Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/240 E. 2022/466 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/240 Esas – 2022/466
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/240
KARAR NO : 2022/466

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/06/2022
KARAR TARİHİ : 29/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 17/6/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin ….” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin T/00979 sayılı “…” tanınmış markasının sahibi olduğunu, müvekkili markalarının 1999 yılından beri kullanılmakta olduğunu, … başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusuna yönelik itirazlarının Kurum tarafından reddedildiğini, verilen kararın hatalı olduğunu, müvekkili markasının ülkenin en tanınır markalarından biri olduğunu, dava konusu markalar arasında sadece V harfinin farklı olduğu, U-Ü ve S-Ş seslerinin yüksek düzeyde benzer olduğunu, markaların neredeyse aynı denecek kadar benzer olduklarını, markaların bu nedenle işitsel olarak da benzer olduğunu, müvekkili markası … ile davaya konu marka … ibarelerinin kendi başlarına anlamı olmayan markalar olduklarını, markalar arasında kavramsal benzerlik değerlendirmesi yapılması teknik olarak mümkün olmayacağını, markaların gerek görsel gerek işitsel olarak birbirlerine ayırt edilemeyecek derecede benzediklerini, Hızlı tüketim mallarına ilişkin ortalama tüketici tarafından yapılan değerlendirmenin hızlıca ve düşük dikkat düzeyi ile yapıldığını, ortalama tüketici, günlük rutini içerisinde aldığı ve satın alırken fazla önem vermediği küçük bir ürün için daha az dikkatliyken, görece pahalı ve önem verdiği bir ürün alırken daha dikkatli olacağını, davaya konu marka başvurusu ile müvekkil şirket markalarının tescilli olduğu ortak mal ve hizmet sınıfları gündelik hayatta herkes tarafından sıklıkla tüketilen mal veya hizmetler olduğunu, müvekkil şirketin tanınmış markası olan … ve bu tanınmış markaya dayanan seri markalarının ayırt edicilik düzeylerinin somut olayda dikkate alınması gerektiğini, dava konusu markanın da bu seri markalardan biri gibi algılanacak olduğunu, ortalama tüketicilerin taraf markaları arasında işletmesel bağ kurma riskinin çok yüksek olduğunu, müvekkili markasının SMK m. 6/5 uyarınca da korunması gerektiğini, dava konusu markanın tescilinin, müvekkili markalarının ayırt ediciliğini sulandıracak sonuçlara neden olacağını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu, davanın reddinin gerektiğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; YİDK kararının isabetli olduğunu, markaların harf unsurlarına ayrıştırılarak değerlendirilemeyeceğini, müvekkili markasının bütün olarak davacı yan markalarından ayrıştığını, davacı şirket vekilinin mantığıyla markaların incelenmesi halinde davacı şirket markasının “SÜT” ve “A.Ş.” ibarelerinden müteşekkil olduğu, bu ibarenin aslen 29. sınıf kapsamındaki “süt ürünleri” emtiaları bakımından tanımlayıcı ve marka değeri olmayan genel bir ibare olduğunun ortaya çıkacağını, müvekkilinin “SÜT” kelimesi ile hiçbir irtibatı dahi bulunmayan, nitekim dava dilekçesinde de hiçbir anlamının bulunmadığı davacı vekilince açıkça beyan edilen “…” markası ile davacı markalarına benzer bir marka oluşturma çabası içerisinde olmadığını, “…” markasının görsel, işitsel ve kavramsal anlamda davacı şirkete ait “…” ibareli markalardan tamamen farklı olduğunu, davacı şirketin “…” markasının tanınmış marka olması sebebiyle müvekkili tarafından kötü niyetle benzer marka başvurularına konu edildiği ve her halükarda koruma kapsamının hem benzerlik, hem de tescil / fiili kullanım sınıfları bakımından geniş yorumlanması gerektiği şeklindeki haksız beyanlarının dikkate alınamayacağını, davacı yanın huzurdaki davaya dayanak gösterdiği markalarını kullanma yükümlülüğünü – tescilli oldukları tüm sınıf ve alt sınıflar bakımından – ve özellikle müvekkili tarafından yapılan başvuru kapsamındaki 29, 30 ve 35. sınıflarda yerine getirdiğini ispat etmesi gerektiğini beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 18/04/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 17/06/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 16/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu başvuru kapsamında yer alan tüm mal ve hizmetler ile davacı yana ait önceki markalar arasında aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir ilişkinin mevcut olduğu, Bununla birlikte taraf markalarını oluşturan işaretlerin bütünsel algıları itibariyle, ilgili tüketici nezdinde yarattıkları nihai izlenimlerinin, işaretlerin herhangi bir şekilde birbirleri ile ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali sonucunu doğurmayacağı, Davacı yanın dosya kapsamına sunduğu delillerin tanınmışlık ispatı için yeterli olup olmadığından bağımsız bir şekilde, taraf markaları arasındaki benzemezlik halinin, davacı yana ait “…” markalarının tanınmışlığına zarar verecek, davalı lehine haksız menfaat sağlayacak veyahut davacı markalarının ayırt ediciliğini sulandıracak sonuçların ortaya çıkma ihtimalinin oluşmasını engeller düzeyde olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29, 30, 35.sınıftaki “29.sınıf: Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. 30.sınıf: Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez 35.sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için 1-34 mal grubunda yer alan tüm emtialar mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) ” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise …” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 05, 08, 09, 16, 20, 21, 24, 28, 29, 30, 32, 35, 38, 39, 43.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin tamamı, davacı yanın önceki tarihli 2012/94744 sayılı markası başta olmak üzere sair markaları kapsamında yer alan mal ve hizmetler ile aynı, aynı tür ya da benzer nitelikteki, benzer tüketici gruplarına yönelik, benzer ihtiyaçları karşılayan, birbiri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde bulunan, dolayısıyla birbirleri yerine tercih edilebilir ya da ikame edilebilirlikleri bulunan, satış ve pazarlama yöntem ve teknikleri benzer olan türdeki gıda ürünleri ve genel anlamdaki perakendecilik ürünleri olduğu sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Taraf markaları incelendiklerinde, dava konusu “…” markasının, tek kelime ve beş harften oluşan, herhangi bir görsel unsur ihtiva etmeyen bir sözcük markası olduğu, anılan sözcüğün Türkçenin soldan sağa yazıldığı gibi okunan bir dil olması nedeniyle yazıldığı gibi okunacağı ve “su-vas” şeklinde telaffuz edilecek olduğu, bu kelimenin dilimizde bir anlamı bulunmadığı gibi ülkemiz ortalama tüketici grubunun aşina olduğu kabul edilebilecek yabancı sözcüklerden de olmadığı, markada başkaca ek bir unsur bulunmadığından markanın esas unsurunun bu kelime olduğu sonucuna varılmıştır.
Davacı markaları ise “…” şeklinde olup davacının bu markayı oluşturan “…” kelimesi etrafında yarattığı çok sayıda tescilinin bulunduğu dosya içerisinden anlaşılabildiği gibi davacı yanın ayrıca “…” esas unsurlu markaları da bulunmaktadır. “…” markaları somut bir şekilde “süt” ve “aşk” kelimelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş bir tamlama iken, “…” ibaresinin dilimizde bilinen bir anlamı olmamakla birlikte “….ŞİRKETİ” ibarelerinin birleşimi ile oluşturulmuş bir marka olduğu derhal algılanabilmektedir.
Bu tespitler çerçevesinde taraf markalarının esas unsurlarını oluşturan sözcük unsurları itibariyle markaların, hitap ettikleri ilgili tüketiciler nezdinde birbirleri ile benzer görülüp görülmeyecekleri ve buna bağlı olarak araların iktisadi bir ilişkinin mevcut olup olmadığı yönünde bir algıyı tüketiciye verip vermeyeceklerinin tespiti gerekmektedir.
Taraf markaları bütün olarak karşılaştırıldıklarında markaların esas unsurlarını oluşturduğu görülen “…” ve “…” kelimelerinin her ikisinin de beş harften oluştuğu, markalarda ortak birtakım harfler (s-a) yer almakta birlikte alfabedeki sınırlı sayıdaki harflerin kimsenin tekeline bırakılması mümkün olmadığından, esas olan bu harflerin sözcük içerisindeki kullanımların ile yaratılan bütünün görsel, işitsel ve kavramsal olarak ortaya çıkardığı algı olacağı, somut uyuşmazlık bakımından da dava konusu markanın “…” şeklindeki telaffuzu ile davacı markalarının “…” şeklindeki telaffuzunda gerek ilk sesler gerekse de son sesler itibariyle taraf markalarının benzer bir fonetik içerisinde olmadıkları, davacı markalarında “ü-ş” gibi Türkçe sesler yer alırken, dava konusu markada Türkçe harf karakterlerinin mevcut olmadığı, bu anlamda kelimelerin sese dönüşümündeki telaffuzlarının belirgin bir biçimde birbirlerinden uzaklaşmış olduğu, keza yine taraf markalarının harf dizilimsel açıdan da benzer oldukları yönünde bir kanaate varılamayacağı, kullanılan harfler ile yaratılan bütünün görsel anlamda farklılaştığı, bu algıda davacı markalarında şekil unsurunun mevcut olup olmamasının dahi bir öneminin olmadığı, her ne kadar taraf markaları bütün olarak somut bir anlam içermemekte iseler de davacı markalarındaki “SÜT” ön sesinin yarattığı kavramın ortalama bir zeka düzeyine sahip tüketicilerce derhal algılanabilecek olduğu sonucuna varılmıştır.
Böyle bir durumda ise taraf markalarının bütünsel olarak birbirlerinden somut olarak uzaklaşarak tamamen bağımsız algılar yarattıkları görülebilmekte olup belirlenen ilgili tüketici kitlesinin ötesinde ortalama zeka seviyesine sahip herhangi bir tüketicinin dahi dava konusu markayı gördüğünde, aklına davacı markalarının gelebileceğinden bahsedilmesi mümkün olmayacak ve tüketici birbirinden bağımsız iki farklı marka karşısında olduğunu derhal algılayabilecektir. Bu bağlamda her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin bulunmayacağı, aksinin hayatın olağan akışına ve normal hayat tecrübelerine de aykırı olacağı, zira bu iki işareti karıştıracak olan kişilerin ortalama tüketici olarak nazara alınmasının olanaksız olduğu, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu çerçevede her ne kadar taraf markaları bazı ortak harf dizilimlerine sahip iseler de karşılaştırmanın kelimelerin bütünsel algıları üzerinden yapılması gerekmektedir. Somut olayda markaların bütünsel olarak yarattıkları farklılaşma nedeniyle taraf markalarının birbirlerinden uzaklaşmış oldukları kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak dava konusu markanın özellikle işitsel ve görsel anlamda davacı markalarından ciddi şekilde uzaklaşmış olması, taraf markalarının esas unsurları olan “…” ve “…” kelimelerinin bütünsel algıdaki farklılıklarının, tüketicinin iki farklı marka karşısında olduklarını anlamasını sağlayabileceği gibi hem görsel hem de sözel iletişim bakımından markaların farklı kurumsal kimlikler edinmiş oldukları sonucunu doğurmasına yol açacak düzeyde olduğu, davacının “…” esas unsurunu taşıyan herhangi bir markası veyahut sair markalarından herhangi biri ile dava konusu marka arasında doğrudan ya da dolaylı herhangi bir benzerliğin mevcut olmadığı, taraf markalarının bütünsel unsurları itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.29/12/2022