Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. … 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
…
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/440
KARAR NO : 2023/201
HAKİM : … …
KATİP : … …
DAVACI : … -(Mersis: …)
VEKİLİ : Av. … – ….
DAVALILAR : 1- … – (T.C.:…) …
2- … – ..
Av. …- ….
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali ve Hükümsüzlük)
DAVA TARİHİ : 26/10/2022
KARAR TARİHİ : 16/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/05/2023
DAVA:
Davacı vekili 26/10/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin … sayılı ve “…”, “… …”, “… …”, “… …”, “… …”, “… sınırsız alışveriş mutluluğu şekil”, “…”, “… …”, “… … güvenilir yaşam çağrımız…”, “… …”, “… sınırsız müşteri mutluluğu”, “her semte bir …”, “…”, “…” ibareli markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı …’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, … Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından … Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın kısmen reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak …tarafından reddedildiğini, oysa davacının …, temizlik ve her türlü tüketim maddesinin üretimi ve toptan satışı sektörüne takdir edilen bir firma olarak uzun yıllardır “…” markası altında tüketicilere aralıksız şekilde hizmet sunmakta olduğunu, davacının büyük çoğunluğu…’un çeşitli ilçelerinde faaliyet gösteren ve “…” markasını taşıyan 60’ın üzerinde mağazasının bulunduğunu, internet arama motoru …’a “…” ibaresi yazıldığında da ilk sırada davacıya ait sonuçların çıktığını, davacının halihazırda “…” ibareli 80’e yakın tescilli markasının bulunduğunu, davalı şahsın davacının tanınmış “…” markasını bilmemesinin mümkün olmadığını, hal bu iken dava konusu edilen markayı tescil ettirmeye çalışmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, davacının tescilli/tanınmış markaları ile dava konusu edilen markanın görsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakın benzer olduğunu, zira karşılaştırılan markalarda ön planda olan ve markasal hüviyette ayırt ediciliği yüksek olan esas unsurun ortak bir biçimde “…” ibaresi olduğunu, ayrıca davacının tescilli markalarının dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen 35 ila 39. Sınıflara giren hizmetleri de kapsadığını, dolayısıyla somut uyuşmazlıkta taraf markaları arasında iltibas tehlikesinin ve karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun kabulünün gerektiğini, davacının dava dışı kişi ve kuruluşların “…”lı markalarının tescili taleplerine karşı dosyaladığı itirazların davalı … tarafından kabul edilegeldiğini, bu kararların somut uyuşmazlık yönünden emsal nitelikte kararları olduğunu belirterek, … …’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olmasına rağmen dava konusu edilen markanın kapsamında davacının markalarının tescilli olduğu hizmetler ile aynı/benzer/türdeş olan hizmetlerin … Başkanlığı tarafından zaten çıkartılmış olduğunu, kalan hizmetler açısından taraf markalarının karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, ayrıca somut olayda davacının SMK m. 6/5, m. 6/6 ve m. 6/9 hükümlerinin uygulanması koşullarının oluştuğunu ispat edemediğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş, yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak … tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen …kararının davacıya 29/08/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 26/10/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 01/03/2023 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “… 1) Davacının … ve …sayılı markaları hariç, davasına/itirazlarına mesnet aldığı tüm markaları yönünden, karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, 2) Dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan hizmetler49 yönünden emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmediği, 3) Dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan hizmetlerin hitap ettiği alıcı kesiminin, bunları satın aldıkları anda bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin düşük olmadığı, 4) Yukarıda (…) ve (….) nolu bentlerde yer alan değerlendirmelerden dolayı, (….) nolu bentteki tespite rağmen, karşılaştırılan markalar arasında iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, 5) Davacının “tanınmışlık” ve “ticaret unvanından kaynaklanan hak” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, 6) Davacının “kötü niyet” iddiasının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği,
7) Dava konusu edilen 25.08.2022 tarihli ve … sayılı …kararının, bu değerlendirmeler ile uyumlu olduğu, 8) Davacının hükümsüzlük talebinin, bu değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 39.sınıftaki “39 Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza ve hükümsüzlüğe dayanak markaların ise … sayılı ve “…”, “… …”, “… …”, “… …”, “… …”, “… sınırsız alışveriş mutluluğu şekil”, “…”, “… …”, “… … güvenilir yaşam çağrımız…”, “… …”, “… sınırsız müşteri mutluluğu”, “her semte bir …”, “…”, “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında …. sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan hizmetler açısından, somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmediği tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…”, “… …”, “… …”, “… …”, “… …”, “… sınırsız alışveriş mutluluğu şekil”, “…”, “… …”, “… … güvenilir yaşam çağrımız…”, “… …”, “… sınırsız müşteri mutluluğu”, “her semte bir …”, “…”, “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının “… … güvenilir yaşam çağrımız” ve “… …” görselli olanlar hariç, davasına/ itirazlarına mesnet aldığı markaları, baskın birer şekil unsurundan yoksun, kelime markası hüviyeti ağır basan markaladır; bu işaretlerde “…” ibaresi, tek başına veya tasviri/tanımayıcı cins isimlerle veya basit pazarlama sloganlarıyla birlikte, bir kısım işarette turuncu/ kırmızı renkli çizgi şeklindeki bir çerçeve içerisinde kullanılmıştır. Davacının “… … güvenilir yaşam çağrımız” ve “… …” görselli karma markalarında uyuşmazlık konusu olan “…” ibaresinin, işaretlerin genel görünümleri ve tümüne hakim olan imajları içerisinde tek başına ön planda olmadığı, kompozisyonların içerisinde birer ayrıntı olarak kaldığı değerlendirilmekte ise de, davacının diğer markalarında “…” ibaresinin tek başına veya “…”, “…”, “…”, …”, “…” gibi, yerleşik birer anlamı haiz ve bu anlamları herkes tarafından bilinen cins isimlerle veya “sınırsız alışveriş mutluluğu”, “sınırsız müşteri mutluluğu”, “her semte bir (…)” gibi, herkes tarafından kullanılabilecek pazarlama sloganları ile birlikte/bunların içinde kullanıldığı görüldüğünden, markasal hüviyette ayırt edicilikten yoksun olan bu kelime ve kelime öbekleri ile birlikte kullanılmış olan davacı markalarında esas unsurun “…” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava konusu edilen marka da, “…” ve “…” ibarelerinin belli bir kompozisyon içerisinde kullanıldığı bir işarettir; işarette “…” ibaresinin baş harfi olan “ç” harfi, basit bir figür şeklinde tasarlanmış ve bu ibarenin altı çizilerek, “…” ibaresine nispeten büyük puntolarla yazılmıştır. Bahsi geçen yazım özellikleri itibariyle ve dahi …’de “motorlar” anlamını haiz “…” ibaresinin, davacının markalarında geçen cins isimlerde olduğu gibi, markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmadığından, dava konusu edilen işarette de baskın/esas unsurun “…” ibaresi olduğu değerlendirilmiştir. Bu ibarenin ilk harfinin özel bir biçimde tasarlanmış olmasının da işarete kattığı markasal hüviyetteki ayırt ediciliğin düşük olduğu düşünülmektedir, zira böyle, basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla/baskın özelliklerde yazılmış ve konuşlandırılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, renk ve şekil içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir.
Taraf markalarında esas unsur hüviyetinde kullanılmış olan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzer olduğu kanaatine varılmıştır. Ancak; bu sonuca varılırken, markalarda ortak olarak esas unsur konumunda kullanılmış olan “…” kelimesinin …’deki “…” şeklindeki yerleşik anlamı itibariyle markasal hüviyetteki ayırt ediciliği de ayrıca incelenmelidir. Bu ibarenin bahsi geçen anlamı itibariyle, markasal hüviyette soyut ayırt ediciliğinin zayıf olduğu değerlendirilse de, aynı tespit, uyuşmazlık konusu olan/dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan 39. Sınıfa giren hizmetler yönünden netlikle yapılamamaktadır. Zira; her ne kadar taşımacılıkla ilintili hizmetlerin “bir yere gelinmesi için yapılan …” ile doğrudan bağlantılı olduğu kabul edilebilse de, bu anlamın daha ziyade ibarenin markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği ile ilintili olduğu her mal/hizmet açısından aynı kavramı çağrıştırabileceği, ayrıca 39. Sınıf kapsamındaki taşımacılık haricindeki hizmetlerle de kavramsal bir bağlantısının olmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla 39. Sınıfa giren hizmetlerde markasal hüviyette “…” kelimesinin kullanılmasının asgari seviyede de olsa “orijinal” bir niteliği taşıdığı, kelimenin sözlük anlamından uzaklaştığı ve dolayısıyla markasal hüviyette somut ayırt ediciliğinin, başka herhangi bir kelimeden daha zayıf/düşük olmadığı düşünülmektedir. Diğer bir ifadeyle, “…” ibaresinin 39. Sınıfa giren hizmetlerde markasal hüviyette kullanılması durumunun, yeterli ölçüde “orijinallik/ayırt edicilik” ihtiva ettiği ve herkesin ilk anda aklına gelebilecek bir tercih olmadığı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla; ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve … Kararları’nda yerleşmiş olan görüşün18 somut uyuşmazlıkla örtüşmediği kanaatine varılmıştır. Taraf markalarında esas unsur hüviyetinde kullanılmış olan “…” ibaresinin ayniyetinin, davacının “…”lı markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…” markasıyla karşılaştığında bu markaları “görsel açıdan benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini doğurduğu değerlendirilmiştir. Zira potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (…) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Buna göre markaların işitsel olarak karşılaştırılmasında, taraf markalarında esas unsur olarak kullanılmış olan “…” ibaresinin okunuşu aynı olduğundan, markaların kulakta bıraktıkları “tını” itibariyle işitsel açıdan da yakınlaştırdığı değerlendirilmiştir. Taraf markalarında geçen bu ibarenin, yukarıda incelenen yerleşik/bilinen anlamından dolayı, markaların tüketici zihninde yarattığı algının farklılaştığının da söylenmesi mümkün görülmemektedir.
Bütün bunlara göre; somut olayda, davacının … sayılı “… … güvenilir yaşam çağrımız…” görselli ve … sayılı “… …” görselli markaları hariç, karşılaştırılan markalar arasında görsel, işitsel, anlamsal açılardan benzerlik olduğu kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında, davacının … ve … sayılı markaları hariç, davasına/itirazlarına mesnet aldığı tüm markalarının ve dava konusu edilen markanın esas unsurları “…” ibareleri olduğundan, karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzediği, ancak dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen hizmetlerden davacının markalarının tescili kapsamına giren hizmetlerin … tarafından zaten çıkartılmış olduğu tespit edilmiştir. Davalının markasının kapsamında kalmış olan hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyeleri de düşük olmadığından, söz konusu hizmetlerde “…”lı işaretlerin markasal hüviyette farklı firmalar/kişiler tarafından kullanılması halinde alıcıların/tüketicilerin söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin/ alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları ve her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünme ihtimallerinin olmadığı, davalının markasının, davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratmayacağı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle de somut olayda, karşılaştırılan markalar arasında, dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan hizmetler yönünden, karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacının Ticaret Unvanına Dayalı Hak İddialarının Davalının … Başvuru Sayılı Markasının Tesciline/hükmüne Engeli/etkisi Hususunda Değerlendirme
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, …kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer.
… emsal kararlarında da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayımızda; davacının korunmasını talep ettiği ticret unvanının ayırıcı unsuru olan “…” ibaresini, dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan, 39. sınıftaki hizmetlerde fiilen kullandığına dair dava/marka işlem dosyasına herhangi bir delil sunulmamış olduğundan, somut uyuşmazlıkta davacının ticaret unvanından kaynaklanan ve SMK 6/6 maddesi hükmüne göre himaye edilmesi gereken bir hak ihlalinin bulunmadığı, kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Somut olayda ise; davacının dava/marka işlem dosyasına sunduğu delillerden, davacının “…”lı markalarını süpermarket sektöründe, İstanbul (yerel) coğrafyasında mutad biçimde kullandığı anlaşılmakta ise de; bu nitelikte, nicelikte ve içerikte delilden, davacının “…” markasının, dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan hizmetlerin hitap ettiği sektörlerdeki bilinirliği, bu markaya ve markanın tanıtımına yapılan yatırımlar, bu markanın piyasa payı anlaşılamadığından, bu markanın bu sektörlerde “tanınmış” olduğunun söylenmesi mümkün görülmemiştir. Kaldı ki; somut olayda SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markalarının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi
durumlarından birinin oluşma ihtimalinin yüksek olması gerekir. Taraf markaları, davalı tarafın dava konusu markasının kapsamında kalan 39. Sınıftaki hizmetler ile davacının ticari faaliyetlerini sürdürdüğü 35. Sınıftaki perakendecilik/mağazacılık hizmetleri farklı hizmetler olduğundan ve çok farklı alıcılara hitap ettiğinden, somut olayda, SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması şartlarının oluştuğu doğrudan söylenemeyecektir. Taraf markalarının benziyor olması ve hatta davacının markasının “sektörel tanınmış” olması, SMK 6/5 maddesi hükmünde sayılan şartların “…” gerçekleştiği veya gerçekleşebileceği anlamına gelmez. Tanınmışlığın varlığı koşulu sağlanmışsa, inceleme, önceki/tanınmış markanın zarar görecek şekilde etkilenmesi koşulu ile devam etmelidir. Bu koşulun gerçekleşme ihtimali, haklı sebeplerle ve mantıklı argumanlarla ortaya konulmalıdır, öyle, ki; davalının markasının tescil edilmesi, bu deliller, davacının markasına ciddi yatırımlar yapıldığını, markanın uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığını ve tanındığını tevsik eden nitelikte, nicelikte ve içerikte deliller olarak nitelendirilememiştir. Hayatın olağan akışı içinde SMK 6/5 maddesinde sayılan durumların ortaya çıkmasının gerçekten olası olduğu yönünde bir kanaat hâsıl olmalıdır. Bütün bu nedenlerle; SMK 6/5 maddesi hükmünde aranan durumların somut olayda gerçekleşme ihtimali olduğunun ispatlanamadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5-6-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın düşümü ile 99,20 TL bakiye karar harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde … aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, davacı vekili ile diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde … Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 16/05/2023
Katip …
¸
Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.