Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/293 E. 2022/462 K. 27.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/293 Esas – 2022/462
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/293
KARAR NO : 2022/462

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/07/2022
KARAR TARİHİ : 27/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 25/07/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2013/97109 sayılı ve “… … ilaç sanayi” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa dava konusu markanın bir kelime markası olduğunu, davalı markasındaki tek esaslı unsurun müvekkili markasının esaslı unsuru olan “…” ibaresi ile SMK m. 6/1 kapsamında benzer olduğunu, müvekkili şirkete ait “… … ilaç sanayi” markasında esaslı unsurun “…” ibaresi olduğunu, “… ilaç sanayi” ibarelerinin baş harflerinden oluşan “…” ibaresi ve “ilaç sanayi” ibaresinin “…” markasını öne çıkartan, güçlendiren unsurlar olduğunu, davalı markasında müvekkili markasının esas unsurunun aynen kullanıldığını, dava konusu markanın sonuna eklenen “ks” ekinin markayı ayrıştırmaya yetmediğini, taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduklarını, dava konusu markanın tescil edilmek istendiği sınıfların müvekkili markasının tescilli olduğu sınıflarla benzer ve bağlantılı olduğunu, davalı tarafından müvekkili markasının tescilli olduğu 35. sınıfta reklamcılık hizmetlerinde birebir aynı hizmetler bakımından tescil istendiğini, ortalama tüketici nezdinde markaların karışıklık meydana getireceğini, davalı markası altında sunulan ürünleri gören tüketicinin ürünlerin müvekkili şirkete ait ürünleri ile ilgili olduğu zannına kapılacağını, müvekkili şirket markasının tescil edilen sınıflarda güçlü bir marka olduğunu, müvekkilinin markayı yıllarca kullanarak ayırt edicilik gücünü arttırmış olmasının başlı başına iltibası arttırıcı nitelikte olduğunu, “…” kelimesinin aynı zamanda müvekkili şirketin ticaret unvanının asıl unsuru olması sebebiyle davalı başvurusunun SMK 6/6 maddesi gereği reddi gerektiğini, müvekkili şirketin dava konusu marka üzerinde gerçek hak sahibi konumunda olduğunu, müvekkili şirketin markasını 2013 yılında tescil ettirdiğini, ilgili sektörde markayı maruf hale getirdiğini, dava konusu marka başvurusunun SMK 6/3 maddesi uyarınca reddi gerektiğini, müvekkili şirket markasını taşıyan ürünlerin uzun yıllardır Türkiye’de yoğun olarak satıldığını, müvekkili şirket markasının dünyaca tanınmış olduğunu, davalı şirket marka başvurusunun SMK 6/4 ve 6/5 maddeleri gereği reddi gerektiğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle;taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak tüketici nezdinde bütünüyle bıraktığı izlenim bakımından tüm yönleriyle farklı olduklarını, dava konusu markanın büyük ve siyah harflerle oluşturulmuş olduğunu, davacının mesnet markasının ön plana çıkan “…” harf unsurlarının altında daha küçük puntolarla yazılmış “… ilaç sanayi” kelime unsurundan oluşan bir ibare olduğunu, taraf markalarının görsellerinin birbiri ile ilgili olmadığını, hedef tüketici kitlesinin markaları ilişkilendirmesinin mümkün olmadığını, dava konusu markanın “…” şeklinde bir bütün olarak okunacağını, davacı tarafça mesnet olduğu iddia edilen “…” ibaresinin bütünün içerisinde yer alan göze çarpmayan yardımcı/tali unsur niteliğinde bir kelime olduğunu, taraf markaları arasında işitsel ve anlamsal benzerliğin söz konusu olmadığını, markalar benzer olmadığından itiraz gerekçesi mesnet markaların önceki kullanımları ya da piyasadaki bilinirlik düzeyinin de markalar arasında karışıklığa neden olmayacağından ve mesnet markaların ün ve itibarından haksız kazanç elde etme veya bunlara zarar verme ihtimalleri bulunmadığından başvuru markasının SMK 6/5 maddesi uyarınca reddini gerektirecek bir sebebin söz konusu olmadığını, davacının kötü niyet iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, YİDK kararının usul ve hukuka uygun olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin yeni kurulduğunu, ev ve arabalarda kullanılmak suretiyle üretmek istedikleri parfümleri tüketicilere arz etme gayesi ile “…” ve “aksesuar” kelimelerini birleştirerek “…” ismi üzerinde çalışmalarına devam ettiğini, müvekkili şirketin marka başvurusuna davacı şirket tarafından yapılan itirazların davalı Kurum tarafından reddedildiğini, müvekkili marka başvurusunun 03 ve 35. sınıflarda tescil edildiğini, davacı şirkete ait markanın ise 05, 10 ve 35. sınıflarda tescilli olduğunu, müvekkili markasının 03. Sınıf yönünden aynı mal veya hizmet olmaması nedeniyle tartışmaya açılamayacağını, taraf markalarının görseli, işitsel ve kavramsal olarak benzemediğini, ortalama tüketici nezdinde markalar arasında iltibas oluşmayacağını, davacı markasının daha çok “…” olarak ortaya çıktığını, “…” kelimesinin marka değeri olmadığını, davacı markasının tanınmışlık düzeyine ilişkin somut bir delil sunulmadığını, davacı tarafından müvekkili şirketin kötü niyetli olduğu yönünde herhangi bir somut delil ileri sürülmediğini, YİDK kararının hukuka uygun olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 31/05/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 25/07/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 24/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu marka kapsamında yer alan “35. Sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri”nin, davacı markasında yer alan emtialar ile aynı/benzer olduğu, Davalıya ait dava konusu marka başvurusu ile davacıya ait gerekçe markanın görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olmadığı, dava konusu marka başvurusunun davacı markası ile karıştırılma ihtimali bulunmadığı, Somut olay bakımından 6769 sayılı SMK madde 6/3 hükmünde yer alan şartların oluşmadığı, Davacı markasının tanınmışlığının ispatlanamadığı, Somut olay bakımından 6769 sayılı SMK madde 6/6 hükmünde yer alan şartların oluşmadığı, Dava konusu … sayılı YİDK kararının yerinde olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 03, 35.sınıftaki “03. sınıf: Beyazlatma ve temizlik amaçlı maddeler: deterjanlar, çamaşır suları, çamaşır yumuşatıcıları, leke çıkarıcılar, bulaşık yıkama maddeleri. Parfümeri; kozmetik ürünleri, kişisel kullanım amaçlı koku vericiler (insan ve hayvanlar için deodorantlar dahil;ilaç ihtiva eden kozmetikler hariç). Sabunlar (ilaç ihtiva eden sabunlar hariç). Diş bakımı ürünleri: diş macunları, diş parlatma ve beyazlatma maddeleri, tıbbi amaçlı olmayan ağız gargaraları. Aşındırıcı ürünler: zımpara bezleri, zımpara kağıtları, ponza taşları, aşındırıcı pastalar. Deri, vinil, metal ve ahşap için parlatma ve bakım ürünleri: cilalar, bakım kremleri, cilalama amaçlı vaks. 35. sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için İşlenmiş veya işlenmemiş deriler ve postlar, yapay deriler, köseleler, astarlık deriler. Derilerden, deri taklitlerinden veya diğer malzemelerden mamul taşıma amaçlı başka sınıflarda yer almayan eşyalar: çantalar, cüzdanlar, deri veya kösele kutular ve sandıklar, anahtar muhafazaları, bavullar, valizler. Parfüm bekleri (yandığında koku yayan bekler), parfüm spreyleri ve vaporizatörleri (püskürteç), elektrikli-elektriksiz makyaj temizleme aletleri, pudra ponponları, tuvalet eşyaları için kutular. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise 2013/97109 sayılı ve “… … ilaç sanayi” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 05, 10, 35.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda dava konusu marka kapsamında yer alan “35. Sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri” bakımından; taraf markaları arasında “emtiaların aynı veya benzer olması” şartının sağlandığı sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “… … ilaç sanayi” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka başvurusu, standart bir yazı karakteri ile yazılmış, kapsamında renk ya da şekil unsuru barındırmayan bir kelime markasıdır. Dava konusu marka başvurusunun tek unsuru olması nedeniyle, “…” ibaresi, aynı zamanda markanın esaslı unsurudur. “….” şeklinde telaffuz edilen kelimenin, herhangi bir anlamı bulunmamaktadır. “…” ibaresi, yedi harf üç heceden oluşan uzun sayılabilecek bir markadır.
Davacıya ait önceki tarihli marka ise, üst satırda yazılmış “…” ibaresi ile, alt satırda yazılmış “… İlaç Sanayi” ibaresinden oluşmaktadır. “…” ibaresi, küçük harflerle yazılmış olup, “İ” harfinin noktası kırmızı renkli oluşturulmuştur. “…” ibaresi, yazıldığı gibi okunmakta, “a-is” şeklinde telaffuz edilmektedir. “…” ibaresi, marka kapsamında yer alan diğer unsurlara nazaran çok daha büyük punto ile yazılmıştır. Ayrıca “…” ibaresi, standart bir yazı karakteriyle yazılmamış, marka kapsamında yer alan diğer kelime unsurlarından farklı bir yazı karakteri ile yazılmış ve “İ” harfinin noktalaması kırmızı renk ile yapılmıştır. “…” ibaresinin markadaki boyutu ve diğer kelimelerden ayrılan kompozisyonu nedeniyle, ön plana çıkarıldığı sonucuna varılmıştır.
Davacı markasında yer alan “… İLAÇ SANAYİ” ibaresi, markanın kompozisyonu içerisinde çok küçük bir alan kaplaması, markada okunmayacak derecede küçük punto ile yazılması nedeniyle tali unsur niteliğindedir. Nitekim “…” ibaresi, “hoş koku” anlamına gelen bir kelime olup, hali hazırda anlamı olan bir kelimedir. Davanın konusunu oluşturan mal ve hizmetler bakımından ayırt edici niteliği düşüktür. Zira, davanın konusunu oluşturan mal ve hizmetler, ayrıntılı olarak incelendiğinde, içerisinde “sabun, deterjan, parfüm, bakım ürünleri, kremleri” gibi, kokularıyla ön plana çıkan ürünler bulunmaktadır. Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde “…” ibaresini içeren 03. Sınıf emtia bakımından çok sayıda marka olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla, davanın konusunu oluşturan mal ve hizmetler bakımından, “…” ibaresi, ayırt edici niteliği düşük bir ibaredir. Davacıya ait markada yer alan “İlaç Sanayi” ibaresi ise, sektörü niteleyen bir ibare olup, marka vasfı bulunmamaktadır. Dava konusu markayı gören tüketici, markayı “…” ibaresi olarak algılayacaktır.
Bu hususlar çerçevesinde, “…” ibaresinin, davacı markasının esas unsuru olduğu değerlendirilmiştir. “…” ibaresi, alt satırda yer alan “… İlaç Sanayi” ibaresinin baş harflerinden oluştuğu ifade edilmişse de, bu kısaltma, bilinen, herkes tarafından kullanılan bir kısaltma değildir. Araştırıldığında herhangi bir anlamı da tespit edilememiştir. Bu nedenle, davacı markasını gören bir tüketici, “…” ibaresini, marka olarak algılayacaktır. Zira tüketiciler, anlamı olan bir ibareden ziyade, anlamı olmayan unsurları marka olarak algılama eğilimindedir.
Dolayısıyla, davacı markasının esas unsuru “…” ibaresidir. Taraf markaları, ortak olarak “…” ibaresini ortak olarak içermekte, uyuşmazlık bu ibarenin ortaklığından kaynaklanmaktadır. Kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte, kendi unsurlarını içinde barındıran kompozit bir markanın, önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için, önceki markanın kendi başına, bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve taraf markalarındaki ortak unsurun, sonraki markada baskın unsur olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Taraf markaları arasındaki tek benzerlik “…” kelimesini içermeleridir. Fakat bu ibare, gerek davacı markasında, gerekse davaya konu markada esas unsur konumunda değildir. Dava konusu marka başvurusuna bakıldığında, marka vasfı taşıyan unsurunun “…” ibaresi olduğu, davacının markasında ise, marka vasfı taşıyan unsuru “…” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır. Markalar, esas unsur bakımından farklıdır. Davacıya ait markanın esaslı unsuru ya da esaslı unsurlarından birinin “…” ibaresi olduğu kabul edilse dahi, markaların benzer olmadığı kanaati oluşmuştur.
Taraf markalar görsel olarak incelendiğinde, davacı markasında yer alan “…” ibaresi ile dava konusu markanın esaslı unsuru olduğunu belirttiğimiz “…” ibarelerinde “…” ibaresinin ortak olduğu görülmektedir. Ancak ortak olan bu ibare, davaya konu olan markanın oluşmasını sağlayan ve markanın ayrıntıdaki parçaları olduğu düşünülmektedir. Zira dava konusu marka, yedi harften oluşan uzun bir kelime olup, orijinal bir ibaredir. Marka kapsamındaki “…” ibaresi ön plana çıkarılmamıştır. Dava konusu markada “…” ibaresi, dikkat çeken bir ibare değildir. Bu bağlamda markaların göz ve hafızada bıraktığı etkinin farklı olması sebebiyle tüketiciler nezdinde markaların ayırt edilmesi kolay olacağından davacının davaya gerekçe olarak sunduğu marka ile davaya konu olan markanın görsel olarak farklı olduğu sonucuna varılmıştır. Taraflara ait markalar, sadece esas unsur bakımından değil, aynı zamanda bütünsel olarak yapılan değerlendirmede de benzer değildir. Somut olay bakımından taraf markalarının gerek bütünsel değerlendirmede gerekse esas unsurlar bakımından yapılan değerlendirmede aralarında görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak; dava konusu marka kapsamında yer alan “35. Sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri” nin davacıya ait marka kapsamında yer alan emtialar ile ayniyet taşıdığı, dava konusu marka kapsamında yer alan diğer mal ve hizmetler bakımından, taraf markaları arasında sınıfsal ayniyet ve/veya benzerlik olmadığı, dava konusu marka başvurusunun esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, davacıya ait markanın esas unsurunun ise “…” ibaresi olduğu, markaların esas unsur ve bütünsel karşılaştırmasında aralarında benzerlik olmadığı, markalar arasındaki ortak olarak işaretlenen “…” ibaresinin anlamlı bir ibare olup, marka vasfının düşük olduğu, ayırt edici niteliği düşük bir ibareyi marka olarak seçen kişilerin, bu ibarenin farklı unsurlar ile birlikte 3. kişiler tarafından tescil edilmesine engel olamayacağı, dava konusu marka kapsamında yer alan diğer unsurlar nazarında hiçbir ortak unsur bulunmaması, dava konusu markada “…” ibaresinin ön plana çıkarılmaması, taraf markalarında “…” kelimesinin esas unsur olmaması, markaların gerek bütünsel olarak gerekse esas unsurlar nazarında ilişkilendirilebilir olmaması, dava konusunu oluşturan emtianın ilgili tüketicisinin özellikleri de göz önünde bulundurulduğunda, tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ya da benzer ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olduğu, taraf markalarının birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunmaması nedeniyle, somut olay bakımından markaların karıştırılması/ ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının Gerçek Hak Sahipliğinin Bulunup Bulunmadığı Bakımından Değerlendirme
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu madde 6/3; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” hükmünü amirdir. Bu hüküm, markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Madde hükmünde yer alan iddiaların kabul edilebilmesi için, iddia sahibinin o işaret üzerinde tescil tarihinden önce hak sahibi olması ve bunları ispat etmesi gerekmektedir. Yargıtay kararlarında ifade edildiği üzere, öncelik hakkı iddia eden tarafın Türkiye’deki kullanımı yerelden daha geniş bir coğrafyada olmalı, ciddi surette bir markasal kullanım olmalı ve bu kullanım ile markaya belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandırılması gerekmektedir. Ayrıca söz konusu kullanım, dava konusu markanın başvuru tarihinden önceki tarihe ilişkin olmalıdır. Davacı taraf, gerçek hak sahipliğine konu markanın kullanımını gösterir herhangi bir belge, itiraz aşamasında dosyaya sunmamıştır. Dolayısıyla, somut olay bakımından, gerçek hak sahipliğinin değerlendirilebileceği belgenin dosya kapsamında bulunmadığı gözetildiğinde, davacı yanın gerçek hak sahipliği iddiasının ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Davacıya Ait Ticaret Unvanı ile Dava Konusu Marka Arasında İltibas Tehlikesi Bulunup Bulunmadığı Bakımından Yapılan Değerlendirme
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.”. Bu maddeden anlaşılabileceği üzere başkasına ait ticaret unvanı, işletme adı, endüstriyel tasarım tescili gibi sınaî hak sahiplerinin ve telif hakkı gibi fikri hak sahiplerinin, bu hak konularının bir başkası tarafından izinsiz olarak tescili taleplerine itirazda bulunarak tescili engellemeleri veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğünü talep etmeleri mümkündür. Bu halde, dava konusu marka tescillerinin davacıya ait telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, başvurunun önceki hak kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir. Davalıya ait markanın esaslı unsuru, tüketici nezdinde marka algısı yaratan kısmı “…” ibaresidir. Davacıya ait ticaret unvanının ayırt edicilik sağlaması gereken “ek” unsuru ise “…” ibaresidir. “…” ve “…” ibareli markaların benzer olmadığından, davalı markası ile davacı ticaret unvanı arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunmadığı tespit edilmiş olup, dava konusu markanın davacıya ait ticaret unvanı sebebi ile reddi için gerekli koşulların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-3-5-6 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.27/12/2022