Emsal Mahkeme Kararı Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/55 E. 2021/55 K. 08.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

T.C. “Türk Milleti Adına”
ANKARA
4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR
HUKUK MAHKEMESİ K A R A R

ESAS NO : 2019/55
KARAR NO : 2021/55

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – …..
VEKİLİ :Av. … …
DAVALI : … -… …
VEKİLİ : Av. ……
TEREKE
TEMSİLCİSİ : … – … -…
DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 01/02/2019
KARAR TARİHİ: 08/02/2021 Yazım Tarihi: 08/03/2021

İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde ÖZETLE: Dava konusu …numara ile tescilli “…” ibareli markanın, tarafların babası müteveffa … (“muris”) adına… numara ile tescilli “S” ibareli markadan ve üst kimlik olarak kullanılan … Şirketler Grubu/… Grup markasal kullanımından esinlenerek yaratıldığını ve kötüniyetle tescil edildiğini, zira bu markanın muris tarafından vefat ettiği 02.03.2011 tarihine kadar 40 yılı aşkın bir süre boyunca başta petrol arama ve üretim olmak üzere tüm ticari faaliyetlerinde kullanıldığını, murisin kurucusu ve tarafların da hissedarı olduğu şirketlerin üst kimliği ve ticaret unvanı olduğunu, muris tarafından tanınmış marka haline getirildiğini, ancak murisin bu markayı vefatından önce tescil ettirmediğini, murisin vefatından hemen sonra davalının bu markayı kendi adına tescil ettirmesinin kötüniyetli olduğunu, davacının yurtdışında yaşaması ve davalının ticari faaliyetleri ile ilgilenmemesi nedeniyle bu tescili yeni fark ettiğini, halbuki bu markanın gerek muris gerekse davacı tarafından bu tescilden çok zaman önce kullanıldığını ve tanıtıldığını, bunun üzerine konuyla ilgili olarak davalıya ihtarname keşide edildiğini, davalının cevabi ihtarnamesinde markanın muris tarafından yıllarca kullanıldığını kabul ettiğini, murisin önceye dayalı kullanım ve tanıtmadan doğan hakkının tüm mirasçılara geçtiğini, hal bu iken davalının markayı kendi adına tescil ettirmesinin kötüniyetli olduğunu, bu marka altında tarafların murisin vefatından önce birlikte faaliyetlerde bulunduklarını, bu marka altında birleşen birden fazla şirketin yönetim kurullarında beraber görev yaptıklarını, davalının aynı şekilde www.sayergroup.com alan adını da haksız biçimde kullandığını, tarafların varis olarak birlikte malik oldukları… numaralı markanın da davalı tarafından tek başına kullanıldığını, bu konuda davacı tarafından davalıya gönderilen ihtarnameye cevaben davalının bu kullanımın normal olduğunu ve devam edeceğini bildirdiğini, hükümsüzlüğü istenilen marka üzerinde tarafların paylı mülkiyetinin değil, birlikte mülkiyetinin söz konusu olduğunu, zira bu marka hakkının taraflara miras yoluyla geçtiğini, grup şirketine giren şirketlerin ve dahi taraflarla murisin adi ortaklık altında markayı birlikte ihdas ettikleri iddiasının da doğru olmadığını, zira markayı ihdas edenin muris olduğunu, murisin bu markayı şahıs şirketi olarak faaliyetlerine başladığı 1970 yılından beri kullandığını, tarafların şirket yönetimine alınmasından yıllar önce ticaret unvanı ve marka olarak bu kullanımın yapıldığını, dava konusu marka ile murisin sahibi olduğu… numaralı markanın her zaman birlikte kullanıldığını, dolayısıyla o markadan ayrı olarak mirasçılardan biri adına tescilinin mümkün olmadığını, taraflar arasında gerçekleşen şirketlerin hisse devirleri anlaşmalarında “…” markası ile ilgili bir hak devrine ilişkin hüküm bulunmadığını, bu markanın şirketlerin hiçbiri adına da tescilli olmadığını, dolayısıyla mirasçılara/taraflara intikal eden “…” ve “S (şekli)” markalarının taraflar arasında paylaşılmadığını ve birbirlerine devredilmediğini, iddia ederek, davalı taraf adına TÜRKPATENT nezdinde …numara ile tescilli markanın 3. kişilere devrinin ve haksız kullanımının önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, markanın kötüniyete dayalı tescili nedeniyle hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da dilekçesini aynen tekrar etmiştir.

SAVUNMA:
Davalı kurum vekili dilekçe ve beyanında ÖZETLE: Alınan kararlar ve yapılan işlemlerin usule ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı şahıs vekili beyanında ÖZETLE: Merhum …’in (“muris”) tarafların murisi olduğunu, murisin 1954 yılında başlayan petrol arama ve üretimi faaliyetlerinin anılan sektörde güvenilir ve saygın bir yeri olduğunu, murisin “Alaaddin Middle East Türkiye” (“…”) isimli şirketin vekilliğini yürüttüğünü, sonra bu yetkisini davacılar ve dava dışı kişiler ile paylaştığını, yetkisini paylaştığı bu kişilerin 2006 yılında … (“IPC”) unvanlı yeni bir şirket kurduğunu bu şirketin aynı yılda …’in tüm hisselerini satın aldığını, …’in 2010 yılında … aile şirketleriyle aynı olan adresinden başka bir adrese taşındığını, 12.08.2011 tarihinde şirket ortakları arasında gerçekleşen mutabakat sonucunda davalının … ve IPC şirketlerindeki tüm hisselerini davacıya devrettiğini ve bu şirketlerdeki görevlerinden istifa ettiğini, 2011 yılından bu yana … ve IPC şirketlerinin faaliyetlerini “…” markasını kullanmadan devam ettirdiklerini, tarafların ve dava dışı kişilerin murisin önceliğinde … Petrol A.Ş. (“EP”) unvanlı bir şirkete de 1992-1998 yıllarında ortak olduklarını, 2011 yılında davacının bu şirketteki görevinden istifa ettiğini, 2014 yılında da EP hisselerini davalıya devretmek suretiyle EP ile ilişkisini sonlandırdığını, bu tarihten itibaren EP’nin tamamen davalı yönetiminde faaliyetlerine devam ettiğini, 1998 yılında sermayesinin tamamı muris, taraflar ve dava dışı kişiler tarafından karşılanan …Petrol Üretim Sondaj Müt. ve Tic. A.Ş.’nin (“GY”) kurulduğunu, 2011 yılında davacının bu şirketteki görevlerinden de istifa ettiğini ve tüm hisselerini davalıya devretmek suretiyle GP ile ilişkilerini sonlandırdığını, sonuç olarak IPC, EP ve GY şirketlerinin … ailesine ait grup şirketler olduğunu, dava konusu edilen markada geçen “…” ibaresinin de … ailesine ait şirketler topluluğunun kurulması ile birlikte ihdas edilip kullanıldığını, bu topluluk şirketlerinin kurulmasını ve tüzel kişilik kazanmasını sağlayıp şirketleri yöneten gerçek kişiler olan muris ve tarafların oluşturduğu adi ortaklığın söz konusu markayı tescilsiz olarak ilk kez ihdas ettiğini ve bu yüzden de markanın sahibi olduğunu, adi ortaklıkça ihdas edilip kullanılan markanın gerçek hak sahiplerinin de adi ortaklar olduğunu, bu birlikte malikliğin müşterek/paylı mülkiyet olduğunu ve tarafların kendi hisseleri üzerinde tekil olarak hak sahibi olduklarını, dolayısıyla davalının markayı kendi adına tescil ettirmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmadığını, davacının GY ve EP şirketlerindeki paylarını ve bu şirketlerin yönetimini devretmesiyle/terk etmesiyle beraber … Şirketler Topluluğunu terk etmiş olduğunu, zira davacının yönetiminde ve sahibi olduğu … ve IPC şirketlerinin ABD menşeli olduğunu, bu şirketlerin hisse devrinden sonra “…” ibaresini kullanmadıklarını, davacının şirketler grubunun hakim ortağı olan GY şirketindeki hisselerini devretmesiyle “…” ibaresini üstü kapalı ve eylemli olarak terk ettiğini, 2011 yılında vuku bulan bu olaydan 8 yıl sonra davacının 7 yıl önce tescil edilmiş bir marka hakkında huzurdaki davayı açmış olmasının ve davalıyı kötüniyetli olarak nitelendirmesinin doğru olmadığını, davalının üzerinde müşterek malik olarak hak sahibi olduğu markayı tescil ettirme hakkını kullanmasının kötüniyetli bir davranış olarak kabul edilemeyeceğini, dava konusu …numaralı markanın dava dışı… numaralı markadan esinlendiğinin ve markaların benzer olduğunun söylenmesinin mümkün olmadığını belirterek; davanın reddini talep etmiştir.
Her iki taraf da muris … mirasçısı olup mirasen dayanılan hak iddiası olduğundan MK 640.ncı maddesine göre miras şirketine temsilci atanması davası için davacı vekiline süre verilmiş, belirtilen süre içinde SULH HM.ne dava açıldığı ve miras şirketine temsilci olarak …’ın atandığı tespit edilmiştir.
Miras şirketi Temsilcisi … beyan dilekçesinde ÖZETLE; “Ankara … Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan davada, mahkemenin 2020/1537 Esas, 2020/2173 Karar sayılı 25.11.2020 tarihli kararıyla, tereke temsilcisi olarak atandığını, dosya içeresinde yer alan, dava dilekçesi, cevap dilekçesi, duruşma zabıtları, bilirkişi raporları tarafınca tebliğ alınıp incelendiğini, dava konusu marka … ibaresinin eskiden beri kullanılan bir marka olması ve tüm şirketleri kapsamasının söz konusu olduğunu, murisin tüm şirketlerinin bu isimle bilinmekte bu isim murisin kurduğu tüm şirketleri tanıttığını, dolayısıyla murisinin terekesi sayılmakta olup, iştirak halinde mülkiyet içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek; … ibareli unvan, marka, markasal kullanımın terekeye dahil sayılması halinde mirasçılar iştirak halinde malik olup, TMK 640/2 maddesinde yer alan “Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler” emredici hüküm gereğince mirasçıların tek başına tasarrufta bulunamayacağı, birlikte hareket etmeleri gerektiğini beyan etmiştir.

MUHAKEME:HMK kapsamında “Yazılı Yargılama Usulü ” uygulanmıştır.

6769 sayılı SINAİ MÜLKİYET KANUNU (10/01/2017 yürürlük)
Madde 6 (Marka tescilinde nispi ret nedenleri)
“(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını,fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(9)Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.”,
Madde 25 ” (1) 5 inci (mutlak red nedenleri ) veya 6 ncı ( nisbi red nedenleri ) maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. ” hükmü yer almaktadır.
SMK 6/3 maddesinin uygulanması için tescilsiz olarak kullanılan işaretin MARKASAL şekilde yani işlevine uygun , ayırt ediciliği sağlanmış olarak ticaret alanında kullanılması, bu kullanımın da Türkiye hudutları için olması gerekir. Üçüncü kişinin davaya konu tescil başvurusundan veya rüçhan hakkının doğumundan önce, bu işareti kullandığı , çevresinde belli bir oranda bu işaret üzerinde hak sahibi olarak bilinip tanındığının ispatı (tüm Türkiye genelinde değil) gerekir. Diğer bir anlatımla, öncelik hakkını ileri sürenin söz konusu ibarenin başkası tarafindan kullanımını veya tescilini engelleme hakkı verecek nitelik ve yoğunlukta bu işareti Türkiye hudutları içinde ticaret alanında kullandığını ispatlaması gerekir. Gerçekten, bir işareti ilk kullanan ve ona ayırt edici nitelik kazandıran kişi onun hak sahibi olarak kabul edilir ve bu halde gerçek hak sahipliği sözkonusudur.
SMK 6/6 madde kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer. Marka ve ticaret unvanı da sınaî mülkiyet hakkı olarak maddenin koruma kapsamına alınmıştır. Ancak sınaî mülkiyet hakları kapsamında korunacak bir markadan veya ticaret unvanından söz edebilmek için “tescil” şarttır. Örneğin bir ticaret unvanına dayanarak başkasına ait marka tescilinin engellenmesi isteniyorsa bu ticaret unvanının ticaret sicilinde tescilli olması gerekmektedir.
Doktrin ve çeşitli yargı kararları dikkkate alınıp bakıldığında KÖTÜNİYET kriteri “Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olabilmesi için, marka başvurusu sırasında kötü niyetli olarak markanın amacı ve temel işlevi dışında bir amaçla kullanılması gerekir. Dolayısıyla kötü niyetin kabulü için, marka için başvuruda bulunan kişi, markanın temel işlevleri olan ürünün işletmeye aidiyetini sağlama ve diğer ürünler karşısında ayırt edicilik sağlama fonksiyonu dışında bir amaçla veya marka üzerindeki gerçek hak sahibinin markadan yararlanmasını engellemek veya markanın ün ve şöhretinden yararlanmak suretiyle haksız çıkar edinme gibi bir amaçla hareket etmelidir.” şeklinde görüşler yer almaktadır.

DELİLLER ve DEĞERLENDİRME:
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacı iddiaları yönünden; davalı şahsa ait 2012/26833 tescil sayılı “…” ibareli 04, 37, 40 ve 42. Sınıfta tescilli markanın tarafların murisi …’e ait 2008/54131 tescilli marka ile yine …’e ait ticaret ünvanına ve markasal kullanımına iltibas oluşturacak şekilde ve kötü niyetli tescilinin yapıldığı iddiasının, dava konusu marka üzerinde tarafların murisinin ve davacı tarafın eskiye dayalı kullanım hak iddiasının ve davalı markasının SMK’nın 6/3, 6/9 ve 25. Maddesine göre hükümsüzlüğü gerekip gerekmediği ve diğer idddiaları ile davalı iddiaları yönünden; Dava konusu markanın önceki marka (2008/54131) ile ayniyet ve iltibas oluşturmadığı, davacının … şirketlerinden ve … ibaresini pay devri ve diğer şekilde terk ettiği (sonlandırdığı), sessiz kalma yoluyla hak kaybı oluştuğu, kötü niyetli tescil söz konusu olmadığı ve dava konusu markanın adi ortaklık şeklinde ihdas edildiği ve diğer iddiaları yönünden yerinde ve doğru olup olmadığı noktasında olduğu anlaşılmıştır.
Davalıya ait …sayılı … ibareli markanın 22.03.2012 tarihinde başvurusu yapılıp 04.02.2014 tarihinde tescil edildiği tespit edilmiştir.
Muris …’e ait ” Şekil +S” ibareli markanın ise 15.09.2008 tarihli 2008 54131 sayılı olarak tescilli olduğu görülmüştür.
Bilirkişi heyetinden alınan 23.03.2020 tarihli raporda ÖZETLE;
” 1) Somut olayda, dava konusu edilen …sayılı markayı oluşturan “…” ibaresinin eskiye dayalı kullanımdan doğan gerçek hak sahiplerinin, tanıtma vasıtasını ihdas eden “aile” şirketlerinden her biri olduğu;
2) 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi kapsamındaki nispi red (ve hükümsüzlük) nedeninin somut olayda gerçekleşmediği;
3) somut olayda, 1990’lı yılların başlarından muteber olmak üzere, murisin ve tarafların yazışmalarında ve şirketlerinin ticari faaliyetlerinde kullanılan/ihdas edilen “… ŞİRKETLER GRUBU – … OF COMPANIES”, “… GURUBU” ve yine “ Şekil+S” şeklindeki tanıtma vasıtalarının gerçek hak sahibinin, ne veraset yöntemi hasebiyle (birlikte) tarafların, ne de adi ortaklık nedeniyle (müştereken) muris ve tarafların, olmadığı, bu tanıtma vasıtalarının gerçek hak sahiplerinin, ayrı birer tüzel kişiliğe sahip aile şirketlerinin her biri ( Bu beraber hak sahipliğinin, müşterek/paylı mı yoksa iştirak halinde/birlikte mi olduğuna, huzurdaki uyuşmazlığı doğrudan ilgilendirmediği cihetle, ayrıca değinilmeyecektir ) olduğu (Dosya içeriğine taraflarca sunulan bilgi ve belgelerden, bu aile şirketlerinin Alaaddin Middle East Türkiye, …, … Petrol A.Ş. ve …Petrol üretim Sondaj Müt. ve Tic. A.Ş. şirketleri olduğu anlaşılmaktadır, bunların dışında “…” altında faaliyet göstermiş olan başkaca şirketlerin var olup olmadığı, dosya kapsamından anlaşılmamaktadır. Gerçek hak sahipliğinin kazanıldığı 1990-2000’li yıllardan sonra bu şirketlerin ortaklık yapısının değişmiş olması, daha doğru bir ifadeyle aile fertleri dışında kişilerin bu şirketleri devralması halinde gerçek hak sahipliğinin bitip bitmediği ya da şirket paylarıyla birlikte devredilip devredilmediği hususları, somut olaydaki uyuşmazlığın dışında, başka bir uyuşmazlık konusu olacaktır. ) , tespit edilmiş ve değerlendirilmiştir. Buna göre de, dava konusu edilen markasının gerçek hak sahibi, davacı veya davalı değil, bu aile şirketlerinin her biridir. Gerçek hak sahibi olmayan bir kişinin ise tescilli bir markanın SMK m.6/3 gerekçesi ile hükümsüz kılınmasını talep etmesi hukuken mümkün olmadığından; somut uyuşmazlıkta dava konusu edilen …numaralı markanın 6769 sayılı SMK’nın 6/3 maddesi kapsamında hükümsüz kılınması koşullarının somut olayımızda mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/3 maddesi kapsamındaki nispi red (ve hükümsüzlük) nedenin somut olayda gerçekleşmediği ( Davacı açısından gerçekleşmemiştir, zira davacı (da) tescilsiz markanın gerçek hak sahibi değildir. );
4) somut olayımızda, davalının dava konusu edilen 2012 26830 numaralı markada geçen “…” ibaresi üzerinde sadece kendisinin değil, muris …’in ( … vefat ettiği için onun mirasçılarının ), aynı şirketlerin çatısı altında yöneticilik yapan ve aynı şirketlerin hissedarı olmuş olan davacının ve bu ibare altında yürütülen tüm ticari faaliyetlerin asıl sahibi olan sermaye şirketlerinin ( Bu şirketler “aile şirketi” olsa dahi ) hak sahibi olduğunu bilmemesi, yukarıda ayrıntıları ile ele aldığımız “dürüstlük kuralı”na ve “basiretli tacir olma gereği”ne aykırıdır. Davalı, bu ibare üzerinde “gerçek hak sahibi”nin (tam olarak) kim olduğunu “hukuken” bilemeyebilir. ( Aslında “basiretli bir tacir” olarak bilmesi de gerekir. ), ancak sadece kendisinin değil, başkasının da en az kendisi kadar hak sahibi olduğunu bilemeyecek durumda değildir (“Davacının (bir kısım) şirketlerdeki paylarını devretmesi ile bu çatı marka/taıntma vasıtasından da zımnen vazgeçtiği” şeklinde bir kanıya da kapılmış olabilir, ama yine basiretli bir tacir olarak, bu çatı markayı (üstelik de ‘amiral şirket’in değil) kendi adına tescilini almadan önce işlemin hukuki açıları olabileceğini bilmesi ve bunu araştırması gerekir. ) Başkasının/başkalarının da hak sahibi olduğunu bildiği/bilmesi gerektiği halde bir markayı sadece kendi adına tescil ettirmenin iyiniyetli bir davranış olarak kabul edilemeyeceği ve kötüniyetin bir tezahürü olabileceği, düşünülmekle birlikte kötüniyet konusunda nihai takdirin Sayın Mahkeme’nin olduğu değerlendirilmiştir.
6769 sayılı SMK’nın 6/9 maddesi kapsamındaki nispi red (ve hükümsüzlük) nedeninin somut olayda gerçekleşmiş olabileceği, ancak bu konudaki nihai kararın Sayın Mahkeme’nin takdirlerinde olduğu;
5) “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olan şirketler yalnızca “… Petrol A.Ş.” ve “…Petrol A.Ş.” şirketleri değildir. Her ne kadar dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden, … adı altında faaliyet gösteren tüm sermaye şirketlerinin isimleri tespit edilmese de, bu şirketlerin arasında “Alaaddin Middle East Türkiye” ve “…” şirketlerinin de bulunduğu, dava dosyası mündericaatından anlaşılmaktadır. O halde, en azından “Alaaddin Middle East Türkiye” ve “…” şirketlerinin de “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olduğu, sonuç olarak da davacının bu şirketlerin hissedarlığını terk etmediği ( Aksine, bu şirketlerdeki hisselerini devreden kişi davalıdır. Öyleyse, davalının “pay devrinden kaynaklanan hak terkini” şeklinde özetlenebilecek iddiaları açısından somut olaya bakıldığında, bu pay devri nedeniyle davalı da, davacı ile aynı ölçüde “…” ibaresi üzerindeki haklarını terk etmiş sayılmalıdır. ) için “…” ibaresi üzerindeki tüm haklarını terk ettiğinin söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır. Kaldı ki; davacının … Petrol A.Ş. (“EP”) unvanlı şirketteki yönetim kurulu başkan yardımcılığı görevinden 2011 yılında istifa etmekle birlikte, bu şirketteki hisselerini 2014 davalıya devrettiği bizzat davalı tarafından ifade edilmekte olup ( Davalının esasa cevap dilekçesinin 3. sayfasındaki 3 nolu bent altındaki açıklamalar ) salt bu husus bile davacının, davalının dava konusu marka başvurusunu yaptığı 22.03.2012 tarihinde markayı kullanan şirketlerdeki tüm haklarını terk ettiğinin ve paylarını devrettiğinin iddia edilemeyeceğini göstermektedir.
Davacının şirket paylarının devri nedeniyle “…” ibaresi üzerindeki haklarının ( Davacının böyle bir hakkı olmadığı, bu hakkın sahiplerinin zaten tanıtma vasıtası ihdas eden sermaye şirketleri olduğu yönündeki değerlendirme için bu bölümün (1) nolu bendine bknz. ) sona ermiş sayılamayacağı;
6) Davacı açısından somut olayda sessiz kalma yoluyla hak kaybının koşullarının mevcut olduğunun iddia edilebileceği, ancak; davanın açıldığı tarih itibariyle davalı markasının tescil tarihinden itibaren 5 yıllık sürenin geçmediği ( 5 yıllık süre, markanın başvuru ya da ilan tarihinden değil, tescil tarihinden itibaren başlatılacak ise ) ve/veya (4) nolu bentte yer alan hususta ( Somut olayda “kötüniyetli marka tescili” olup olmadığı hususu) Sayın Mahkeme’nin takdirine göre, bu koşulların gerçekleşmediği sonucuna varılabileceği;,” şeklinde ifade edilmiştir.

GEREKÇE:
İltibas konusunda;
Tarafların murisi …’e ait ” Şekil +S” ibareli Marka ile davalıya ait … ibareli marka emtia sınıfı kısmen benzese de biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sescil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, ortalama düzeydeki tüketici kesimi nezdinde her iki marka arasında yanılgı yaşamayacağı, yine ortalama tüketici nezdinde davalı markası ile murise ait marka arasında idari ve ekonomik bağ olduğu izlenimi de doğmayacağından SMK 6/1 ve dolayısıyla 25.nci maddedeki hükümsüzlük koşulu oluşmadığı;
Önceye dayalı hak konusunda;
Benimsenen bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere ” 1990’lı yılların başlarından muteber olmak üzere, murisin ve tarafların yazışmalarında ve şirketlerinin ticari faaliyetlerinde kullanılan/ihdas edilen “… ŞİRKETLER GRUBU – … OF COMPANIES”, “… GURUBU” ve yine “ Şekil+S” şeklindeki tanıtma vasıtalarının gerçek hak sahibinin, ne veraset yöntemi hasebiyle (birlikte) tarafların, ne de adi ortaklık nedeniyle (müştereken) muris ve tarafların, olmadığı, bu tanıtma vasıtalarının gerçek hak sahiplerinin, ayrı birer tüzel kişiliğe sahip aile şirketlerinin her biri olduğu , dava konusu edilen markasının gerçek hak sahibi, davacı veya davalı değil, bu aile şirketlerinin her biridir. Gerçek hak sahibi olmayan bir kişinin ise tescilli bir markanın SMK m.6/3 gerekçesi ile hükümsüz kılınmasını talep etmesi hukuken mümkün olmadığından; somut uyuşmazlıkta dava konusu edilen …numaralı markanın 6769 sayılı SMK’nın 6/3 maddesi kapsamında hükümsüz kılınması koşullarının somut olayımızda mevcut olmadığı ” şeklinde özetlenebilen görüşe aynı gerekçelerle iştirak edilerek SMK 6/3 ve dolayısıyla 25.nci maddedeki hükümsüzlük koşulu oluşmadığı;
Kötüniyet konusunda;
Benimsenen bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere ” davalının dava konusu edilen 2012 26830 numaralı markada geçen “…” ibaresi üzerinde sadece kendisinin değil, muris …’in ( … vefat ettiği için onun mirasçılarının ), aynı şirketlerin çatısı altında yöneticilik yapan ve aynı şirketlerin hissedarı olmuş olan davacının ve bu ibare altında yürütülen tüm ticari faaliyetlerin asıl sahibi olan sermaye şirketlerinin ( Bu şirketler “aile şirketi” olsa dahi ) hak sahibi olduğunu bilmemesi, yukarıda ayrıntıları ile ele aldığımız “dürüstlük kuralı”na ve “basiretli tacir olma gereği”ne aykırıdır. Davalı, bu ibare üzerinde “gerçek hak sahibi”nin (tam olarak) kim olduğunu “hukuken” bilemeyebilir. ( Aslında “basiretli bir tacir” olarak bilmesi de gerekir. ), ancak sadece kendisinin değil, başkasının da en az kendisi kadar hak sahibi olduğunu bilemeyecek durumda değildir (“Davacının (bir kısım) şirketlerdeki paylarını devretmesi ile bu çatı marka/taıntma vasıtasından da zımnen vazgeçtiği” şeklinde bir kanıya da kapılmış olabilir, ama yine basiretli bir tacir olarak, bu çatı markayı (üstelik de ‘amiral şirket’in değil) kendi adına tescilini almadan önce işlemin hukuki açıları olabileceğini bilmesi ve bunu araştırması gerekir. ) Başkasının/başkalarının da hak sahibi olduğunu bildiği/bilmesi gerektiği halde bir markayı sadece kendi adına tescil ettirmenin iyiniyetli bir davranış olarak kabul edilemeyeceği ve kötüniyetin bir tezahürü olabileceği,” şeklinde özetlenebilen görüşe aynı gerekçelerle iştirak edilerek davalının … şeklinde tescil ettirdiği markasının tescilinde iyiniyetli davranmadığı sonucuna varılarak SMK 6/9 ve dolayısıyla 25.nci maddedeki hükümsüzlük koşulu oluştuğundan davanın bu haliyle kabulü gerektiği;
Şirket pay devrinin açılan davaya etkisi;
Yine benimsenen bilirkişi raporunda geçtiği üzere ” “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olan şirketler yalnızca “… Petrol A.Ş.” ve “…Petrol A.Ş.” şirketleri değildir. Her ne kadar dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden, … adı altında faaliyet gösteren tüm sermaye şirketlerinin isimleri tespit edilmese de, bu şirketlerin arasında “…” ve “…” şirketlerinin de bulunduğu, dava dosyası mündericaatından anlaşılmaktadır. O halde, en azından “…” ve “…” şirketlerinin de “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olduğu, sonuç olarak da davacının bu şirketlerin hissedarlığını terk etmediği için “…” ibaresi üzerindeki tüm haklarını terk ettiğinin söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır. Kaldı ki; davacının … Petrol A.Ş. (“EP”) unvanlı şirketteki yönetim kurulu başkan yardımcılığı görevinden 2011 yılında istifa etmekle birlikte, bu şirketteki hisselerini 2014 davalıya devrettiği bizzat davalı tarafından ifade edilmekte olup salt bu husus bile davacının, davalının dava konusu marka başvurusunu yaptığı 22.03.2012 tarihinde markayı kullanan şirketlerdeki tüm haklarını terk ettiğinin ve paylarını devrettiğinin iddia edilemeyeceğini göstermektedir. Davacının şirket paylarının devri nedeniyle “…” ibaresi üzerindeki haklarının sona ermiş sayılamayacağı; ” şeklinde özetlenebilen görüşe aynı gerekçelerle iştirak edilerek davacının bazı şirketlerdeki pay devrinin … ismine ait diğer şirketlerdeki pay devrini de kapsadığı sonucuna varılamayacağı;
Sessiz kalma ile hak düşürücü süre konusunda;
Yine benimsenen bilirkişi raporunda geçtiği üzere ” davanın açıldığı tarih itibariyle davalı markasının tescil tarihinden itibaren 5 yıllık sürenin geçmediği ” şeklinde özetlenebilen görüşe aynı gerekçelerle iştirak edilerek sessiz kalam koşulunun gerçekleşmediği;
Neticeden; davacı tarafın iltibas (SMK 6/1 md) ve önceye dayalı hakkı (SMK 6/3 md) olduğu kanıtlanmasa da mirasçı olarak hak sahibi olduğu ibare üzerinde diğer mirasçı olan davalının … şeklinde 2014 yılında tescil ettirdiği markasının başvurusunda iyiniyetli davranmadığının kabulü ile SMK 6/9 ile 25.nci maddedeki hükümsüzlük koşulu oluştuğundan davanın bu haliyle de kabulü gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜNE,
2-Dava konusu 2012/26833 sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, sicilden terkin edilmesine, karar kesinleştiğinde TÜRKPATENT’e müzekkere yazılmasına,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar harcından peşin alınan 44,40 TL’nin düşümü ile bakiye 14,90 TL’nin davalıdan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydına,
4-AAÜT uyarınca 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
5-Davacının yaptığı; 3.000,00 TL bilirkişi ücreti, 93,00 TL tebligat ücreti, 44,40 TL ilk harç masrafı olmak üzere toplam 3.137,40 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde arta kalan gider avansının taraflara iadesine,
Dair verilen karar davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, 6100 sayılı HMK 341 ila 345 inci maddesine göre tebliğden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememiz aracılığı ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesine istinaf kanun yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar okunup açıklandı.
08/02/2021

Katip … Hakim …
E. İmzalıdır. E.İmzalıdır.