Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/320 E. 2023/7 K. 12.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/320 Esas – 2023/7
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/320
KARAR NO : 2023/7
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/08/2022
KARAR TARİHİ : 12/01/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/01/2023
DAVA:
Davacı vekili 10/08/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin …. sayılı ve “….” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa 1948 yılında Suriye’nin Halep kentinde kurulan ve şirket kurucusunun vefatı ile 13.07.1996 yılında devralınan davacının ticaret unvanının Türkçesi’nin “… … Şti.” olduğunu, davacının gıda sektöründe her türlü şeker, şekerleme, bayram şekeri ürünlerinin imalatı, satış ve pazarlaması ile iştigal eden köklü bir firma olduğunu ve ürünlerin öncelikle Orta Doğu ülkeleri olmak üzere tüm Arap ülkelerine ve Avrupa ülkelerine ihraç edildiğini, davacının markalarının Avrupa Birliği’nde ve Arap ülkeleri nezdinde de tescilli olduğunu, davacının ürünlerinin uzun yıllardır Türkiye’ye de ihraç edildiğini, davacının, ilki 2000 yılında başvurulmuş olmak üzere “…”, “…”, “… …”, “… …” esas unsurlu markalarının TÜRKPATENT nezdinde tescilli olduğunu, dava konusu edilen … sayılı markanın Türkçe’deki okunuşunun “…” ve anlamının da “… …”, Arapça harflerin yazılışın ve okunuşunun da “… …”, Arapça anlamının ise “… …” olduğunu, bu markanın baskın ve ayırt edici esas unsurları itibarıyle davacının tescilli markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, taraf markalarında geçen Arapça kökenli ibarelerin kavramsal olarak aynı anlam kalıbını içerdiklerini, markaların esas unsurlarının görünüşü, okunuşu, yazılışı ve gerek Latin gerekse Arapça alfabesine ait harflerin dizilişi itibarıyle bir harf dışında neredeyse birebir aynı olduğunu, bu durumun markaların karıştırılmasına sebebiyet vereceğini, markaların şekil unsuru yönünden farklı olduğu ileri sürülecek olsa dahi sözcük unsurları dolayısıyla ortaya çıkacak tüketici algısı nedeniyle kavramsal benzerliğe bağlı olarak karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, dava konusu edilen markanın tescil edilmek istendiği 30. sınıfta yer alan ürünlerin ve şekerlemelerin sık kullanılan ürünler olduğu ve nispeten fiyatlarının düşük olduğu düşünüldüğünde, ortalama tüketicinin dikkat seviyesi de düşük olacağından iltibas ihtimalinin yüksek olduğunu, ayrıca davacının “…” ve “… …” esas unsurlu markalarını havi ürünlerin İstanbul, Antakya, Mersin, Adana, Antep gibi bir çok ile ihracatının yapılıyor olduğunu, savaş nedeniyle bu ihracatın kesintiye uğramasında davacının kusuru bulunmadığını, yani davacının kendisi tarafından ihdas ve istimal edilen markalarının Suriye’de savaş başladıktan sonra Türkiye’de kullanılmamasına ilişkin objektif ve makul nedenler karşısında SMK 6/3 maddesi anlamında halen markaların gerçek hak sahibi sayılması gerektiğini, ayrıca davacının “… …” şeklindeki ticaret unvanının Paris Sözleşmesi’nin 8/9. maddesine göre de korunması gerektiğini, dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetle dosyalanmış olduğunu, zira davalı şirketin kurucu ortağının ve halihazırdaki hissedarının Suriye vatandaşı olduklarını ve davacıya ait ürünleri ve markaları yakından bildiklerini, davalının sonsuz seçenek varken kendisine marka olarak davacının markalarıyla benzer bir işareti seçmiş olmasının bilinçli ve kötü niyetli bir tercih olduğunu, zira davalının ortakları arasında “… (…)” isimli ve/veya soyisimli birinin de bulunmadığını,davalının davacının markaları ile seri marka imajı yaratarak Türkiye’de özellikle Suriye’den ve diğer Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen/göçen Araplar’a yönelik olarak bilinçli bir şekilde davacı şirketin markasının itibarından ve kalitesine olan güvenden yararlanmaya ve haksız kazanç sağlamaya çalıştığını, nitekim davalının haksız marka kullanımlarının tespiti talebiyle Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde …D. İş sayısı ile dosyalanan taleplerle ilgili olarak düzenlenen Bilirkişi Raporu’nda; davacının 30. Sınıftaki şekerleme emtialarını içerir markalarının davalı firma ürünlerinde kullanılmasının SMK md. 29 yollamasıyla aynı Kanunun 7/2-b maddesi anlamında iltibasa yol açabileceğinin tespit edildiğini, ayrıca davalının mütemadiyen başka firmalara ait markaları kendi adına tescil ettirmek için kötü niyetli girişimlerde bulunduğunun TÜRKPATENT kayıtlarından anlaşılabileceğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, markalar benzemediği için de davacının gerçek hak sahipliğine, markalarının tanınmığına ve ticaret unvanına dayalı iddialarının da somut olaya bir etkisinin olamayacağını, davacının dava konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ispat edemediğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş, yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 04/07/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 24/08/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 05/12/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…1)Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirleriyle benzer olmadığı, 2) Davacının muhtelif markaları hasebiyle, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, 3) Dava konusu markanın kapsamına giren gıda ürünlerinin hitap ettiği tüketici/alıcı kesiminin seçicilik/bilinç/dikkat/algı/özen seviyelerinin yüksek olmadığı, 4)(1) nolu bentte yer alan sebeplerden dolayı, (2) ve (3) nolu bentlerdeki tespitlere rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 5) Davacının “gerçek hak sahipliği”, “ticaret unvanından kaynaklanan hak” ve “tanınmışlık” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, 6) Davalının dava konusu edilen markayı tercih etmesindeki sebebin hayatın olağan akışına uygun düşmeyebileceği düşünülmekle birlikte, “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 7) Dava konusu edilen 02.07.2022 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olduğu, 8) Davacının hükümsüzlük isteminin, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı, …” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 30.sınıftaki “30 Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise ….” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 03, 30.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda davacının muhtelif markaları yönünden, taraf markaları arasında, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar yönünden emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “….” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının bir kısım markası sırf kelime markası, diğer bir kısım markası ise renk ve şekil unsurlarını da içeren karma markalardır ve bunların bir kısmı ürün ambalaj şekillerini ihtiva etmektedir. Davacının, karma markalarında herhangi bir kelime unsurunun, işaretin genel tertibi içerisinde tek başına ön plana çıktığı söylenememektedir. Davacının sırf kelimelerden müteşekkil kelime markaları ile “… …” görselli markasının incelenmesine gelince; kelime markalarında kullanılan Arap ve Latin alfabesinde yazılmış kelimelerin aynı baskınlıkta/derecede göze çarptığı, bu kelimeleri okuyan tüketicilerin kullandığı dil/bildiği alfabe cinsine göre o ibareyi markasal hüviyette ilk planda algılayacağı düşünülmektedir. “… …” görselli markada da, basit şekil unsurundan ziyade kelime unsurlarının ön planda olduğu değerlendirilmektedir, zira; böyle basit şekil unsurları yanında baskın kelime unsurları ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime ve şekil içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Dava konusu edilen marka da, renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; işarette, davacının kelime markalarında olduğu gibi, Arap ve Latin alfabelerinde yazılmış kelimelere, aynı baskınlıkta yer verilmiştir ve bir tanesi diğerinden baskın olarak algılanmamaktadır.
Bunlara göre; davacının baskın şekil kompozisyonunu haiz markaları haricinde kalan işaretler özelinde, taraf markalarının genel görünüm itibariyle, Arap harfleri ile Latin harflerinden müteşekkil kelime öbeklerini aynı tertip tarzında içermesi itibariyle yakınlaştığı değerlendirilmektedir. ANCAK; taraf markalarında geçen bu kelimelerden benzer olmadığı bir durumda, sırf bu tertip tarzından yola çıkarak, işaretlerin benzediğinin söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Nitekim; Latin harfleriyle yazılmış kelimelere bakıldığında, “… …” ve “…” kelime öbeklerinin, içerdikleri harfler ve dizinleri itibariyle benzerliğin ortadan kalktığı kanaatine varılmıştır.. Arap harfleriyle yazılmış kelimelerin de farklı olduğu, harflerin farklılığından söylenebilmektedir.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar işitsel açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Dava konusu edilen markadaki Latin harfleriyle yazılmış kelimelerin okunuşları, kulakta bıraktıkları “tını”ları işitsel açıdan bir hayli farklıdır. İşaretlerin içerdiği Arap harflerinin de farklı olduğu gerçeği gözetildiğinde, Arapça kelimelerin de birbirlerinden farklı okundukları kanaatine varılmıştır.
Somut olayda karşılaştırılan “… “…” kelimelerinin Türkçe’de bilinen/yerleşik birer anlamı da yoktur. Her ne kadar davacı taraf dava dilekçesinde, dava konusu edilen markadaki Arapça kelimelerin “… …/… …” anlamına geldiğini belirtmiş ise de, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı ve hüküm ifade eden markaları arasında “…” yani “…” ibaresini içeren bir marka bulunmadığından, taraf markalarının anlamsal olarak aynı anlam kalıbını içerdikleri iddialarına katılmak mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla; tarafların markasında geçen ve Türkçe’de yerleşik birer anlamı olmayan ibarelerin tüketici nezdinde doğrudan uyandırdıkları bir algının/kavramın bulunmaması nedeniyle, karşılaştırılan markaların anlamsal açıdan da birbirine yakınlaştığı kanaatine varılmıştır. Bütün bunlara göre; karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzer olmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olay açısından bakıldığında; davacının karma markalarının genel görünümleri içinde kelime unsurlarının baskın olmadığı, davacının kelime markaları özelinde de taraf markalarında geçen Latin ve Arap harflerinde yazılmış kelimelerin birbirlerinden çok farklı olduğu fiili gerçekleri gözetildiğinde, taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzediğinin söylenmesi mümkün görülmemiştir. Sonuçta; her ne kadar davacının muhtelif markaları yönünden, karşılaştırılan markalar aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacak ise ve gıda ile ilintili bu emtiaların hitap ettiği tüketici/alıcı kitlesinin dikkat/özen/bilgi/ seçicilik düzeyi yüksek olmasa da, markaların benzememesi durumunun, halkın söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkı yanılması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının Önceki Kullanıma Dayalı Gerçek Hak Sahipliği İddiasının Davalının … Sayılı Markasının Tesciline/hükmüne Engeli/etkisi Yönünden Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir. Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir. Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Bütün bunlara göre; her şeyden önce; SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markaları ise tescillidir ve korunması SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca somut olayda karşılaştırılan markalar benzememektedir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline bir engelinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacının Ticaret Unvanına Dayalı Hak İddialarının Davalının … Başvuru Sayılı Markasının Tesciline/ hükmüne Engeli/ etkisi Hususunda Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer. Yargıtay emsal kararlarında39 da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir. SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayımızda; davacının “… … CO.” şeklindeki ticaret unvanının, dava konusu edilen görselli “…” marka ile bir ilişkisi olmadığı düşünülmektedir. Zira; “…” ve “…” kelimelerinin benzerliği, “…” ibaresinin de İngilizce’de sıklıkla “…” kelimesinin kısaltılmışı olması ve her ikisinin de Türkçe’de “…” anlamına geldiği hususları sabit de olsa, SMK m. 6/6 hükmü açık olup, bu hükümde “….markanın başkasına ait ticaret unvanını…. içermesi hali”nden bahsedilmektedir. Dava konusu edilen marka ise, davacının ticaret unvanını içermemektedir. Bu nedenle; davacının SMK m. 6/6 hükmüne dayalı hak iddiasının da dava konusu edilen markanın tesciline bir etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-3-4-5-6-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın düşümü ile 99,20 TL bakiye karır harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.12/01/2022