Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/331 E. 2022/340 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/331
KARAR NO : 2022/340

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/02/2018
KARAR TARİHİ : 13/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 13.02.2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin lider bulgur ve … bakliyat üreticisi ve ihracat yapan en büyük işletmelerinden biri olduğunu, “…” esas ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, dava konusu markaların ilanları aşamasında da bu markalara müvekkili tarafından marka vekili aracılığıyla itiraz edilmiş ise de, söz konusu itirazların dava dışı Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından reddedildiğini, hukuki menfaat ve karar iptali davalarının hükümsüzlük davası açmanın ön koşulu olmaması gerekçelerine dayanılarak, davalı adına tecilli “…” esas unsurlu markaların hükümsüzlüğü talebi ile huzurdaki davanın ikame edildiğini, müvekkilinin mesnet markalarında yer alan tüm malların 29, 30, 31, 32 ve 35. sınıfa ilişkin mal ve hizmetler olmakla, bu malların tüm “…” ve “…” esas unsurlu sair markalarında aynen yer aldığını, dava konusu markaların da 29, 31 ve 35. sınıfa ilişkin olduğunu, dava konusu markalar arasında 35. sınıf içeren “…” markalarının da bu hizmet sınıfı içinde yer alan satış hizmetlerinin 05, 29 ve 31. sınıf mallara özgülenmiş olduğunu, markalarda yer alan 29 ve 31. sınıf malların tümünün, müvekkilinin markalarında aynen yer almakla birlikte, dava konusu 2012/91513 ve 2015/94289 sayılı markalarda ayrıca yer alan 35. sınıf hizmetlerden “Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri”nin müvekkilinin 182075 sayılı “…” markasında ve 2014/22078 sayılı “…” markasında aynen yer aldığını; müvekkilinin her ne kadar anılan malların doğrudan satışına ilişkin bir tescile münhasır “…” markaları ile sahip değilse de hem “…” esas unsurlu sair markalarında (… LEZZETLER) bu hizmet grubunun bulunduğunu, hem de dava konusu edilen malların, müvekkilinin markalarında zaten doğrudan yer aldığını ve bu malların satışına ilişkin özgülenen hizmet grubu ile yakın iltibas içinde bulunduğunu; markaların bu anlamda ortak, yakın ilişkili mallar ve hizmetlerden oluştuğunu, markaları kendilerini oluşturan kelimeler anlamında incelediğinde, bunların “…/…” kelimeleri olduğunu, dava konusu markalarda yer alan “sağlıklı atıştırmalık, … …” gibi unsurların, markaların tanımlayıcı unsurları olduğunu, marka bütününde ayırt edici olmadığını, bu sebeple dava konusu markaları tek başına “…” olarak değerlendirmenin hatalı olmayacağını, her ne kadar “…” markası “Q” sesi ile oluşmakta ve anılan ses fonetik olarak K=… olarak okunmakta ise de yazımda “Q” harfinin “D” harfine olan benzerliğinin, markaların sesten önce görsel olarak algılandığı gerçeği karşısında, bunların neredeyse ayniyet taşıdığını, ayrıca “Q”nun Türkçe’de yer alan bir harf olmadığını ve fonetik olarak bu markanın okunuşuna pek çok tüketicinin yabancı olduğunu, neticede “Q” harfini karşılar “K” sesinin dilimizde mevcut olup, “K” yerine “Q” kullanma veya “Q” harfini gördüğümüzde bunu “K” olarak kullanma alışkanlığının da gündelik hayatta olmadığını, markaların her ne kadar farklı fonetik ile başladıkları düşünülse de, markaların bütününde bıraktıkları genel algı ve tüketici hafızasında bıraktıkları görsel izlenim açısından karıştırılmaya oldukça müsait olduklarının açık olduğunu, önemli bir diğer hususun da, müvekkilinin “…” markasının ihtilaf konusu mallar için son derece orijnal, eski ve tanınmış bir marka olduğu gerçeği olup, sırf bu nedenle dahi, iltibasa mahal verilmemesi için sonraki markanın çok farklı olması gerektiğini, her ne kadar somut dava açısından, 6/1 maddesinin, dava konusu markaların hükümsüzlük yollaması için yeterli ise de, müvekkilinin “…” markalarının aynı zamanda tanınmış marka olması sebebiyle de müvekkilinin 6/5 maddesinin hukuki korumasından faydalanacağının açık olduğunu, dava konusu edilen markalarda müvekkilinin mesnet markaları ile ortak ve yakın ilişkili olmayan tek grubun, 35. sınıfta yer alan satış hizmetleri açısından özgülenmiş 05. sınıfta dava konusu edilen mallar olduğunu, söz konusu malların genel olarak gıda ürünleri olmakla birlikte, müvekkilinin tescil kapsamları ve tanınmış olduğu sektör ile yakın ilişkili olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin markaları ve tanınmışlığı ile yakın ilişkili bu mallar açısından da dava ikame edildiğini, bu anlamda müvekkilin markaları ile benzer ve hafızalarda aynı bütünsel imajı yarattığı düşünülen ve yine müvekkili gibi gıda sektöründe faaliyet gösteren ve müvekkilinin yıllardan beri aktif olarak kullanageldiği ve özellikle sektöründe tanıttığı, belirli bir kalite ve güvenin sembolü haline getirdiği bu markanın, müvekkilinin sektördeki yeri ve markasına yaptığı yatırımları düşünüldüğünde, markasının ayırt edici karakterine engel olunacağı ve bu tescil ile müvekkilinin marufluğundan haksız bir yarar sağlanılacağını, neticede resmi anlamda tanınmış olan ve yatırımlar yapılan “…” markalarına yazım ve görsel etki olarak oldukça benzeyen “…” markasının varlığının, markaların ilk harflerinin yarattığı algısal benzerlik ve bütünde yaratılan ortak imaj sebebi ile müvekkilinin markasının sulanmasına, ayırt edici karakterinin zarar görmesine neden olacağını belirterek, 05.11.2012 başvuru ve 06.08.2014 tescil tarihli 2012/91513 sayılı “…” ibareli ile 13.11.2012 başvuru ve 06.08.2014 tescil tarihli 2012/94289 sayılı “… SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIK” markasının, tescil kapsamında yer alan 29 ve 31. sınıfların tamamı ile 35. sınıf hizmetlerden “Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler (Ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri dahil). Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için ‘Tıbbi amaçlı diyet maddeleri; zayıflatıcı ürünler; bebek mamaları; tıbbi amaçlı bitkiler ve bitkisel içeceklerin; insan ve hayvanlar için diyetetik takviyelerin (tıbbi amaçlı olmayan diyet maddeleri, diyet takviyesi olarak polen, tıbbi amaçlı olmayan hayvan yemi katkıları dahil). Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünlerinin. … bakliyatların. Hazır çorbalar, bulyonların. Zeytin, zeytin ezmelerinin. Süt ve süt ürünlerinin (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağların. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzelerin ( gıda maddesi olarak hazırlanan polen dahil). … yemişlerin. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahinlerin. Yumurtalar, yumurta tozlarının. Patates cipslerinin. Tarım ürünleri, bahçecilik ürünleri ve tohumların. Ormancılık ürünlerinin. Canlı hayvanların (kuluçkalık yumurtalar, döllenmiş yumurtalar dahil). Canlı ve kurutulmuş bitkiler ve otların. Hayvan yemlerinin. Maltların (insan tüketimi için olmayan).’ bir araya getirilerek sunulması hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir).” yönünden kısmen, 05.12.2016 başvuru ve 23.11.2017 tescil tarihli 2016/98115 sayılı “… … …” markasının, tescil kapsamında yer alan tüm mallar (29. ve 31.) yönünden tümden hükümsüzlükleri ile sicilden terkinlerine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı cevap dilekçesinde özetle; müvekkili adına tescilli dava konusu “…”, “… Sağlıklı Atıştırmalık” ve “… … …” markalarının tanınmış markalar olduğunu, müvekkilinin “kurutulmuş meyve ve sebze” sektöründe hizmet vermek amacıyla 30.04.2009 tarihinde limited şirket olarak kurulduğunu, 30.05.2012 tarihinde nevi değişikliğine giderek anonim şirket yapısına dönüştüğünü, hisselerinin İMKB nezdinde “…. koduyla 19.10.2012 tarihinde işlem görmeye başladığını, müvekkili şirketin, çuvallarda açık olarak satılan kurutulmuş meyve ve sebzeleri ambalaj içine alarak daha sağlıklı ve güvenilir şekilde tüketiciye sunan ülkemizdeki ilk şirket olduğunu, müvekkilinin fabrikasının, IFS, ISO 9001, ISO 22000, ISO 14001 ve … standartlarına uygun olarak üretimini sürdürdüğünü, 2014 yılında müvekkili şirketin, aynı zamanda “devler ligi” olarak bilinen Business Call to Action Platformu’na örnek 182 şirket arasına seçildiğini, daha sonra 2015 ve 2016 yıllarında yapılan çalışmalar neticesinde anılan Platformun Avrupa kurucu ekibinde yer alarak sertifikalı üyesi olduğunu, 2015 yılı itibarıyla yurt içi ve yurt dışında üretim, satış, pazarlama faaliyetlerini sürdürüp 2016 yılında da büyüyerek ihracat ve perakende sektöründe dev firmalar ile anlaşmalar sağladığını, müvekkilinin resmi web sayfaları www… üzerinden gerçekleştirdiği satışlar ile artık tüm Türkiye’ye ürünlerini ulaştırabildiğini, müvekkilinin ürünlerinin aynı zamanda ülkemizin önde gelen perakende zincirlerinde de tüketicilerin beğenisine sunulduğunu, İngiltere, Amerika ve İsveç başta olmak üzere yurt dışına da düzenli olarak ihraç edildiğini, müvekkilinin, sağlıklı beslenme bilincinin küçük yaşlarda kazanıldığına inanarak bu konularda da çalışmalar yaptığını, sürdürülebilir iş modellerinin destekleri ile alakalı Fonun kurulumuna ön ayak olacak girişimlerin içerisinde yer aldığını ve bu yöndeki çalışmalarına devam ettiğini, satış-pazarlama alanında yaptığı çalışmalarla 2013-2014-2015 yıllarında sağladığı ciro artışını devam ettirmek amacıyla, 2016 ve 2017 yıllarında Londra’da gerçekleştirilmiş olan Natural & Organic Products Europe fuarlarına katıldığını, müvekkili şirketin, kurulduğu dönemde ülkemizde yeni bir alan olarak karşımıza çıkan “kurutulmuş meyve ve sebze” sektörüne hızlı bir giriş yaparak gerek AR-GE çalışmalarına verdiği önem ve destek ile gerekse anılan sektörün tanıtımı ve sağlıklı beslenme bilincinin ve kültürünün oluşması ve yerleşmesine sağladığı katkılar ile sektörde belli bir konuma ulaştığını, sektöründe lider olan müvekkilinin, “Yeni Nesil Atıştırmalık Konsepti”nde dünya markası olma hedefi ile emin adımlarla gayretlerine devam ettiğini, müvekkili şirketin dava konusu tescilli markalarının kendi sektöründe tanınmış marka statüsünde olduğunu, müvekkili şirketin, 29, 31 ve 35. sınıflarda “…” markasının ve logosunun tecil hakkını önceden kazandığını, müvekkilinin 05.11.2012 tarihli başvurusuna istinaden “…” markasının 29, 31 ve 35. sınıflarda, 13.11.2012 tarihli başvurusuna istinaden “… Sağlıklı Atıştırmalık” markasının 29, 31 ve 35. sınıflarda 06.08.2014 tarihinde, 05.12.2016 tarihli başvurusuna istinaden “… … …” markasının 29 ve 31. sınıflarda 23.11.2017 tarihinde tescil edildiğini, dolayısıyla müvekkiline ait markalar usulüne uygun şekilde tescil edilmiş olduğundan 556 sayılı KHK ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümleri kapsamında korunmaları gerektiğini, müvekkilinin ayrıca 2013/70325 sayılı “tazekuru + şekil” , 2012/77239 sayılı “TAZE …’NUN SEBZESİ”, 2012/77220 sayılı “TAZE …’NUN MEYVESİ” ibareli markalarının bulunduğunu, müvekkilinin tescilli markalarının, davacı tarafın dava konusu “…” markalarından çok daha önce tescil edilmiş olup, 556 sayılı KHK ve 6769 sayılı SMK kapsamında koruma kapsamında olduklarından davacının taleplerinin külliyen reddi gerektiğini, davacı tarafın dava konusu markaları ile müvekkilinin tescilli markaları arasında herhangi bir benzerlik bulunmamakta olup, aralarında iltibas oluşmasının mümkün olmadığını, bilindiği üzere, marka konusu iki işaret arasında şekil ve telaffuz açısından, orta düzeyli tüketici zihninde birbirini çağrıştırma veya birbiriyle ilişkilendirilme durumu mevcutsa, bu markalar arasında aynı olmasalar dahi karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun kabul edildiğini, diğer yandan, ilgili mal ve hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesi, benzer ihtiyaçlar için kullanılıp kullanılmadıkları, aralarında rekabet veyahut tamamlayıcılık ilişkisi olup olmadığı, pazara ulaşmadaki satış kanalları, satıldıkları yer vb. durumların, benzerlik ilişkisinin kurulmasında yardımcı olabildiğini, marka hukuku ilkeleri çerçevesinde, benzerlik incelemesi yapılırken markaların, unsurlarına ayrıştırılarak değil bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, zira asıl olanın, markanın bir bütün olarak tüketici nezdinde bıraktığı izlenim olduğunu, müvekkilinin, hem faaliyet göstermekte olduğu kurutulmuş gıda sektörünü çağrıştırması nedeniyle hem de sektördeki yerini global seviyeye taşırken kolaylık sağlaması amacıyla, şirket adında yer alan “…” ibaresinin okunuşu itibarıyla aynı ancak yazılış olarak İngilizce “Q” harfinin kullanılması ile söz konusu markaları oluşturduğunu, davacı tarafın, müvekkili adına tescilli “…” markası ile kendileri adına tescilli “…” markasının okunuşları itibarıyla farklı olmalarına rağmen, görsel olarak “Q” harfi ile “D” harfinin karıştırılabileceğini iddia ettiğini, ancak ülkemizde yer alan bir çok mal ve hizmetin markalaştırılması noktasında artık İngilizce karakterlerin ağırlıklı olarak kullanılmakta olup, ortalama bir vatandaşın “Q” harfi ile “D” harfini karıştırmasının kesinlikle mümkün olmadığını, kaldı ki, müvekkilinin dava konusu markalarından birinin sadece “…” ibaresinden oluşmakla birlikte diğer markaların “… …” ve “Sağlıklı Atıştırmalık” ibareleri ile bir bütün teşkil ettiğini, markaların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, logosu, markası ve sloganı ile bir bütünlük teşkil eden müvekkilinin markalarının bu anlamda da dava konusu markalarla karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, ayrıca, davacı tarafın markaları ile müvekkilinin tescilli markaları arasında tasarım, yazı stili, içeriğindeki çeşitlilik gibi pek çok anlamda farklılıkların bulunduğunu, anlamsal açıdan da markalar arasında iltibasa yol açabilecek herhangi bir benzerlik bulunmadığını, “…” kelimesinin Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığının “Bulanıklığı olmayan, temiz, berrak” olduğunu, “…” ibaresinin ise Türkçe’de herhangi bir karşılığı bulunmamakla birlikte, işbu kelimenin müvekkilinin aynı zamanda unvanı olan “…” ibaresine fonetik olarak benzediğini, “…” kelimesinin Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığının ise “Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı” olduğunu, dolayısıyla anlamsal olarak da dava konusu markaların birbirinden farklı olduğunu, davacı şirketin dava dilekçesinde de belirttiği üzere bulgur ve … bakliyat üreticisi olduğunu, müvekkilinin ise kurutulmuş meyve ve sebze üreticisi olup tarafların hedefledikleri tüketici kitlesinin birbirinden oldukça farklı olduğunu, hayatımıza yeni bir atıştırmalık alışkanlığı olarak giren kurutulmuş meyve ve sebzelerin satış ortamları, hitap ettiği tüketici kitlesi ve karşıladıkları ihtiyacın bakliyat ürünlerinden çok farklı olduğunu, bu açıdan da markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, sonuç olarak, görsel, işitsel ve hitap ettiği/hedeflenen tüketici kitlesi anlamında birbirinden son derece farklı olan dava konusu markalar hakkında tüketici nezdinde iltibas oluşmasının kesinlikle mümkün olmayıp, müvekkilinin tescilli markalarının hükümsüzlüğü talebi ile açılmış olan huzurdaki davanın hukuki ve fiili dayanağı bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
ANKARA BAM 20.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI KARARI:
Mahkememizin 13/11/2018 tarih ve 2018/59 esas, 2018/400 karar sayılı davanın kısmen kabulüne dair verilen kararı, Ankara BAM 20.Hukuk Dairesinin …. karar sayılı ilamıyla ve özetle;
“Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “…” asıl unsurlu dava konusu markalarla davacıya ait “…” asıl unsurlu markalar arasında 6769 sayılı Kanun’un 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, zira markaların asli unsurlarını oluşturan kelimelerin sadece ilk harflerinin farklı olduğu, “Q” harfi ile “D” harfi arasındaki görsel yakınlık da dikkate alındığında bu farklılığın başvuruya yeterli ayırt ediciliği sağlamadığı, mahkemece hükümsüzlüğüne karar verilen hizmetler dışında davacı markaları ile dava konusu markaların kapsamlarında yer alan mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunmadığı gibi bu hizmetler yönünden 6769 sayılı Kanun’un 6/5. maddesinde ön görülen hallerin de gerçekleşmediği, her ne kadar söz konusu davalı markalarının tescilli olduğu ve bu nedenle de korunmalarının gerektiği savunulmuş ise de bu savunmanın yasal bir dayanağının olmadığı, iltibas değerlendirmesinde markaların kapsamlarında yer alan mal ve hizmetlerin esas alınacağı, dolayısıyla tarafların fiilen aynı ürünü üretmemelerinin ya da farklı sektörlerde faaliyet göstermelerinin işbu dava yönünden bir öneminin bulunmadığı, davalının, dava konusu markalar yönünden müktesep hakka sahip olmadığı, dava konusu markaların tescil tarihi ile dava tarihi arasında 6769 sayılı SMK’nın 25/6. maddesinde ön görülen beş yıllık süre geçmediğinden davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığının söylenemeyeceği, eldeki marka hükümsüzlüğüne ilişkin davanın Türk Patent Kurumu ile ilgisi bulunmadığından anılan Kurum çalışanının bilirkişi olarak görevlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmadığı anlaşılmakla, davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir. gerekçesi istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; davalı vekili bu kez temyiz başvurusunda bulunmuş;
YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ BOZMASI:
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 19/04/2022 tarih ve 2020/7283 esas, 2022/3128 karar sayılı ilamıyla özetle;
“…Dava marka hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Davacının hükümsüzlüğe isnat markaları “…+ şekil”, davalının hükümsüzlüğü istenen markaları ise “…”, “… SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIK+ şekil”, “… … …+ şekil” unsurundan oluşmakta olup, “…” ibaresinin Türkçe’de bir anlamı olmadığı, “…” ibaresini akla getirdiği, İngilizce “…” ibaresinin “sağlıklı atıştırmalık” anlamına geldiği, markalar arasında görsel, sesçil ve anlamsal yönden önemli farklılıklar olduğu, olaya uygulanacak 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi uyarınca karıştırma ihtimali bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile bozulmuş, usul ve yasaya uygun görülen özetlenen bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
556 sayılı KHK’nin 8/1-b hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir;
Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Davaya konu hükümsüzlüğü istenen markalar “…”, “… … …+şekil”, “… sağlıklı atıştırmalık+şekil” ibaresinden oluşmaktadır. “…” ibaresinin Türkçe’de bir anlamı olmadığı, “…” ibaresini akla getirdiği, İngilizce “…” ibaresinin “sağlıklı atıştırmalık” anlamına geldiği, markalar arasında görsel, sesçil ve anlamsal yönden önemli farklılıklar olduğu, olaya uygulanacak 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi uyarınca karıştırma ihtimali bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
10.01.2017 gün ve 29994 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.12.2016 gün ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Geçici Madde 1/(1) hükmü uyarınca anılan kanunun yayımı tarihinden önce yapılmış marka tescil başvurularına, başvuru tarihinde yürürlükte bilinen 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanmasının zorunlu bulunması, YİDK kararının iptali ve buna bağlı tescil istemli davaların başvuru tarihindeki hukuki durum nazara alınarak sonuca bağlanmalarının gerekli olması karşısında 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanarak sonuca bağlanmalarının icap etmesi nedeniyle yeni SMK’nın yargılamanın yukarıdaki biçimde sonuçlandırılmasını engellemediği düşünülmüştür.
Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin … sayılı bozma ilamında belirtilen ve uyulan gerekçelerle; davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu 44,80 TL bakiye karar harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı tarafından yapılan 54,40 TL Temyiz Karar Harcı, 44,40 TL İstinaf Karara Harcı, 121,30 TL İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcı olmak üzere toplam 220,10 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
7-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 361. Maddesi uyarınca tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.13/10/2022

Katip … Hakim …
¸ ¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.