Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/33 E. 2022/409 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/33 Esas – 2022/409
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/33
KARAR NO : 2022/409
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 27/01/2022
KARAR TARİHİ : 01/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 27/01/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 5 sayılı ve “…”, “… online”, “… profesyonel usta işi”, “… profesyonel”, “… eller”, “… elime sağlık”, “… günüm”, “… yağ”, “… hamurişi”, “…”, “…”, “…”, “… bitkisel yağ”, “…”, “… şerbet”, “… şekil”, “… baklavalık şerbet”, “… grup”, “…”, “… yağ”, “…”, “…” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… gold” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının 1985 yılından beri gıda sektöründe faaliyet gösteren tanınmış bir firma olduğunu, davacının “…” ve “…”lı markalarının 1995 yılından beri tescilli olarak yoğun bir biçimde kullanıldığını ve ilgili sektörde haklı bir şöhreti haiz olduklarını, davacının tescilli ve tanınmış bu markaları mevcut iken dava konusu edilen markanın tescil edilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakın düzeyde benzer olduklarını, ayrıca aynı/aynı tür emtialarda kullanılacaklarını, dava konusu edilen markada geçen “GOLD” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmadığından markanın tali unsuru olduğunu, markanın esas unsuru olan “…” ibaresinin davacının markalarının esas unsuru olan “…” ve “…” ibarelerindeki “…” hecelerinin birleştirilmesiyle oluşturulduğunu, davalının milyonlarca seçenek arasından davacının markalarına bu derece benzer bir ibareyi seçmesinin tesadüf eseri ve iyi niyetli adlandırılamayacağını, zira tarafların aynı sektörde faaliyet gösterdiklerini ve dahi ticari ilişki içerisinde olduklarını ve davalının davacının markalarından haberdar olmamasının mümkün olmadığını, dava konusu edilen markanın tüketiciler nezdinde davacının seri markalarının devamı niteliğinde algılanması ihtimalinin yüksek olduğunu, dava konusu edilen markanın davacının tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını, haksız yarar elde edeceğini ve bu tanınmış markaların itibarını zedeleyeceğini, yani davalı marka başvurusunun kötü niyetli ve haksız rekabet saikiyle yapıldığını, davalı her ne kadar bu markayı 30. Sınıfa giren emtialarda tescil ettirmek istiyorsa da davalının bu markayı piyasada fiilen davacının da markalarını kullandığı “şerbet” gibi farklı sınıflara giren emtialarda ve davacının markalarından doğan haklarını ihlal edecek şekilde kullandığını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… gold” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmasına ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden farklı olduklarını, bu nedenle çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, davacının SMK m. 6/3 ve m. 6/5 hükümlerinde aranan şartların somut olayda gerçekleştiği ve davalının kötü niyetli olduğu yönündeki iddialarını yeterli delille ispatlayamadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; somut uyuşmazlıkta karşılaştırılan markaların anlamsal, işitsel ve görsel açılardan farklı olduğunu, ayrıca markaların genel olarak bıraktıkları intiba açısından bütünsel olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davalının dava konusu edilen markayı herhangi bir kişi ya da kuruluşun markasının etkisi altında kalmadan tamamen özgün ve özgür bir biçimde tasarladığını, davacının itirazlarına/davasına mesnet aldığı 2010 17572 sayılı markasının1 tescili üzerinden 5 yıl geçmiş olmasına rağmen bu markayı kullanmadığını, dolayısıyla bu marka özelinde somut uyuşmazlıkta SMK m. 6/1 hükmüne dayalı olarak bir itiraz dosyalayamayacağını, davacının davalının kötü niyetli marka tescili yapmaya çalıştığı iddialarını ispatlayamadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 20/01/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 27/01/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 05/10/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…1)Karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, 2)Davacının muhtelif markaları özelinde davalının markasının kapsamında kalan tüm emtialarla ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, 3)Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı, 4) (1) nolu bentte yer alan değerlendirmelerden dolayı, (2) ve (3) nolu bentlerdeki tespitlere rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 5) Davacının “gerçek hak sahipliği” ve “tanınmışlık” iddialarının dava konusu edilen markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, 6) Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 7) (4) ve (5) nolu bentlerde yer verilen değerlendirmeler ile dava konusu edilen 19.01.2022 tarihli … sayılı YİDK kararının uyumlu olduğu, 8) Davacının hükümsüzlük talebinin (4) ve (5) nolu bentlerde yer verilen değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “… gold” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 30.sınıftaki “30 Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise … sayılı ve “…”, “… online”, “… profesyonel usta işi”, “… profesyonel”, “… eller”, “… elime sağlık”, “… günüm”, “… yağ”, “… hamurişi”, “…”, “…”, “…”, “… bitkisel yağ”, “…”, “… şerbet”, “… şekil”, “… baklavalık şerbet”, “… grup”, “…”, “… yağ”, “…”, “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 01, 02, 03, 04, 05, 16, 19, 20, 29, 30, 31, 32, 33, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacının muhtelif markaları yönünden, davalının markasının kapsamında kalmış olan tüm emtialarla ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği ve taraf markalarının hitap ettiği tüketici kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… gold” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…”, “… online”, “… profesyonel usta işi”, “… profesyonel”, “… eller”, “… elime sağlık”, “… günüm”, “… yağ”, “… hamurişi”, “…”, “…”, “…”, “… bitkisel yağ”, “…”, “… şerbet”, “… şekil”, “… baklavalık şerbet”, “… grup”, “…”, “… yağ”, “…”, “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markaların bir kısmı, renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markalarıdır; bu işaretlerde “…” ve “…” ibareleri, basit veya yapım ekleri ile türetilmiş halleriyle, bazen de başkaca kelime unsurlarıyla birlikte kelime öbekleri halinde yer almaktadır. Davacının geri kalan markaları ise, “…” ibaresini, farklı farklı tanımlayıcı kelimelerle/cins isimlerle birlikte ihtiva eden kelime öbekleri ve renk/şekil unsurlarından müteşekkil karma markalardır; bu işaretlerin diğer kelime, şekil ve renk unsurlarıyla ihtiva ettikleri bütünleşik kompozisyon yani markaların genel izlenimleri, tümüne hakim olan görünüşleri ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajlarının içerisinde “…” ibaresinin tek başına ön planda olduğunun ve ilk anda tek başına algılandığının söylenmesi mümkün görülmemektedir. Yine de; “…” ibaresinin davacının davasına/itirazlarına mesnet alınan bir çok markasında kullanılmış olması nedeniyle, davacının çatı markası olduğu tespit edilebilmektedir. Halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlanmaktadır. Bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası (veya ticaret unvanı kılavuz unsuru) arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekir. Bu nedenle de; davacının karma markalarında, zaten de görsel açıdan tek başına ön planda/baskın olarak algılanmayan “…” çatı markasından ziyade, diğer kelime unsurlarının ve genel/bütünleşik kompozisyonların, işaretlerde markasal hüviyette korunması istenilen asıl unsurlar olduğu sonucuna varılmıştır. Diğer bir ifadeyle; davacının karma markalarında kullanılmış olan “…” çatı markasının işaretlere kattığı ayırt ediciliğin, işaretlerde kullanılmış olan diğer unsurlardan daha yüksek seviyede kaldığı söylenememektedir. Ancak aynı husus, davacının kelime markaları için söylenememektedir; her ne kadar bu işaretlerde geçen kelimelerin tamamı aynı puntolarla ve aynı düz yazı karakterindeki aynı siyah renkli harflerle yazılmış ise de, bu markalarda kullanılmış oan “hamurişi”, “bitkisel yağ”, “eller”, “elime sağlık”, “günüm”, “yağ”, “ince belli” “holding”, “omega 3” gibi ibareler, yerleşik birer anlamı haiz tasviri/tanımlayıcı kelimeler olduklarından, davacının kelime markalarında markasal hüviyette ayırt ediciliği en yüksek unsurun, bazen de tek unsurun “…” veya “…” ibareleri olduğu söylenebilecektir.
Dava konusu edilen marka da; renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markasıdır; işarette aynı yazım karakterinde, aynı puntolarda siyah renkli büyük harflerle ayrı ve alt alta yazılmış “…” ve “GOLD” ibarelerinin, bütünleşik olarak algılanmasına rağmen, “gold” ibaresinin İngilizce kökenli olmasına rağmen Türkçe konuşma ve yazma dilinde de sıklıkla kullanması itibariyle yerleşik hale gelmiş anlamı itibariyle bu ibarenin markasal hüviyette ayırt ediciliğinin nispeten düşük olduğu gerçeği gözetildiğinde, dava konusu edilen markada da, “…” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliği en yüksek unsur olarak ön plana çıktığı sonucuna varılmıştır.
Davacının karma markaları özelinde; karşılaştırılan işaretlerin bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimlerin, tümüne hakim olan görünüşlerin ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajların, davacının karma özelliği baskın markalarının görünümlerini, davalının sırf kelime markası olan markasından oldukça/yeterli derecede farklılaştığı kanaati oluşmuştur
Somut uyuşmazlık, tarafların kelime markalarında geçen “…”, “…” ve “…” ibarelerinin mevcudiyetinden hareketle, bu kelime markaları özelinde, taraf markalarının benzer olup olmadığının tespiti noktasında toplanmaktadır. Buna göre; her üç kelimenin de Türkçe’de yerleşik/yaygın biçimde kullanılan ve bilinen birer anlamı vardır, yani bu ibarelerin de, tek başına ele alındıklarında, markasal hüviyetteki ayırt ediciliği zaten düşüktür. Böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle, zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda da; davacının marka işlem dosyasına sunmuş olduğu belge ve delillerden, davacının “…”li ve “…”lı markalarına 29. Sınıfa giren “yenilebilir yağlar” emtialarında yoğun/ciddi kullanım ve tanıtım neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazandırmış olduğu anlaşılmakta ise de; karşılaştırılan bu işaretler arasında gerek görsel, gerek işitsel, gerekse anlamsal açılardan mevcut olan farklılıkların, markaları bütün bu açılardan benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar, ortalama bir tüketici, dilbilgisi kurallarından kaynaklı olarak markaların başlangıç seslerini oluşturan ibarelere normal şartlarda daha fazla dikkat etmekte olup, tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklanmakta ise de, “…” ve “…” ibarelerinin ilk hecelerinin ayniyetine rağmen, ibarelerde geriye kalan harflerin farklılığı ve bu ibarelerin yerleşik anlamları göz önüne alındığında, ibarelerin algılanışı bir hayli farklı olmaktadır. “…” ve “…” ibarelerinin ilk hecelerindeki farklılığın da, aynı şekilde, karşılaştırılan ibareleri markasal hüviyette yeterince farklılaştırdığı kanaati oluşmuştur. Markalarda geçen tüm kelime unsurlarının mevcudiyeti nedeniyle markaların okunuşlarının da farklı olduğu, “…”, …” ve “…” ibarelerinin mevcudiyetinin markaların kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan benzer hale getirmeye yeterli olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bütün bunlara göre; gerek davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı karma markalarının genel görünüşleri ve kompozisyonlarının yarattığı farklılıkların, gerekse de davacının kelime markaları özelinde, taraf markalarında bütünleşik olarak algılanan tamlamalar/kelime öbekleri içinde, başkaca kelime unsurlarıyla birlikte/bütünleşik şekilde kullanılmış bulunan ve zaten de görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirlerinden yeterli derecede farklılaşmış olan “…”, “…”, “…” ibarelerinin mevcudiyetinin, karşılaştırılan markaları görsel, işitsel ve anlamsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olarak nitelendirmeye yetmediği kanaatine varılmıştır.
Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarında, harf dizinleri/sescil açıdan ve yerleşik anlamlarının yarattığı algı yönünden yeterince farklılaşmış olan “…”, “…” ve “…” ibarelerinin mevcudiyeti, davacının karma markaları özelinde taraf markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılığını vurgulayan imajları ve kelime markaları özelinde de işaretlerde geçen kelime öbeklerinin bütünleşik algısı gözetildiğinde, taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal açılardan ve genel görünümleri yönünden yakınlaşması için yeterli bir durum olarak görülmemiştir. Bütün bu hususlar, davacının “…”li ve “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının dava konusu edilen “… GOLD” ibaresini ihtiva eden kelime markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.
Netice itibariyle, her ne kadar davacının muhtelif markaları yönünden davalının markasının kapsamında kalmış olan emtialar açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği görülse ve bu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin, bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı değerlendirilse de, markaların benzememesi halinin, halkın söz konusu emtiaların aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve markaları karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkı yanıltması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 Sayılı SMK 6/3 Maddesi Yönünden Yapılan Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir. Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir30. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Her şeyden önce; SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markaları ise tescillidir ve korunması SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca da taraf markaları benzememektedir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-3-5 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davalı kurum vekili ile diğer davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 01/12/2022