Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/306 E. 2023/88 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/306 Esas – 2023/88
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/306
KARAR NO : 2023/88

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/07/2022
KARAR TARİHİ : 02/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/03/2023
DAVA:
Davacı vekili 31/07/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin …. sayılı ve “….” ibareli markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı …’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, …. ilanı üzerine müvekkili tarafından … itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak … tarafından reddedildiğini, oysa davalı şirketin, dava konusu marka başvurusuna ticaret unvanının çekirdek unsuru ve ana markası olan “…” ibaresini de eklemek sureti ile kendisini … finansman sisteminin … gibi göstermekte ve bu ibareyi fiilen tanıtma vasıtalarında da kullandığını, bu noktada davalı şirketin marka tescili ile vurguladığı bu iddianın doğruluğunun anlaşılabilmesi için, kanun öncesi adı “faizsiz ev alma sistemi” kanun sonrası adının “… finansman sisteminin” olduğu ve bu tanıma uyan sistemlerin geçmişinin irdelenmesi gerektiğini, davalı şirketin … finansman sisteminin … değil yalnızca uygulayıcısı olduğunu, dava konusu marka tescilinin, faize dayalı olmayan … finansman sisteminin ilk kez davalı şirketin ihdas ettiğine dair gerçeğe aykırı ve halkı yanıltıcı bir intiba bıraktığını, bunun ise hem SMK’nın 5/1-f maddesine göre bir tescil engeli ve hükümsüzlük sebebi hem de TTK kapsamında haksız rekabet olduğunu, davalı şirket tarafından tescili istenen markanın müvekkili markaları ile karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, müvekkili şirketin “…” ibaresi ile birlikte kullanılarak oluşturulmuş marka tescillerinin, dava konusu markanın tescil edilmek istendiği 35, 36 ve 37 nolu sınıflarda korunduğunu, müvekkilinin … finansman alanında son derece tanınmış olup, sektörde gerçekleştirdiği faaliyetlerinin çok geniş çevrelere yayılmış olduğunu, davalı şirket dava konusu marka başvurusu ile sanki ihtilaf konusu ibarenin temsil ettiği kavramın mucidinin kendisiymiş gibi bir hak iddia ettiğini, bu durumun ise açık ve net bir şekilde marka başvurusunun kötü niyetle ikame edildiğini ve tescilin gerçekleşmesinin akabinde haksız rekabet ortamının meydana geleceğini gösterdiğini, müvekkili şirketin markaları üzerindeki hak sahipliği yanında tanıtım ve reklam vasıtalarında da sıkça kullandığını, müvekkili şirket tarafından 2018 yılında çıkarılan “…” ibareli dergi bulunduğunu, bu dergi ile itiraza konu ibarenin müvekkili tarafından yoğun bir önemde tutulduğu ve bu ibare üzerinde yoğunlaşıldığının görüldüğünü, dava konusu markanın tescil talep etmesinin kötü niyetli olduğunu belirterek, … …’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafından yapılan “…” ibareli marka tescil başvurusu ile itiraza gerekçe olarak gösterilen davacıya ait “… …” ibareli markalardaki ortak unsur konumundaki “…” ve “…” ibaresinin ayırt edici niteliğinin düşük olduğu, davalı tarafından yapılan “…” ibareli marka tescil başvurusu incelendiğinde tescili talep edilen marka başvurusundaki marka algısı oluşturan asli unsurun “…” ibaresi olduğu, davalının marka tescil başvurusunda ilave unsurların da yer aldığı, ilave unsurlar ile markanın kendine özgü ve ayırt edici bir algı oluşturduğu, bütünsel olarak değerlendirildiğinde davacının itiraza mesnet markalarından tamamen farklı bir marka olduğunu, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkmayacağını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; dava konusu slogan niteliğindeki markanın ayırt edici unsuru “…” ibaresi olup “…” ibaresinin hizmetin kalitesini vurgulamak amacıyla reklam mahiyetinde kullanıldığını, müvekkili şirkete ait sloganda kullanılan “…” ifadesi tüketiciyi yanıltıcı bir niteliği haiz olmayıp bu ibarenin abartı sınırları içerisinde kaldığının kabul edilmesi gerektiğini, haliyle abartı sınırı içerisinde kalan bir reklamın yanlış da olsa aldatıcı nitelik taşımayacak ve haksız rekabet teşkil etmeyeceğini,…. sayılı kararında “… …’nin …” ibaresindeki tali unsur olan “…’nin …” ifadesinin küçük puntolarla yazıldığı, hizmetin nitelikli ve kaliteli olduğuna dikkat çektiği belirtilerek yanıltıcılık teşkil etmediği sonucuna varılmış olduğunu, esas ve baskın unsurları farklı olan taraf markaları arasında ayırt ediciliği zayıf “…” ibaresi üzerinden benzerlik ilişkisinin kurulması mümkün olmayıp taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, markada yer alan “…” ibaresi ise halihazırda sektörde yaygın olarak kullanılan tasviri nitelikteki bir unsur olduğunu, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve … Finansman Şirketleri Kanunu’nun 5/1 (c) maddesi uyarınca …’de kurulacak bir şirketin ticaret unvanında “… Finansman Şirketi” ibaresinin bulunmasının zorunlu olduğunu, şu halde, davacının “…” kelimesinin kendisi tarafından meşhur ve maruf edildiği yönündeki iddiasının mesnetsiz olduğunu, “…” kelimesinin hizmetin verildiği konum ve bağlantılı hizmetlerin adını doğrudan niteleyen bir anlama sahip olması nedeniyle bu ibarenin markada tali unsur konumunda olduğunu, müvekkiline ait markanın tescili bakımından kötü niyet iddialarının yersiz olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak … tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen … kararının davacıya 01/06/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 31/07/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 09/01/2023 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu markanın kapsamındaki hizmetlerin davacının redde gerekçe markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı, dava konusu marka ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından benzerlik olmadığı, dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, davacının SMK 5/1-(f) bendi kapsamındaki itirazının yerinde olmadığı, davacının eskiye dayalı kullanım gerekçeli itirazının yerinde olmadığı, davacının tanınmışlık gerekçeli itirazının yerinde olmadığı, kötü niyet olup olmadığı değerlendirmesinin Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu, … … sayılı … Kararı’nın yerinde olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 35, 36, 37.sınıftaki “35: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için “1. ila 34. sınıflardaki mallar”ın bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) 36: Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri. 37: İnşaat hizmetleri, inşaat araç – gereçlerinin ve iş makinelerinin kiralanması hizmetleri. Temizlik hizmetleri; dezenfeksiyon hizmetleri; haşere ilaçlama hizmetleri; temizlik araçları ve makinelerinin kiralanması hizmetleri. Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Deniz araçlarının bakımı ve tamiri hizmetleri; gemi inşaatı hizmetleri. Hava taşıtlarının bakım ve tamiri hizmetleri. Mobilyalara ilişkin döşeme, tamir, restorasyon hizmetleri. Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Giysilerin temizliği, bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Asansör tamiri ve bakımı hizmetleri. Saat tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. Ayakkabı, çanta, kemer tamiri hizmetleri.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza ve hükümsüzlüğe dayanak markaların ise “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 19, 35, 36, 37 sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda davalıya ait dava konusu markanın kapsamındaki redde konu hizmetlerin tamamının davacının redde mesnet markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı tespit edilmiştir. tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu “…” ibareli marka, beyaz zemin üzerine, büyük harflerle, standart yazı tipinde, “…” ibareleri ile bu ibarenin hemen altında “…” ibaresinin yer aldığı, herhangi bir figüratif unsur içermeyen kelime markasıdır. Davacının redde gerekçe markaları “…” ibaresinin yanında “…” gibi ibarelerin yer aldığı, bazılarında figüratif unsurların da yer aldığı kelime veya karma markalardır. Dava konusu markada ve davacının bazı markalarında yer alan “… finansı”, … finansman şirketleri tarafından temel olarak müşterilerin satın almak istedikleri konut, çatılı iş yeri veya taşıt için sağladıkları finansman olarak tanımlanmaktadır. … finansmanı şirketleri, müşterileri ile … finansman sözleşmesi yaparak bu sözleşme kapsamında … finansman faaliyeti yürütürler.
Marka korumasının kapsamını genişleten hâller gibi daraltan hâller de ayırt edicilik unsuru ile ilgilidir. Bu bağlamda korumanın kapsamının daraldığı, marka sahibinin üçüncü kişilerin benzer veya yakın kullanımlarına katlanma zorunluluğunun doğduğu ilk hâl, markanın ayırt ediciliğinin zayıf olması hâlidir. Markanın ayırt ediciliğinin zayıf olarak değerlendirilmesine yol açan temel husus ise tescili istenen işaretin niteliğidir. Söz gelimi; ticari hayatta yaygın kullanılan sözcük ve işaretler, özellikle cins isimleri, bir ülkede yaygın kullanılan kişi ad ve soyadları, günlük dilde sıklıkla kullanılan sözcükler, bir malın şekli veya ambalajından oluşan işaretler nitelikleri gereği sınırlı düzeyde ayırt ediciliğe sahiptir. Bütün olarak, sadece bu tür işaretlerden oluşan markaların koruma kapsamı da aynı ölçüde daralmaktadır. Zayıf ayırt ediciliğin sonucu olarak, daha dar bir koruma alanına sahip olan bu markalar öğretide “zayıf marka” olarak adlandırılmaktadır. Esasen “güçlü” ya da “zayıf” marka ayrımının kanunî bir dayanağı bulunmamaktadır; ancak markaya tanınacak korumanın kapsamının belirlenmesinde önemli bir ayrım olarak öğretide ve yargı kararlarında kabul edilmektedir. Zayıf markalara, özgün markaların aksine benzer mal veya hizmetleri ya da tanınmış markanın aksine farklı mal veya hizmetleri kapsayacak biçimde koruma sağlamak olanaklı değildir. Zayıf bir marka tescil ettiren kişi, o işaret ile normal koşullarda iltibas oluşturabilecek benzer işaretlerin üçüncü kişiler tarafından kullanılmasına katlanmak durumundadır. Zira marka olarak tescil edilmiş olsa bile zayıf bir işaret üzerinde bir kişiye tüm mal veya hizmetleri kapsayacak şekilde inhisarî hak tanınamaz. Bu husus, yukarıda koruma kapsamının genişlediği hâller arasında sayılan ve karıştırılma ihtimalinin yükselmesine neden olan özgün markanın tam tersi bir durumu ifade etmektedir. Markanın birden fazla unsurdan oluştuğu hâllerde unsurların ayırt edicilik düzeyleri birbirinden farklı olabilir. Bu doğrultuda, bir marka zayıf unsurlar içerse dahi, bir bütün olarak değerlendirildiğinde zayıf marka olarak nitelendirilmeyebilir. Şüphesiz zayıf markada olduğu gibi, zayıf unsurlar içeren markada da unsurların ayırt ediciliği koruma kapsamını etkilemektedir. Şöyle ki; marka sahibi, markasının ayırt edicilik gücü yüksek unsurları bakımından SMK m. 7.2 çerçevesinde koruma elde edebilirken; zayıf unsurlarının üçüncü kişilerce kullanılmasına ise kural olarak katlanmak zorundadır. Temelde bir sözcüğün anlamsal içeriği o sözcüğün ayırt ediciliğini belirleyen en önemli husustur. Zira bir ülkenin konuşma dilinde yaygın olan sözcüklerin üçüncü kişiler tarafından kullanımının tümüyle engellenerek, sözcüğün sadece marka sahibinin tekeline verilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hâllerde marka sahibi, üçüncü kişilerin dürüst kullanımına katlanmak zorundadır. Dava konusu marka ile davacı markalarında ortak olarak yer alan, toplumsal ve ticari hayatta yaygın bir şekilde kullanılan “…” ibaresi ve “… …” ibarelerinin ayırt edici niteliği olmayan veya ayırt edici niteliği zayıf bir ibareler olduğu sonucuna varılmıştır.
Karşılaştırmaya konu olan markalar görsel, işitsel ve anlamsal olarak incelendiğinde, her ne kadar dava konusu marka ile davacı markalarında “…” ibaresi veya “… …” ibaresi ortak olarak yer alsa da, dava konusu hizmetler bakımından hem “…” ibaresinin hem de “… …” ibarelerinin ayırt edici niteliğe haiz olmadığı veya ayırt edici niteliği zayıf olduğu, nitekim zayıf ibarelerin küçük eklemelerle ortalama tüketici nezdinde farklılaşabileceği, dava konusu markanın esas unsurunun “…” olduğu, dolayısıyla bu durumun işletmeler arasında bir farklılığa yol açacağı, dava konusu hizmetler bakımından davacının markalarında yer alan hem “…” ibaresinin hem de “… …” ibarelerinin ayırt edici niteliğe haiz olmaması veya ayırt edici niteliği zayıf olması nedeniyle üçüncü kişilerin markaları ile normal koşullarda benzerlik ihtimali olsa dahi, üçüncü kişilerin bu kullanımlarına katlanmak durumunda olduğu hususları dikkate alındığında, dava konusu marka ile davacının redde gerekçe markaları arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve anlamsal olarak karıştırılmaya yol açacak düzeyde bir benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak, her ne kadar dava konusu markanın kapsamındaki hizmetlerin davacının redde gerekçe markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer alsa da, dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında işitsel, görsel ve kavramsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
SMK 5/1-(f) Bakımından Yapılan Değerlendirme
Davacı, dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin halkı yanıltıcı nitelikte olduğunu iddia etmiştir. Marka tescilinde mutlak ret nedenlerini içeren 5. Maddesi f bendi; “Madde 5- (1) Aşağıda belirtilen işaretler, marka olarak tescil edilmez: f) Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler.” hükmüne amirdir. Yukarıdaki hükümden de anlaşılacağı üzere, mal ve hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markalar mutlak ret nedenleri arasında sayılmıştır. Burada markanın kapsamındaki mallar/hizmetler dikkate alındığında, yanılmanın tüketici nezdinde gerçekleşecek olmasıdır. Tüketicinin bir marka yüzünden yanılgıya düşmesi durumu farklı şekillerde olabilir. Tüketicinin organik ürün yerine organik olmayan ürün satın alması, tamamen koyun etinden üretildiğini düşündüğü işlenmiş bir et ürünü yerine içinde domuz eti olan bir ürünü alması örnek olarak verilebilir. Burada önemli olan, marka işaretindeki herhangi bir unsurun bu yanılgıya sebep verebileceği hususudur. Dava konusu markada yer alan “…” ibaresi slogan niteliğinde olup bu haliyle tüketici nezdinde markasal bir algı oluşturmayacağı, yani ayırt edici niteliğe haiz olmadığı, marka olarak değerlendirilmeyeceği için bu sloganın zihinlerde meydana getirdiği bu finansal sistemin ilk olarak davacı tarafından oluşturulduğu imajının, dava konusu markanın kapsamındaki hizmetler bakımından SMK 5/1-(f) kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Eskiye Dayalı Kullanım Bakımından Değerlendirme
6769 s. SMK’nın 6. Maddesinde sınırlı sayıda düzenlenen nispi ret nedenlerinden biri olan 6/3 bendinde “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Burada kastedilen marka tesciline konu edilmeksizin ve fakat markasal bir etki doğuracak mahiyette ve yeterlilikte, ticaret hayatında kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. Tescilsiz bir işaretin korunmasını sağlayan ve nisbi ret nedenine konu teşkil eden bu durum, işaretin, itiraz eden tarafından daha önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması ve bu kullanım neticesinde işarete ayırt edici nitelik kazandırılmış olmasıdır. Yani, bir markanın tescil başvurusundan önce, bu işaret bir başkası tarafından oluşturulmuş ve kullanma neticesinde belli oranda kullanan ile anılmaya başlamış ve ayırt edici nitelik kazandırılmışsa, bu hakka dayanarak sonraki tescilin engellenmesi mümkündür. Ancak tescilin engellenebilmesi için, markanın tescili için yapılan başvuru veya başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş olması ve hakkın sahibine, daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyor olması gerekmektedir.
Ancak tescilsiz kullanım ile kast edilen husus, öncelik hakkının işareti ilk defa alelade bir şekilde kullanan kişiye ait olması demek değildir. Başka bir ifadeyle 6/3 maddesi anlamında aranan ayırt edicilik, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçiminde anlaşılmalıdır. Ancak buradaki bilinir/maruf olma durumu ile 6769 s. SMK m.6/5 kapsamındaki tanınmışlık olgusu ile karıştırılmamalıdır. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle markasal etki doğuracak şekilde bir bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlamış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi biçiminde anlaşılmalıdır. Bir diğer ifadeyle, 6769 sayılı SMK m.6/3 kapsamında, tescilsiz işaretin belirli bir çevre veya piyasa ile sınırlı bir bilinirlik düzeyine erişmesi, maddenin sağladığı korumadan istifade için yeterli görülmelidir. … huzurunda görülen bir uyuşmazlıkta, önceye dayalı hak istisnasını mesnet göstermek suretiyle 40/94 sayılı Marka Tüzüğü 8/4 m. uyarınca sonradan bir hak ileri sürebilmek için; Hak iddia edilen işaretin ticaret sırasında kullanılmış olması, Yerel coğrafi bölgeden daha geniş bir coğrafik alanda işaretin kullanılması, İşaret sahibinin, bu işaretin başkalarınca kullanılmasını önleyebilecek ölçüde (iç hukukların sağladığı boyutta mesela; işaretin bilinir hale getirilmesi / tanıtılması gibi) hak sahibi olması, İşaret üzerindeki hakkın, karşı çıkılan markanın başvuru tarihinden önceki bir zaman diliminde elde edilmiş olması, şartların hep birlikte gerçekleşmiş olması aranmıştır. Tabi ki bu kriterler, somut olayın şartlarına göre ayrı ayrı ele alınarak yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma sadece tanıtımın yapıldığı mal veya hizmetlerle sınırlı olacaktır. Aksi halde, yani başka mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması halinde, marka tescilinin bir anlam ve önemi kalmayacak, bir nevi tescilsiz bir işarete çok tanınmış bir marka statüsü sağlanması söz konusu olacaktır.
Yasal düzenlemeler, doktrin ve yargı kararlarında kabul gören bu görüşler çerçevesinde somut uyuşmazlığa döndüğümüzde; Dosya kapsamında, davacı tarafından dava konusu markanın esas unsuru olan “…” ibaresini veya bu ibareyle karıştırılma ihtimaline yol açacak başka bir ibareyi …’de uzun süredir dava konusu hizmetler bakımından kullanıldığına dair herhangi bir delil sunulmadığı görülmüş, dolayısıyla davacının dava konusu marka üzerinde dava konusu hizmetler bakımından eskiye dayalı kullanımının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5-6-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın düşümü ile 99,20 TL bakiye karar harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde … aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde … Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.02/03/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.