Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/498 E. 2023/189 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/498
KARAR NO : 2023/189

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 05/12/2022
KARAR TARİHİ : 04/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/05/2023
DAVA:
Davacı vekili 05/12/2022 harç tarihli dava dilekçesiyle; müvekkili şirketin tescil edilmek üzere … nezdinde … sayılı “…” ibareli marka tescil başvurusu yaptığını, başvurularının … kararı ile re’sen reddedildiğini, bu ret kararına karşı yaptıkları itirazın bu kez … …’nın … sayılı kararının 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b), (c) bentleri uyarınca nihai olarak reddedildiği, oysa davacının kurulduğu 1988 yılından beri küçük ev aletleri ve profesyonel temizlik makineleri sektöründe geniş ürün yelpazesi ile tanınmış ve güvenilir bir firma olduğunu, günümüzde ürünlerinin 70’den fazla ülkeye ihraç edildiğini, markasının 07. sınıfta yer alan “…” yönünden tescili için davalı …’e dosyalamış olduğu marka başvurusunun davalı tarafından SMK m. 5/1-(b)(c) hükümleri mesnet gösterilerek bütünüyle ve nihai olarak reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira davacının tanınmış bir ürününün görselini ihtiva eden bu markanın markasal hüviyette ayırt ediciliğinin yüksek olduğunu, bu işaretin menşe gösterme işlevini yerine getirdiğini ve ürünü gören tüketicilerin şeklinden bunun ticari kaynağının davacıya ait olduğunu anlamakta olduğunu, zira markaya konu süpürge şeklinin ilgili sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde uzaklaşmış bir … olduğunu, bu şeklin tüketicilerin zihninde bir süpürgeden ziyade uçak motoru veya su tabancası algısı yaratabilecek derecede farklı bir işaret olduğunu, bir namlu, altta depo ve tutma yerini haiz bu şeklin tabancayı andıran genel çizgiler ihtiva ettiğini, ayrıca deponun üzerindeki oval çizgiler ile tutma yerindeki keskin çizgilerin de piyasadaki süpürgelerden farklı olduğunu, zaten de bu şeklin bir süpürge biçiminin teknik bir zorunluluğu olduğunun da iddia edilemeyeceğini, ayrıca bu şeklin tasviri/tanımlayıcı olduğundan da bahsedilemeyeceğini, özgün bir forma sahip olan bu … markasının davacı adına tescil edilmesinin tüm … üzerinde davacıya markasal anlamda bir tekel hakkı tanımayacağını, bu özgün … sayesinde müşterilerin davacının tanınmış süpürgelerini hiçbir zorlukla karşılaşmadan tanıyabileceğini, davacının bu … markasına konu süpürgelerle ilgili olarak yoğun bir reklam kampanyası eşliğinde uzun süredir tanıtım yapmakta ve bu şekildeki süpürgeleri piyasaya arz etmekte olduğunu, günümüzde bu süpürge şeklinin davacı ile özdeşleştiğini ve bu şekli gören tüketicilerin aklına ilk önce davacının geldiğini, nitekim davacının 20 yıldan fazladır piyasada olan “…” adlı ürünlerinin sadece 2005-2021 yılları arasında satış rakamlarının 4.268.492 adet olduğunu, bu rakamın davacının bu ürününün ülkemizde neredeyse her haneye girdiğini gösterdiğini, nitekim … arama motoruna “…” yazıldığında çıkan tüm ürünlerin davacıya ait olduğunu, davacının bu ürünlerinin önde gelen e-ticaret platformlarında da en çok satılan süpürgelerden olduğunu, dolayısıyla bu ürün şeklinin davacı adına tescil başvurusundan önce kullanım yoluyla ayırt edicilik kazanmış olduğunu ve SMK m. 5/2 hükmü kapsamında reddinin mümkün olmadığını belirterek … sayılı “…” ibareli müvekkil başvurusunun reddine dair … …’nun … sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; 6769 sayılı Kanun’un 5/1-b maddesindeki tanımlamadan marka olarak tescil edilecek olan bir işaretin hem ayırt edici bir niteliği olmasının hem de ayırt ettiği mal ve hizmetler açısından ayırt edici niteliğe sahip olması gerektiğinin anlaşıldığını, buradaki ayırt edicilikten kastın markanın, ürünün kendisinden ve yine ürünün adından farklı bir işaret, sözcük veya isim olması ve kolayca tanınır nitelikte bulunması gerektiğini, markanın kullanılacağı emtianın özgün yapısına bağlı olmadan algılanabilmesinin, üzerinde kullanılacağı ürünlerden bağımsız olmasının gerektiğini, somut olaya konu markanın, redde konu emtialar bakımından ilgili tüketiciler tarafından belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanmamakla birlikte, markanın asli işlevi olan belirli bir işletmeye ait mal ve hizmetleri, diğer işletmelere ait benzer mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlama işlevini yerine getiremediğini, zira başvuruya konu şeklin herkesçe bilinen ve birçok üretici tarafından kullanılan elektrikli bir süpürge şekli olduğunu, davacının dava konusu markaya kullanım sonucu ayırt edicilik kazandırıldığı iddialarını ispat için yeterli delil sunamadığını, kaldı ki başvuruya konu şeklin yüksek tanımlayıcı niteliği sebebiyle çok yoğun kullanımla dahi ayırt edicilik kazanmasının mümkün olmadığını, markaların tescili hususunda tek yetkilinin … olması nedeniyle davacının tescil işlemlerinin devam ettirilmesi talebinin de haksız olduğunu, bu nedenlerle davadaki beyan ederek, davanın reddine istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER:
Tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, delilleri toplanmış, iptali istenen … sayılı … kararı ve davacıya ait … sayılı “…” ibareli başvuru sayılı marka işlem dosyası getirtilmiş, teknik ve özel bilgiyi gerektiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor objektif, dosya kapsamındaki delillerle tutarlı denetim ve hüküm kurmaya yeterli kabul edilmiş ve Mahkememizce de benimsenmiştir.
GEREKÇE
Uyuşmazlığın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Değerlendirilmesi ve Kabul
Dava, davacı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak … …’nun … sayılı kararının iptali istemine ilişkindir. Kararın davacı vekiline 05/10/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 05/12/2022 tarihinde açılan davanın 5000 sayılı kanunun 15/C maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Uyuşmazlığın özü, davacının … sayılı “…” ibareli başvurusu yönünden, 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b) ve (c) madde ve bentleri anlamında tescil engeli bulunup bulunmadığından ibarettir.
… sayılı başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davacının, 20/03/2023 tarihinde “…” ibaresinin 07. sınıflarda yer alan “…” mal ve hizmetlerinde kullanılmak üzere marka olarak tescili istemiyle davalı kuruma başvuruda bulunduğu, … kod numarasını alan başvurunun mutlak ret nedenleri yönünden incelenmesi sonucu, …’nca, 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b) ve (c) bendi uyarınca reddine karar verildiği, bu kararın yeniden incelenmesi isteminin ise, … …’nun, … sayılı kararı ile nihai olarak reddedildiği, anılan kararın iptali istemiyle Mahkememiz önündeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş, buna göre;
6769 s. SMK 5/1-b maddesi uyarınca değerlendirme:
6769 s. SMK 5/1-b maddesi “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler”in marka olarak tescil edilemeyeceklerini düzenlemektedir. Madde gerekçesi incelendiğinde, sicilde gösterilebilir olmasına rağmen ilgili mal veya hizmetler için ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla tüketiciler tarafından marka olarak algılanmayacak işaretlerin tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. … sayılı … Marka Tüzüğünün 7. maddesinde de marka olarak tescil edilemeyecek herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler benzer şekilde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre işaretin tescilinin mümkün olmaması için “kaynak gösterme fonksiyonu”na sahip olmaması gerekmektedir.
… ve üye ülkelerin ulusal mevzuatlarına göre bu maddenin yorumunda hareket noktası markanın esaslı fonksiyonu kavramıdır. Bir markanın esaslı/asıl fonksiyonu, mal ve hizmetleri bir başkasının mal ve hizmetlerinden ayırt etmekten ibarettir. Dolayısıyla ürünün bir kişi veya firmaya ait olduğunu tanıtmaya imkan vermesi, yani ayırt edici gücünün olması gereklidir. Eğer ki işaret, ürünün aidiyeti hakkında tüketiciye bir bilgi veremiyor ise marka olarak tescil edilemez. Dolayısıyla ayırt edicilik fonksiyonu, işaretlerin genel ve temel bir özelliğidir. (…).
“Bir markanın ayırt edici karaktere sahip olması için o markanın, tescili istenen ürünün belirli bir işletmeden kaynaklandığını belirler hale gelmiş ve böylece o ürünü diğer işletmelerin mallarından ayırır hale getirmiş olması gerekir. (…).”. … kararlarında da, ayırt ediciliğin markanın temel fonksiyonu olan kaynak gösterme fonksiyonunun sağlanıp sağlanmadığına bağlı olduğu ifade edilmektedir. … . sayılı kararında:
“556 sayılı KHK ile hüküm altına alınan tanım ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, ayırt edicilik fonksiyonu markanın en temel unsurudur. Çünkü, ayırt edicilik markanın üzerinde kullanıldığı bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan en önemli tescil şartıdır.” denilerek ayırt ediciliğin markanın en temel unsuru olduğuna dikkat çekilmiştir. Dolayısıyla kabul edilen bu görüşler çerçevesine işaretin, tescili talep olunan emtialar yönünden “kaynak gösterme” fonksiyonunun var olup olmadığı incelenmeli ve bu doğrultuda bir kanaate varılmalıdır.
Dava konusu …, çizimle belirlenebilen, sınırları tespit edilebilen bir şekildir. Bu işarette; kırmızı renkli oval bir gövdeye bağlı aynı renkteki tutma yerinden ve siyah renkli ucuna doğru incelen bir boru başlıktan oluşmuş bir makine parçası yan açıdan görüntülenmiştir ve üzerinde herhangi bir kelime yazmamaktadır. Görselin içerisinde tek bir kısım unsur ön plana çıkarılmamış olduğundan, işaretin bütünsel olarak bir makine/makine parçası olarak algılandığı değerlendirilmektedir. İşarete bakan herkes tarafından bu şekilde algılanması kuvvetle muhtemel olan bu görüntünün marka olarak tescil edilebilip edilemeyeceğinin tespitinde, bu görüntünün … bir makine parçası -somut uyuşmazlığa göre bir …- niteliğinde mi olduğu, yoksa özgün bir … görüntüsü mü olduğu irdelenmelidir. Zira; özgün bir tasarımı haiz olan ürünlerin üç boyutlu görüntülerinin/şekillerinin marka olarak tescilinin önünde herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır.
Somut olaydaki … görüntüsünün, teknik bir zorunluluktan kaynaklanan bir ürün görüntüsü olmadığı, yani elektrikli süpürge başlıklarının bu görüntüde olmasının teknik bir zorunluluk olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu şeklin, uyandırdığı algı açısından, yukarıda yer verdiğimiz “marka olabilecek işaretler” kapsamı dışında kaldığını ya da olabilecek başkaca herhangi bir ibare veya şekilden/işaretten daha az “…” ayırt edici nitelikte olduğunu söylemek mümkün görülmemiştir. Bu nedenle; tek başına bu şekilde oluşmuş işaretin bir marka olarak kullanılarak, belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanması ve o ticari kaynağın emtialarını diğer ticari kaynakların emtialarından ayırması mümkün görülmektedir.
Sonuçta, şeklin “…” görüntüsü olarak, “…” yönünden “teknik bir zorunluluk sonucunda varılan mecburi bir …” olduğu söylenemeyecektir. Gerçekten de; piyasada farklı formalarda ve şekillerde üretilmiş/satışa sunulmuş bir çok … vardır; bunların tutma yerlerinin veya baş kısımlarının bu şekilde tasarlanması, renklerinin farklı ve kırmızı/siyah olması, oval bir gövdeyi haiz olması, teknik birer zorunluluk değildir. Yani; dava konusu işaretin, tescili kapsamına alınmak istenilen, “…” yönünden, malın özgün yapısından ve teknik bir zorunluluktan kaynaklanan bir …/form olmadığı, süpürgelerin genel karakteristik özelliklerini taşımadığı, bu emtiaların “özünden ve tabiatından” yeterli ölçüde farklılaştığı düşünülmektedir. Kaldı ki; bu görünüme yakın süpürgelerin ilgili sektörde birden fazla aktör tarafından kullanılması halinde dahi, bu durum, dava konusu edilen ürün görselinden müteşekkil işaretin “markasal hüviyette somut ayırt edici niteliği haiz olmadığı” anlamına gelmemekte, sadece, “anlamı herkes tarafından bilinen kelimelerin marka olarak seçilmesi” durumunda olduğu gibi; “ayırt edici niteliği zayıf işaretlerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük değişikliklerle bertaraf edilebilmesi, bu tür zayıf işaretleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o işaretin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olması…” durumunun ortaya çıkmasına sebep vermekten öteye gitmemektedir.
Davacının davaya konu markasında yer alan işaretinin, sektördeki başkaca aktörler tarafından da ufak değişikliklerle kullanılmasına tahammül etmesi gerekliliği, söz konusu işaretin marka olarak tescil edilemeyecek, yani somut ayırt edici niteliği olmayan bir işaret olarak yorumlanmasına sebebiyet vermeyecektir. Ayrıca da; bu … görüntüsünün yukarıda bahsi geçen karakteristik bir takım özellikleri, özellikle de bu özelliklerin ilgili sektörde davacı ile özdeşleşmiş olması halinde, işaretin asgari seviyede var olan markasal hüviyette somut ayırt ediciliğini arttıran bir duruma sebebiyet verecektir.
Bütün bunlara göre; dava konusu edilen işaretin; markasal hüviyette … ve tescili kapsamına alınmak istenilen “…” yönünden marka olarak tescil ettirilebilecek, zayıf dahi olsa asgari düzeyde somut ayırt ediciliği haiz bir işaret olduğu kanaatine varılmıştır.
6769 s. SMK 5/1-c maddesi uyarınca değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın 5/1-c bendine göre, “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler” marka olarak tescil edilemez.
Bir işaretin SMK m. 5/1-c kapsamında değerlendirilebilmesi için; mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini, vasfını, amacını hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile sıkı ilişkisi sebebiyle mal veya hizmetin bir özelliğini derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir. SMK 5/1-c hükmü uyarınca, marka kapsamındaki mal veya hizmetleri tanımlayıcı nitelikteki işaretler marka olarak tescil edilmek suretiyle bir şahsın inhisarına verilemez. Zira mal veya hizmeti tanımlayıcı nitelikteki bu tür işaretler üzerinde bir kişiye marka hakkı tanınması, rekabet imkânının haksız biçimde sınırlandırılmasına yol açar. Çünkü marka üzerinde elde edilen hak, aynı zamanda bir ‘tekel hakkı’dır. Marka sahibi, kendisi dışındaki kişi ve kuruluşların, aynı işareti/ tanıtma vasıtasını, başkalarının kullanmasını engelleyebildiğinden, bu, söylenebilmektedir. Dolayısıyla, üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini tek başına ihtiva eden, o mal veya hizmet için tanımlayıcı olan bir işaret, marka olarak tescil edilmemelidir. Bu tür işaretler, ancak ve sadece, yanına ayırt edici ekler/eklemeler/başka unsurlar alınmak şartıyla oluşturulacak yeni markalarda herkes tarafından kullanılabilir. Bu durumda; dava konusu işaretinin, reddedildiği “…” açısından tanımlayıcı özelliği bulunup bulunmadığı irdelenmelidir.
Bu durumda; dava konusu şeklin reddedildiği “…” açısından tanımlayıcı özelliği bulunup bulunmadığı irdelenmelidir. Yukarıda, 5/1-b bendi ile ilgili değerlendirmelerimiz esnasında da belirttiğimiz üzere, dava konusu edilen işarete konu … görüntüsünün “teknik bir zorunluluktan kaynaklanan” ürün görseli olmaktan ziyade, oval bir gövdeden çıkmış gövde ile aynı renkteki tutma yeri/sap ve farklı renkli ucuna doğru incelen silindir boru/başlık özelliklerini haiz biçimde tasarlandığı, asgari seviyede de olsa özgünlük içeren ve “…” elektrikli süpürge başlıklarından bu özellikleri/görüntüsü itibariyle farklılaşan yönü gözetildiğinde, işaretin tüketici zihninde uyandırdığı algının, markanın tescil edilmek istendiği “…”in karakteristik bir özelliğini hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan düşündürdüğünün söylenmesi mümkün görülmemiştir.
Nitekim … da olayımıza emsal teşkil edebilecek bir kararında “…anılan ibarenin özel bir zihni çabaya gerek olmaksızın, sıkı ilişkisi nedeniyle doğrudan ve münhasıran saat emtiası için karakteristik bir özellik belirten bir işaret olduğu sonucuna varılamaz…” demekle; “özel bir zihni çabaya gerek olmaksızın, sıkı ilişkisi nedeniyle doğrudan ve münhasıran bir emtianın karakteristik bir özelliğini belirten işaretlerin” marka olarak tescilinin mümkün olmadığına işaret etmiştir. Halbuki; markası, tüketici zihninde doğrudan uyandırdığı “oval bir gövdeden çıkan farklı renkli sap ve başlıktan/borudan müteşekkil bir makine parçası” imgesi yönünden, anlamsal olarak kapsamına alınmak istenilen “…”in karakteristik veya fonksiyonel bir özelliğini betimlememektedir.
Sonuç olarak; dava konusu edilen işaretinin, marka hüviyetinde tescili talebinin reddedildiği emtiaları tanımlayıcı/tasviri bir niteliğinin olmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava Konusu … Sayılı Marka Başvurusunda Geçen İşaretin Kullanım Sonucu Ayırt Edicilik Kazanıp Kazanmadığı Hususunda Değerlendirme
Marka tescilinde mutlak ret nedenlerinin tek istisnası 6769 sayılı SMK’nın 5. maddesinin ikinci fıkrasında; “Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez” şeklinde düzenlenmiştir. Bu hüküm ile; bir markanın başvuru tarihinden önce kullanılmış olması ve bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanması halinde, o markanın tescil ile koruma altına alınması sağlanmak istenmiştir.
Marka hukukunda geçerli olan ilke, tescilde öncelik ilkesidir. Bu ilkenin istisnası ise, markanın tescilden önce ayırt edici nitelik kazanmasıdır. Bir işaretin SMK m. 5/2’ye göre kullanım neticesi ayırt edici nitelik kazanabilmesi için belli bir mal veya hizmetle ilgili olarak yoğun bir tutundurma kampanyası eşliğinde uzun süre kullanılması ve bunun sonucunda o malla ilgili çevrelerde bu işaretin belli bir işletmenin markası olarak algılanmaya başlanması ve bu yolla diğer markalar karşısında ayırt edici nitelik kazanmış olması gerekir. Böyle bir algılanmanın var olup olmadığının tespitinde, tescili istenen işaretin kullanım yoğunluğu, coğrafi alan olarak yaygınlığı, kullanım süresi, işaretin marka olarak algılanması için reklam ve tanıtım faaliyetlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise ne miktarda tanıtım harcaması yapıldığı, basın ve yayın yoluyla markanın ülke genelinde bilinirliğinin sağlanıp sağlanmadığı gibi hususlar dikkate alınır. Ülkenin sadece belli bir bölgesinde markanın kullanılmış olması ile, kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanılamaz. Zira; marka tescili ile ülke genelinde bir koruma sağlanmaktadır. Örneğin, vasıf bildiren bir markanın tesciline izin verilebilmesi için, markanın korumanın geçerli olduğu ülkenin hemen hemen bütün bölgelerinde ayırt edici nitelik kazanmış olması gerekmektedir. Ancak marka belli bir bölgede kullanılmakla birlikte ülke genelinde reklam ve tanıtım faaliyetleri yapılmış ve marka ülke genelinde bilinir hale gelmişse, kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanır. Yani; kullanım sonucu ayırt edici niteliğin kazanılabilmesi için ülke genelinde bulunan ilgili tüketicilerin büyük bir bölümünün markayı tanımış olması ve markayı gördüğünde vasıf veya coğrafi kaynak bildiren bir ibare vs. değil de davacı markasının akla geliyor olması gerekmektedir. Ayrıca bu ayırt edici niteliğin marka başvurusundan önce, bir başka görüşe göre ise, marka tescil başvurusu hakkında karar verildiği anda kazanılmış olması gerekmektedir.
Bu maddede düzenlenen “öncelikli ve ayırt edici kullanım”, işareti hem marka olarak, hem de mal ya da hizmeti tanıtmak ve ayırt edebilmek amacıyla kullanımdır. Buna ilaveten, bu madde anlamında ayırt edici güç kazanma, işaretin, tescili talep edilen mal veya hizmetler bakımından ticaret hayatında kendini kabul ettirmiş, kendisine bağlamış, ilgili piyasada kendisini bu işaretle tanıtmış olması anlamına gelmektedir. SMK m. 5/2’deki hükmün uygulanabilmesi için işaretin, belli bir mal veya hizmetle ilgili olarak tanıtım faaliyetleri eşliğinde uzun süre kullanılmış ve bu kullanım sonucunda o malla ilgili çevrelerde belirli bir teşebbüsün markası olarak algılanır hale gelmiş olması gerekmektedir.
Marka başvurusunda bulunan kişi, markasının kullanım neticesi ayırt edici güç kazandığını ispat etmek için, markayı ne zamandan beri kullandığına dair delilleri, yapmış olduğu reklam ve tanıtım faaliyetlerine ve markanın kullanıldığı mal veya hizmetlerden elde edilen ciroya, pazar payına, markanın coğrafi yaygınlığına ilişkin belgelerini, aynı zamanda sanayi ve ticaret odaları ile ilgili meslek kuruluşlarından alınacak belgeleri veya markanın kullanımına ilişkin yaptırdığı anketleri sunması gerekmektedir. Markanın normal kullanımına ilişkin deliller, örneğin fuarlara katılım, şirketin satış rakamlarını içeren tablolar tek başına kullanım neticesi ayırt edici gücün kazanılması için yeterli değildir. Diğer taraftan; markanın kullanım neticesi ayırt edici güç kazanabilmesi için, ilgili çevrede kullanılmış ve ayırt edici güç kazanmış olması gerekmektedir. İlgili çevrede ayırt edici gücün kazanıldığının kabul edilebilmesi için, bu çevrenin önemli bir bölümünde markanın menşei belirttiği yönünde kanaat oluşmalıdır. Dolayısıyla, SMK m. 5/2 hükmünün uygulanabilmesi için, ayırt edici gücün kazanıldığı çevrenin de tespit edilmesi gerekmektedir. Bu anlamda ilgili toplumsal çevreyi, tescilsiz marka veya diğer işaretlerin kullanıldığı mal veya hizmetlerin gerçek veya potansiyel tüketicileri, bu alanda mal veya hizmet sunan veya dağıtan diğer kişiler oluşturmaktadır.
Öncelikle; huzurdaki dava bir … kararının iptali davası olduğundan davacının, dava dosyasına değil, … nezdinde marka işlem dosyasına sunmuş olduğu deliller incelendiğinde, 2015-2021 yıllarına ait, toplamda 2300 sayfaya yakın fatura örneğinin, …’ın elinde, tutulan yeri/tepe bölümü dava konusu edilen işaretteki görünümle uyumlu bir elektrik süpürgesinin yer aldığı haber örneğinin, dava konusu edilen işaretteki görünümle uyumlu tepe bölümü olan sarı ve kırmızı renklerdeki elektrik süpürgelerine ait birkaç sayfalık katalog görselinin ve ürünün …’a ihracatını tevsik eden belgelerinin incelenmesinden; bu faturalarda bahsi geçen ıslak ve/veya kuru veya “…” markalı elektrik süpürgelerinin hepsinin, dava konusu edilen görselli parçaya sahip olup olmadığının anlaşılması mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla, yani; bahsedilen dönemde davacının yüksek satış rakamlarına ulaştığı bu faturalardan anlaşılabilen ürünlerinin ne kadarında dava konusu edilen işaretin markasal kullanımının gerçekleştiğinin anlaşılabilmesi için gerekli nedensellik bağı, sadece bu fatura örneklerinden ve katalog görsellerinden kurulamadığından, davacının işaretine korunması gereken ekonomik bir değer kattığının yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte delil ile tevsik edilemediği değerlendirilmiştir. Bu faturaların en azından bir kısmının söz konusu işareti taşıyan ürünlerin satışı ile ilintili olduğu düşünülebilse dahi, bir markanın kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanması durumu, ancak ve sadece çok istisnai hallerde söz konusu olabilir ve en önemli şartı çok uzun yıllar boyunca ve tescil edilmek istendiği ülkede geniş bir alanda kullanılmış olmasıdır. Kullanım sonucu ayırt edici güç ülke genelinde kazanılmalıdır. Ülke genelinde ayırt edici nitelik ise, ancak ülke genelinde yapılacak reklam ve tanıtım faaliyetleri ile elde edilebilir. Nitekim, davacı marka işlem dosyasına, dava konusu ettiği markası için yapmış olduğu reklam ve tanıtım faaliyetlerine ve spesifik olarak dava konusu edilen markanın kullanıldığı ürünlerden elde edilen ciroya, pazar payına, markanın coğrafi yaygınlığına ilişkin belgeleri veya sanayi ve ticaret odaları ile ilgili meslek kuruluşlarından alınmış belgeleri veya markanın kullanımına/bilinirliğine ilişkin yaptırdığı anketleri sunmamıştır.
Sonuç olarak davacının markasının, tescil edilmek istendiği “…” bakımından 6769 sayılı SMK’nın 5/2 maddesinde düzenlenen “kullanım sonucu ayırt edicilik kazanılmış olması” niteliğini kazandığının, marka işlem dosyası kapsamında, yeterli nitelik, nicelik ve içerikte delil ile ispat edilemediği kanaatine varılmıştır.
Netice itibariyle dava konusu işaretin tanımlayıcı nitelikte olmadığı, markasal anlamda kullanımı sonucu ayırt edici nitelik kazanmış olduğuna dair marka işlem dosyasında yeterli delil bulunmadığı, somut ayırt ediciliği haiz bir işaret olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kabulüne, … …’nun … sayılı kararının iptaline, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
2-… …’nun … sayılı kararının iptaline,
3-Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın düşümü ile 99,20 TL bakiye karar harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği için AÜTT uyarınca 15.000,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Aşağıda dökümü gösterilen ve davacı tarafından yapılan 3.555,90-TL yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
7-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde …aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde …Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 04/05/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.

Davacı Masraf Dökümü:
İlk Masraf 172,90.-TL
Posta Masrafı 83,00.-TL
Bilirkişi Masrafı 3.300,00.-TL
Toplam 3.555,90.-TL