Emsal Mahkeme Kararı Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/231 E. 2022/66 K. 28.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C. “TÜRK MİLLETİ ADINA”
ANKARA
4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR
HUKUK MAHKEMESİ K A R A R

ESAS NO : 2020/231
KARAR NO : 2022/66

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – ANKARA
VEKİLLERİ : Av. … …
Av. … -…
DAVALI : … -… …
DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 29/07/2020
KARAR TARİHİ : 28/02/2022 Yazım Tarihi:17/03/2022
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde ÖZETLE: Davacının tır ve kamyon gibi büyük ticari araçların frenlerinin bakım ve onarımlarının yapılması ile buna ilişkin parçaların satılması konularında faaliyet gösteren ve birçok şubesi bulunan, sektörün önde gelen firmalarından biri olduğunu, 23.02.1998 tarihinden beri ticari hayatta kısaca “…” ismiyle tanındığını, davalının aynı ibareyi ihtiva eden markayı, davacının faaliyet gösterdiği alanlarda kendi adına tescil ettirmiş olmasının kötü niyetli olduğunu, davacının daha önceki ortaklarından dava dışı …’in 25.07.2019 tarihinde davacı nezdindeki %40 oranındaki hissesinin tamamını davacının mevcut ortaklarından …’e devrettiğini, bu keyfiyetin 05.08.2019 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, bu devir işlemiyle ilgili görüşmeler devam ederken yani devir işlemleri gerçekleşmeden 13 gün önce …’in eşinin kardeşi olan davalı şahısa dava konusu edilen marka başvurusunu yaptırdığını, bu başvurunun adı geçen şahsın davacı firmanın ortaklığından ayrılmasına rağmen davacının ticaret unvanında ve markasında hak sahibi olmasını sağladığını, halbuki bahsedilen hisse devri işlemlerinden önce davacının ortakları ile … arasında imzalanmış olan “Devir, İbra ve Sulh” başlıklı protokolde adı geçen şahsın doğrudan ya da dolaylı veya örtülü olarak “…” ismini veya bu ismi çağrıştırabilecek hiçbir kelime, işaret ya da tanıtıcı amblemi kullanmayacağının, aksi takdirde 1.000.000 TL. cezai şart bedeli ödeyeceğinin kararlaştırılmış olduğunu, bu hususların dava konusu edilen markanın kötü niyetle tescil edilmiş olduğunun açık bir tezahürü olduğunu, ayrıca davacının ticaret unvanından doğan korunması gereken bir hakkının bulunduğunu, zira davacının ticaret unvanının kılavuz unsurunun dava konusu edilen marka ile birebir aynı olduğunu, davacının “…” markasının gerçek hak sahibi olarak bu markayı ilgili sektörde tanınmış hale getirdiğini bu nedenlerle davalıya ait 2019 66221 sayılı markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiş, duruşmada da dilekçesini aynen tekrar etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı şahısa usulüne uygun tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermediği görülmüştür.
MUHAKEME:HMK kapsamında “Yazılı Yargılama Usulü ” uygulanmıştır.
6769 sayılı SINAİ MÜLKİYET KANUNU (10/01/2017 yürürlük)
Madde 6 (Marka tescilinde nispi ret nedenleri)
“(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını,fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(9)Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.”,
Madde 25 ” (1) 5 inci (mutlak red nedenleri ) veya 6 ncı ( nisbi red nedenleri ) maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. ” hükmü;
4721 sayılı TÜRK MEDENİ KANUNU
Madde 2 ” Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmü yer almaktadır.
SMK 6/3 maddesinin uygulanması için tescilsiz olarak kullanılan işaretin MARKASAL şekilde yani işlevine uygun , ayırt ediciliği sağlanmış olarak ticaret alanında kullanılması, bu kullanımın da Türkiye hudutları için olması gerekir. Üçüncü kişinin davaya konu tescil başvurusundan veya rüçhan hakkının doğumundan önce, bu işareti kullandığı , çevresinde belli bir oranda bu işaret üzerinde hak sahibi olarak bilinip tanındığının ispatı (tüm Türkiye genelinde değil) gerekir. Diğer bir anlatımla, öncelik hakkını ileri sürenin söz konusu ibarenin başkası tarafindan kullanımını veya tescilini engelleme hakkı verecek nitelik ve yoğunlukta bu işareti Türkiye hudutları içinde ticaret alanında kullandığını ispatlaması gerekir. Gerçekten, bir işareti ilk kullanan ve ona ayırt edici nitelik kazandıran kişi onun hak sahibi olarak kabul edilir ve bu halde gerçek hak sahipliği sözkonusudur.
SMK 6/6 madde kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer. Marka ve ticaret unvanı da sınaî mülkiyet hakkı olarak maddenin koruma kapsamına alınmıştır. Ancak sınaî mülkiyet hakları kapsamında korunacak bir markadan veya ticaret unvanından söz edebilmek için “tescil” şarttır. Örneğin bir ticaret unvanına dayanarak başkasına ait marka tescilinin engellenmesi isteniyorsa bu ticaret unvanının ticaret sicilinde tescilli olması gerekmektedir.
Doktrin ve çeşitli yargı kararları dikkkate alınıp bakıldığında KÖTÜNİYET kriteri “Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olabilmesi için, marka başvurusu sırasında kötü niyetli olarak markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılması gerekir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.” şeklinde görüşler yer almaktadır.

DELİLLER ve DEĞERLENDİRME:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davalı şahsın 2019/66221 sayılı “…” ibareli 37. Sınıfta tescil edilen markasının davacı tarafın önceye dayalı kullanım ve gerçek hak sahipliği, ticaret unvanına bağlı hakkı ve davalı başvurusunun kötü niyetle yapılıp tescil edildiği iddialarına bağlı SMK 6/3, 6/6, 6/9 ve MK 2 maddeleri kapsamında SMK 25 nci maddesine göre hükümsüzlüğü gerekip gerekmediği noktasında olduğu anlaşılmıştır.
Davaya konu 2019/66221 sayılı “…” ibareli 37. Sınıfta 12/07/2019 tarihinde başvurusu yapılıp 06/01/2020 tarihinde davalı şahıs adına tescil edildiği,
Davacı şirketin “…” klavuz unsurlu olarak 19.02.1998 yılında … şeklinde ticaret siciline tescil edildiği, şirketin ana faaliyet alanlarının “her türlü conta, balata, madeni yağ, oto yedek parçası alım ve satımı ile her türlü oto tamirat, montaj, fren servisi yapmak” olduğu;
Dava dışı …’in 05.07.2013 tarihinde hisse devri yolu ile davacı firmaya ortak olduğu; Pay Ortaklarının …, …, … olduğu; 31/07/2019 tarihinde de …’in hissesini …’e devrettiği , devrin 05/08/2019 tarihli ticaret sicilinde de yayınlandığı, bu devir öncesi de 22/07/2019 tarihli “DEVİR,İBRA ve SULH PROTOKOLÜ” düzenlendiği tespit edilmiştir.
Hisse devri yapan …’in davalı ile aile bağı açısından dayanak delil talebi üzerine MERNİS’ten aile kayıt tablosu celbedilmiş , davalının, davacı şirkette hisse devri yapan … ile aile bağı (enişte-kayınbirader) olduğu tespit edilmiştir.
Bilirkişiden alınan 22.11.2021 tarihli raporda ÖZETLE: ” Davacının dava dosyasına sunduğu, “Devir, İbra ve Sulh Protokolü” başlıklı sözleşme örneğinden; söz konusu protokolün davacının o tarihteki hissedarları olan …, … ve … (adına vekaleten Serdar Atlı) arasında 22.07.2019 tarihinde akdedildiği, protokolün 13. Maddesine göre de, devir işleminden sonra, …’in doğrudan ya da dolaylı veya örtülü olarak “…” ismini veya bu ismi çağrıştırabilecek hiçbir kelime, işaret ya da tanıtıcı amblemi kullanmayacağının, aksi takdirde 1.000.000 TL. cezai şart bedeli ödeyeceğinin kararlaştırılmış olduğu anlaşılmıştır.
Davacının dava dosyasına sunduğu, davacının eski hissedarı … ve davalı şahsın nüfus kayıt örneklerinden de; …’in davalı şahsın kız kardeşi olan … ile 27.11.2015 tarihinden itibaren evli olduğu, yani davacının eski hissedarı ile davalı şahsın yakın akraba olduğu, anlaşılmıştır.
A.DAVACININ ESKİYE DAYALI KULLANIM/GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İDDİASININ DAVALININ 2019 66221 SAYILI TESCİLLİ MARKASININ HÜKMÜNE ETKİSİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
Davacının işletmelerinde “…” tanıtma vasıtasını, tabelalarında işletme adı, yani hizmet markası olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Davalının markasında da “…” ibaresi, herhangi bir şekil veya renk unsurundan yoksun bir biçimde ve başkaca bir kelime unsuruyla birlikte olmaksızın, birebir kullanılmıştır. Bu yüzden, karşılaştırılan işaretlerin her ikisinde de esas unsurun birebir aynı olan “…” ibaresi olduğu değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, tarafların markasını/markasal kullanımını gören bir tüketicinin bu işaretleri karıştırması, en azından bu işletmeler arasında idariekonomik bir bağlantı olduğunu düşünmesi, pek muhtemeldir.
Karşılaştırılan tanıtma vasıtaları arasındaki ortak “…” ibaresinin varlığı, bunları fonetik/işitsel ve anlamsal açılardan da benzer kılmaktadır. Markalardaki bu kelime unsuru birebir aynı olduğundan, markalar/tanıtma vasıtaları aynı şekilde okunmaktadır, markaların okunuşunun kulakta bıraktığı “tını” aynıdır ve Türkçe’de yerleşik herhangi bir anlamı olmayan, daha ziyade bir kısaltma şeklinde algılanan aynı ibarenin varlığı, tanıtma vasıtalarının tüketici nezdinde yarattığı algıyı da birbirine yakın kılmaktadır.

Dava konusu edilen markanın kapsamına giren; “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” ile davacının faaliyet alanları, birebir aynıdır. Dolayısıyla bu hizmet açısından somut olayda emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Davalının markasının kapsamına giren diğer hizmetler açısından ise, “emtia benzerliği”nin tespiti aşamasında göz önünde bulundurulması gereken kriterlere göre, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği söylenemeyecektir. Zira; bu hizmetlerin aynı veya benzer ihtiyaçları giderdiği, benzer alıcı kitlesine hitap ettiği, hedeflenen tüketici profillerinin aynı olduğu, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri olduğu, bu emtialarda aynı markanın kullanıldığını gören tüketicilerin markalar ve işletmeler arasında bağlantı kurabileceği düşünülmemektedir. Dolayısıyla; somut olayımızda, karşılaştırılan markalar/işaretler açısından, “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetleri yönünden, yani kısmen, “emtiaların aynı/türdeş/benzer olması” şartı da gerçekleşmiştir.
Davacının, dava konusu edilen “…” markasının eskiye dayalı kullanımına dair dava dosyasına sunduğu görsellerin incelenmesinde; davacının “…” tanıtma vasıtasını, oto tamiratı, montajı, bakımı, yedek parçaların sağlanması hizmetlerini verdiği işyerlerinde, tabelalarında yer alan işletme adı şeklinde, hizmet markası hüviyetinde kullandığı anlaşılmakta ise de, Raporumuzun 4-5. sayfalarında yer verilen doktrinsel görüşler ve Yargıtay içtihatları gözetildiğinde, davacının gerçek hak sahipliğine gerekçe olarak gösterdiği bu kullanımların niceliğinin, niteliğinin ve içeriğinin, yani 2-3 adet tabela görselinin SMK m. 6/3 hükmünde aranan “ciddi/yaygın kullanım” hususunu tevsik etmekten ziyade, ancak ve sadece bir markanın “mutad kullanımı”nı kanıtladığı düşünülmektedir. Diğer bir ifadeyle; huzurdaki uyuşmazlıkta davacı taraf, dava konusu “…” ibaresini, markasal hüviyette, dava konusu edilen markanın koruma tarihinden önce kullanarak bu kullanım sonucu işarete/ibareye “tescilsiz dahi olsa korunmaya değer ekonomik bir değer kazandırdığını” tevsik edebilen yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunamamıştır. Davacı, söz konusu markayı, uyuşmazlık konusu olan faaliyet alanlarında/hizmetlerde kesintisiz ve fasılasız olarak yıllardır ciddi/yoğun biçimde kullanıyorsa da, bu iddialar yani uyuşmazlık konusu işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırıldığı, dava dosyasına sunulması gereken yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil ile ispatlanmadığı müddetçe, davacının gerçek hak sahipliği iddiası da hukuki dayanaktan yoksun kalacaktır.
Sonuç olarak; her ne kadar uyuşmazlık konusu edilen işaretler benzer ve bu işaretlerin marka/tanıtma vasıtası olarak kullanıldığı/tescilli olduğu bir kısım hizmetler aynı/türdeş/benzer ise de; dava dosyasında davacının “…” tanıtma vasıtasını, 6/3 maddesi hükmünün gerektirdiği derecede yoğun ve yaygın kullandığını kanıtlayan yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunulmamış olduğu ve bu markaya davacı adına uyuşmazlık konusu olan hizmetlerde tescilsiz olsa dahi hukuken korunması gereken ekonomik bir değer kazandırıldığının bu belgelerden anlaşılmadığı, sonuç olarak da davacının SMK m. 6/3 hükmüne dayalı iddialarının, davalının 2019 66221 sayılı markasının, uyuşmazlık konusu olan “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetleri açısından (dahi) hükmüne engel olamayacağı kanaatine varılmıştır.
B. DAVACININ TİCARET UNVANINA DAYALI HÜKÜMSÜZLÜK TALEBİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRME:
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca, bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayımızda; Raporumuzun 6-8. Sayfalarında ayrıntıları ile incelendiği üzere, dava konusu edilen “…” ibaresi, davacının markasal kullanımlarına konu ve dahi, dava konusu edilen markanın başvuru tarihi olan 12.07.2019 tarihinden yirmi yıldan daha fazla bir süre önce, 19.02.1998 tarihinde ticaret siciline usulünce tescil edilmiş olan “… Oto Sanayi Ticaret Ltd. Şti.”şeklindeki davacının ticaret unvanının kılavuz unsuru olduğu halde, dava konusu edilen markada birebir aynı biçimde, yani başkaca unsurlardan yoksun olarak ve de davacının ana faaliyet alanları olan “her türlü conta, balata, madeni yağ, oto yedek parçası alım ve satımı ile her türlü oto tamirat, montaj, fren servisi yapmak” ile aynı/aynı tür olan “kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)”nde marka olarak kullanılmak üzere tescil edilmiştir. Bu durumun, SMK m. 6/6 hükmünde düzenlenmiş olan ticaret unvanı koruması kapsamına aykırı olduğu değerlendirilmektedir. Davacı tarafından uzun yıllardır kullanılan bir ticaret unvanının kılavuz unsurunun birebir aynısının, davacının faaliyet alanına giren hizmetlerde/aynı sektör altında gösterilen ticari faaliyetler açısından himaye edilmesinin talep edilebileceği değerlendirilmektedir.
Bu nedenle; davalının markasının kapsamına giren hizmetlerden “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” açısından, somut olayda, davacının ticaret unvanından kaynaklanan haklarının korunmasını talep edebileceği ve buna dayalı olarak da dava konusu edilen markanın “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” açısından, hükümsüzlüğü nedeninin, somut olayımızda gerçekleşmiş olduğu kanaatine varılmıştır.
C. DAVACININ KÖTÜ NİYETLİ TESCİL İDDİASINA DAYALI HÜKÜMSÜZLÜK TALEBİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLME:
Somut olayımıza dönüldüğünde; davalının “… ” ibaresini kendisine marka olarak seçerken “spekülasyon, yedekleme, şantaj vs.” gibi amaçlarla veya davacı ile haksız rekabet yapma saikiyle hareket etmiş olup olmadığına dair deliller22 incelendiğinde; davacının dava dosyasına sunduğu nüfus kaydı ve ticaret gazetesi örnekleri ile protokol örneğinden, davacının eski ortağı olan dava dışı …’in, davacıdaki hisselerini 22.07.2019 tarihinde davacının diğer ortaklarına devrettiği, huzurdaki dava konusu markanın da bu tarihten 10 gün önce, 12.07.2019 tarihinde başvurusunun yapıldığı, başvuruyu yapan davalı şahsın bahsi geçen dava dışı şahıs/davacının eski ortağı …’in 27.11.2015 tarihinden beri kayınbiraderi olduğu, …’in hisse devri protokolünde doğrudan ya da dolaylı veya örtülü olarak “…” ismini veya bu ismi çağrıştırabilecek hiçbir kelime, işaret ya da tanıtıcı amblemi kullanmayacağını, aksi takdirde 1.000.000 TL. cezai şart bedeli ödeyeceğini kabul ve taahhüt etmiş olduğu anlaşılmakla, davalı şahsın eniştesinin ortak olduğu davacı firmayı, ticaret unvanını ve faaliyetlerini bilmemesi, hayatın olağan akışına aykırı bir durum olduğundan, eniştesinin kullanmamayı taahhüt ettiği bir markanın, tam da bu taahhütün verildiği tarihlerde kendi adına ve davacı firmanın iştigal alanına giren konularda tescil ettirmek üzere başvurusunu yapmış olmasının, iyi niyetle/dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı düşünülmekle birlikte, kötü niyetin varlığının/yokluğunun tespiti, hukuki niteliği yüksek bir değerlendirme olduğundan bu konuda nihai takdirin Sayın Mahkeme’nin olduğu değerlendirilmiştir.
KANAAT ve SONUÇ;
1) Davalı şahsın 2019 66221 sayılı markası ile davacının tescilsiz olarak kullandığı markasının/tanıtma vasıtasının ve davacının ticaret unvanının kılavuz unsurunun birebir aynı olduğu,
2) Dava konusu edilen markanın kapsamına giren “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” yönünden, yani kısmen “emtiaların aynı/türdeş/benzer olması” şartının da gerçekleştiği,
3) (1) ve (2) nolu bentlerdeki tespitlere rağmen, davacının “…” markasını/tanıtma vasıtasını, uzun yıllardır yoğun ve yaygın biçimde kullandığını kanıtlayan yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delilin dava dosyasında mevcut olmadığı ve tescilsiz markaya hukuken korunması gereken ekonomik bir değer kazandırıldığının mevcut delillerden anlaşılmadığı, mevcut delillerin ancak ve sadece markanın mutad kullanımını tevsik edebilen deliller olduğu,
4) (3) nolu bentteki tespit ve değerlendirme nedeniyle, davacının “önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği” iddiasının davalının markasının hükmüne bir etkisinin olamayacağı,

5) (1) ve (2) nolu bentlerdeki tespitler nedeniyle, davacının önceki tarihlerden beri tescilli ticaret unvanına dayalı olarak dava konusu edilen markanın (2) nolu bentte sayılan hizmetler yönünden kısmen hükümsüzlüğünü isteyebileceği,
6) Davalı şahsın dava konusu markayı tescil ettirirken “iyi niyetli” olduğunun söylenebilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, ancak “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, ” şeklinde ifade edilmiştir.

GEREKÇE;
Davacı taraf, davalı şahsın 2019/66221 başvuru sayılı “…” ibareli 37. Sınıfta tescil edilen markasının şirketin önceye dayalı kullanım ve gerçek hak sahipliği bulunduğunu, ticaret unvanı hakkına bağlı olarak davalı markasının tescil edilmesinin yanlış olduğunu ve nihayetinde de davalının eniştesinin şirketin eski ortağı olup hisse devri yapılmasına rağmen akrabası olan davalının devirden önce marka başvurusunda bulunmasının kötüniyetli olduğunu ileri sürerek SMK 6/3,6/6,6/9 ve Medeni Kanun 2 maddesi kapsamında SMK 25/1 maddeye göre hükümsüzlük talebinde bulunmaktadır.
SMK 6/3 maddesi açısından;
Somut olayda ; davacının “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetleri açısından davalı marka başvurusundan önce işletmesinde … ibaresini markasal şekilde hem tabelasında işletme adı olarak hem de işyerindeki faaliyetlerinde kullandığı, ancak davalının markasının kapsamındaki diğer hizmetler açısından ise markasal kullanım ispatlanamadığı dosyaya sunulan kanıtlar ve bilirkişi raporu ile anlaşılmaktadır.
Ancak davacının markasal kullanım şekli SMK 6/3 maddesi kapsamında söz konusu aynı ibarenin başkası tarafindan kullanımını veya tescilini engelleme hakkı verecek nitelik ve yoğunlukta bu işareti Türkiye hudutları içinde ticaret alanında kullanıldığı tespit edilememiştir. Nitekim bu konuda dosyaya sunulan bilirkişi raporunda bu konu ” Davacının, dava konusu edilen “…” markasının eskiye dayalı kullanımına dair dava dosyasına sunduğu görsellerin incelenmesinde; davacının “…” tanıtma vasıtasını, oto tamiratı, montajı, bakımı, yedek parçaların sağlanması hizmetlerini verdiği işyerlerinde, tabelalarında yer alan işletme adı şeklinde, hizmet markası hüviyetinde kullandığı anlaşılmakta ise de, Raporumuzun 4-5. sayfalarında yer verilen doktrinsel görüşler ve Yargıtay içtihatları gözetildiğinde, davacının gerçek hak sahipliğine gerekçe olarak gösterdiği bu kullanımların niceliğinin, niteliğinin ve içeriğinin, yani 2-3 adet tabela görselinin SMK m. 6/3 hükmünde aranan “ciddi/yaygın kullanım” hususunu tevsik etmekten ziyade, ancak ve sadece bir markanın “mutad kullanımı”nı kanıtladığı düşünülmektedir. Diğer bir ifadeyle; huzurdaki uyuşmazlıkta davacı taraf, dava konusu “…” ibaresini, markasal hüviyette, dava konusu edilen markanın koruma tarihinden önce kullanarak bu kullanım sonucu işarete/ibareye “tescilsiz dahi olsa korunmaya değer ekonomik bir değer kazandırdığını” tevsik edebilen yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunamamıştır. Davacı, söz konusu markayı, uyuşmazlık konusu olan faaliyet alanlarında/hizmetlerde kesintisiz ve fasılasız olarak yıllardır ciddi/yoğun biçimde kullanıyorsa da, bu iddialar yani uyuşmazlık konusu işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırıldığı, dava dosyasına sunulması gereken yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil ile ispatlanmadığı müddetçe, davacının gerçek hak sahipliği iddiası da hukuki dayanaktan yoksun kalacaktır.
Sonuç olarak; her ne kadar uyuşmazlık konusu edilen işaretler benzer ve bu işaretlerin marka/tanıtma vasıtası olarak kullanıldığı/tescilli olduğu bir kısım hizmetler aynı/türdeş/benzer ise de; dava dosyasında davacının “…” tanıtma vasıtasını, 6/3 maddesi hükmünün gerektirdiği derecede yoğun ve yaygın kullandığını kanıtlayan yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunulmamış olduğu ve bu markaya davacı adına uyuşmazlık konusu olan hizmetlerde tescilsiz olsa dahi hukuken korunması gereken ekonomik bir değer kazandırıldığının bu belgelerden anlaşılmadığı, sonuç olarak da davacının SMK m. 6/3 hükmüne dayalı iddialarının, davalının 2019 66221 sayılı markasının, uyuşmazlık konusu olan “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetleri açısından (dahi) hükmüne engel olamayacağı kanaatine varılmıştır. ” şeklinde özet olarak izah edildiği gerekçeye aynen iştirak edilerek davacının “…” tanıtma vasıtasını, SMK 6/3 maddesi hükmünün gerektirdiği derecede yoğun ve yaygın kullandığını kanıtlayan yeterli delil sunulmadığından bu kısımdan dava haklı bulunmamıştır.
SMK 6/6 maddesi açısından;
Somut olayda ; Davacı şirketin “…” klavuz unsurlu olarak 19.02.1998 yılında … şeklinde ticaret siciline tescil edildiği, şirketin ana faaliyet alanlarının “her türlü conta, balata, madeni yağ, oto yedek parçası alım ve satımı ile her türlü oto tamirat, montaj, fren servisi yapmak” olduğu ticaret sicil kaydı ile tespit edilmiştir.
Davalı şahsın ise … şeklindeki ibareyi bu tarihten daha sonra 12/07/2019 tarihinde yukarıda hizmetleri de kapsar şekilde 37.nci sınıfta marka başvurusu yapıp 06/01/2020 tarihinde davalı şahıs adına tescil edildiği anlaşıldığından SMK 6/6 maddesine göre ticaret ünvanı hakkına bağlı davacının bu kısımlar açısından davalının marka başvurusunun hükümsüzlüğü talep edebileceği dosyaya sunulan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporu ile anlaşılmaktadır. Nitekim bu konuda dosyaya sunulan bilirkişi raporunda bu konu ” dava konusu edilen “…” ibaresi, davacının markasal kullanımlarına konu ve dahi, dava konusu edilen markanın başvuru tarihi olan 12.07.2019 tarihinden yirmi yıldan daha fazla bir süre önce, 19.02.1998 tarihinde ticaret siciline usulünce tescil edilmiş olan “… Oto Sanayi Ticaret Ltd. Şti.”şeklindeki davacının ticaret unvanının kılavuz unsuru olduğu halde, dava konusu edilen markada birebir aynı biçimde, yani başkaca unsurlardan yoksun olarak ve de davacının ana faaliyet alanları olan “her türlü conta, balata, madeni yağ, oto yedek parçası alım ve satımı ile her türlü oto tamirat, montaj, fren servisi yapmak” ile aynı/aynı tür olan “kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)”nde marka olarak kullanılmak üzere tescil edilmiştir. Bu durumun, SMK m. 6/6 hükmünde düzenlenmiş olan ticaret unvanı koruması kapsamına aykırı olduğu değerlendirilmektedir. Davacı tarafından uzun yıllardır kullanılan bir ticaret unvanının kılavuz unsurunun birebir aynısının, davacının faaliyet alanına giren hizmetlerde/aynı sektör altında gösterilen ticari faaliyetler açısından himaye edilmesinin talep edilebileceği değerlendirilmektedir.
Bu nedenle; davalının markasının kapsamına giren hizmetlerden “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” açısından, somut olayda, davacının ticaret unvanından kaynaklanan haklarının korunmasını talep edebileceği ve buna dayalı olarak da dava konusu edilen markanın “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” açısından, hükümsüzlüğü nedeninin, somut olayımızda gerçekleşmiş olduğu kanaatine varılmıştır.” şeklinde özet olarak izah edildiği gerekçeye aynen iştirak edilerek dava konusu markanın kapsamındaki “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetleri açısından dava kısmen haklı bulunmuştur.
SMK 6/9 ve M.K.2 maddesi açısından ;
Davalı şahsın, dava dışı … adlı şahsın kız kardeşi ile 27/12/2015 tarihinden itibaren evli olduğu celbedilen nüfüs kayıtları ile tespit edilmiştir. Dava dışı … ise davacı şirkette eski ortak olup hissesini 25.07.2019 tarihinde diğer ortaklardan biri olan …’e devrettiği, devir işlemi ise 05.08.2019 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği ticaret sicil kayıtları ile tespit edilmiştir. Ne var ki bu devirden çok kısa bir süre önce ( 12/07/2019 ) davalının , eniştesinin ortağı olduğu bir firma ile aynı ismi taşıyan ve aynı işkolunda (sınıfta) bulunan şekilde marka başvurusu yapması ve başvurudan da sonra hisse devri yapılması hayatın olağan akışında tesadüf kabul edilemez . Nitekim bilirkişi raporunda bu husus ” davacının dava dosyasına sunduğu nüfus kaydı ve ticaret gazetesi örnekleri ile protokol örneğinden, davacının eski ortağı olan dava dışı …’in, davacıdaki hisselerini 22.07.2019 tarihinde davacının diğer ortaklarına devrettiği, huzurdaki dava konusu markanın da bu tarihten 10 gün önce, 12.07.2019 tarihinde başvurusunun yapıldığı, başvuruyu yapan davalı şahsın bahsi geçen dava dışı şahıs/davacının eski ortağı …’in 27.11.2015 tarihinden beri kayınbiraderi olduğu, …’in hisse devri protokolünde doğrudan ya da dolaylı veya örtülü olarak “…” ismini veya bu ismi çağrıştırabilecek hiçbir kelime, işaret ya da tanıtıcı amblemi kullanmayacağını, aksi takdirde 1.000.000 TL. cezai şart bedeli ödeyeceğini kabul ve taahhüt etmiş olduğu anlaşılmakla, davalı şahsın eniştesinin ortak olduğu davacı firmayı, ticaret unvanını ve faaliyetlerini bilmemesi, hayatın olağan akışına aykırı bir durum olduğundan, eniştesinin kullanmamayı taahhüt ettiği bir markanın, tam da bu taahhütün verildiği tarihlerde kendi adına ve davacı firmanın iştigal alanına giren konularda tescil ettirmek üzere başvurusunu yapmış olmasının, iyi niyetle/dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı düşünülmekle ” şeklinde de izah edildiğinden davalının marka tescilinde SMK 6/9 ve MK. 2 maddesi kapsamında iyiniyetli bir davranış sergilemediği kanaatine varılarak davanın kabulü gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davanın KABULÜNE,
2-Dava konusu 2019/66221 sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, sicilden terkin edilmesine, karar kesinleştiğinde Türk Patente müzekkere yazılmasına,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye 26,30 TL’nin davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydına,
4-AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
5-Davacının yaptığı; 700,00 TL bilirkişi ücreti, 137,50 TL tebligat ücreti, 54,40 TL ilk harç masrafı olmak üzere toplam 891,90 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde arta kalan gider avansının taraflara iadesine,
Dair verilen karar tarafların yokluğunda, 6100 sayılı HMK 341 ila 345 inci maddesine göre tebliğden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememiz aracılığı ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf kanun yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar okunup açıklandı.28/02/2022

Katip … Hakim …
E-İmzalıdır E-İmzalıdır