Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/80 E. 2022/320 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/80 Esas – 2022/320
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/80
KARAR NO : 2022/320

DAVA : Marka (Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/03/2022
KARAR TARİHİ : 06/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 02/03/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin ” ibareli markalarının…. sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin “… …” markası ile “… …” şeklindeki başvurunun tüketiciler nezdinde karıştırılabilecek düzeyde benzer olduğunu, müvekkilinin ayrıca “… … …”, “…” markalarının da bulunduğunu, taraf markalarının birbirlerinin serisi gibi görülebilecek düzeyde benzer olduklarını, müvekkilinin özellikle “… … …” markası ile dava konusu markanın neredeyse aynı olduklarını, markaların emtia kapsamlarının aynı olduğun, davalının markasını kötü niyetle oluşturduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu YİDK kararının yerinde olduğunu, alınan kararlar ve yapılan işlemlerin usule ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATNET tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 18/02/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 02/03/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 12/08/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “… Dava konusu … sayılı başvuru kapsamında yer alan ve YİDK kararı aşamasında incelenen 39. Sınıf hizmetler açısından taraf markalarının kapsamlarının birebir aynı olduğu, benzerliği tespit edilen emtialar bakımından, davacı yanın 2018/44441 sayılı ve 2018/77764 sayılı markaları ile dava konusu marka arasında, rapor kapsamında açıklanan nedenlerle ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalinin mevcut olacağı, davacı yanın sair markaları açısından ise taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkmayacağı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 39.sınıftaki “39.sınıf:Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Elektrik dağıtım hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise 2018/44441, 2018/77761, 2018/77764, 2019/68328 sayılı “… …”, “…”, “… … …”, “hızlı …” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 39.sınıftaki mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, başvuru kapsamında 39. Sınıfta yer alan hizmetlerde birebir aynı hizmetleri kapsadıkları görülmüş olup taraf markalarının birebir aynı hizmetlerde tescil edilmek istenilmeleri nedeniyle birbirleri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde oldukları, benzer tüketici gruplarına ve benzer ihtiyaçlara yönelik hizmetleri sundukları, satış ve sunum biçimlerinin benzer oldukları, birbirleri yerine tercih edilebileceği tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “… …”, “…”, “… … …”, “hızlı …” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Markalar karşılaştırılırken görsel, işitsel ve anlamsal açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur. Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, markaların başlangıç kısımlarının fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunup okunmadığı dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu tespitler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde “…+şekil” şeklindeki başvurunun minivan şeklinde ve sağa yöne doğru hareket halinde izlenimi veren bir araç görselinin mor renkten kırmızıya doğru açılan renk skalasında stilize edilmesi ile oluşturulmuş bir logodan ve bu logonun alt kısmında yer alan “… …” ibaresinden meydana geldiği, “…” kelimesinin Türkçe, günlük hayatta kullanılan “Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç(II) ve zor karşıtı” anlamlarına gelen bir sıfat olduğu, “…” kelimesinin “Bir yerden bir yere yük veya posta taşıyan şirket.Bu şirketin taşıdığı yük veya posta” şeklinde bir anlamının bulunduğu, “…” kelimesinin doğrudan tanımlayıcı olduğu 39.01 alt grubu açısından dava konusu başvurunun zaten reddedilmiş olunduğu, 39. Sınıfta kalan sair hizmetlerde ise anılan ibare doğrudan tanımlayıcı olmasa da ticaret hayatındaki kavramsal karşılığı ve marka bütünündeki kullanım biçimi itibariyle tüketicinin anılan ibareyi tali nitelikte bir anlam yükleyeceği, bu halde dava konusu markanın asli unsurunu “…” olarak algılanacağı kanaatine varılmıştır.
Davacı yanın itirazlarına dayanak “… şekil” ve “… şekil” şeklindeki markalarında kullanılan “… …” kalıbı, “bir iş yapmakta olanlara söylenen iyi dilek sözü.” şeklinde günlük dilde kulanımı bulunan bir deyim olup anılan ibarenin her iki markada da yeşil renk ile yazılarak ön planda tutulduğu, ayrıca her iki markada da dijital dünyada “yer imi” simgesi olarak kullanılan şekil unsuruna yer verildiği, davacı markalarından birinde ayrıca gri renkte yazılmış “…” kelimesinin de mevcut olduğu, anılan markalarda bütüne hakim unsurun “… …” tamlamasının kendisi olduğu, davacı yanın ayrıca “…+şekil” ibarelerinin sesli harflerinin çıkartılmış bir versiyonun ve yine “hızlı … şekil” şelkinde sağa yönlü hareket halinde bir araç görselini ihtiva eder “hızlı …” tamlaması ile oluşturulmuş markalarının da bulunduğu görülmektedir.
Bu halde somut olay açısından tespiti gereken husus dava konusu marka başvurusu ile davacı yanın yukarıda listelenen markaları arasında, ilgili tüketiciler nezdinde, markaların iktisadi– idari anlamda ilişkilendirilmesi sonucunu doğurabilecek düzeyde bir benzerlik taşıyıp taşımadıklarıdır.
İşbu uyuşmazlık kapsamında tartışıldığı gibi kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte kendi unsurlarını içerisinde barındıran birleşik bir markanın önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için önceki markanın kendi başına uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve bu ibarenin sonraki markada da dominant bir etkiye sahip olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla iltibas ihtimalinin varlığı için önemli olan, önceki markanın, sonraki marka içerisindeki kullanımında bağımsız ayırt edici karakterini koruyup korumadığı ve ayırt edici niteliğinin ne denli yüksek olduğudur.
Öncelikle davacı markalarından “…+ şekil” markası ile dava konusu marka arasında tüketicinin doğrudan çağrışımsal bir ilişki kurabileceği düzeyde dahi bir benzerliğin mevcut olmadığı, keza yine “hızlıgelsin+şekil” şeklindeki markanın da sözcük unsurlarının dava konusu markadan tamamen farklı olduğu ,markadaki şekil unsurunun ise yine görsel stilizasyon açısından bir hareket halindeki araç illustrasyonu olması dışında birbiri ile herhangi bir benzerlik taşımadıkları, bu halde anılan iki marka açısından kapsamlı bir değerlendirme yapılmaksızın, işaretler arasında bir benzerliğin mevcut olmadığı yönünde kanaate varılmıştır.
Bununla birlikte davacı yanın “… …+ şekil” ve “… … …+ şekil” şeklindeki markaları ile dava konusu “…” ibaresini ihtiva eden dava konusu markalarda “…” ibaresinin ortak olduğu, hatta davacı yanın 2018/77764 sayılı markasının bütün olarak “…” ve “…” kelimerini taşıdığı görülmektedir. Dava konusu marka her ne kadar şekil ve sözcük unsurundan oluşmakta ise de uygulamada da kabul edildiği üzere şekil ve sözcük unsurundan oluşan bileşke markalarda sözcük unsurlarının, figüratif unsurlara göre daha güçlü bir etki yarattığının kabulü gerekir. Zira sözcük ve şekil unsurlarından oluşan markalarda, tüketici algısında sözcük unsurunun daha ön planda olmasının temelinde, tüketicinin, mal veya hizmet ile işaret arasındaki ilişkiyi tanımlarken, figüratif unsurları açıklamak yerine doğrudan sözcük unsuru ile markayı ifade etme eğilimi yer almaktadır. Nitekim bu durum doktrinde söz görünümden yüksek sesle konuşur ilkesi olarak kabul edilmiş bir ilkedir. Zira tüketicinin anılan markayı üçüncü kişilere aktarımı sözcük unsurları aracılığıyla olacak ve tüketici uyuşmazlık konusu 39. sınıftaki hizmetlerden yararlanırken, yararlandığı dava konusu markayı sadece “… …” şeklinde tanımlayacak, davacı yanın markaları açısından ise tecrübe edilen markaların üçüncü kişilere aktarımı “… …” ya da “… … …” şeklinde olacaktır. Taraf markalarında ortak ve ilk sözcük unsuru olan “…” kelimesinin sahip olduğu kavramsal karşılık itibariyle ayırt edici vasfı yüksek olmayan, günlük dilde kullanımı bulunan bir sıfat olması anılan ibarenin uyuşmazlık konusu hizmetlerin herhangi bir özelliğini doğrudan tanımlayan, cinsini, çeşidini, vasfını belirten bir anlama sahip olduğu sonucunu ortaya koymamaktadır. Her ne kadar davacı markalarında “… …” söz öbeği bir bütün olarak algılanmakta ve bir bütün olarak somut bir anlam ifade etmekte bu anlamında “…” ibaresinin bağımsız olarak sahip olduğu kavramsal karşılıktan uzaklaşmadığı kanaatine varılmıştır.
Kaldı ki davacı yanın özellikle “… … …” şeklindeki markasında, dava konusu markayı oluşturan “… …” ibarelerinin bütün olarak yer alıyor oluşu da gözetildiğinde, taraf markaları arasındaki benzerlik halinin çok daha üst düzeye çıktığı, tüketicinin “… …”, “… … …” gibi ibareler ile ticaret hayatında karşılılaştığında, bu ibareleri sahip oldukları anlamlarından önce iktisadi bir kaynağa işaret eden ibareler olarak algılayacakları, zira günümüz koşullarında değişen pazarlama yöntemleri ile tüketicinin zihninde doğrudan yer edinen, basit ve fakat tüketici tarafından belli bir kaynak ile ilişkilendirilmeye de müsait şekilde algılanacak olan işaretlere aşina olan tüketicilerin, sektörel açıdan doğrudan bir tanımlamaya sahip olmayan ve fakat yaratılmış, özgün markalar kadar da yüksek ayırt ediciliğe sahip olmayan bu gibi markalara dahi asgari düzeyde bir ayırt edicilik atfedeceği bir durumda, somut olaydaki gibi birbirinden belirgin bir şekilde, ek ayırt edici ibareler ile uzaklaşmayı başaramamış markaları da aynı iktisadi kaynağın yarattığı birbirinden farklı ve fakat seri marka algısı yaratmaya elverişli işaretler olarak algılayabileceği düşünülmektedir.
Başka bir ifadeyle daha evvel, önceden beri tescilli bir şekilde kullanıldığı anlaşılan davacı markalarını görmüş, davacı markalarının tescilli olduğu mallardan yararlanmış bir tüketicinin, işbu dava konusu sonraki markayı da birebir aynı emtialarda gördüğünde, önceki deneyimlediği marka ile arasında iktisadi – idari bir bağ bulunduğu yanılgısına düşme ihtimali kaçınılmaz olacaktır. Zira tüketicinin, iki markayı her durumda yan yana görme ihtimali bulunmadığından önceki markanın zihninde bıraktığı nihai algının kendisini yönlendirmesi ile sonraki marka ile önceki marka arasında ilişki kurması muhtemeldir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun da bir kararında ifade ettiği üzere “tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve işitsel yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır.
Bu bağlamda birebir aynı hizmetleri kapsayan taraf markalarından özellikle “… … …+şekil” markası öncelikli olmak üzere “… …+ şekil” şeklindeki davacı markalarının, esas unsurunu oluşturan “… …” ibaresinin ön sesi olan “…” ibaresi ve “…” kelimesinin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş dava konusu markanın, görsel mizanpajı itibariyle davacı markalarından farklı bir algı yarattığı açık ise de taraf markalarının, tüketiciler arasındaki aktarımlarında “… … …”, “… …”, “… …” şeklindeki sözcükler ile bilgi ve tecrübe alışverişine konu edileceği bir durumda, markaları birbirlerinden somut ve keskin bir biçimde ayıracak hiçbir ek unsurun mevcut olmaması nedeniyle, makul düzeyde zeka seviyesine sahip tüketicilerin, bahsi geçen işaretleri, aynı iktisadi kaynağın piyasa sürdüğü hizmetleri için tanımladığı isimler şeklinde algılayabileceği, “…” ibaresinin sıfat niteliğinde ve yaygın kullanımı bulunan bir sözcük oluşu, anılan ibarenin ayırt ediciliğinin tamamen ortadan kaldırmadığı, davacı yanın önceki tarihli markalarında kullanılan bu ibarenin, aynı hizmetlerde faaliyet göstermek için başvuru konusu edilen marka içerisinde, markanın asli unsuru olarak kullanılmasını zorunlu kılan ya da bu yönde bir kullanıma teşvik eden yaygın bir kullanım biçiminin mevcut olduğu yönünde de dosya kapsamından bir kanaate varılamadığı, bu halde hizmetlerin aynılığı ve işaretlerin benzerliği bir bütün olarak ele alındığında markaların aynı iktisadi– idari kaynağa ait markalar olarak algılanabilecekleri, tüketicinin hangi markanın hangi tarafa ait olduğunu ilk anda ve derhal ayırt edemeyebileceği gibi bir an için birbirinden farklı iki ayrı marka karşısında olduğunu algılasa dahi bu algısında dava konusu markanın da davacı yanca piyasaya sürülmüş bir ürün / hizmet olduğunu düşünebileceğini, dava konusu markanın bütün olarak özgün bir kurumsal kimlik edindiğinden bahsedilemeyeceği, taraf markalarının birbirlerinin serisi gibi algılanabilecekleri, karıştırılma ihtimalinin temelinde, makul miktarda ilgili tüketicilerin, bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurmasının yeterli olduğu, somut olayda bu koşulların gerçekleşme riskinin bulunduğu, sözgelimi tüketicinin dava konusu markayı internet aramaları sonucunda araştırmak istediğinde her iki taraf markasının da birebir ortak sözcükleri taşımalarından ötürü her iki marka ile de karşı karşıya kalma riski ile karşılaşacğaından, tercihlerini somutlaştırmada hataya düşebileceği, hal böyleyken dava konusu marka ile davacı yanın 2018/44441 sayılı “…+ şekil” ve 2018/77764 sayılı “…+… markaları arasında iltibas ihtimalinin mevcut olduğu kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kabulüne, TÜRKPATNET YİDK’nun … sayılı kararın iptaline, … sayılı markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
2-TÜRK PATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline,
3-… sayılı markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine
4-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği için 15.000,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6- Davacı tarafından yapılan aşağıda dökümü gösterilen 2.613,88 yargılama giderlerinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.06/10/2022