Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/27 E. 2022/281 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/27 Esas – 2022/281
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/27
KARAR NO : 2022/281

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 24/01/2022
KARAR TARİHİ : 22/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/09/2022
Davacı vekili 24/01/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde 2020/29485 sayılı “… … oto ekspertiz & …” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun TÜRKPATENT resmi markalar bülteninde yayınlandığını; davalı şirketin 2003/24575 sayılı ve “…” ibareleri markalarını gerekçe göstererek yaptığı itirazın reddedildiğini, bu ret kararına karşı müvekkilin yeniden inceleme taleplerinin bu kez TÜRKPATENT … sayılı YİDK kararı ile nihai olarak kabul edilerek başvurunun reddedildiğini, oysa davalı markasında 37. Sınıf bakımından ortaklık olmadığı gibi, 42. Sınıf bakımından da ortaklık var gibi gözükse de içerik bakımından tamamen farklı olduğunu, davalı markasının 42. Sınıf yönünden tescil edildiği tarihten bu yana kullanılmadığını, davalının sunduğu faturalarda sadece “…” ürünlerini işaret eden kullanımlar yer aldığını, sitesi incelendiğinde davalı şirketin bilgisayar programcısı, bilgisayar sistemleri geliştiricisi olduğunu, Sektörün ihtiyaçlarına göre bilgisayar programları tasarladığını ve ilgili şirketlere bu programları sattığını, “…” ibaresinin bilgisayar sistemleri alanına işaret ettiğini, müvekkilinin 42. Sınıfta yer alan emtialarının ise araçların hasar tespitinin fiziki olarak, çalıştırılan personel ve makinalar aracılığı ile yapılmasını ifade ettiğini, davalı tarafça sunulan faturalarda ekspertiz hizmetinin verildiği noktasında hiçbir delil bulunmadığını, davalı tarafça itiraz aşamasında faturaların yanında sunulan Ekspertiz Başlıklı belgelerde … ibaresinin geçmediğini, yine sigorta hizmetleri sonrasında gönderilen belge mahiyetinde olan bu kullanımların davalı şirket kullanımları ile ilgisinin bulunmadığını, davalı markasının 42. Sınıfında yer alan “malzeme ve ürün test hizmetleri… kalite kontrol hizmetleri… kalite kontrol hizmetleri, araçların yol değerinin test edilmesi hizmetleri” emtiaları bakımından kısmi olarak iptali ile marka sicilinden terkininin İstanbul Anadolu 1 FSHHM 2020/26 E. Sayılı dosyada incelendiğini, alınan bilirkişi raporunda bu emtialar yönünden hükümsüzlük şartlarının oluştuğu yönünde görüş bildirildiğini belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptale karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; taraf markalarının karşılaştırıldığında her iki markada da “…” ibaresinin yer aldığını, anılan ibarenin ortalama tüketici hafızasında kalan bir ibare olduğunu, sözcüklerin baskın ve ayırt edici unsur olduğunu, ortalama tüketicilerin ortak unsurlara odaklanacağını, bu nedenle taraf markaları arasında işaret benzerliği olduğunu, kullanım ispatı talep edilen hizmetlerin başvuru ile tescili talep edilen hizmetlerin başvuru ile tescili talep edilen hizmetlerle ilişkilendirilebilecek düzeyde benzer hizmetlerden olduğu ve bu hizmetler yönünden markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının “…” ibareli marka başvurularının sürekli reddedildiğini, yeni başvurularda bulunduğunu, davalı kurum tarafından davacının kullanılmadığını iddia ettiği emtialar ile ilgili markasal kullanımın varlığını tespit ettiğini, davacının tescilli markasını da sınıf dışında kullandığını, müvekkilinin markayı tescil sınıfında aktif olarak kullandığını, ekspertiz yapan şahıs/kurum ve onarım servislerine yaptıkları fiili ekspertiz için gereken bilgi/data (yedek parça bilgileri) sunduğunu ve eksper raporu formatlarını sunduğunu, ülkemizde yapılan eksper raporlarının çok büyük bir bölümünün müvekkilinin şirket dataları ve rapor formatları üzerinden oluşturulduğunu, 42. Sınıf kapsamında oto ekspertiz hizmetlerinin üst akıl olarak müvekkili tarafından karşılandığını, eksper raporlarının müvekkili firmanın programları sayesinde oluşturulduğunu, 2005 yılından yana bu hizmetleri verdiğini, müvekkilinin sigorta sektörü dışında da otomotiv sektöründe de tanınır olduğunu, sigorta sektörüne hizmet veren anlaşmalı özel ve yetkili servislerin aynı zamanda kendi müşterilerine araç bakım-onarım hizmeti de verdiğini, söz konusu servislerin önemli bir bölümünün otomotiv sektöründe faaliyet gösterdiğinden ekspertiz hizmeti de verdiğini, müvekkili markasını bilen yetkili servislerin aynı ana ibareyi gördüklerinde müvekkili ile karıştıracağını, İstanbul Anadolu 1 FSHHM 2020/26 E. Sayılı dosyada alınan raporlarda müvekkili ile davacı şirketin karıştırıldığını, yine aynı mahkemede markaların ciddi biçimde kullanıldığının tespit edildiğini, … ibaresinin tek bir firma tarafından kullanılması gerektiği yönünde teknik rapor düzenlendiğini, daha sonra kendi içinde çelişkili bir ek rapor tanzim edildiğini, markaların benzer olduğunu ve karıştırılma ihtimali bulunduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Mahkememizce tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararı ile davacıya ait kod nolu marka başvuru dosyası ve davalı şirkete ait marka tescil belgeleri getirtilmiş, taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, davacı başvurusu olan 2020/29485 sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATNET tarafından alınan … sayılı kararın iptali istemine ilişkindir. YİDK kararının davacı başvuru sahibine 27/11/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 24/01/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 09/08/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Davaya konu markaların görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olduğu, davalı tarafça SINIF 42: Sınıfta “Malzeme ve ürün test hizmetleri… kalite kontrol hizmetleri, araçların yol değerinin test edilmesi hizmetleri” ve SINIF 35: Ticari ve sınai ürünler için eksperlik hizmetleri emtiaları bakımından kullanıma ilişkin şartların sağlanmadığı, bu nedenle itirazda değerlendirmeye alınmadığı, taraf markaları arasında tescil sınıfları aynı veya benzer olmamakla iltibas ihtimali bulunmadığı, davalı markasının tanınmış olduğuna dair heyetimizde herhangi bir kanaat oluşmadığı, marka tanınmış marka olarak kabul edilse dahi tanınmış markadan haksız yararlanma, markanın itibarına zarar verilmesi, markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, şartlarının gerçekleşeceğine ilişkin heyetimizde somut bir kanaat oluşmadığı, davaya konu markanın tescil talep edilen sınıflar yönünden davalı tarafça daha önce kullanıldığının tespit edilemediği, buna bağlı eskiye dayalı kullanım hakkı bulunmadığı, davaya konu … sayılı YİDK kararının iptal koşullarının oluştuğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “… … oto ekspertiz & …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 37, 42. sınıftaki “37 Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Deniz araçlarının bakımı ve tamiri hizmetleri; gemi inşaatı hizmetleri. Hava taşıtlarının bakım ve tamiri hizmetleri. 42 Oto ekspertiz yani; birinci ve ikinci el araçların alım ve satımında araçların kaporta, boya, mekanik ve motor performansının ölçülmesi değerlendirilmesi ve araç uygunluğunun ve performansının (aracın motor ömrü ve gücü, kaporta ve boyada yapılan değişiklikler oynama boyama vs ) alıcı ve satıcıya sunulması hizmetleri. Araçların hasar tespiti (bilgisayarlı ekspertiz) hizmetleri (boyası, değişeni, kazası ile ilgili tespit hizmetleri) ve bunların raporlanması hizmetleri.Sıfır ve ikinci el kara, deniz, hava aracı satın almak ve veya satmak isteyenlere araçlarıyla ilgili bilimsel ve teknolojik oto … ekspertiz hizmeti kapsamında kara araçlarının kontrol ekspertiz hizmetleri.Araçların alım ve satımında araçların kaporta, boya, mekanik ve motor performansının ölçülmesi değerlendirilmesi ve araç uygunluğunun ve performansının ( Aracın motor ömrü ve gücü, kaporta ve boyada yapılan değişiklikler oynama boyama vs.) alıcı ve satıcıya sunulması hizmetleri.)” mal ve hizmetlerden oluştuğu, itiraza mesnet markanın “…” ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 35, 38, 42, 44. sınıflardaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, taraf markalarının aynı veya benzer/ilişkili olması şartının sağlanmadığı tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… … oto ekspertiz & …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
İki marka arasındaki benzerlik değerlendirmesi, karma markanın sadece bir unsuru alınarak diğer bir markayla karşılaştırılmasından daha fazla anlam taşır. Ancak belli şartlarda bir karma markanın ilgili tüketiciye ilettiği genel izlenimin, markanın bir veya daha fazla unsurunun hâkimiyeti ile sağlanmadığı anlamına gelmez.
Bilindiği üzere önceki markanın tek ve baskın unsurunun, bir bütün olarak sonraki markada da yer alması halinde, işaretlerin kısmen aynı oldukları ve ilgili tüketicide bu doğrultuda bir etki bırakacağı kabul edilmektedir. Konu ile ilgili olarak CJEU’nun “Westlife” kararında “Bir markanın önceki markaya eklenmiş bir diğer kelimeden oluşması iki markanın benzer markalar olduğu yönünde bir göstergedir.” tespitlerine yer verilmiştir. Yine “Kiap Mou” kararında “Birlikte bir kelime markasını oluşturan iki kelimeden birisi, tek kelimeden müteşekkil önceki bir kelime markasıyla, görsel ve işitsel bakımlardan aynıysa, ve bu kelimeler kamunun ilgili kesimi açısından, birlikte veya başka unsurlardan ayrı biçimde kavramsal bir karşılığı işaret etmiyorsa, inceleme konusu markalar bütün olarak değerlendirildiğinde, normal şartlarda markaların benzer olduğu kabul edilmelidir.” tespitlerine yer verilmiştir.
Bu noktada Yargıtay 11. HD’ nin 2002/12018 E. Ve 2003/4432 K. Sayılı “… kararında belirlenen temel ilkelerin dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre; Asıl unsuru markanın bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayrıcalığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Tespit edilen asıl unsur sözcükten ibaret ise markalarda ortak olarak kullanılan kök kelime ve başvuru sahibinin varsa ilave ettiği ekler belirlenmelidir. Son olarak başvuru sahibinin markasındaki mevcut eklentinin başlı başına ayırt edicilik vasfının olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Dolayısıyla iltibas ihtimalinin varlığı için önemli olan, önceki markanın, sonraki marka içerisindeki kullanımında bağımsız ayırt edici karakterini koruyup korumadığıdır. İfade etmek gerekir ki markada şekil unsurunun banal ve ayırt edici özelliği olmayan bir şekil olması durumunda sözcük unsurunun ön plana çıkacağı kabul edilmektedir.
Görsel Benzerlik Alanında Yapılan Değerlendirme
Dava konusu davacı markası siyah zemin üzerinde “… …” ve “oto eskpertiz & check up” kelime unsuru ve ortada otomobil şeklinden oluşan bir kompozisyondur. Markada tüketici algısını üzerine toplayan esaslı unsur “… …” ibaresidir. Zira “oto ekspertiz check up” ibaresi tescile konu hizmet alanını gösteren jenerik ifade olması ve yine şekil unsurunun da hizmet konusu ile ilgili marjinal bir tasarımı olmamakla markasal algıyı üzerinde toplayan ibarenin “… …” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalı markası ise beyaz zemin üzerinde siyah renkle yazılmış “…” ibaresinden oluşan, herhangi bir şekil yahut renk unsuru bulunmayan kelime markasıdır. Markada başkaca bir unsur bulunmaması karşısında markasal algıyı üzerinde toplayan esaslı unsurun “…” olduğu sonucuna varılmıştır.
Davaya konu marka başvurusunda ön plana çıkan unsurun “… …” ibaresi olması, davacı markasının esaslı unsurlunun da “…” ibaresinden oluşması, “…” ibaresinin markada aynen bulunması, “…” ibaresinin niteleme anlamı taşıması karşısında taraf markalarının görsel olarak benzerlik taşıdıkları kanaatine varılmıştır.
İşitsel Benzerlik Alanında Yapılan Değerlendirme
İşitsel benzerlik, markaların telaffuzları nedeniyle kulakta bıraktıkları sesle ifade olunmaktadır. Bu başlık altında yapılacak inceleme özellikle ses ve sözcük markaları bakımından önem arz etmektedir. Zira kimi durumlarda bir marka görsel olarak bir diğerinden farklı olsa dahi tüketicinin kulağında kalan imaj yine de aynı/benzer olabilmektedir. Somut uyuşmazlığa bakıldığında; davaya konu markanın Türkçede “…” biçiminde telaffuz edilmesi, davalıya ait markanın ise “…” biçiminde telaffuz edilmesi, markaların bir kısmının aynı seslerden oluşması, aynı sesle bitmesi, “…” ibaresinin aynen korunması karşısında taraf markalarının işitsel benzerlik taşıdığı kanaatine varılmıştır.
Anlamsal Benzerlik Alanında Yapılan Değerlendirme
Bazı hallerde markalardaki şekil unsuru birbirinden çok farklı olsa bile, sözcük unsurlarından dolayı ortaya çıkacak tüketici algısı nedeniyle kavramsal benzerliğe bağlı olarak karıştırılma ihtimali sabit görülebilir. Bu hususlar kapsamında somut olaya bakıldığında ortak olan “…” ibaresinin “otomobil üzerinde test ekspertiz anlamına gelmekle” taraf markalarının anlamsal olarak benzer oldukları kanaatine varılmıştır.
Genel değerlendirme açısından, söz konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal yönleri her zaman aynı öneme sahip değildir ve markaların piyasada bulunabilecekleri nesnel koşulların incelenmesi yerindedir. Sözcük/ sözcüklerden oluşan bir işaretle karşılaşan ortalama bir tüketici, işareti belirli bir anlama karşılık gelen veya anlamlı kelimeleri anımsatan parçalara bölecektir. Bu çerçevede, önceki markanın tercih edilmesinin arkasında yatan fikir de göz önüne alınmalıdır. Aynı düşünce sonraki markanın seçilmesi için de etkili olabilir. Sonuç olarak, markaların görsel ve işitsel olarak birbirlerine benzemesi karşısında markaların bütünsel olarak benzer olduğu kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak markalar görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzer olması söz konusu ise de davalı tarafça kullanımı ispat edilemediği için değerlendirmeye alınmayan emtialar dışındaki sınıfların farklı olması, tüketicinin taraf markalarını farklı ürün veya hizmetler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, önceden bildiği ve tanıdığı davalıya ait marka ile davacının başvuru konusu markasını birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunmaması, ortalama tüketicilerin davalı markasından edindiği izlenimi davacı başvurusuna aktarabilecek olmaması, tüketicinin iki ayrı marka ile karşı karşıya kaldığını fark edeceği, her iki markanın da aynı iktisadî veya idarî kaynağa ait olduğu yanılgısına düşebilecek olmaması karşısında markalar arasında iltibas ihtimali bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Eskiye Dayalı Kullanım İddiası Kapsamında Değerlendirme
6769 Sayılı SMK’nın 6. maddesinin 3. fıkrasına göre tescilsiz olarak ticarette kullanılan işaret ve tescilsiz marka sahiplerinin marka korumasına ulaşabilmeleri için, bu kullanımın markasal biçimde olması gereklidir. Dikkat edileceği üzere kanun “ticaret sırasında kullanma” deyimini kullanmıştır. Bunun anlamı, işaretin marka işlevlerini görecek biçimde; tüketicilerin bilgisine sunulmuş̧ ve gerçekten üretimde, ticarette ve ilgili alanlarda kullanılmış olmasıdır.16 Konu ile ilgili Yargıtay HGK’nın 2002/11-62 E. – 2002/115 K. sayılı kararında “ticaret sırasında kullanma” hususu markasal kullanım olarak değerlendirilmiştir.
Markasal kullanma bir işaretin marka gibi kullanılması, mal veya hizmeti belli bir kimlik altında sunma sonucunu veren kullanma biçimidir. İşaretin marka etkilerini doğuracak tarzda kullanılması marka kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Bu etkiler, markanın köken ayırt ediciliği, reklam ve tanıtım etkileridir. Bir işareti mal veya hizmetle bağlantılı olarak gören tüketicinin işaretle malı veya hizmeti bağdaştırdığı veya – çoğunlukla sorun oluşturduğu üzere – başka bir işletmenin malı veya hizmeti sandığı veya sanabileceği durumlarda markasal bir kullanma var demektir. Bu düzenlemenin amacı bir işareti ilk kez kullanan ve ona bilinirlik kazandıranın meydana getirdiği ekonomik değerden başkasının haksız ve sebepsiz yararlanmasının engellenmesidir. Böylece bir markayı ilk kez kullanıp bilinir kılanların, o markanın gerçek hak sahibi olmasının önü açılmış bulunmaktadır. Gerçek hak sahibi, tescile itiraz hakkını kullanabileceği gibi hükümsüzlük davası da açabilmektedir. Yüksek Mahkeme “…” kararında bu hususa şu şekilde değinmiştir;
“Davacı vekili, müvekkili şirketin unvanının çekirdeğini oluşturan “…” ibaresini, 2000 yılından beri danışmanlık, eğitim, mühendislik ve yazılım alanlarında kullandığını, 18.10.2001 tarihinde de marka olarak tescil ettirdiğini, davalının bilgisayar yazılımı ve programlarının pazarlanması faaliyetlerinde, bu markanın aynısı “Zincir Mağaza Yönetimi …” ibaresi içinde kullanarak, davacının marka hakkına tecavüzde bulunduğunu, bu hususun, davalı oldukları başka bir mahkemenin yargılaması sırasında öğrenildiğini ileri sürerek, davalının eylemlerinin haksız olduğunun ve marka hakkına tecavüz oluşturduğunun tespitini, davalının bu fiillerinin durdurulmasını, önlenmesini, basılı evrak ve tanıtıcı evrakın toplatılmasını ve kararın ilanını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin kullanımının davacıdan önce olduğunu, daha sonra marka tescil belgesi aldıklarını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, dosya kapsamına göre, davacının unvanının 21.08.2001 tarihinde, markasının ise 18.10.2001 tarihinde tescil olunduğu, davalının ise, faturalar ile Haziran 2001 tarihinden beri anılan ibareyi kullandığı, 02.07.2001 ve 20.03.2001 tarihli katalog ve dergilerde ilanlar verdiği, 15-16 Ekim 2002 tarihinde fuara katıldığı, 06.09.2001 tarihinden beri lisans sözleşmeleri imzaladığı, web sayfası oluşturduğu, “…” ibaresinin her iki yan için aynı olmakla iltibas gerçekleşmiş ise de, davalının kullanımının davacının unvan ve marka tescilinden önceye dayandığı, davacının tesciline rağmen davalının kullanım devam ettiği, 556 sayılı KHK’ nin 8/3 ncü maddesinin tescil ilkesinin istisnalarından birini oluşturduğu davacının tescili öncesinde, davalının kullanım ile hak elde ettiği, bunun yasal dayanağının TTK’ nun 57/5 nci maddesinde yazılı “başkasının haklı olarak kullandığı işaret” ibaresi olduğu, tescilsiz işaretin maruf hale getirilmesinin şart olmadığı, marka hukukuna uygun kullanımın yeterli olduğu, davalının kullandığı anılan ibarenin aynısını adına bu davadan önce tescil ettirdiği, davalının tescil sonrası kullanımının zaten hukuka uygun olduğu, davacının, davalının tescil öncesi kullanımına karşı çıkmadığı, dava anına kadar beklediği, davalının kendisine karşı dava açılmayacağı yönünde güven edindiği, davalıdan kullanımına son verilmesinin istenemeyeceği, davacıyı emek ve masraf yapmadan davalının oluşturduğu ekonomik değerden yararlanması olanağına kavuşturmamak gerektiği, davacının, davalı kullanımına katlanmak zorunda olduğu, davalı kullanımının iltibas yaratmaya yönelik bir değişime yönelmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.”
1) Bilinirlik Şartı
Mülga 556 sayılı KHK’dan önce yürürlükte olan 551 Sayılı Markalar Kanunu döneminde kanun koyucu konu ile ilgili olarak açık şekilde “matufiyet” şartı aramışsa da SMK’da bu husus doğrudan düzenlenmemiştir. Bununla birlikte Yargıtay uygulamaları kapsamında belli bir bilinirliğin bulunması gerektiği kabul edilmektedir. Zira maddenin amacı, tescilsiz marka yahut işaret sahibinin sarf ettiği emek dolayısıyla hakkaniyet kapsamında hukuken muteber bir hak elde etmesidir.
2) Kullanımın Kapsamı
SMK’nın 6/3. Maddesinde 5. ve 6. maddelerinde düzenlenen “aynı/aynı türden etmia/hizmet” kavramları doğrudan anılmamışsa da gerek kanunun sistematiği (söz gelimi tanınmış markalar için bu konuda ayrı bir düzenleme yapma yoluna gidilmesi), gerek mehaz uluslararası düzenlemeler gerekse de Yargıtay’ın konu ile ilgili ilke kararındaki “… ticaret unvanını kullanan ve ayakkabı üreten bir firmanın, “…” ibaresi ile gübre satan firmaya karşı çıkamaz.” hükmü karşısında bu şartların yani sonradan yapılan başvurunun önceki ile aynı emtia/hizmetlere yönelik olması kuralının bu madde kapsamında da aranması gerektiği kabul görmektedir.
Yani eskiye dayalı kullanım nedeniyle üstün ve öncelikli hak hangi mal ve/veya hizmetler için elde edilmiş ise, sadece bu mal ve/veya hizmetler ile benzer sınıflardaki mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilmeli, diğer sınıflar yönünden hükümsüzlük talebi reddedilmelidir. Bu nedenle gerçek hak sahipliği iddiasıyla bir hükümsüzlük davası açıldığında, bu iddiada bulunan kimsenin geçmişte hangi sınıfın hangi alt sınıfında, hangi mal ve/veya hizmetlerde kullanıma bağlı hak elde edildiği mahkemece araştırılmalı ve hükümsüzlüğü istenen markadaki tescil belgesinde bu sınıflardaki mal ve/veya hizmetler yönünden bir ayıklama gerçekleştirilmelidir.
Yukarıda değinilen tüm hususlar dâhilinde somut uyuşmazlığa bakıldığında; davalı tarafça davacının tescile konu mal ve hizmetleri yönünden dosya kapsamında eskiye dayalı kullanımını gösterir somut bir delil bulunmamakla SMK 6/3. Maddesinin uygulanma şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, davacı yan markalarının kendi adına tanınmış marka olduğunu beyan etmiştir. Bu doğrultuda Türk Patent Markalar Sicili’nde yapılan araştırmada “…” ibaresinin tanınmış marka olarak tescil edildiğine dair bir kayıt görülmemiştir. Yine markanın tanınmış olduğunu ispata yönelik dosyada herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Bu doğrultuda somut olaya bakılacak olursa; davalı markasının tanınmış olduğuna dair somut herhangi bir delilin dosyada bulunmaması, marka tanınmış marka olarak kabul edilse dahi haksız yararlanma, markanın itibarına zarar verilmesi, markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, şartlarının gerçekleşeceğinin davalı tarafından ispatlanamaması karşısında SMK 6/5. Madde uygulama şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kabulüne, TÜRK PATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline, karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
2-TÜRK PATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline,
3-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15,000,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan aşağıda dökümü gösterilen 2.772,38 TL yargılama giderlerinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 22/09/2022