Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/358 E. 2022/363 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/358 Esas – 2022/363
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/358
KARAR NO : 2022/363
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/03/2017
KARAR TARİHİ : 27/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 06.03.2017 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2000 04524, 2007 32835, 2013 32392, 2013 29479, 2013 29468, 2013 60855 sayılı ve “…” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TPMK’na başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkil … Gıda’nın 1961 yılından bu yana faaliyet gösterdiği alanda bir çok ürünün tanıtımı ve geliştirilmesini sağlayarak bir kalite sembolü olduğunu, müvekkilin “…” ibaresini ilk olarak 2000 yılında tescil ettirdiğini ve bu marka üzerinde yatırımlar yaparak markalarını da arttırdığını, davalının “…” ibareli başvurusuna karşı müvekkil adına yapılan itirazların haksız olarak reddedildiğini, müvekkilin markalarının 29., 30. ve 32. Sınıfta yer alan malları ile itiraz edilen markanın eşya listesinde yer alan malların birebir aynı olduğunu, dava konusu “…” ibareli markanın müvekkilin “…” ibareli markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzerlikte olup, iltibas oluşturduğunu, söz konusu markaların benzer türden olması ve ilişkili mal ve hizmetleri kapsaması nedeniyle orta seviyedeki tüketiciler nezdinde bu markaların karıştırılma ihtimalinin arttığını, müvekkil markasının “…” esas unsurunu ihtiva etmekte olduğunu, dava konusu “…” markası ile “…” ve “…” kelimelerinin yan yana getirilmesi suretiyle oluştuğunu, iş bu markanın okunuşu, zihinde ve kulakta bıraktığı etkide “…” ve “…” kelimelerin yan yana getirilmesi suretiyle oluşturulduğunu, zihinde ve kulakta bıraktığı etkinin “…” ve “…” olarak ayrı ayrı olduğunu, dava konusu markada yer alan “…” kelimesinin İngilizce bir kelime olarak “emin”, “güvenilir” gibi anlamlara geldiğini, söz konusu “…” kelimesinin halk tarafından bilinen bir ibare olmadığından, bu ibarenin tek başına hiçbir ayırt edici niteliğinin bulunmadığını, “…” kelimesinin tek başına kullanıldığında Türkçe dilinde hiçbir anlam ifade etmediğine, aksine söz konusu ibarenin “…” kelimesinin sonuna -ek olarak getirilmesi ile oluşturulan “…” markasının müvekkile ait markanın devam serisi veya alt markası olarak algılanacağını, bu sebeple itiraz edilen markanın esas unsurunun da müvekkile ait markada olduğu gibi tartışmasız “…” kelimesi olduğunu, davalı TPE’nin iltibas değerlendirmesinde ortalama tüketici bakış açısını ve ürünlerin alımında ayrılan zamanın kısalığını hiçbir şekilde dikkate almadığını, telaffuzları açısından birbirine bu kadar benzeyen markanın tescil edilmesinin tüketiciler açısından karışıklığa neden olacağı gibi müvekkilin tescilli marka haklarını da ihlal edileceğinden bu durumun haksız kazanç sağlamasına neden olacağı gibi aynı zamanda davalının açıkça kötü niyetini de gösterdiğini, müvekkile ait “…” ibareli markalar ile dava konusu “…” markasının aynı satış noktalarında, aynı raflarda, yan yana ve aynı cinsteki mallar üzerinde kullanılması, markaların görünüm, fonetik ve kullanılacağı ürünler bakımından ayırt edilemeyecek kadar benzer olması sebebiyle iltibasa neden olacağını, söz konusu marka sahipleri arasında iktisadi bir ilişki olduğunu düşünülmesine dahi mahal vereceğini, bu durumun müvekkilin tanınmışlığını olumsuz yönde etkileyeceğini ve davalının bu tanınmışlıkta haksız kazanç sağlamasına neden olacağını, davalını tescil başvurusunun başından beri kötü niyetli olup TTK haksız rekabet hükümlerine de aykırılık teşkil etmekte olduğunu bu nedenle davaya konu kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek, … sayılı YİDK kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu iki marka arasında fonetik, okunuş, genel intiba olarak bir benzerlik bulunmadığını bu nedenle müşteri kitlesi tarafından iki marka arasında bağlantı kurulması, karıştırılması ihtimalinin mevcut olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilin hükümsüzlüğü talep edilen “…” markasının davacının “…” markasıyla benzerlik göstermediğini, davacının subjektif kabul ve iddialarını desteklemek için müvekkil markasını kendi markalarına benzer olduğunu gösterme çabasının gerçeği değiştirmediğini, müvekkilin markasının iki ayrı kelimeden oluşan bileşke marka olup markanın esas unsurunun markanın direk kendisi olduğunu, “…” kelimesinin ek ya da tali unsur olmayıp markanın iki kelimenin bir araya gelmesinden oluştuğunu, “…” ibaresinde gerek harflerin baskınlığı gerekse kelimelerin uzunluğu dikkate alındığında göze çarpan kısmın “…” ibaresi olduğunu, “…” bileşke markasının “…” markasıyla kavramsal, işitsel ya da görsel açıdan iltibas ihtimalinin bulunmadığını, davalı müvekkilin basiretli bir tacir olarak ve iyi niyetle davacının hiçbir markasıyla iltibas ihtimali bulunmayan “…” markasını tamamen hukuk kaidelerine uygun bir şekilde tescil ettirdiğini, haksız rekabet teşkil eden herhangi bir davranışta bulunmadığının açık olduğunu, davacı tarafın “…” markasının değil kendi şirket adının bilindiğini dolayısıyla, davalı müvekkilin davacının tüketici nezdinde zaten bilinmeyen ve tanınmayan “…” markasının tanınmışlığını kullanarak haksız rekabete yol açtığını, iltibas ihtimalinden faydalanmaya çalıştığını söylemenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu kaldı ki, markaların iltibas ihtimali bulunmadığından tanınmışlıklarının değerlendirmesine dahi gerek kalmayacağını, açıklanan nedenler çerçevesinde müvekkilin hükümsüz kılınmak istenen markasının davacının işbu davaya gerekçe kıldığı markalarıyla iltibas ihtimalinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
ANKARA BAM 20.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI KARARI:
Mahkememizin 01/12/2017 tarih ve 2017/86 esas, 202017/522 karar sayılı davanın reddine dair verilen kararı, Ankara BAM 20.Hukuk Dairesinin … karar sayılı ilamıyla ve özetle; ” Dava, TPMK YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve tarafların markalarını kullanmak istedikleri 29, 30 ve 32. sınıf emtia aynı ise de davalının marka tescil başvurusunun esas unsurunun bir bütün olarak “…” ibaresinden oluşması karşısında, tarafların markalarının asıl unsurlarının 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi uyarınca benzer olmadığı, dolayısıyla tarafların markaları arasında anılan madde anlamında bir iltibas tehlikesinin oluşmayacağı, bu durumda somut uyuşmazlıkta 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinin koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesine de gerek olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.” gerekçesi istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; davacı vekili bu kez temyiz başvurusunda bulunmuş;
YARGITAY .HUKUK GENEL KURULU BOZMASI:
Yargıtay .Hukuk Genel Kurulunun 28 /06/2022 tarih ve 2020/11-317 esas, 2022/1040 karar sayılı ilamıyla özetle;
“…Dosya kapsamından davalı şirket markasının kapsamında yer alan mal ve hizmet listesinin davacı markalarının mal ve hizmetleri ile aynı olduğu görülmektedir. Bu durumda 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi gereğince davacıların markaları ile davalı başvurusunun işaret itibariyle iltibas yaratacak kadar benzer olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Davalı şirket başvurusu, beyaz zemin üzerine siyah renkli kalın ve küçük harflerle yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. Davacı markalarında da beyaz zemin üzerine siyah renkli kalın ve küçük harflerle yazılmış “…” ibareleri yer almaktadır. Ayrıca davacı markalarında “…” ibaresi asıl unsur olarak yer almakta ve bu ibareye muhtelif tali unsurlar eklenmek suretiyle seri markalar oluşturulduğu görülmektedir. Dolayısıyla taraf markalarında “…” ibaresi asıl unsur olarak yer almakta ve davalının “…” ibareli başvurusu davacının markalarının asıl unsuru olan “…” ibaresini aynen içermektedir. Bu ibarenin sonunda yer alan “…” eki ise markaya yeterli düzeyde ayırt edicilik katmamaktadır. Hatta davalı şirketin başvurusunun davacı şirketin seri markalarından biri olduğu intibaı uyanmaktadır. Gerçekten de “…” eki nedeniyle davalı başvurusu ile davacı markaları aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer sayılmazlar ise de, genel intiba, görünüm, okunuş ve anlam olarak benzer oldukları kuşkusuzdur. Bu nedenle ortalama tüketici nezdinde genel ve bütüncül bakış açısı itibariyle her iki markanın karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğu, taraf markaları arasında en azından ticari, ekonomik ve idari bir bağlantı bulunduğu algısının oluşabileceği, ayrıca davalı şirketin markasının davacının seri markası olarak algılanabileceği kabul edilmelidir.
O hâlde mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek markalar arasında 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. …” gerekçesi ile bozulmuş, usul ve yasaya uygun görülen özetlenen bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
556 sayılı KHK’nin 8/1-b hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir;
Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır. Davalı şirket markasının kapsamında yer alan mal ve hizmet listesinin davacı markalarının mal ve hizmetleri ile aynı olduğu görülmektedir.
Dava konusu başvuru standart dava konusu marka başvurusu “…” ibaresinden oluşmaktadır. Davacının itiraza dayanak olarak gösterdiği markalar ise “…”. “…”, “… x”. “… “, “…” ibaresinden oluşmaktadır. Davalı markasındaki esaslı unsurlardan birinin de “…” ibaresi olduğu, bu ibareye eklenen “…” ibaresinin 556 sayılı KHK’nın 8/1 maddesi anlamında markalar arasındaki ilişkilendirme ihtimalini ortadan kaldıracak düzeyde, davalı başvuru markasına ayırt edicilik katmadığı, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi uyarınca dava konusu davalı markasının davacı markaları ile ilişkilendirme ihtimalini de kapsayacak şekilde iltibas tehlikesine yol açacak derecede benzer olduğu kanaatine varılmıştır.
10.01.2017 gün ve 29994 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.12.2016 gün ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Geçici Madde 1/(1) hükmü uyarınca anılan kanunun yayımı tarihinden önce yapılmış marka tescil başvurularına, başvuru tarihinde yürürlükte bilinen 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanmasının zorunlu bulunması, YİDK kararının iptali ve buna bağlı tescil istemli davaların başvuru tarihindeki hukuki durum nazara alınarak sonuca bağlanmalarının gerekli olması karşısında 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanarak sonuca bağlanmalarının icap etmesi nedeniyle yeni SMK’nın yargılamanın yukarıdaki biçimde sonuçlandırılmasını engellemediği düşünülmüştür.
Usul ve yasaya uygun buluna Yargıtay .Hukuk Genel Kurulunun … karar sayılın sayılı bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuş, dava konusu marka başvurusu ile davacı markaları arasında iltibasa sebebiyet verecek derecede benzer olduğu kanaatine varıldığından davanın kabulüne, karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
2-TÜRK PATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline,
3-… sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
4-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 49,30 TL karar harcın davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü gösterilen 2.708,61 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 361. Maddesi uyarınca tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.27/10/2022