Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/374 E. 2022/365 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/374
KARAR NO : 2022/365

DAVA : Marka (Manevi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 17/02/2020
KARAR TARİHİ : 27/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 17.02.2020 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin “… …” ibaresi ile piyasaya kozmetik ürünleri satmaya başladığını, bu ürünlerin satışı için dava dışı … Kozmetik San.ve Tic.Ltd.Şti. ile 21.04.2006 tarihli Yetkili Satıcılık Sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin pazarladığı ürünlerin piyasada tutulacağını anlaşan dava dışı şirketin TÜRKPATENT nezdinde … sayılı “… …” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun Türk Patent resmi markalar bülteninde yayınlandığını, başvuruya müvekkilinin … sayılı “… …” ibareli başvurusuna dayanarak itiraz ettiğini, itirazlarının davalı kurum tarafından reddedilerek dava dışı şirketin başvurusunun kabulüne, müvekkilli başvurusunun TÜRKPATENT … sayılı YİDK karan ile nihai olarak reddedildiği, başvurunun reddi üzerine bu kez müvekkilinin 2008/44683 sayılı marka başvurusunda bulunduğunu, bu başvurunun da dava dışı şirkete ait … ve … sayılı başvurular gerekçe gösterilerek reddine karar verildiğini, bunun üzerine müvekkilinin Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığı’na şikayette bulunduğunu, Ayhan Erdoğan tarafından düzenlenen 09.06.2009 tarihli raporda genel olarak davalı kurumun kusurlu olduğunun tevil yollu kabul edildiğini, sonuca göre işlem yapılması gerektiği yönünde rapor hazırlandığını; müvekkilinin şikayeti üzerine Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı müfettişlerince hazırlanan 25.02.2015 gün ve 2 sayılı “İnceleme Raporu” ile müvekkilinin haklılığına kabul verilerek davalı kurumun kusurlu davrandığının dolaylı olarak kabul edildiğini, tüm bu gelişmelerden sonra müvekkilinin Ankara 4.FSHHM’nin 2009/33 esas sayılı dosyası ile marka hakkına tecavüzün önlenmesi için dava açtığını, davalarının reddine karar verildiğini; müvekkili bu dava sürecinde dava dışı şirket temsilcileri ile 22.11.2005 tarihli “PROTOKOL” başlıklı belge yapıldığı ve bu belgeye istinaden 03.05.2006 tarih ve … sayılı başvuru formunda … … adına atılan imzanın, … …’e ait olmadığı iddiası ile suç duyurusunda bulunduğunu, Ankara 2.Asliye Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile “Özel Belgede Sahtecilik” davası açıldığını, alınan raporda … sayılı marka tescil başvuru formundaki imzanın … … eli ürünü olmadığı kanaatine varılarak dava dışı şirket temsilcisi hakkında özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, bunun üzerine Ankara 4.FSHHM’ne başvuru yapılarak yargılamanın iadesi talebinde bulunduklarını, yapılan yargılama sonucu taleplerinin kabul edilerek dava konusu … sayılı markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar verildiğini; tüm bunlardan sonra müvekkilinin davalı kurumdan … sayılı “… …” ibaresinin tescilini ve zararlarının ödenmesini talep ettiğini, ancak bu taleplerinin davalı kurumca reddedildiğini, oysa tüm bu aşamalardan görüleceği üzere davalı kurumun ağır hizmet kusuru işlemiş olduğunu belirterek, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesini talep ettiklerine, ayrıca dava konusu markanın dava dışı şirket adına tescil edilmesi nedeniyle müvekkilinin markaya konu ürünlerin satışını 2006 yılından bu yana yapamadığı gibi devam eden yıllarda da yapmış olduğu tüm anlaşma ve satış işlemlerinin iptal edildiğini, eğer davalı kurum ağır hizmet kusuru işlememiş ve dava dışı şirketin marka tescili reddedilmiş olsaydı sadece 2006-2007 yılı için 600.000,00 TL’lik satış gerçekleştireceğini, kozmetik sektöründeki karlılık ve maliyet girdileri dikkate alındığında en az 300.000,00 TL’ kar elde edeceklerini, iş bu 2006 – 2007 yılında gerçekleştirecekleri satışlardan elde edilen kazancın 2018 yılına güncellenmesi ile elde edilecek miktar kadar müvekkilinin müspet zararı olduğunu, yine 2008 – 2018 yılları arasında 2006 ve 2007 yıllarında elde ettiği gelir ya da en azından yıllık TEFE-TÜFE ortalaması kadar kar (menfi zarar) elde edeceği varsayıldığında, müvekkilinin 12 yıllık toplam zararının talep edilene maddi tazminat miktarından daha yüksek olduğunu, bu durumun bilirkişi incelemeleri ile ortaya çıkacağını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 7.000.000,00 TL maddi tazminatın 25.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, her ne kadar Ankara ….İdare Mahkemesi’nin …esas sayılı dosyası ile dava açılmış ise de, söz konusu mahkemece verilen 16.12.2019 tarih ve 2019/2473 sayılı ilam ile davanın görev yönünden reddine, Ankara FSHHM’lerinin görevli olduğunu karar verilmiş, adı geçen kararın kesinleşerek dosyanın Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilmesi talep edilmiş ise de, bu taleplerinin 14.01.2020 tarihli ek karar ile reddedilerek, görevli yargı yerinde yeniden dava açılmasına karar verildiğini, müvekkilinin adli yardım talebinin yerinde olduğu görüldüğünden başkaca bir işleme gerek kalmaksızın 04.12.2018 günü verilen adli yardım kararının aynen devamına karar verilerek müvekkilinden herhangi bir harç ve yargılama gideri alınmamasını ve müvekkilinin kendisine ait markanın haksız ve hukuka aykırı olarak başkası adına tescilinin yapılmasına sebebiyet verilmesi, hem satış yapamaması hem de sürekli dava ve şikayet yoluna müracaat etmek zorunda bırakılması nedeniyle, maddi kayıplarının yanı sıra daha ağır manevi kayıplar yaşadığından bahisle 25.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 3.000.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle, öncelikle davanın görevsiz mahkemede açıldığını, davanın Özel yetkili Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülmesinin mümkün olmadığını, davacının dava dilekçesinde hem kendisinin hem de dava dışı protokol nedeniyle 3.tüzel kişinin marka başvurusu nedeniyle zarara uğradığını, marka başvurusunda gerçek hak sahibi olması nedeniyle müvekkil idarenin ticari olarak zarara uğramasına neden olduğunu, idarenin bu eylem ve işlemleri nedeniyle zarar gördüğünü iddia ettiğini, ancak böyle bir talep nedeniyle her ne kadar dava açılmasının hukuken mümkün bulunmadığını, bir an için dava açılmasının mümkün olduğunu varsayılsa bile görevli ve yetkili mahkemenin Ankara Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, davacının adli yardım talebinin de haksız olduğunu, davacının aynı konu hakkında daha önce açmış olduğu dört adet dava olduğunu, davacının hak arama hürriyetini kötüye kullandığını, ayrıca davacının aynı konu hakkında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile müvekkil Kuruma da idari yönden dilekçeler vererek yersiz bir şekilde inceleme ve soruşturma açıldığını ve bu inceleme ve soruşturmaların sonuçlanarak, Kurum’un ve Kurum görevlilerinin bu konuda herhangi bir ihmal ve görevi kötüye kullandıklarına ilişkin bir bulgu ve tespit elde edilmediğini, davacının adli ve idari makamları yersiz bir şekilde meşgul ettiğini, bu nedenle davacının adli yardım talebinin de yerinde olmadığını; müvekkili Türk Patent ve Marka Kurumunun görevini hukuka ve yürürlükteki mevzuata uygun bir şeklide yerine getirdiğini, almış olduğu kararların Marka Bülteninde yayımlanarak 3.kişilerin itirazına açıldığını, müvekkili Kurumun iş sahipleri, yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilere objektif kurallar çerçevesinde işlem yaptığını, Kurum’un bir vatandaşının taleplerini görmezden gelmesi, objektif davranmamasının kabul edilemez olduğunu, müvekkili Türk Patent ve Marka Kurumunun Sınai Mülkiyet ile ilgili kararlarda Uluslararası Kurum ve Kuruluşların onayını almış akredite bir kurum olduğunu, kararlarını Sınai Mülkiyet Mevzuatına göre hukuka uygun bir şekilde aldığını, ayrıca bir marka başvurusunun kabul veya reddi nedeniyle müvekkili Kurum aleyhine dava açılamayacağını, Kuruma yapılan başvurunun Sınai Mülkiyet Kanunu ve Mülga 556 Markalar Hakkındaki KHK Hükümlerine göre sonuçlandırıldığını, davacı …’ın “… …” ibareli tescilsiz markasının önceye dayalı hak sahibi olduğunu iddia etmesi nedeniyle … Kozmetik San ve Tic.Ltd.Şti ile davacı arasında 21.04.2006 tarihli Tek Yetkili Satıcılık Sözleşmesi yapıldığını, sözleşmenin tarafı olan şirket yetkilisinin kötü niyetli bir şekilde müvekkil idareye “… …” ibareli ve … sayılı marka başvurusunda bulunuğunu, başvurunun Marka Bülteninde yayımlanması üzerine davacının başvuruya itiraz ettiğini, itirazının müvekkil Kurum tarafından red edildiğini, haksız marka başvurusunun 29/06/2008 tarihinde tescil edildiğini, davacının aynı markanın tescili için … sayı ile marka başvurusu yaptıklarını, Kurum’un … sayılı YİDK Kararı ile başvuruyu red ettiğini, dava dışı şirketin aynı ibare için … sayılı marka başvuru yaptığını, bu başvurunun da haksız bir şekilde tescil edilmesi üzerine davacı tarafından 10.000.000,00.TL tazminat davası açıldığını, oysa bu şekilde bir vakıaya dayalı davanın açılmasının hukuken mümkün olmadığını, öncelikle Türk Markalar Hukukunun en temel ilkelerinden olan “Tescilde Öncelik” ve “Markanın Tekliği” ilkesi olduğunu, dava konusu yapılan Kurum işlemlerinin 556 sayılı Markalar Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa uygun bir şekilde öncelikle şekli inceleme yapıldığını, Marka Uygulama Klavuzu’na göre Mutlak Red nedenleri ve Nisbi Red nedenlerine göre inceleme yapılarak, bütün bu süreçlerin başvuru sahibine bildirildiği ve en son Kurumun nihai kararının YİDK tarafından verildiğini, başvuru sahipleri ve 3.kişilerin ancak YİDK kararlarına karşı dava açabileceklerini, bu sürecinde burada bitmediğini, tarafların hak arama özgürlüğü çerçevesinde dilerlerse Adli Mercilerde 2.aylık yasal süre içinde dava açılabileceklerini, mahkemelerce Kurum aleyhine kesinleşmiş kararlar, tarafların talep etmesi veya mahkemelerce re’sen kararın infazı talep etmesi durumunda kararların sicile işlenerek, hak sahiplerinin hakkının korunduğunu; davacı tüm bu süreçleri işletmeyip farazi bir şekilde dava açmış olup, kendi aleyhine yersiz bir şekilde yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin hükmedilmesine neden olduğunu, davacının bu davayı kaybetmesi halinde 2020 yılı AAÜT göre 188.625,00 TL vekalet ücretine hükmedilebileceğini, 170.970.00 TL nisbi harç ödenmek durumunda kalacağını, 6769 sayılı SMK’nın Tazminat başlıklı 150.maddesi,Yoksun Kalınan Kazanç başlıklı 151 maddesi, Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibinin ileri sürebileceği talepler başlıklı 149 maddesine göre marka hakkı tecavüze uğrayan kişi hakkını bu hükümlere göre talep edebileceğini, bu davalarda Marka hakkına tecavüz eden kişinin davalı olarak gösterileceğini, müvekkili kurumun bu davalarda taraf olmadığını, işbu davada da davacının dava dışı 3.kişiye karşı dava açması gerekirken hatalı hukuki yönlendirme ile müvekkil kuruma dava açtığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
ANKARA BAM 20.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI KARARI:
Mahkememizin 28/05/2020 tarih ve 2020/52 E- 2020/144 K. Sayılı kararında davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan dolayı davanın usulden reddine dair verilen kararı, Ankara BAM 20.Hukuk Dairesinin … karar sayılı ilamıyla ve özetle;
“.. Dava, davalı Kurum’un hizmet kusuru işlediği iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, 556 sayılı KHK’nın 47 ile 53. maddeleri arasında Enstitü kararlarına itiraz yolunun düzenlendiği, 5000 sayılı Kanun’da da açıklandığı üzere ihtisas mahkemelerinin görevinin başlayabilmesi için hem 556 sayılı KHK hem de 5000 sayılı Kanun’da belirtilen zorunlu başvuru yollarının tamamlanarak bir YİDK kararı tesis ettirilmesinin şart olduğu (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2019/5236 Esas, 2020/3159 Karar ve 24/06/2020 Tarih), bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere Adli Yargı’nın sadece YİDK iptaline ilişkin davada görevli bulunduğu, davalının özel hukuk tüzel kişisi olmaması ve davanın hizmet kusurundan kaynaklanması nedeniyle, Adli Yargı’nın, YİDK iptali talebi içermeyen, bu davada görevli bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir….” gerekçesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuş;
YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ BOZMASI:
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin ….karar sayılı ilamıyla özetle;
“…Dava, davalı kurum tarafından dava dışı şirket adına dava konusu markanın tescil edilmesinden kaynaklanan ağır kusur iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun, “Görevli ve yetkili mahkeme” başlıklı 156/2 maddesinde “(2) Kurumun bu Kanun hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir” hükmü düzenlenmiş, yine mülga 556 sayılı KHK’nın 71/2 maddesinde de “Enstitünün bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Enstitünün kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Enstitü aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen mahkemelerden Ankara ihtisas mahkemeleridir.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, davacı taraf zararını, davalı TPMK’nın aldığı kararlara dayandırdığından, zarar gören üçüncü kişilerin bu sebeple TPMK’ya adli yerinde dava açacak olmasına nazaran, kararlardan doğrudan zarar gören kişilerin evleviyetle fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinde dava açabileceğinin kabulü gerekir. Davaya konu uyuşmazlık kapsamında davaya bakmaya adli yargı yerinin görevli olduğu ve görevli mahkemenin Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken idari yargının görevli olduğundan bahisle yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir…” gerekçesi ile bozulmuş; gerekçesiyle bozulmuş, önceki kararda aşağıdaki gerekçelerle ısrar edilmiştir
GEREKÇE:
Ankara ….İdare Mahkemesi’nin …. K.sayılı kararı ile davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a maddesi hükmü uyarınca Görev Yönünden Reddine karar verilmiş, verilen karar 22.02.2020 tarihinde kesinleşmiştir.
5000 sayılı PATENT VE MARKA VEKİLLİĞİ İLE BAZI DÜZENLEMELER HAKKINDA KANUNun 15/C- maddesi “Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesinin kararları Kurumun nihai kararlarıdır. Bu kararlara karşı, kararın bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde Ankara Fikri ve SınaiHaklar Hukuk Mahkemesinde dava açılabilir. Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun kararlarının iptaline ilişkin ilam kesinleşmedikçe icra edilemez. Bu hüküm ilamın ferileri hakkında da uygulanır. Söz konusu ilamlara ilişkin zamanaşımı süresi kararın kesinleşme tarihinden itibaren başlar.” hükmü mevcuttur.
Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, davacı, davalı kurumun dava dışı şirket adına dava konusu markayı tescil etmesinin ağır hizmet kusuru olduğu iddiasıyla iş bu davayı açmıştır. İdarenin hangi tür eylem ve işlemlerinin kusur veya ağır kusur teşkil ettiğinin değerlendirilmesi idari yargının görevi dahilinde olup, dava konusu uyuşmazlık Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 09.04.2012 tarih ve …karar sayılı kararı emsal kararı uyarınca 6769 sayılı SMK’nin 156.maddesi kapsamında kabul edilemeyeceğinden, ayrıca 5000 sayılı Kanun’da da açıklandığı üzere ihtisas mahkemelerinin görevinin başlayabilmesi için zorunlu başvuru yollarının tamamlanarak bir YİDK kararı tesis ettirilmesinin şart olduğu Adli Yargı’nın sadece YİDK iptaline ilişkin davada görevli bulunduğu, davalının özel hukuk tüzel kişisi olmaması ve davanın hizmet kusurundan kaynaklanması nedeniyle, Adli Yargı’nın, YİDK iptali talebi içermeyen, bu davada görevli bulunmadığı dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, yukarıda açıklanan gerekçelerle, Mahkememizin önceki kararında direnilmesine, yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Mahkememizin önceki kararında direnilmesine,
2-Yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
3-2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununun 15.maddesi uyarınca bu kararın kesinleşmesinden sonra, taraflardan birinin istemi üzerine, ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası ile birlikte dosyanın uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesine,
4-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın düşümü ile 26,30 TL bakiye karar harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
Dair verilen karar, davacı ve taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 361. Maddesi uyarınca tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 27/10/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.