Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/278 E. 2022/468 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/278
KARAR NO : 2022/468

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 14/07/2022
KARAR TARİHİ : 29/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 14/07/2022 harç tarihli dava dilekçesiyle; müvekkili şirketin 01, 03, 05, 21, 44.sınıflarda tescil edilmek üzere TÜRKPATENT nezdinde … sayılı “…” ibareli marka tescil başvurusu yaptığını, başvurularının Markalar Dairesi Başkanlığı kararı ile re’sen reddedildiğini, bu ret kararına karşı yaptıkları itirazın bu kez TÜRKPATENT YİDK’nın … sayılı kararı ile 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b), (c) bentleri uyarınca nihai olarak reddedildiği, oysa verilen kararın hatalı olduğunu, “…” kelimesinin ayırt edici olmadığını kabul etmemekle birlikte, tek başına ayırt edici olmayacak bir kelimenin güçlü görsel unsurlar ile desteklenerek tescil edilebileceğini, bileşke markaların ayırt ediciliğinin tespitinde, markayı oluşturan her bir kelime ya da bileşenin tek tek değerlendirilmesi değil de bileşke markanın ihtiva ettiği kelimelerin tamamı itibariyle bir bütün olarak ilgili tüketici kesimi üzerinde bıraktığı izlenim dikkate alınarak marka tesciline karar verilmesi gerektiğini, İngilizce bir ifade olan “digitalbank” markası veya tamamıyla Türkçe bir ifade olan “…” markası olması halinde ayırt edicilik unsurunun tartışma konusu edilmesi mümkün olabileceğini, ancak Türkçe “dijital” kelimesi ile İngilizce olan “bank” kelimesinin birlikte kullanımının, alışılmışın dışında olduğunu, başvuru konusu markanın “bir bütün olarak” üzerinde yer alan sözcükler, şekil ve renklendirmeler bakımından ayırt edici olduğunu, anılan ibarenin tanımlayıcı olmadığını, “…” markasının Birleşik Krallıkta UK00918139118 tescil numarası ile 10.09.2020 tarihinde 36.sınıf hizmetlerde tescil edildiğini, bir mal veya hizmeti doğrudan doğruya çağrıştırmayıp, akla getirmeyen, ancak telmihte bulunan sözcük ve/veya şekillerin tescili bu nedenle engellenemeyeceğini, somut olayda dava konusu başvurunun hitap ettiği toplumun ilgili kesiminin, teknolojiyi ve finansal kuruluşları yakından takip eden kişiler olduğunu, “dijital” ve “bank” kelimeleri ile renk kombinasyonunu da içeren logonun (şeklin) bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş markanın 36. sınıftaki hizmetlerin tasviri vasıflarından uzak olduğunu belirterek, … sayılı “…” ibareli müvekkil başvurusunun reddine dair TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; kurum kararının yerinde olduğunu, davanın reddinin gerektiğini beyan ederek, davanın reddine istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER:
Tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, delilleri toplanmış, iptali istenen … sayılı YİDK kararı ve davacıya ait … sayılı “…” ibareli başvuru sayılı marka işlem dosyası getirtilmiş, teknik ve özel bilgiyi gerektiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor objektif, dosya kapsamındaki delillerle tutarlı denetim ve hüküm kurmaya yeterli kabul edilmiş ve Mahkememizce de benimsenmiştir.
GEREKÇE
Uyuşmazlığın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Değerlendirilmesi ve Kabul
Dava davacı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali istemine ilişkindir. Kararın davacı vekiline 16/05/2022 tarihinde tebliğ edildiği,14/07/2022 tarihinde açılan davanın 5000 sayılı kanunun 15/C maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Uyuşmazlığın özü, davacının … sayılı “…” ibareli başvurusu yönünden, 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b) ve (c) madde ve bentleri anlamında tescil engeli bulunup bulunmadığından ibarettir.
… sayılı başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davacının, 06/05/2021 tarihinde “…” ibaresinin 36. Sınıftaki bir kısım mal ve hizmetler yönünden kullanılmak üzere marka olarak tescili istemiyle davalı kuruma başvuruda bulunduğu, 2021/070003kod numarasını alan başvurunun mutlak ret nedenleri yönünden incelenmesi sonucu, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca, 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b) ve (c) bendi uyarınca reddine karar verildiği, bu kararın yeniden incelenmesi isteminin ise, TÜRKPATENT YİDK’nun, … sayılı kararı ile nihai olarak reddedildiği, anılan kararın iptali istemiyle Mahkememiz önündeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş, buna göre;
6769 s. SMK 5/1-b maddesi uyarınca değerlendirme:
6769 s. SMK 5/1-b maddesi “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler”in marka olarak tescil edilemeyeceklerini düzenlemektedir. Madde gerekçesi incelendiğinde, sicilde gösterilebilir olmasına rağmen ilgili mal veya hizmetler için ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla tüketiciler tarafından marka olarak algılanmayacak işaretlerin tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. 2015/2424 sayılı AB Marka Tüzüğünün 7. maddesinde de marka olarak tescil edilemeyecek herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler benzer şekilde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre işaretin tescilinin mümkün olmaması için “kaynak gösterme fonksiyonu”na sahip olmaması gerekmektedir.
Zira Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa marka Ofisi ve üye ülkelerin ulusal mevzuatlarına göre bu maddenin yorumunda hareket noktası markanın esaslı fonksiyonu kavramıdır. Bir markanın esaslı/asıl fonksiyonu, mal ve hizmetleri bir başkasının mal ve hizmetlerinden ayırt etmekten ibarettir. Dolayısıyla ürünün bir kişi veya firmaya ait olduğunu tanıtmaya imkan vermesi, yani ayırt edici gücünün olması gereklidir. Eğer ki işaret, ürünün aidiyeti hakkında tüketiciye bir bilgi veremiyor ise marka olarak tescil edilemez. Dolayısıyla ayırt edicilik fonksiyonu, işaretlerin genel ve temel bir özelliğidir. (Adalet Divanı, T-157/08 Paroc OY AB v OHIM, 2011 – “InsolateFor Life”).
“Bir markanın ayırt edici karaktere sahip olması için o markanın, tescili istenen ürünün belirli bir işletmeden kaynaklandığını belirler hale gelmiş ve böylece o ürünü diğer işletmelerin mallarından ayırır hale getirmiş olması gerekir. (C-144/06 P Henkel v OHIM [2007] and C-304/06 P Eurohypo v OHIM [2008]).”. Yargıtay kararlarında da, ayırt ediciliğin markanın temel fonksiyonu olan kaynak gösterme fonksiyonunun sağlanıp sağlanmadığına bağlı olduğu ifade edilmektedir. Yargıtay 11. H.D.’nin 2005/1359 E., 2006/3136 K. sayılı kararında:
“556 sayılı KHK ile hüküm altına alınan tanım ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, ayırt edicilik fonksiyonu markanın en temel unsurudur. Çünkü, ayırt edicilik markanın üzerinde kullanıldığı bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan en önemli tescil şartıdır.” denilerek ayırt ediciliğin markanın en temel unsuru olduğuna dikkat çekilmiştir. Dolayısıyla kabul edilen bu görüşler çerçevesine işaretin, tescili talep olunan emtialar yönünden “kaynak gösterme” fonksiyonunun var olup olmadığı incelenmeli ve bu doğrultuda bir kanaate varılmalıdır.
Somut olayda dava konusu başvuru lacivert ve türkuaz renklerin kullanımı ile oluşturulmuş bir marka olup markadaki sözcük unsurunun, bileşik şekilde yazılmış olmakla birlikte ortaya çıkan bütünsel algı itibariyle homojen bir yapıda olmayan ve kendisini meydana getiren kelimelerin bağımsız anlamlarını korumaya devam ettiği “…” ibarelerinden oluştuğu, bu kelimenin tamamının lacivert renkte yazıldığı, markada “dijital” sözcüğünde yer alan “i-j-i” harflerinin noktalarının ise türkuaz renkte yazıldığı, bütün içerisinde yalnızca üç noktanın yazımından ibaret bu görsel katkının, “dijital” kavramı ile bütün oluşturur nitelikte çizgiler (dijital veri çizgileri gibi) olarak tüketicilerce algılanacak olduğu değerlendirilmektedir. Markanın ilk sözcüğü olan “dijital” kelimesinin dilimize İngilizce “digital” sözcüğünden geçtiği ve bu ibarenin birebir karşılığı olarak günlük hayatta kullanıldığı, anlam itibariyle “sayısal, verileri bir ekran üzerinde elektronik olarak gösteren, verilerin bir ekran üzerinde elektronik olarak gösterilmesi.” gibi anlamlara geldiği bilinmektedir. Markadaki ikincil sözcük olan “bank” sözcüğünün ise dilimizde “Çoğunlukla parklarda ve bahçelerde oturulacak sıra.” şeklinde bir anlamı var ise de uyuşmazlık konusu hizmetlerin 36. sınıftaki “finansal piyasalara” yönelik hizmetler oluşu gözetildiğinde, tüketicinin “bank” ibaresini bu noktada İngilizcedeki “bank” sözcüğünün karşılığı olan “banka” kavramı ile ilişkilendirecek olduğu tartışmasızdır. Zira ülkemizde de “…” gibi şekillerdeki iktisadi oluşumlardan tüketicinin anılan ibareyi bu anlamı ile algılaması da hayatın olağan akışına uygun olacaktır.
Bu bağlamda ortalama zeka seviyesine sahip bir tüketici tarafından dava konusu markanın bütün olarak “dijital banka” şeklinde algılanacağı sonucuna varılmıştır.
Esasen özellikle gelişen teknoloji ile birlikte günümüzde “dijital dönüşüm” kavramının yaygınlaşması ile bu kavram ile ilişkili yapılan birçok tanımlamanın da günlük hayatta ve iş hayatında yer almaya başladığı bilinmektedir. Nitekim “dijital dönüşüm” kavramı “hızla gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu imkanlar ve değişen toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda, organizasyonların daha etkin, verimli hizmet vermek ve faydalanıcı memnuniyeti sağlamak üzere insan, iş süreçleri ve teknoloji unsurlarında gerçekleştirdiği bütüncül dönüşüm” anlamına gelen ve endüstri 4.0 çağına geçiş ile birlikte tüketici ihtiyaçlarının dijital ortamlar aracılığıyla karşılanmasını refere eden bir kavramdır. Uyuşmazlık konusu olan finansal piyasalar açısından da “dijital bankacılık” kavramı bizzat sektör aktörleri tarafından “Şubesiz bankacılık, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de “dijital bankacılık”, “doğrudan bankacılık”, “direkt bankacılık”, gibi kavramlarla aynı anlamda kullanılıyor. Bankacılık ihtiyaçlarının, şubeye gitmeye gerek kalmadan telefonla ya da internet üzerinden karşılandığı bankacılık kanalını ifade ediyor.” şeklinde tanımlandığı gibi “dijital banka” ibaresinin ise “Bankacılık hizmetlerini fiziksel şubeler yerine elektronik bankacılık hizmetleri dağıtım kanalları aracılığıyla sunan kredi kuruluşunu ifade eder.” şeklinde bizzat Türkiye Bankalar Birliği tarafından tanımlandığı görülmektedir. Bu kapsamda ayrıca “elektronik bankacılık”, “online bankacılık” kavramları da sıklıkla kullanılan kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısıyla somut uyuşmazlık konusu gibi bir kavram ile finansal piyasalara yönelik hizmetlerde karşı karşıya kalan tüketicinin, bu kavrama yükleyeceği algı da doğrudan doğruya elektronik ortamlarda, başka bir ifadeyle dijital ortamlarda temin edebileceği bankacılık hizmetinden ibaret olacağından bu anlamın ötesinde farklı bir anlamı anılan ibareye yükleyerek markasal bir vasfı tek başına bu kavrama kazandırmayacağı kanaatine varılmıştır.
Bu noktada incelenmesi gereken bir diğer husus ise başvuru kullanılan görsel unsurlarının, tek başına iktisadi kaynak göstermeye elverişli olmayan böylesi bir kavramın, somut olayda özelinde davacı taraf ile ilişkilendirilmesine yol açıp açmayacağıdır.
Zira şekil ve sözcük unsurundan oluşturulan markalarda, sözcük unsurunun tanımlayıcı, jenerik veyahut herkesin kullanımına açık bir kavram olması halinde, ayırt ediciliğin şekil unsuru ile birlikte değerlendirilmesi gerekeceği, böyle bir kombinasyon halinde ise marka tescilinin hak sahibine yalnızca şekil unsuru açısından bir koruma sağlayacağı kabul edilmektedir. Nasıl ki ayırt edici bir sözcük unsuru ile birlikte ayırt ediciliği bulunmayan/sektöre ait bir kavrama işaret eden şekil unsurundan oluşan bir bileşke markanın tescilinde, hak sahibine, şekil unsuru açısından münhasır bir hak sağlanmamakta ve ayırt edicilik sözcük üzerinde kalmakta ise benzer bir yorum bu durumun tam tersi için de geçerli olacaktır. Böyle bir durumda sözgelimi marka görselinde kullanılan şeklin ilgili pazarda ortaklaşa kullanılan şekillerin aynısı veyahut basitçe değiştirilmiş bir varyasyonu olması halinde tüketiciler nezdinde bir ayırt ediciliği bulunmayacak ise de şeklin ilgili pazardaki kullanımlardan farklılaştığı veyahut doğrudan tanımlayıcı olarak nitelendirilemeyeceği bir durumda ise artık şekil unsuru açısından ayırt ediciliğin değerlendirilebilir olduğuna kanaat edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bununla birlikte tanımlayıcı, jenerik veyahut herkesin kullanımına açık bir kelime ve şekilden oluşan bir markanın ayırt ediciliğe sahip olabilmesi için kelime unsurunun geri planda kalması ve şekil unsurunun ön plana çıkması, ortalama tüketici bakımından markaya ayırt edici bir karakter kazandırması da gereklidir. Bu durumda şekil unsuru tali nitelikte ise, markaya ayırt edici nitelik katmaktan uzak, basit grafik tasarım unsurlarından veya halkın sık sık tanıtım amaçlı kullanım yoluyla alıştığı yazı karakterinin süslenmesinden oluşmakta ise ayırt edici olmayan bir kelime unsuruyla birleştirildiğinde işaretin geneli üzerinde ayırt edici bir karakter kazandıramamaktadır.
Nitekim Adalet Divanı Genel Mahkemesi nezdinde görülen bir uyuşmazlıkta “intelligent voltage guard” ibareli bir başvurunun sözcük unsurları açısından tasviri nitelikte olduğu, başvuruda yer alan voltaj baremini gösterir şeklin ise ürünün voltaj ölçme özelliğini yansıttığına karar verilmiş ve markanın bütün olarak ayırt edicilik sağlamaya elverişli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Başka bir kararda ise Adalet Divanı Genel Mahkemesi T‑767/16 sayılı kararında şeklindeki başvuruda, yer alan kırmızı yay şeklinin kolaylıkla hatırlanabilir detaylar veya aykırılık içermediği tespitini yapmış ve bu şeklin sadece bir dekoratif unsur olarak algılanacağı ve şekil unsurunun bu haliyle, başvuruya konu markanın kelime unsurundan kaynaklanan tanımlayıcı halini ortadan kaldırmadığına kanaat etmiştir.
EUIPO’nun “Ayırt Edici Olmayan/Tanımlayıcı Kelimeler İçeren Şekil Markalarının Ayırt Ediciliğine İlişkin Ortak Uygulama” başlığını taşıyan bildirgesinde de belirtildiği üzere tescili talep edilen mallara ve/veya hizmetlere ilişkin olarak ticarette yaygın biçimde kullanılan veya gelenekselleşmiş şekil unsurları, ilke olarak markaya ayırt edici nitelik katmamaktadırlar.
Somut olayda ise dava konusu markada kullanılan şekli unsur markalardaki “i-j-i” harflerinin noktalarının stilize bir görselde yazımından ibaret olup bütünsel anlamda markanın sahip olduğu genel algıyı değiştirmeye, doğrudan iktisadi bir teşebbüs ile ilişkilendirmeye yol açacak nitelikte görülmesi mümkün olmamış hatta yukarıda da değinildiği üzere “dijital” kavramı ile ilgili bir algıyı (dijital devre kabloları gibi) tüketiciye ilk anda verir bu görselin bütünsel algıya bir ayırt edicilik sağlamadığı kanaatine varılmıştır.
Bu kapsamda şu hususun da belirtilmesi gereklidir. Davacı yan, “…” markasının İngiltere’de UK00918139118 tescil numarası ile 10.09.2020 tarihinde 36. sınıfta tescil edildiğini ileri sürmüş ve bu tescili emsal olarak göstermiştir. 36. sınıf “sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri”nden oluşmaktadır. Birleşik Krallık marka tescil sistemi incelendiğinde “UK00918139118 tescil numaralı markanın” 36. Sınıftaki bütün hizmetler bakımından değil sadece “Gayrimenkul komisyonculuğu” hizmeti bakımından tescil edileceği görülecektir.
Sonuç olarak dava konusu işareti oluşturan sözcük ve şekil unsurunun bütün olarak yarattığı algı itibariyle, reddine karar verilen 36. Sınıftaki “finansal ve parasal hizmetler” bakımından iktisadi kaynak gösterme fonksiyonu bulunan bir marka olarak değil, doğrudan sektörel bir kavram olarak algılanacağı, bu tür bir kavramın, sektör kullanımının açık kalması açısından kimsenin tekeline bırakılabilir olamayacağı, nihai olarak işaretin bütününe hakim unsurların yarattığı algı itibariyle 6769 s. SMK 5/1-b maddesi anlamında kaynak gösterme fonksiyonunun mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 s. SMK 5/1-c maddesi uyarınca değerlendirme:
Kanunun 5/1-c maddesi ise “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretler” in marka olarak tescil edilemeyeceklerini düzenlemektedir. 556 s. KHK döneminde 7/1-c maddesinin doğrudan karşılığı olan bu düzenlemeye göre bir işaretin 5/1-c kapsamında değerlendirilebilmesi için, mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini, vasfını, amacını hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan, mal veya hizmet ile olan sıkı ilişkisi sebebiyle derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir.
Görüleceği üzere işaretin 6769 s. SMK 5/1-b ve 5/1-c maddeleri kapsamında kalıp kalmadığı hususu, başvuru kapsamındaki emtialar ile işaret arasındaki ilişki gözetilerek değerlendirilmesi gereken bir husustur. Zira tescili talep edilen işaretin kaynak gösterme fonksiyonuna sahip olup olmadığı ya da ilgili mal ya da hizmetin bir özelliğini ifade edip etmediği değerlendirilirken, başvuru kapsamındaki mallar / hizmetler esas alınmak durumundadır.
Yukarıda dava konusu ibarenin bir bütün olarak yarattığı algı açıklandığı üzere, işaretin redde konu mal ve hizmetler bakımından ayırt edicilikten yoksun/kaynak gösterme kabiliyetine haiz olmadığı yönünde varılan kanaat, aynı zamanda redde konu mal ve hizmetler bakımından da 5/1-c maddesi uyarınca doğrudan tanımlayıcı olduğu sonucuna sebebiyet vermeyecektir. Zira 5/1-c maddesi kapsamındaki değerlendirme temel anlamda başvuru kapsamındaki mal ve hizmetler ile anılan ibare arasındaki kavramsal ilişki gözetilerek yapılması gereken ve bu anlamı itibariyle ilgili mal veya hizmetlerin cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmalardan biri olup olmadığıdır.
Bu halde dava konusu ibare bir kez daha incelendiğinde, başvuruya konu edilen “finansal ve parasal hizmetler” bakımından, hizmetin bir türünü, veriliş tarzını ifade eden bir kavramı tanımladığı için 5/1-c maddesi uyarında da reddi yönünde verilen kararın yerinde olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 29/12/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.