmiş, 3. fıkrasında şartnamenin 47. maddesine atıf yapılarak, işin kesin kabulü onaylanıncaya kadar yüzde iki kesinti yapılarak emanete alınacağını, kalan kısmın iade edileceğinin belirtildiğini, yüzde ikilik dilim ise kesin kabulde ödeneceğinin talep edildiğini, buna göre ihale bedeli olan 3.657.406,69 TL’den yüzde 11 oranında kesinti yapıldığını, yüzde ikilik dilimin emanete alınarak davalıya yüzde 9 oranındaki teminatın iade edildiğini, davalıya iade edilen teminat miktarının 3.657.406,69 *9 /100: 329.166,00 TL civarında olduğunu, davalının bu miktarı iade almış olduğunu, aralarındaki mutabakat belgesine göre iade etmesi gerektiğini, davalının teminat iadesini aldığı tarih itibari ile alacağın muaccel olduğunu ve davalının da temerrüdü oluştuğunu, Emanete alınan ve kesin kabul ile iade edilecek yüzde ikilik dilime karşılık gelen miktar için, iade tarihinde talepte bulunulacağını, bu davanın konusunun davalıya iade edilen teminat miktarı kadar olduğunu, 13.7.2018 tarihinde yapılan borç miktarının tespitine rağmen ödeme yapılmadığını, mutabakat belgesinin hesaptan düşenler kısmında ‘ birim fiyat farkı, ödeme kur farkı, çek kırdırma faizi’ başlığı altında belirtilen miktarlar müvekkiline yapılan ödeme kapsamında değerlendirilmemesi gerektiğini, sözleşmede birim fiyat farkı ile ilgili düzenleme olmadığını, çek kırdırma faizinin müvekkili ilgilendiren bir durum olmadığını, ödeme kur farkının da müvekkiline yansıtılmasının dayanağı olmadığını, her ne kadar müvekkilinin imzası olsa da bu hususun maddi hata niteliğinde olduğunu, fazlaya ilişkin haklarından feragat ettiğine dair bir ifade olmadığını, kişinin yaklaşık 250.000,00 TL’lik alacağından feragatinin de mantıklı tarafın bulunmadığını, belge imzalandıktan sonra müvekkiline 35.000 TL ödeme yapıldığını, müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirdiğini, karşılıklı borç yüklenen sözleşmede davalının yükümlülüğü hak ediş ödemelerini yapmak olduğunu, davalının işin sözleşmeye uygun eksiksiz ve ayıpsız teslimine rağmen hak ediş bedellerinin tamamını ödemediğini belirterek, teminatın yüzde 9’luk kısmının iade edildiğini, alacak, iade tarihi itibarı ile muaccel hale geldiğini ve davalının temerrüdünün bu tarihte oluştuğunu, fazlaya ilişkin hakların saklı kalmak kaydı ile 290.000,00 TL alacağa hükmedilmesine ve teminatın iade tarihinden itibaren reeskont faizi işletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Görülen lüzum üzerine HMK 31.maddesi kapsamında davacı vekilinden eldeki davanın konusunun açıklanması istenilmiş, davacı vekili 01.12.2020 UYAP havaleli dilekçesinde; davanın konusunun “bakiye hakediş alacağı” olduğunu belirtmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının gerçeğe aykırı beyanlarda bulunduğunu, davacının dediği %2’lik kısım dışında kalan kısmın ödeneceğine dair tek bir cümleye rastlanılmadığını, 01.07.2017 tarihli taşeronluk sözleşmesinin l.sahifesinde kesin kabulun henüz yapılmadığını, yapılan kesintilerin davacıya ödenmesinin mümkün olmadığını, kendiliğinden açığa çıktığını, mahkemenizce idareye kesin kabulün yapılıp yapılmadığının sorulmasının talep edildiğini, bu halde kendi edimini ifa etmeyen davacının davalıdan edimini ifa etmesinin beklenmediğini, öncelikle kendi edimini ifa etmeyen davacının davasının bu hüküm çerçevesinde reddine aksi kanaat halinde ise hukuki deliller kısmında sunduğumuz delillerimizin ivedilikle toplanarak sözleşme hükümleri de dikkate alınarak davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER ;
1-Sözleşmeler
2-Taşeron ek sözleşmesi: Taşeron … ve işveren … İnşaat Ltd. Şti. imza ve kaşeleri bulunan BİLA tarihli sözleşme
-… Genel Müdürlüğünün cevabi yazısı
-Bilirkişi heyeti 01/04/2021 tarihli raporunda özetle; mahkemece 13.03.2020 tarihli tensip tutanağında ve 24.11.2020 tarihli ara kararının 7.maddesinde taraflar arasındaki hakediş, ödemeler ve bunlara ilişkin tüm belgeler, kesin hakediş belgeleri, geçici kesin kabul tutanaklarını ibraz etmesi için 2 haftalık kesin süre vermiş olduğunu ancak bu sürelere rağmen davacının; üstlenmiş olduğu işi sözleşme hükümlerine uygun olarak süresinde eksik ve kusursuz bir şekilde ifa ettiğine ilişkin belgeler ile bakiye 290.000,00 TL alacağını kanıtlayan belgeleri ibraz etmediğinin görüldüğünü, hukuki tayin ve taktirin Mahkemeye ait olduğunu belirtmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE ;
Dava Eser sözleşmesinden kaynaklanan, bakiye hak ediş alacağına ilişkindir.
Eser sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda akdi ilişkinin varlığını ve işin yapılıp teslim edildiğini kanıtlama mükellefiyeti yükleniciye ait olup, bedelin ödendiğini ispatlama yükümlülüğü ise iş sahibine aittir.
Mahkememizce 24.11.2020 tarihli ön inceleme duruşmasında davacıya delillerini ibraz etmesi için kesin süre verilmiş ise de ara karar gereği davacı tarafça yerine getirilmemiştir.
Mahkememizce dava dışı …’ye gönderilen müzekkere ile; davaya konu ihaleye ilişkin kesin kabul ve geçici kabul yapılıp yapılmadığı hususunun tespiti ile buna ilişkin tutanaklar istenmiş verilen 07.12.2020 tarih ve E.56828 sayılı cevabi yazı ile; anılan ihalenin … İnşaat Taah. Elektromekanik San. Tic. A.Ş ve YDA İnş. San. Tic. A.Ş iş ortaklığına ihale edildiği, söz konusu işin kesin-geçici kabulü ve herhangi bir teminat iadesi yapılmamış olduğu bildirilmiştir.
Dava değeri gözetildiğinde yargılamanın HMK 316 vd maddelerinde düzenlenen Basit yargılama usulüne tabi olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda öncelikle basit yargılama usulüne tabi davalarda delillerin ileri sürülmesi hususunu açıklamak akabinde gerçekleşen somut olayı değerlendirmek gerekmektedir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda temelde iki yargılama usûlüne yer verilmiştir. Bunlardan birisi, Kanunun asıl yargılama usûlü olarak düşündüğü ve daha geniş uygulama alanı olan yazılı yargılama usûlü; diğeri ise, uygulandığı dava ve işlerin özel olarak belirtildiği basit yargılama usûlüdür. Dava dilekçesinin unsurlarını düzenleyen 119. madde ise, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yazılı yargılama usûlünü düzenleyen üçüncü kısmının, dava açılmasına ilişkin birinci bölümünde yer almaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, gerek yazılı yargılama usulünde gerekse basit usule tabi davalarda, mahkemeye yöneltilen talebin, talep konusunun, talebin dayanağının, bunlara ilişkin delillerin, ayrıca kendisinden talepte bulunulan yargı organının ve talepte bulunanın doğru ve anlaşılır şekilde belirtilmesi gerekmektedir.
Hukuk yargılamasında tasarruf ilkesinin sonucu olarak (HMK m. 24), talep olmadan bir dava incelenemez ve taraflarca getirilme ilkesinin sonucu olarak da (HMK m. 25) hâkimin vakıaları kendiliğinden araştırması veya delil toplaması söz konusu değildir. Ayrıca hâkim tarafların talepleriyle bağlıdır (HMK m. 26). Bu sebeple, dava dilekçesi, yargılamayı başlatmakta, hem vakıalar hem deliller yönünden çerçevesini çizmekte ve davada incelenecek talep konusunu belirlemektedir. Bunları da doğrudan tarafın kendisi yapmak durumundadır. Tarafın bu konudaki ihmali, özensizliği ve eksikliğini tamamlamak mahkemenin tasarrufunda olan bir husus değildir. Böyle bir durumda taraf, bu konudaki davranışlarının sonuçlarına katlanacaktır.( HMK Bakımından Dava Dilekçesinde Eksiklik Halinde Yapılması Gereken İşlemler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 263-300 (Basım Yılı: 2015) Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan)
Basit yargılama usûlünde davanın açılması, bu usûlde dilekçelerin verilmesi kenar başlıklı 317. madde’de düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında, dava açılması ve davaya cevap verilmesinin dilekçe ile olacağı belirtilmiş, ancak dilekçenin unsurları tek tek sayılmamıştır. Fakat, 322. maddede, basit yargılama usûlüne ilişkin hüküm bulunmayan hallerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu sebeple, 119. maddede belirtilen unsurlar, basit yargılama usulünde de geçerlidir. Hatta, basit yargılama usûlünün niteliği gereği, tarafın dava açarken yanlışlık yapmaması ve bir eksiklik olmaması için, dava (ve cevap) dilekçesinin Yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebileceği belirtilmiş (m. 322/4) ve Yönetmelikte de bu konu ayrıca düzenlenmiştir (Yön. m. 37). Bu düzenleme dahi göstermektedir ki, kanun koyucu yargılamanın sağlıklı yürütülmesi bakımından dilekçeye özel önem vererek, avukatla temsil ihtimalinin daha az olduğu basit yargılama işlerinde dava dilekçesinin eksiksiz olması amacıyla, bir form dilekçeye de yer vermiştir.
Davacının hiçbir vakıa göstermeden veya gösterdiği vakıaları açık ve somut olarak belirlemeden bir davayı yürütmesi mümkün değildir. Bu noktada, davacının çok genel ifadelerle veya içi boş bir takım vakıaları belirtmesi de yeterli olmayacaktır. Bu sebeple, davacı vakıaları, genel geçer şekilde değil, açık ve algılanabilir şekilde ortaya koymalı, ispata elverişli şekilde de somutlaştırmalıdır. Çünkü, ispat faaliyetinin yürütülebilmesi için ispata konu vakıanın ne olduğunun bilinmesi gerekir. Taraf olan ve vakıayı bizzat yaşayan ya da o vakıa hakkında doğrudan bilgi sahibi olan davacının bilmediği bir şeyi, hâkimin bilmesi ve bulması söz konusu olamaz. Ayrıca belirtmek gerekir ki, re’sen araştırma ilkesinin uygulandığı istisnaî durumlar dışında, özel hukuk yargılaması olan medenî yargıda taraflar kendilerine ilişkin hususları ve dava malzemesini (HMK m. 25) mahkemeye getirmek ve bildirmek zorundadırlar.
Buna göre; HMK m.121 maddesinde “Dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur” hükmü yer almakta olup, aynı zorunluluk HMK m.129/2 hükmünün 121. maddeye yaptığı yollama neticesinde davalı bakımından da mevcuttur. Benzer nitelikteki bir hüküm basit yargılamaya ilişkin HMK 318 maddesinde yer almakta olup, HMK m.318 maddesinde ise “ Taraflar dilekçeleri ile birlikte , tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.” hükmü yer almaktadır.
Basit yargılama usulünde yukarıda açıklandığı üzere, tanık dâhil tüm delillerin, dava ve cevap dilekçesi ile sunulması zorunludur. Bu düzenleme, bu hüküm basit yargılama usulünün amacına uygun olarak kısa sürede tüm delillerin toplanarak incelenmesi için kabul edilmiştir.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ışığında gerçekleşen somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı vekilince tanzim olunan dava dilekçesi içeriğinde, deliller kısmında bir takım delillere dayanılmış ise de, belirtilen deliller dava dilekçesine eklenmemiş mahkememizce 24.11.2020 tarihli celsede verilen ara karar uyarınca davacı tarafça dayanılan delillerin ibrazına karar verilmiş ise de ara karar gereği yerine getirilmemiştir.
Buna göre davacı vekilince, davada yer alan ispat yükümlülüğünün mevcut deliller dikkate alındığında yerine getirilmediği anlaşılmakla davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın reddine,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince hesaplanan 59,30 TL harcın, peşin alınan 4.952,48 TL harçtan mahsubu ile bakiye 4.893,18‬ TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 28.750,00 TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-HMK’nın 333.maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının taraflara iadesine,
7-Arabuluculuk ücreti olarak suç üstü ödeneğinden karşılanan 1.320 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda , kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 15/06/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır