Emsal Mahkeme Kararı Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/287 E. 2021/515 K. 16.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/287 Esas
KARAR NO : 2021/515
HAKİM :… …
KATİP : … …

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … ….
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. … -….
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/05/2021
KARAR TARİHİ : 16/07/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/08/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA :
Davacı vekili, davalı tarafından …Genel İcra Müdürlüğü’nün 2020/194913 esas sayılı takip dosyası ile müvekkilinin oğlu … aleyhine takip başlattığını ve takibin kesinleştiğini, kesinleşen takip doğrultusunda 06/10/2020 tarihinde borçlu …’nın ayrı yaşadığı eşinin …/…adresine fiili haciz için gelindiğini, haciz sırasında davalı yan vekilince usul ve yasaya aykırı bir şekilde haczi kabil olmayan eşyalar dahil tüm eşyaların haczedileceğinin ve götürüleceğinin belirtildiğini, davalı vekilinin tahrikleri sebebiyle haciz mahallinde olay çıktığını, olayların büyümemesi için haciz mahalline polis çağrıldığını,bu sırada şeker ve tansiyon hastası olan davacının, torununun, gelininin göz yaşlarına dayanamadığından istemeyerek de olsa davalı yanın avukatının evi bir an önce evi terk etmesi için Ankara … İcra Müdürlüğü’nün 2020/11531 sayılı takip dosyasına konu olan 06/10/2020 tanzim 12/12/2020 vade tarihli 155.000TL’lik bonoyu yine 06/10/2020 tarihli protokolü yaparak davalı vekiline verdiğini, ancak 06/10/2020 tanzim 12/12/2020 vade tarihli 155.000TL’lik bono sebebiyle davacının davalı yana herhangi bir borcunun bulunmadığını, davalı vekilinin haciz mahallinde yasaya aykırı bir şekilde muhafaza yapmak istemesi ve yine davacı dahil aile bireylerine uygulamış olduğu baskı ve tehditler sebebiyle müvekkilinin borcu olmadığı halde davalı yana 06/10/2020 tanzim 12/12/2020 vade tarihli 155.000TL’lik bonoyu vermek zorunda kaldığını, muhafazaya engel olmak için de oğlu ….’in borcunu üstlenmek zorunda kaldığını, Yargıtay içtihatlarına göre baskı ve cebri icra tehdidi altında verilen senetlerin ve borca katılma durumlarının geçersiz olduğunun kabul edildiğini, bonoya ekli protokolde davacının …Genel İcra Müdürlüğü’nün 2020/194913E. Sayılı dosyasına borca katılan olarak ve TBK 201 maddesi kapsamında 155.000TL bedelli 12/12/2020 vade 06/10/2020 tanzim tarihli bonoyu verdiği belirtildiğini, bu haliyle bononun “BORCA KATILMA SÖZLEŞMESİNİN” TEMİNATI OLARAK VERİLDİĞİNİ, 6102 sayılı TTK’nun 776/1. maddesinin (b) bendinde bono veya emre yazılı senedin kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini içermesi gerektiğini 777. maddesinde de bu unsuru içermeyen bir senedin bono sayılmayacağı hükme bağlandığını, bu sebeple davaya konu bononun kambiyo vasfında olmadığını, protokolün 6098 sayılı kanunun 201 maddesinde düzenlenen “borca katılma sözleşmesi” değil TBK 581 ve devamı maddelerinde düzenlenen “KEFALET SÖZLEŞMESİ” ‘ne benzediğini, ancak kefalet sözleşmesinin şekil şartlarının da 06/10/2020 tarihli protokolde sağlanmadığını, protokol ve senedin davacı tarafından düzenlenmediğini, protokol ve senet üzerinde yer alan imza hariç diğer tüm yazıları davalı vekiline ait olduğunu, davacının eş rızasının da alınmadığını, ayrıca davacının davalı yana başkaca bir sebepten dolayı da bir borcunun olmadığını belirterek davacının 06/10/2020 tanzim 12/12/2020 vade 155.000TL miktarlı senet ve 06/10/2020 tarihli protokol sebebiyle davalıya borcu olmadığının tespitine, dava konusu miktarın %20’si oranında davalının tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili, dava konusu edilmeye çalışılan haciz mahalli adresinin davacıya ait olmayıp; borçlu-oğlu …’ na ait bir adres olduğundan davacının haciz baskısı altında davalı-alacaklı vekiline bono vermiş olduğundan söz edilmeyeceğini, davacının iddialarının usulsüz bir şkilde ortaya konulan istihkak iddiası olduğunu ve bu iddiaların İcra Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gereken iddialar olduğunu, ayrıca davacının, haciz mahalli adresinin kendisine ait olduğu yönünde bir iddiasının da bulunmadığını, 06.10.2020 tarihli haciz işleminin, usulüne uygun yapılmış olduğundan haciz baskısından söz etmenin mümkün olamayacağını, kesinleşmiş bir alacağa haciz işlemi yapılmış olduğundan haciz baskısından söz etmenin mümkün olmadığını, davacının dava konusu bonoyu, haciz baskısı altında değil, oğlunun borcunu ödemek maksadıyla ve protokolle alacaklı vekiline bizzat kendisi teklif ederek verdiğini, dava konusu bononun teminat senedi değil, “borç senedi” olduğunu, bononun üzerinde teminat olduğuna ilişkin veya edim içeren herhangi bir kayıt ve şart bulunmadığını, 06.10.2020 tarihli protokolde de dava konusu bonoya atıf yapılmak suretiyle taraflara yüklenmiş olan herhangi bir edim, teminat olduğunu gösteren ibare, kayıt veya şart olmadığını, dava konusu bononun, bir teminat senedi değil, illetten mücerret borç ilişkisi doğuran bono niteliğini haiz bir kambiyo senedi olduğunu, borcun ödenmemesi üzerine boonun takibe konulduğunu, savunarak davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA GEREKÇE :
Dava, menfi tespit davası olup, davadaki uyuşmazlık, taraflar arasında yapılan 06/10/2020 tarihli PROTOKOL başlıklı Sözleşmeye ve aynı tarihte düzenlenen bonoya istinaden davacının bu protokol ve bonoları haciz baskısı altında verdiği ve bu doğrultuda aslında davacının davalıya hiç bir borcunun bulunmadığı, verilen bononun bedelsiz ve protokolün geçersiz olduğu iddiasıyla davacı tarafından davalı aleyhine açılan borçlu olmadığının tespitine ilişkindir.
Eldeki davada tarafların tacir olmadığı, aksinin de iddia edilmediği görülmektedir.
6102 sayılı TTK m. 5/1. fıkra hükmünde yapılan düzenleme uyarınca, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir. Bu nedenle kanun koyucu yapılan düzenleme ile ticari işlerle ilgili bütün davaları değil sadece uzmanlık gerektiren ve kanunda açıkça gösterilen hususlardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda ticaret mahkemesinin görevli olacağını kabul etmiştir.
Ticari davalar; mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletme ile ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. Doktrindeki yerleşik uygulama bu yöndedir.
A- Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
B- Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK 4/1. maddesinde yapılan düzenlemeye göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. 6102 sayılı m. TTK 19/2 fıkrası uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez.
C- Taraflardan sadece birinin ticari işletmesi ile ilgili olması durumunda ticari dava kabul edilen davalar kanunda açıkça düzenlenmiştir. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır.
Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Her ne kadar davacı, davalıya verdiği bono sebebiyle menfi tespit isteminde bulunmuşsa da taraflar arasındaki temel ilişki bir “borca katılma sözleşmesine” (6098 sayılı TBK’nın 201. Maddesinde düzenlenen) dayanmaktadır ve görev hususu irdelenirken taraflar arasındaki temel ilişkinin dikkate alınması gereklidir. Bu doğrultuda; Somut olayda uyuşmazlık, davanın dayanağı olan takipte de gösterildiği üzere taraflar arasında yapılan borca katılma sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve asliye ticaret mahkemesi’nin görevli olması için uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması ve her iki tarafın da tacir olması zorunludur. Yukarıda da ifade edildiği gibi, taraflar tacir olmadığından görevli mahkemenin de ticaret mahkemesi olmadığı sonucuna varılmıştır.
Mahkemelerin görevi ancak kanunla belirlenir (HMK m.1). Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden sayıldığından yargılamanın her aşamasında mahkeme tarafından re’sen nazara alınması gerekir (HMK 20,114,115).
Dosya içerisinde toplanan tüm deliller, tarafların iddia ve savunmaları, ve diğer belgelerin incelenmesinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın, taraflar arasında yapılan borca katılma sözleşmesinden kaynaklandığı, bu sözleşmede ayrıca takibe dayanak bonoya da atıf yapıldığı, buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın doğrudan bonoya dayandırılmadığı, tarafların 6102 sayılı TTK 12 maddesi kapsamında kalan tacir olmadığı ve borca katılma sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar da mutlak ticari dava sayılmadığından açılan bu davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varılmış ve davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle (HMK 114/1-c, 115/2) usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. .
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davaya bakmaya Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olması nedeniyle HMK 114/1-c ve 115/2 maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu sebebi ile usulden reddine,
2-Kararın kesinleşmesinden itibaren tarafların 2 hafta içerisinde müracaatı halinde dosyanın görevli Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine,
3-HMK 331/2 maddesi gereğince yargılama giderlerine görevli mahkemece karar verilmesine,
4- Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. md.gereğince bir karar verilmesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.16/07/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır