Emsal Mahkeme Kararı Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/137 E. 2022/131 K. 16.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
T.C. ”TÜRK MİLLETİ ADINA”
ANKARA (Usul Bozması – Uyma)
4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR
HUKUK MAHKEMESİ K A R A R

ESAS NO : 2021/137
KARAR NO : 2022/131

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVA : Marka YİDK Kararı İptali-Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 24/06/2014
KARAR TARİHİ : 16/05/2022 Yazım Tarihi : 14/06/2022

İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde ÖZETLE: 2012/64035 sayılı 1, 3, 4, 5, 7, 8, 9,
11, 16, 20, 21, 24, 25, 29, 30, 31, 32, 33 ve 34. sınıf mal ve hizmetleri kapsayan
“… …” ibareli marka başvurusuna yaptığı itirazın YİDK kararıyla
reddedildiğini, oysa, davaya konu başvuruda ‘…’ ibaresinin önüne sadece ‘…’
ibaresini niteleme görevi bulunan, markaya yeni bir anlam katmayan ‘…’ ibaresi
eklenmek suretiyle yeni bir marka oluşturmaya çalışıldığı, ‘…’ ibaresinin sadece
‘…’ ibaresini niteleme görevi bulunduğu ve markanın bir tamlama oluşturduğu da
göz önüne alındığında başvuruda bulunulan markanın esas unsurunun ‘…’ ibaresi
olduğu; “…” ibaresinin, turizm ve otelcilik sektöründe sıkça kullanılan bir ibare
olup, “hotel, restaurant, cafe” sözcüklerinin ilk iki harflerinin birleştirilmesi sonucu
oluşturulduğu için “…” ibaresi ticaret alanında yalnızca cins ve çeşit belirten bir
ibare olduğu; “… …” markasının, Davacının tescilli “…” markasını
çağrıştırdığı, markada ön plana çıkarılan ve tüketicinin doğrudan doğruya dikkatini
çekecek olan ibarenin sadece “…” ibaresi olduğu ve bunun da Davalı Şirket
markasını Davacının tescilli ve tanınmış “…” markası ile birebir aynı yaptığı; tescili
istenen marka ile Davacı markasının birebir aynı olmadığı kabul edilse dahi, 556 sayılı
KHK’ nın 8/1-b uyarınca tümden reddi gerektiği; “…” markasının tanınır ve bilinir
hale geldiği; Davalının markasını kullanarak Davacı tarafından uzun ve zahmetli bir
çalışma sonucunda markaya kazandırdığı imajdan herhangi bir karşılık ödemeden
yararlanacağı; “…” ibaresinin ülkemizde anlamı yaygın olarak bilinen, kullanılan ve
bu nedenle ayırt edici vasfının düşük olduğuna dair beyanların hukuki dayanağı bulunmadığı; Davalının aynı ibareyle marka tescil başvurusunda bulunulmasına karşı
Davacı itirazlarının reddi üzerine Ankara 1. FSHHM’nin E.2009/92 sayılı kararıyla
markanın belirli emtia yönünden hükümsüzlüğüne hükmedildiği; bunun üzerine Davacı
tarafından uyuşmazlık konusu markanın tescili talebinde bulunduğu; Davacıya ait
“…” ibareli marka ile birebir aynı sektörde ve birebir aynı eşya sınıfında kullanılmak
üzere davalı tarafından tescil edilmek istenmekte olup, sonsuz seçeneği
bulunmaktayken, Davacı markasının ayırt edilemeyecek kadar benzeri seri marka olduğu
izlenimi yaratan “… …” ibaresinin tercih edilmesinin, iltibas ve haksız
rekabet şeklinde kendini gösteren kötü niyetin bir tezahürü olduğu” gerekçeleri öne
sürülerek, 24.04.2014 tarih ve 2014-M-5705 sayılı kararının iptali ile ilgili markanın
hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da dilekçesini aynen tekrar etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı kurum vekili dilekçe ve beyanında ÖZETLE: Alınan kararlar ve yapılan işlemlerin usule ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı Firma Vekili dilekçe ve beyanında ÖZETLE: 2012/64035 başvuru
no ile tescili talep edilen “… …” markasının, davalıya ait önceki tarihli davalının … sayılı
marka tescillerinin serisi niteliğinde olup, Davalının dava konusu marka üzerinde
kazanılmış hak sahibi olduğu; başvuru markasında “…” ibaresinin asli unsur
olmadığı; “…” ibaresi tanınmış marka olmamakla birlikte, ayırt ediciliği de
bulunmayan bir ibare olduğu; ortak unsurları ayırt ediciliği olmayan/düşük bir
kelime olan markaların iltibas yaratacak derecede benzer olarak
değerlendirilemeyeceği; davacının işbu davaya mesnet markaları ile iltibas yaratacak derecede benzer olmadığı; dava konusu marka tescil başvurusunun
kapsadığı ürünler ile davacının mesnet markalarının kapsadığı ürünler birbirinden
farklı olduğu; davacı şirketin sadece kağıt ürünleri üretim ve satış faaliyetiyle iştigal
etmekle, davacı şirketin davaya mesnet markalarını davaya konusu ettiği ürünler
üzerinde kullanımı da bulunmadığı; Davacının “…” markalarının tanınmış
olmadığı” gerekçeleri öne sürülerek davanın reddini talep etmiştir.
MUHAKEME:HMK kapsamında “Yazılı Yargılama Usulü ” uygulanmıştır.
ÖNCEKİ KARAR;
Mahkemece; davacı vekiline 26.06.2014 tarihli tensip tutanağında, 640,00 TL tercüme gider avansını yatırması için iki haftalık kesin süre verildiği, yatırılmadığı takdirde dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verileceğinin ihtar edildiği, davacının verilen süre içerisinde gider avansını yatırmadığı gerekçesiyle 06/11/2014 tarih ve 2014/289-2014/319 sayılı kararla davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Bu kara davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 11. HD.nin 10/12/2018 tarih ve 2017/2324 Esas, 2018/7772 sayılı kararla ÖZETLE “Mahkemenin 06.11.2014 günlü tensip 11 no’lu ara kararı ile davacıya 640.00 TL tercüme bilirkişi ücreti ile yurtdışı davetiye giderini yatırmak ve makbuzunu ibraz etmek için 2 haftalık kesin süre verilmiştir.
Dava şartı olarak belirlenen gider avansına yönelik ara kararında gider avansını oluşturan ve gider gerektiren işlemlerden olan yurtdışı tebligat gideri miktarı açıklanmamış olup kesin sürenin bu nedenle bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Usulüne uyulmaksızın verilen kesin mehile dayanılarak yazılı şekilde tesis olunan kararda yasal temelden yoksun olduğu için davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile kararı davacı yararına BOZULMASINA, ” şeklinde kararla dosya yeniden mahkememize gönderilmiştir.
YENİDEN DEĞERLENDİRME:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı firmanın 2012/64035 başvuru sayılı markası ile davacı tarafın Kurum nezdinde ileri sürdüğü mesnet markaları arasında 556 sayılı KHK ‘nın 8/1 maddesi açısından iltibas koşulları oluşup oluşmadığı, davacı tarafın markalarının tanınmışlığı, diğer fikri ve sınai hak iddiası ve davalı başvurusunun kötü niyetle yapıldığı iddialarının 556 sayılı KHK 8/4, 8/5, 35 ve Medeni kanun 2 maddesi kapsamında yerinde ve doğru olup olmadığı, davacı tarafın dava konusu marka başvurusunun 556 sayılı KHK ‘nın 7/1-b-c maddelerine göre mutlak ret sebebi oluşturduğu iddialarının yerinde ve doğru olup olmadığı, Türk Patentin 2014-M-5705 sayılı YİDK kararının iptalinin davalı markasının da hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği noktasında olduğu anlaşılmıştır.
YİDK kararının 25/04/2014 tarihinde davacı tarafa tebliğ edildiği, davacının da 5000 sayılı TürkPatent Kanununun 15/C maddesinde öngörülen iki aylık süre içerisinde 24/06/2014 tarihinde görevli ve yetkili mahkemeye dava açtığı anlaşılmıştır.
TÜRKPATENT YİDK’nun 2014-M-5705 sayılı kararında; ”… sayılı ve ”…, ”… k… , ”…” ibareli markalara dayanılarak reddedilmesi talebiyle yapılan itiraz incelenmiştir.
Öncelikle, başvuru tarihi incelenen başvurunun yapıldığı tarihten sonra olan … sayılı ve ”…” ibareli marka incelemede dikkate alınmamıştır.
Yapılan değerlendirme sonucunda, işbu başvuru ile itiraza gerekçe olarak gösterilen ve detayları yukarıda belirtilen diğer markalar, şekil unsurları ile birlikte bütüncül olarak ele alındıklarında, görsel, işitsel veya anlamsal düzeyde ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer bulunmamıştır.
Öte yandan itiraz dilekçesinde öne sürüldüğü gibi itiraza gerekçe markanın tanınmışlığı yönünde ve başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönünde bir kanaate ulaşılamadığından, itiraz ve kötü niyet gerekçeli itirazları kabul edilmiştir.
Anılan nedenlerle itirazın reddi gerekmiştir.
Karar: İtirazın reddine ve başvurunun tescil işlemlerinin devamına oybirliği ile karar verilmiştir.'” ifade edilmiştir.
10/01/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu;
Geçici Madde 1/1 de “Bu Kanunun yayımı tarihinden önce Enstitüye yapılmış olan ulusal ve uluslararası marka ve tasarım başvuruları ile coğrafi işaret başvuruları, başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılır.” hükmü yer aldığından dava konusu markanın başvuru tarihinin 01.10.2011 olması nedeniyle somut olaydaki davaya 556 sayılı mevzuat hükümleri esas alınarak karar verilmiştir.
556 sayılı KHK 7/1-b maddesinde “Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer markalar” marka olarak tescil edilemez, (MUTLAK RED)”,
Buradaki “ayniyet” olgusuyla, “bir markanın tamamen taklit edilmesi” kast edilmektedir. “Ayırt edilemeyecek derecede benzerlik” olgusuyla ise başvuru konusu markanın tescilli markanın birebir aynısı olmamakla birlikte, “ilk bakışta fark edilemeyecek derecede aynı” olan ve bu hususun ispatına dahi gerek duyulmayan, ancak çok dikkatli bir inceleme sonucu farkın anlaşılabileceği ibare ve şekilleri taşıyan işaretler kast edilmektedir (Pril/Pırıl örneği, Sabih Arkan, Marka Hukuku).
Taraf markaları arasında ilgili tüketici kesiminde gerek marka işareti gerekse mal ve hizmetler açısından görsel (fonetik), sesçil ve anlamsal olarak birebir ayniyet ya da ilk bakışta fark edilemeyecek ayniyete yakın benzerlik sözkonusu ise KHK 7/1-b maddesi anlamında mutlak red sebebi oluşacaktır.
556 sayılı KHK 7/1-c maddesinde”Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar” marka olarak tescil edilemez.(mutlak RED)
Bir işaretin marka olabilmesini sağlayacak temel ölçü ve önkoşul, işaretin somut ayırt ediciliğe sahip olmasıdır. Diğer bir anlatımla, işareti gören ortalama tüketici kitlesinin, tescil kapsamındaki mallar veya hizmetler yönünden bu işareti marka olarak, yani bir ticari işletmenin mal ve hizmetlerini tanıtan ve diğer işletmelerin aynı tür mal ve hizmetlerinden ayırt edildiğini algılaması zorunluluğu bulunmaktadır.
Tanımlayıcı nitelikteki işaretlerin marka olarak tescil edilebilmesi mutlak tescil engeline tabi kılınmıştır. Buna göre, bir malın cins, çeşit ve kalite gibi özelliklerine (iyi / güzel / süper / büyük / vs.) atıf yapan vasıf bildirici işaretlerin marka olarak tescil edilebilmesi mümkün değildir.
Bir işaretin, mal veya hizmetin kendisinden veya cinsinden uzaklaştığı, bağımsızlaştığı oranda ayırt edicilik vasfı artacaktır (Arslan Kaya, Marka Hukuku, s.81). Bu anlamda KHK 7/1 (a) bendi ile (c) bendi arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Mesela; “Diesel” bir yakıt türü olarak bu alanda tescili mümkün değilken, giyim eşyaları için tesciline bir engel bulunmamaktadır. Zira bu ibarenin yakıt alanında kullanılması bir işletmenin ürünlerini diğerlerininkinden ayırt etmeyi sağlayamayacaktır. Öte yandan bu ibare yakıt alanında ürünü ve özelliklerini tanımlayıcı nitelik içermektedir. O halde hem KHK 7/1 (a) hem de (c) bentleri açısından mutlak tescil engeline tabidir. Aynı şekilde bir çikolata resmini çikolata vb. ürünlerde kullanılması ayırt ediciliği sağlamaktan uzaktır.
556 s. KHK’nın 8/1 (b) anlamında tescili istenen marka ile tescilli markalar arasında “karıştırılma ihtimaline yol açacak ölçüde benzerlikten” bahsedilmek için;
a) Markalar arasında ayniyet, ürünler arasında benzerlik bulunması,
b) Markaların benzer, ürünlerin aynı olması,
c) Markaların benzer ve ürünler arasında da benzerlik bulunması, şeklinde üç ayrı ihtimalden birinin varlığı (Karan/Kılıç, 556 sayılı KHK şerhi S.197) gerekmektedir.
556 sayılı KHK’nın 8/1 (b) m. anlamında markaların karıştırılmasından söz edebilmek için, KHK’nın 9/1 (b) m. den yola çıkarak, hedef tüketici kitlesi nezdinde, tescilli marka ile tescil olunmak istenen işaret arasında markayı taşıyan her iki ürünün işletmesel kökeninin aynı veya birbirleriyle bağlantılı (idari-ekonomik) işletmeler tarafından üretilmiş olabileceği noktasında bağlantı kurulması (ilişkilendirilme) ihtimalinin bulunması gerekir. Karıştırılma kavramının varlığı için “somut bir karıştırma” eyleminin varlığı şart olmayıp böyle bir tehlikenin varlığı dahi yeterli olacaktır.
556 sayılı KHK’nin 8/4 madde hükmü, bir markanın aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılabileceği ilkesini açıkça ifade eder. Ancak tanınmış markalar bu ilkenin istisnasını oluşturur. Buna göre, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olması koşuluyla, tescilli bir markanın, aynı veya benzerinin, farklı mal ve hizmetlerde kullanılması amacıyla yapılan marka başvurusu, tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, itiraz üzerine ret edilir.
Tanınmış marka kavramı Yargıtay içtihatlarında “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak” ifade edilmiştir. Yani toplumun ilgili kesiminde (sektöründe) o marka konuşulduğu, dile getirildiğinde o kesimde bulunan kişilerce hiç düşünmeden refleks olarak hatırlamaları.demektir.
556 sayılı KHK’nin 8/5 maddesinde “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” hükmü ,
Bu madde kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer. Marka ve ticaret unvanı da sınaî mülkiyet hakkı olarak maddenin koruma kapsamına alınmıştır. Ancak sınaî mülkiyet hakları kapsamında korunacak bir markadan veya ticaret unvanından söz edebilmek için “tescil” şarttır. Örneğin bir ticaret unvanına dayanarak başkasına ait marka tescilinin engellenmesi isteniyorsa bu ticaret unvanının ticaret sicilinde tescilli olması gerekmektedir.
556 sayılı KHK’nın 35. maddesinde “Tescil başvurusu yapılmış markanın 7 nci ve 8 inci madde hükümlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazlar ile başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayınından itibaren üç ay içerisinde yapılır.” hükmü ,
Medeni Kanun 2.nci maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmü yer almaktadır.
Doktrin ve çeşitli yargı kararları dikkkate alınıp bakıldığında KÖTÜNİYET kriteri “Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olabilmesi için, marka başvurusu sırasında kötü niyetli olarak markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılması gerekir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.” şeklinde görüşler yer almaktadır.
Yukarıdaki kriterler, taraf markaları tescil kapsamları ve işaretsel yönden karşılaştırıldığında;
Davalı başvuru Markası Davacı Markaları
… …+şekil (2012/64035) … (167541)
01,03,04,05,07,08,09,11,16,20,21,24, 16. Sınıf
25,29,,30,31,32,33,34. Sınıf … (2000/15729)
16. Sınıf
Ve YİDK kararında geçen diğerleri ….
Bilirkişi heyetinden alınan 27/02/2022
tarihli raporda ÖZETLE: “
(1) “…” ibaresinin, başvuru markasınnın tesciline karar verilen 01, 03, 04, 05, 07, 08, 09, 11, 16, 20, 21, 24, 25, 29, 30, 31, 32, 33 ve 34. sınıflara konu hiçbir malın cinsi veya çeşiti olmadığı, bu malların vasıf, amaç, değer veya bir karakteristik özelliğini bildirmediği, tanımlayıcı olmadığı, ilgili alıcılar nezdinde hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan veya bir başkasının hatırlatmasına gerek olmadan refleks halinde derhal doğrudan bu mal veya hizmetleri hatırlatmayacağı; ve başvuru markasının somut ayırtediciliğinin bulunduğu;
(2) 2012/64035 sayılı Başvuru markasının tesciline karar verilen 05 ve 16. sınıflara konu malların tamamı ile 03. sınıfa konu mallardan “Bleaching preparations and other substances for laundry use; cleaning, polishing, degreasing and abrasive preparations; soaps; washing starches, essential oils, cosmetics; deodorants for body care, hair lotions, hair sprays and fixers, dentifrices, fragrances and room sprays (potpourris), included in this class;” [yani, “Beyazlatma ve temizlik amaçlı çamaşır yıkamada kullanılan maddeler, temizlik malzemeleri, cilalar, yağ çözücüler, aşındırıcı ürünler, sabunlar, zımparalar, uçucu yağlar (esans yağları), Kozmetik ve parfümeri ürünleri; saç bakımı ile ilgili maddeler; diş bakımı ürünleri: kokular ve oda spreyleri” mallarının, Davacının itiraza mesnet Davacının 167541, 2000/15729, 2005/27898, 2006/64120, 2008/06397, 2008/06398 ve 2008/51275 sayılı markalarının kapsamında olan aynı mal niteliği taşıdığı;
(3) Ancak, Davalının “…” esas unsurlu “şekil+…+…” ibareli başvuru markası ise Davacının “…” esas unsurlu markalarının görsel, işitsel ve kavramsal bakımdan bütünsel olarak ortaya çıkardıkları genel izlenimin düşük düzeyde benzerlik olduğu ve ilgili potansiyel alıcı kitlesi nezdinde 03, 05 ve 16. sınıflara konu mallar bakımından da karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı;
(4) Davalının kazanılmış hak iddiasına ilişkin Yargıtay İçtihatlarında belirtilen kriterlerin somut olayda mevcut olmadığı; (5) Davacının “…” markasının dava konusu markanın başvuru tarihi 01.10.2011 itibarıyla refleks halinde müdahaleye ihtiyaç duymadan hatırlanan tanınmış bir hizmet markası olduğunun veya 556 s. KHK md.8/4 hükmünde belirtilen durumlardan birinin doğabileceğinin somut olgu ve delillerle ortaya konulamadığı;
(6) Davacının önceye dayalı sınai mülkiyet hak iddiasına ilişkin olarak, başvuru markası ile Davacının … ibareli markaları arasında iltibas ihtimalinin bulunmadığı; aksi kanaate ulaşılması halinde, Dosya münderecatı faturalara göre, davacının fiili markasal kullanımının, tuvalet kağıdı, ıslak mendil, klozet kapağı örtüsü, peçete, kağıt havlu, dispenser peçete kutusu” malları ile sınırlı olduğu;
(7) Davacı yanın kötüniyet iddiasına ilişkin iddia, savunma ve delillerin yukarıda ( davaya konu başvurunun, Davacının kötüniyet iddiasına dayalı itirazına ve davasına mesnet gösterdiği markasıyla iltibas yaratacağı umudu/planı/niyetiyle, ve böylece haksız menfaat temin etmek amacıyla veya markayı gerçekte kullanılmayıp yedeklemek, marka ticareti yapmak veya şantaja yönelik veyahut davacıyı engellemek amaçlarıyla yapıldığının somut olgu ve delillerle ispatlanıp ispatlanamadığının takdiri gerekmektedir. )belirtildiği; ” şeklinde ifade edilmiştir.
Davacı vekilinin yeni bir heyetten rapor ve aynı heyetten ek rapor alınması talebi HMK 30.ncu madde kapsamında değerlendirilerek, sunulan rapor denetlenebilir, içeriği de ihtisas mahkemesi hakimliğince olumlu veya olumsuz değerlendirilebilir kabul edilerek yargılama gereksiz uzamasın diye bu talepler reddedilmiştir.

GEREKÇE:
Mutlak red sebepleri açısından ;

556 sayılı KHK 7-/1-b maddesi yönünden;
Davalının başvuru markasının”… …+şekil”şeklinde, davacı markasının ise … görselini içermesi karşısında her iki markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olarak kabul edilemez, görsel,işitsel ve anlamsal farklar nedeniyle başvuru ve davacı markasının AYNİYET şeklinde kabul edilemeyeceği sonucuna varılarak olayda 556 sayılı KHK 7/1-b maddesine göre mutlak red sebebi oluşmadığı;
556 sayılı KHK 7-/1-c maddesi yönünden;
“… …+şekil” ibareli başvuru markasının kapsamında yer alan mallar / hizmetler açısından hedef kitle yani ortalama tüketici kitlesi nazarında cins, vasıf bildiren, tanımlayıcı bir durum olarak algılanmayacağı sonucuna varıldığından 556 sayılı KHK 7/1-c maddesine göre mutlak red sebebi oluşmadığı;
Nisbi red sebepleri açısından;
Tescilli bir marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil ve anlamsal benzerlik olup olmadığının, her ikisinin ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınmakla beraber münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin de nazara alınarak belirlenmesi gerektiğinden hareketle;
Davalının ” … …+şekil” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel , sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı;
İşin uzmanı yahut dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, mesnet marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan, daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yargılama konusu mallar/hizmetler için ayırdığı satın alma / faydalanma süresi içinde, davalının ” … …+şekil” ibareli marka başvurusunu gördüğünde derhal ve hiç düşünmeden davacının “…” ibareli tescilli markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceğini, diğer bir anlatımla ortalama düzeydeki tüketici kesimi tarafından davacının “…” ibareli tescilli markalı mallarından/hizmetinden satın almak/yararlanmak isterken davalının ” … …+şekil” ibareli başvuru markalı malı/hizmeti satın almak / yararlanmak şeklinde bir yanılgı yaşamayacağı, ortalama düzeydeki tüketici kesimi tarafından başvuru konusu işaret ile davacının tescilli markaları arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletme tarafından piyasaya sunulan markalı mallar / hizmetler algısı da oluşmayacağı, taraf marka işaretleri benzemediğinden 556 sayılı KHK 8/1-b maddesindeki iltibasın bulunmadığı kanaati oluştuğu;
Taraf marka işaretleri benzemediğinden 556 sayılı KHK 8/4 maddesindeki tanınmışlık koşulu da oluşmadığı, ( davacıya ait tanınmış olduğu iddia edilen markadan ” haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği ” kanıtlanmadığı ) ;
Davacı tarafın ” … …+şekil” ibareli başvuru üzerinde 556 sayılı KHK 8/5 maddesi anlamında ticaret ünvanı dahil diğer fikri ve sınai mülkiyet hak iddiası kanıtlanmadığı;
Dava konusu ” … …+şekil” ibareli marka açısından 556 sayılı KHK 35 ve MK 2 maddesi anlamında kötüniyetli başvuru yapıldığı iddiası da kanıtlanmadığı;
Tüm bu gerekçelerle YİDK kararı doğru olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcından peşin alınan 25,20 TL’nin düşümü ile bakiye 55,5 TL’nin davacıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydına,
3-AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine,
4-Karar kesinleştiğinde arta kalan gider avansının taraflara iadesine,
Dair verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 Sayılı HMK’nın Geçici 3/2 madde yollaması ile, HUMK 427 vd.m. uyarınca, tebliğden itibaren 15 günlük yasal süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 16/05/2022

Katip …
✍e-imzalıdır

Hakim …
✍e-imzalıdır