Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/273 E. 2022/451 K. 27.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/288 Esas – 2022/461
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/288
KARAR NO : 2022/461
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/07/2022
KARAR TARİHİ : 27/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 20/07/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin … sayılı ve “… …”, “…”, “… gerçek …”, “… akışkan krema alışkan yapar”, “… …”, “… mayhoş” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… hamur sanatı” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının “…” ibaresini ilk olarak 1998 yılında marka olarak tescil ettirdiğini ve bu markaya büyük yatırımlar yaparak tescilli marka sayısını arttırdığını, seri markalar oluşturduğunu, Türkiye’de ve WIPO nezdinde tescilli onlarca “…”lu markasının olduğunu, “… …” ürünlerinin ambalajları için de tasarım tescillerinin ve başvurularının bulunduğunu, davacının “…” markalarına global bir koruma sağlamaya çalıştığını, davalının davaya konu “… HAMUR SANATI” ibareli markasının “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva ettiğinden davacının tescilli “…”lu markalarıyla iltibas yaratma ihtimalinin kuvvetli olduğunu, bu markada geçen “HAMUR SANATI” ibaresinin tanımlayıcı bir ibare olduğunu ve marka algısı yaratmadığını, bu yüzden de dava konusu edilen markada “…” ibaresinin ön planda/baskın unsur olduğunu, dava dışı üçüncü kişilere ait “…” ibareli marka tescil başvurularının konu edildiği bazı davalarda somut olaya uygulanabilecek emsal nitelikte kararlar çıktığını, davacının “…” markasının tanınmış marka olduğunu, zira davacının yaptığı yatırım ve çalışmalarla “…” sözcüğünü toplumda tanınmış hale getirdiğini ve bu markanın davacı ile özdeşleştiğini, davacının bu ibare üzerinde inhisari hakkının doğduğunu, buna dair emsal yargı kararları olduğunu ve buna benzer markaların farklı tür mal ve hizmetler için dahi tescil edilemeyeceğinin muhtelif mahkeme kararları ile hükme bağlandığını, davalı TÜRKPATENT’in dava konusu edilen kararında, “…” markasının bu tanınmışlığının ve markalar arasındaki iltibas değerlendirmesinde ortalama tüketicinin bakış açısının ve ürünlerin alımı esnasında ayrılan zamanın kısalığının dikkate alınmadığını, davalının tescil başvurusunun kötü niyetli olduğunu ve davacının markasının tanınmışlığından yararlanılmak istenildiğini, zira davalının dava konusu marka başvurusunda bulunurken davacının “…”lu markalarından haberdar olmamasının mümkün olmadığını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… hamur sanatı” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, her ne kadar davalı başvurusu ile davacı markalarında yer alan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, markaların birbirine benzediği iddia edilmekte ise de davalı firmanın başvurusunda bir bütün olarak yer alan “… HAMUR SANATI” ibaresinde geçen ve davacının markalarıyla örtüşmeyen unsurların marka algısını değiştirmek için yeterli olduğunu, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, “…” ibaresinin günlük yaşamda herkes tarafından sıklıkla kullanılan bir sözcük olduğunu, ayırt edici niteliği zayıf bir ibare olduğundan özellikle ayırt edici ek sözcüklerle kullanıldığında karıştırılma ihtimalinin ortadan kalkacağını, taraf markaları benzemediğinden davacının kötü niyete dayalı itirazlarının da haksız olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş, yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 23/05/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 20/07/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 29/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…1) Karşılaştırılan işaretlerin/markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olmadığı, 2) Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı muhtelif markaları yönünden, dava konusu edilen markanın kapsamına giren tüm emtialarla ayniyet/benzerlik/ türdeşlik şartının gerçekleştiği, 3) Dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı, 2) (1) nolu bentte yer alan sebepten dolayı, (2) ve (3) nolu bentlerdeki tespitlere rağmen, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı, 5) Davacının “tanınmışlık” iddialarının dava konusu edilen markanın tesciline/hükmüne bir etkisinin/engelinin olmayacağı; 6) Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 7) Dava konusu edilen 20.05.2022 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının, bu değerlendirmeler ile uyumlu olduğu, 8) Davacının hükümsüzlük isteminin, bu değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “… hamur sanatı” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 30.sınıftaki “30 Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise …. ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 05, 29, 30, 32, 35, 43.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı muhtelif markaları, davalının dava konusu edilen markasının kapsamına alınmak istenilen 30. Sınıfa giren emtialar ile aynı/benzer/türdeş mal ve hizmetler açısından tescillidir. Zira bu emtiaların hepsi benzer alıcı çevresine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri aynıdır, dağıtım kanalları ve satış yerleri de aynı veya benzerdir, birbirlerinin yerine ikame edilebilirler ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve bu emtialar üzerinde benzer markaları gören tüketiciler markalar ve işletmeler arasında bağlantı kurabilirler. Dolayısıyla; davacının muhtelif markaları yönünden, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… hamur sanatı” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “… …”, “…”, “… gerçek …”, “… akışkan krema alışkan yapar”, “… …”, “… mayhoş” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının markaları kelime markası hüviyeti baskın çıkan işaretlerdir; işaretlerde uyuşmazlık konusu olan “…” ibaresi; tek başına, veya “…” şeklinde türemiş haliyle, “…”, “mayhoş” gibi tasviri/tanımlayıcı ibarelerle veya davacının “…” çatı markasıyla birlikte veya “tut ki … bitti”, “aman … bitmesin”, “afiyet … olsun!”, “… gerçek …”, “… akışkan krema alışkan yapar” gibi sloganlar içerisinde kullanılmıştır. Davacının slogan markaları içerisinde; “…” ibaresinin tek başına ön planda olduğu ve baskın unsur olarak algılandığı söylenememektedir; zira bu sloganların hepsi kendi içlerinde bütünleşik birer anlamı haizdir ve tüketici zihninde yarattığı algı içerisinde “…” kelimesinin tek başına markasal hüviyette öne çıkmadığı düşünülmektedir. Davacının slogan markaları özelinde, görsel açıdan da işarette geçen kelimelerin aynı olan yazım tarzı ve puntoları itibariyle “…” ibaresinin baskın kelime unsuru olarak ön plana çıkartıldığı sonucuna varılmıştır. İşitsel açıdan da, bu markalarda geçen kelime unsurlarının kulakta bıraktıkları “tını” içerisinde “…” ibaresinin tek başına algılanmadığı hususunda bir tereddüt yoktur. Dolayısıyla; davacının slogan markalarında, “…” kelimesinin, işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan bütünleşik olan algısında ön planda olmadığı, yani markaların esas unsuru olmadığı sonucuna varılmıştır. Davacının diğer markalarında, yani “…” ibaresini tasviri/tanımlayıcı birer kelimeyle (“…” ve “mayhoş”) veya davacının “…” çatı markasıyla birlikte, “…” şeklinde türemiş halde veya tek başına ihtiva eden markalarda ise “…” ibaresinin işaretlerde markasal hüviyette baskın olarak kullanılmış unsur, yani markaların esas unsuru olduğu kanaatine varılmıştır.
Dava konusu edilen marka ise renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; işarette “…” ve “HAMUR SANATI” kelimeleri/kelime öbekleri, birebir aynı düz yazım karakterindeki siyah renkli büyük harflerle, aynı puntolarda olacak şekilde alt alta yazılmıştır. İşarette bu ibareler farklı satırlarda yazılmış olmasına rağmen, aynı olan yazım stilleri ve puntoları sebebiyle, görsel açıdan bütünleşik olarak algılanmaktadır. Bu arada; işarette kullanılan “…” kelimesinin “tutkun olmak” fiilinin birinci tekil şahıs çekim eki almış hali olduğu, “…” kelimesinden farklılaştığı ve “hamur sanatı” şeklindeki, yerleşik kullanımı olmayan, yani bir “terim” hüviyeti bulunmayan bir isim tamlamasıyla bütünleşik bir şekilde algılandığı ve tüm bu özellikleri itibariyle, davacının başta bütünleşik olarak birer anlamı haiz slogan markaları olmak üzere, “…”lu seri markalarından ayırt edilebilir olduğu kanaatine varılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta, taraf markalarında kullanılmış olan “…” ibaresinin ortaklığının, markaları birbirleriye benzer kılmaya yetip yetmediği ve aynı şekilde okunan ve algılanan bu ibarenin bilinen/yerleşik anlamından dolayı bir markada tek başına esas unsur olarak himaye görüp göremeyeceğinin de irdelenmesi gerektiği düşünülmektedir. Zira; “…” kelimesi Türkçe’de “irade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras, güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç, aşırı düşkünlük” yerleşik anlamlarını haizdir14, dolayısıyla markasal hüviyette soyut ve somut ayırt ediciliğinin düşüklüğünden/ zayıflığından bahsedilebilecektir. Böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır.( Yargıtay 11. HD.’nin 05.03.2007 tarihli E.2006/408 K. 2007/3827 sayılı kararı)
Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Bazı durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Zira; tanımlayıcılığı veya bilgilendirme işlevi güçlü olan ibarelerin marka olarak kullanımla ayırt edicilik kazanmaları mümkündür. Öte yandan, herkesin çok sık kullanımına açık, vasıf bildirici ibarelerde bu dönüşüme izin verilmemiştir. “…” kelimesinin, böyle dönüşümü hak ettiğinin kabul edilebilmesi için, ülkedeki alıcı/tüketici çevresinin çok büyük bir kısmının bu işareti, davacı ile doğrudan bağlantılı olarak algılaması gerekir. Bunun için aranacak ölçünün, hiçbir şekilde bir markanın tanınmış olup olmadığını tespit ederken belirlenen ölçüden daha hafif olmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü; herkesin kullanımına açık ve olumlu bir anlamı çağrıştıran/algılatan ve bu yönüyle markasal hüviyette herkes tarafından tercih edilebilecek bir cins ismin bir kişinin tekeline bırakılması, bir markanın tanınmış sayılmasının sonuçlarından daha önemlidir.
Dava konusu somut olayda da; davacının dava dosyasına sunmuş olduğu delillerden ve emsal yargı kararlarından, davacının “…”lu markalarının uzun yıllardır, bir cins kremalı bisküvide, yoğun ve ciddi bir biçimde kullanıldığı, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamlarının arttığı, davacının “…”lu markalarına, bisküvi emtiaları özelinde, korunması gereken ilave bir ekonomik değer kazandırdığı anlaşılmaktadır. Ancak; davalının markasında “…” ibaresinin, “…” şeklinde çekim eki almış bir fiil içerisinde ve “HAMUR SANATI” gibi orijinal bir isim tamlamasıyla bütünleşik halde, yani “ticari dürüstlük kuralları” içerisinde kalan bir şekilde, başkaca unsurlarla bir arada kullanılmış olması durumunun, yerleşik içtihatlarda bahsi geçen “iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceği…” durumu ile örtüştüğü ve karşılaştırılan işaretlerin, dava konusu edilen markanın bütünsel olarak uyandırdığı algı itibariyle, markalarda ortak olan “…” kelime unsurunun varlığına rağmen, yeterli derecede farklılaştığı sonucuna varılmıştır.
Markalarda okunuşları aynı “…” ibaresinin ortak olarak geçmesi, bu ibarenin tek başına değil, başkaca kelime unsurlarıyla birlikte ve hatta türemiş halde geçiyor olması nedeniyle, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları da işitsel açıdan benzer hale getirmeye yeterli olmadığı kanaati oluşmuştur.
Anlamsal açıdan bakıldığında da; markalarda ortak olarak geçen “…” ibaresinin halk nezdinde yaygın olarak bilinen ve kullanılan yukarıda değinmiş olduğumuz anlamı yanında, taraf markalarında geçen diğer kelimelerin varlığı ve birer yerleşik anlamı haiz bu kelimelerin “…” ibaresiyle birlikte oluşturduğu kelime öbeklerinin her birinin farklı birer kavramı tanımlaması/işaret etmesi nedeniyle markaların/işaretlerin tüketici zihninde uyandırdığı anlamsal bakımdan ilk algının da birbirlerine yakınlaştığı söylenememektedir. Bütün bunlara göre; taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin yer almasının, markaları görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzer kılmaya yetmediği kanaati oluşmuştur.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; karşılaştırılan markalarda geçen “…” ve “…” ibarelerinden hareketle, markaların genel görünümleri/ okunuşları/ algılanışları itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzediğini söylemek mümkün görülmemiştir. Davalının markasında bu kelimenin diğer kelime unsurlarıyla bütünleşik bir kompozisyon içerisinde ve ticari dürüstlük kurallarına uygun bir biçimde kullanılmış olması, bu markayı davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı, başta slogan markaları olmak üzere, “…”lu markalarından yeterli derecede farklılaştırmaktadır. Dolayısıyla, taraf markalarında geçen ve markasal hüviyette soyut/somut ayırt edici niteliği zaten de çok zayıf olan “…” ibaresinin mevcudiyeti/ortaklığı, markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olacak derecede yakınlaştırmaya yeter güçte bir ortaklık olarak nitelendirilememiştir. Bütün bu hususlar, davacının “…”lu seri markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının dava konusu edilen “…” ibaresini de ihtiva eden markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Markalardaki bu farklılıkların, her ne kadar markalar aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacak ise de ve dahi gıda ile ilintili bu emtiaların hitap ettiği alıcı/tüketici kitlesinin dikkat/özen/algı seviyesi yüksek değil ise de, ilgili tüketicilerin/alıcıların bu markalar altında sunulan ürünlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini berteraf ettiği, tüketicilerin/alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; taraf markaları arasında görsel, işitsel, anlamsal açıdan benzerlik bulunmadığından, somut olayda davacının muhtelif markaları açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmiş olmasına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.27/12/2022