Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/90 E. 2022/375 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/90 Esas – 2022/375
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/90
KARAR NO : 2022/375

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/03/2022
KARAR TARİHİ : 27/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 07/03/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin ….” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin markası ile anılan markanın benzer olduğu gibi anılan markanın tesciline izin verilmesi halinde müvekkili markalarının tanınırlığının da zarar görebileceğini, “…” markasının 2002 yılından beri kullanıldığını ve ilk kez 2002 yılında tescil edildiğini, müvekkilinin aynı zamanda “…” markasını taşıyan ambalaj tasarım tescillerinin de bulunduğunu, müvekkili markalarının tüketicinin %70’i tarafından bilinir olduğunu, bu hususta yapılan Pazar araştırmalarının bulunduğunu, müvekkilinin “… …” markasının aynı zamanda T/03142 sayısı ile de tanınmış markalar sicilinde yer aldığını, müvekkili markalarının yoğun reklam ve tanıtım çalışmaları ile tüketiciye ulaştırıldığını, müvekkili markalarının tanınırlığının taraf markaları arasındaki karıştırılma ihtimalini de pekiştiren bir durum olduğunu, dava konusu markanın müvekkili markaları ile aynı tür emtiaları kapsadığını, 29 ve 30. Sınıf emtiaların müvekkili markalarının uzun yıllardır tescilli markaları kapsamında da yer aldığını, bu sınıfların ilgili tüketicileri olan ortalama tüketicilerin, taraf markaları arasında karışıklık yaşayabileceklerini, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olduklarını, Ankara 5. FSHHM’nin … sayılı kararında “…” markası ile müvekkili markalarının benzer görüldüğünü, davalı yanın kötü niyetli olduğunu, bu tescil ile müvekkili markalarının tanınırlığından haksız yarar elde edeceğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu, beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; YİDK kararının hukuka uygun olduğunu, taraf markalarının bütün olarak benzer olmadıklarını, markaların kökünde yer alan “…” ve “…” kelimelerinin “o” ve “a” harfiyle ayrıştığı gibi müvekkili markasının iki heceli ve davacı markalarında olmayan “ley” sesi ile bittiğini, markalar arasında iltibas ihtimali olmadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 12/01/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 07/03/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 29/09/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu marka ile davacı markaları arasında benzerlik olduğu, dava konusu markada yer alan 38.sınıfa ait hizmetlerin davacının 2011/76212 sayılı markası kapsamındaki 38.hizmetler ile aynı olduğu, dava konusu marka ile davacının 2019/37661, 2019/41821, 2019/41827, 2019/88830, 2020/52352 sayılı markaları aralarında emtia benzerliği bulunmadığı, davalının gerek dava dosyasında, gerekse marka işlem dosyasında ileri sürdüğü kullanım ispatı talebine muhatap davacının 2011/76212 sayılı markası açısından; davacının söz konusu markasını, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen hizmetlerde kullanıldığını ispat edememiş olması nedeniyle, davacının 2011/76212 sayılı markasına dayalı olarak somut uyuşmazlıkta SMK m. 6/1 hükmü kapsamında bir koruma talep edemeyeceği, tanınmışlık iddiasının ispat edilemediği, dava konusu markanın kötü niyetle yapıldığı iddiasının ispatlanamadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29, 30.sınıftaki “29.sınıf: Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. 30.sınıf: Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise ….” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 29, 30.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda dava konusu marka 29 ve 30. Sınıftaki gıda ürünlerini kapsar şekilde başvuru konusu edilmiş olup, davacı yanın özellikle 2018/59264 sayılı markası kapsamında, dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 29 ve 30. Sınıf malların tamamı yer almaktadır. Bununla birlikte davacı yanın önceki tarihli markalarının kapsamlarında (özellikle hükümsüzlük talepli dava dosyasına dayanak tutulan daha eski tarihli markalarında) 29 ve 30. Sınıf mallar aynı şekilde yer almaktadır. Dolayısıyla taraf markalarının aynı ihtiyaçlara yönelik, doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde, birbirleri yerine tercih edilebilir, satış ve pazarlama kanalları ortak nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “… … ….” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. İşitsel benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, işitsel benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup işitsel açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların anlamsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu genel ilkeler doğrultusunda taraf markaları karşılaştırıldıklarında “…” şeklindeki başvurunun tek kelime ve yedi harften oluşan, Türkçe olmayan, bilinen İngilizce bir karşılığı da bulunmayan bir sözcük markası olduğu, markadaki 5. ve 6. harfleri oluşturan “le” harflerinin kırmızı renkte, kalan harflerin ise siyah renkte yazıldığı ve bu yazımda özgünlük düzeyi yüksek olmayan harf karakterlerinin kullanıldığı görülmektedir. Dava konusu markanın bu haliyle gıda ürünlerinin ilgili ortalama tüketicileri tarafından “cı-roks-ley” şeklinde ya da temel bir İngilizce eğitim almış tüketiciler tarafından “… şeklinde telaffuz edileceği sonucuna varılmıştır.
Davacı yanın önceki tarihli markaları ise temel anlamda “…” kelimesi ve bu kelimeden türetilmiş markalardır. “…” sözcüğü dört harften oluşan İngilizce bir kelime olup “çatlak” anlamına gelmekteyse de gıda ürünlerinin ortalama tüketicilerinin anılan ibareyi bu anlamı ile bilemeyebileceği, temel eğitiminde İngilizce’yi asgari düzeyde öğrenmiş bir kimsenin ise anılan ibareyi yabancı bir sözcük olarak algılasa da bu kelimenin yaygın kullanımı bulunan İngilizce sözcüklerden biri gibi algılamayacağı, kelimenin “…” şeklinde telaffuz edileceği, davacı yanın ayrıca “…” kelime kökünün sonuna .“la” harfleri getirerek, kelimeyi eyleme dönüştürecek nitelikte bir farazi anlamı tüketiciye verir bir marka daha yarattığı, bu markanın ise “..” şeklinde telaffuzunun olduğu görülmektedir. Davacı yana ait sair markaların tamamının bu iki kelime ile oluşturulduğu görülmüş olduğundan davacı markalarının esas unsuru olarak bu ibarelerin kabulü mümkündür.
Bu halde tespiti gereken husus davacı yanın önceki tarihli bu markaları ile dava konusu markanın, ortalama dikkat ve zeka seviyesine sahip ilgili tüketiciler nezdinde, birbiri ile karıştırılabilecek düzeyde benzerlik taşıyıp taşımadıklarıdır. Dava konusu marka “….” harfleri aynı dizilimde yer almakla birlikte, markalardaki işitsel algıyı etkileyen sesli harfler ise doğrudan farklılaşmıştır.
Dava konusu markanın yukarıda yer verilen “…” şeklinde telaffuz edilecek markalarının işitsel olarak tüketiciler nezdinde bıraktıkları algılar farlılaştığı gibi, “o-e “ ve “a” sesli harflerini taşıyan taraf markalarının bu açıdan da görsel anlamda birbirlerinden uzaklaştıkları, anlamsal olarak ise işaretlerin karşılaştırılabilir bir niteliklerinin mevcut olmadığı, zira her iki ibarenin esasen Türkçe olmamasından ötürü yabancı ya da uydurulmuş bir sözcük şeklinde algılanacak olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu bağlamda her ne kadar taraf markaları ortak harfler taşımakta iseler de özellikle sesli harflerle oluşturulan farklılık ile birlikte dava konusu markanın son üç harfini oluşturan “ley” sesinin görsel ve işitsel anlamda dava konusu markada oluşturduğu algının, taraf markalarının bütünsel anlamda birbirlerinden yeterli düzeyde ve belirgin bir biçimde uzaklaşmaları sonucunu doğurduğu, ortalama zeka ve dikkat düzeyinde sahip herhangi bir tüketicinin, bu iki işaret arasında, herhangi bir benzerlik kurmayacakları, işaretleri birbirinden farklı iki ayrı marka olarak algılayacakları, görsel anlamda markaların bütünsel algılarının birbiri ile herhangi bir şekilde yanaşma/benzerlik dahi taşımadıkları sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla taraf markalarının bütünsel algılarında birbirlerinden somut bir biçimde uzaklaştıkları bu durumda, ortalama bir tüketicinin, taraf markalarının salt birtakım harf dizilimsel benzerlik taşımalarından kaynaklı aralarında bir ilişki kurması mümkün olmadığı gibi kelimeleri işitsel olarak da farlı algılayacağından taraf markalarını birbirlerinin serisi ya da devamı şeklinde yorumlama ihtimali de olmayacaktır. Zira davacı yanın “…” ibaresini içerir markalarının neredeyse tamamında bu ibare bağımsız ayırt edici karakteri ile kullanılmış, “craxla” şeklindeki markada ise “la” son sesini almakla birlikte yine “…” kökünü tam anlamıyla yitirmemiş ya da farklı bir algıya bürünmemiştir. Ancak bu algıların hiçbiri dava konusu “…” şeklindeki marka ile bir yanaşma içerisinde olmayıp taraf markalarının bütünsel imajları/kurumsal kimlikleri farklılaşmıştır.
Karıştırılma ihtimali incelenirken, markaların görsel, işitsel ve kavramsal özelliklerinin tamamı gözetilerek bütünsel anlamda bıraktığı intiba üzerinden bir değerlendirme yapılması gerekmekte salt markaların ortak harf dizilimleri taşıyor olmaları nedeniyle işaretlerin benzer görülmeleri doğru ve isabetli bir değerlendirme biçimi olmayacaktır. Dolayısıyla somut uyuşmazlık kapsamında taraf markaları arasındaki benzerlik ilişkisinin iltibas ihtimaline neden olup olmayacağı değerlendirmesinde görsel, işitsel ve kavramsal unsurların her somut olayda eşit öneme sahip olmadığının göz ardı edilmemesi gerektiği, özellikle kavramsal açıdan oluşan ve yukarıda izah olunmaya çalışılan farklılığın, tüketicilerce derhal algılanabilecek düzeyde olduğu değerlendirilmektedir. Somut uyuşmazlıkta da taraf markaları arasındaki mevcut farklılığın yeterli görülmesi gerektiği düşünülmektedir.
Nihayetinde her ne kadar taraf markaları aynı ya da aynı tür malları taşımakta iseler de markaların bir bütün olarak ilgili tüketici kitlesi nezdinde yarattıkları algıda aynı iktisadi kaynağa ait, birbirlerinin devamı ya da serisi niteliğinde algılanabilecek işaretlerden oluşmadıkları, taraf markaları ile aynı ya da farklı zamanlarda karşı karşıya kalan tüketicilerin, dava konusu markayı gördüğünde zihninde davacı markalarını çağrıştırmasını gerektirir bir benzerliğin işaretler arasında mevcut olmadığı, bu halde işaretler arasında iktisadi – idari kaynaklar açısından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerlik algısının mevcut olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 27/10/2022