Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/223 E. 2023/13 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/223 Esas – 2023/13
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/223
KARAR NO : 2023/13

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 06/06/2022
KARAR TARİHİ : 19/01/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 19/01/2023
DAVA:
Davacı vekili 06/06/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde 2021/03884 sayılı “… tasarruf” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun TÜRKPATENT resmi markalar bülteninde yayınlandığını; davalı şirketlerin 2011/76212, 2019/37661, 2019/41821, 2019/41827, 2019/88830, 2020/52352, 2016/100462 sayılı ve “… … bankası … kart”, “… mobil”, “…”, “… app”, “…”, “… … bankası …”, “… sigorta” ibareleri markalarını gerekçe göstererek yaptığı itirazın kabulüne karar verilerek başvurunun reddedildiğini, bu ret kararına karşı müvekkilin yeniden inceleme taleplerinin TÜRKPATENT … sayılı YİDK kararı ile nihai olarak reddedildiği, oysa davacının sektörde hatırı sayılır bir müşteri kitlesine sahip, gün geçtikte güçlenen, belirli bir güvenilirliğe ve tanınmışlığa ulaşmış Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından onaylı tasarruf finansman şirket olduğunu ve her gelir grubundan insanın ev, araç ve işyeri finansmanı ihtiyacının sağlanması faaliyetlerinde bulunduğunu, davacının 35 ve 36. Sınıflara giren hizmetlerde kullanmak üzere başvurusunu yaptığı 2021/03884 sayılı markasının davalı firmaların itirazları üzerine davalı TÜRKPATENT tarafından bütünüyle reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzemediğini ve tüketiciler tarafından bu markaların karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, zira birden fazla unsurdan oluşan markaların benzerlik değerlendirilmesi esnasında markaların bir bütün olarak ilgili tüketici kesimi üzerinde bıraktığı izlenimin dikkate alınması gerektiğini, dava konusu edilen markanın da “… tasarruf” şeklindeki kelime kombinasyonundan oluştuğunu ve markasal hüviyette ayırt edici niteliği zayıf olan “…” ibaresinin benzerlik değerlendirmesine dahil edilmememesi gerektiğini, Türk kültüründe bir şeyin el birliği ile yardımlaşarak yapılması anlamına gelen ve Türkçe’de yerleşik ve yaygın olarak kullanılan “…” ibaresinin markasal hüviyette tek bir firmanın tekeline verilmesinin mümkün olmadığını, zaten de TÜRKPATENT nezdinde başka kişi ve kuruluşlar adına tescilli çok sayıda “…”li markanın bulunduğunu, ayrıca dava konusu edilen markada geçen “… Tasarruf” kelime öbeğinin davacının ticaret unvanının ayırıcı unsuru olduğunu ve bu nedenle davacı adına marka olarak tescilinin engellenemeyeceğini, zira 6361 sayılı Kanun’un 5/c maddesi uyarınca davacının ticaret unvanında “tasarruf finansman şirketi” ibaresini taşımasının yasal bir zorunluluk olduğunu belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptale karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, davacının marka başvurusunun reddedildiği hizmetler açısından taraf markalarının aynı hizmetlerde kullanılacağını, markalarda en ön planda olan ibarelerin ortak olmasının markaları benzer kıldığını, tüketicilerin markaların aynı işletmeye ait olduğunu düşüneceklerini, aksi düşünülse dahi işletmeler arasında ekonomik/idari bağlantı olduğu kanısına kapılacaklarını, yani somut olayda karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, davacının SMK m. 6/6 hükümne dayalı olarak kendi markasının tescilini isteyemeyeceğini, ayrıca markaların tesciline mahkemelerin değil TÜRKPATENT’in karar verebileceğini, dolayısıyla huzurdaki davada davacının markasının tesciline karar verilmesini de talep edemeyeceğini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … SİGORTA A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğunu, bu markalarda esas unsurun “…” ibaresi olduğunu ve bu ibarenin ortak olduğunu, davacının markasında geçen diğer kelime unsurlarının markanın ayırt ediciliğine katkısı olamayacağını, ayrıca taraf markalarının birebir aynı hizmetlerde kullanılacağını, davacının 6361 sayılı Kanuna dayalı iddialarının da davalının çok eski tarihli tescilli markasından doğan haklarının ihlal edilmesine sebebiyet veremeyeceğini, davacının kanunen mükellef olduğu hususun, ticaret unvanında “Tasarruf Finansman Şirketi” ibaresini kullanmak olduğunu, davacının markasının davalının tescilli markası ile aynı mal/hizmet sınıflarında tesciline dair bir zaruret bulunmadığını, zaten de davacının TÜRKPATENT nezdindeki itirazlarına zikretmediği bir konuyu huzurdaki davada ileri süremeyeceğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı … … BANKASI A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; Gazi Mustafa Kemal’in inisiyatifi ile kurulmuş olan davalının 98 yıldır faaliyet gösteren, uluslararası platformda da söz ve yer sahibi olan dünyanın sayılı bankalarından biri olduğunu, davalının itirazlarına mesnet aldığı tescilli markalarının esas unsuru olan “…” ibaresine gerek tanınmış markalarıyla birlikte kullanımı ve gerekse münferiden yaygın kullanımı neticesinde tanınmış marka statüsü kazandırmış olduğunu, nitekim davalının “… KART” ürünün halk nezdinde davalı banka ile özdeşleşmiş olduğunu, davalının “… Mobil” ve “İmeceapp” markalarını da faaliyetleri kapsamında dijital ortamlarda yoğun bir biçimde kullandığını, davalının “…”li markalarıyla seri markalar yarattığını, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakın benzer olduğunu ve aynı/aynı tür hizmetlerde kullanılacaklarını, bu nedenle aralarında karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğunu, her ne kadar davacı dava konusu edilen markasında geçen “tasarruf” ibaresinin ayırt edici nitelikte olduğunu belirtmişse de, bu ibarenin finans sektörüne konu hizmetler bakımından markasal hüviyette ayırt ediciliğinin hiç bulunmadığını, dava konusu edilen markanın tescili halinde davalının “…”li markalarının …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceğini, davalının markalarının itibarının zarar görebileceğini veya ayırt edici karakterlerinin zedelenebileceğini, davalının markalarının sulandırılmasına neden olacağını, davalının ticaret unvanına dayalı iddialarının da haksız olduğunu, zira davalının 2011/76212 sayılı “… … Bankası … KART” markasının davalının ticaret unvanından 8 yıl önce tescil edilmiş olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Mahkememizce tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararı ile davacıya ait 2021/03884 kod nolu marka başvuru dosyası ve davalı şirkete ait marka tescil belgeleri getirtilmiş, taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla kısmen tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya kısmen elverişli kabul edilmiştir.

GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Davanın davacı başvurusu olan 2021/03884 sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali istemine ilişkindir. YİDK kararının davacı başvuru sahibine 05/04/2022 tarihinde tebliğ edildiği, son günün hafta sonuna denk gelmesi nedeniyle 06/06/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 12/12/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…1) Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, 2) Taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin uyuşmazlık konusu hizmetler açısından markasal hüviyette ayırt ediciliği zayıf bir ibare olduğu, ancak davalı bankanın bu ibareyi ihtiva eden markalarına, bankacılık sektörü ile ilintili mal ve hizmetler yönünden, yoğun ve ciddi bir kullanım sonucu korunması gereken ekonomik bir değer kattığının ispat edilebildiği, 3) Davacının markasının kapsamına alınmak istenilen/markanın reddedildiği dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen, 35. Sınıftaki; “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (06, 12, 19 ve 20. Sınıflara giren) malların bir araya getirilmesi hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir)” hizmetleri haricinde kalan tüm hizmetler açısından, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, 4) Davacının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin düşük olmadığı, 5) Yukarıda (1), (2) ve (3) nolu bentlerde yer verilen sebeplerden dolayı, (4) nolu bentte yer alan tespit ve değerlendirmeye rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, 35. Sınıf altındaki genel mağazacılık hizmetleri haricinde kalan, 35 ve 36. Sınıflara giren tüm hizmetler yönünden karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin (kısmen) bulunduğu, 6) Dava konusu edilen 04.04.2022 tarihli ve … sayılı YİDK kararının, bu değerlendirmeler ile, sadece, 35. Sınıftaki; “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (06, 12, 19 ve 20. Sınıflara giren) malların bir araya getirilmesi hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir)” hizmetleri yönünden çeliştiği/uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “… tasarruf” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 35, 36 sınıftaki “35 Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri: sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. … yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi … takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (06, 12, 19 ve 20. Sınıflara giren) malların bir araya getirilmesi hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir). 36 Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri.” mal ve hizmetlerin yer aldığı, itiraza mesnet markaların “… … bankası … kart”, “… mobil”, “…”, “… app”, “…”, “… … bankası …”, “… sigorta” ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 08, 09, 35, 36, 38. sınıflardaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre yapılan değerlendirme neticesinde, dava konusu edilen markanın kapsamına giren mal ve hizmetlerin itiraza mesnet markalardaki mal ve hizmetler ile aynı/ aynı tür/ benzer olduğu tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… tasarruf” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı “… … bankası … kart”, “… mobil”, “…”, “… app”, “…”, “… … bankası …”, “… sigorta” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının dava konusu edilen markası, basit bir şekil unsuruyla birlikte baskın karakterli bir kelime öbeğini ihtiva eden bir işarettir; işarette aynı puntolarda lacivert renkli kalın ve büyük harflerle “…” ve “TASARRUF” kelimeleri yan yana ve ayrı olarak yazılmış, bu kelime öbeğinin üstüne de yeşil renkli basit bir desen şekli konuşlandırılmıştır. İşarette kullanılmış olan basit şekil unsurunun, işarete markasal hüviyette kattığı ayırt ediciliğin kelime öbeği unsuruna nispeten baskın olmadığı değerlendirilmektedir, zira, böyle, basit şekil unsurları yanında dikkat çekici şekilde/puntolarda yazılmış kelime unsurlarını da ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma unsurlar ihtiva eden markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Dolayısıyla, davacının dava konusu edilen markasında esas unsurun “… TASARRUF” kelime öbeği olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalıların redde mesnet alınan markaları da, baskın birer şekil unsurunu ihtiva etmeyen, kelime markası hüviyeti ağır basan işaretlerdir; davalı bankanın bir kısım markasında kullanılan “… şekil” görselli basit şekil unsurunun da, davacının markasında olduğu gibi, işaretlere kattığı markasal hüviyetteki ayırt edicilik, kelime öbeği unsurları yanında düşük kalmaktadır. Ayrıca, davalı bankanın bir kısım markasında kullanılmış olan “… … bankası şekil” işareti de, davalının çatı markasıdır ve markaların benzerliği değerlendirmesinde geri planda ele alınması gereken bir unsurdur. Dolayısıyla, davalıların redde mesnet alınan markalarında da esas koruma altına alınmış olan unsurların, yani esas unsurların, “…”li kelime unsurları olduğu sonucuna varılmıştır.
Taraf markalarında esas unsur hüviyetinde kullanılmış olan kelime öbeklerinin ortak olarak ihtiva ettikleri “…” kelimesi nedeniyle benzer olup olmadıklarının tespiti, somut uyuşmazlığın özünü teşkil etmektedir. Zira; bu kelime öbeklerinde kullanılmış olan “tasarruf”, “kart”, mobil”, sigorta”, “cep” ve “app” şeklindeki ikinci kelimelerin hepsi de birer cins isim olup, yerleşik olarak bilinen ve kullanılan tasviri/tanımlayıcı anlamları itibariyle markasal hüviyetten yoksun kelime unsurlarıdır. Hatta, karşılaştırılan markalarda “…” kelimesiyle birlikte bu tasviri kelimelerden oluşmuş kelime öbeklerinin kullanılmış olmasının, markaları görsel ve anlamsal açılardan yakınlaştırdığı sonucuna varılmıştır.
Ancak; taraf markalarında ortak olarak geçen “…” ibaresinin, bilinen/yerleşik anlamından dolayı bir markada esas unsur olarak himaye görüp göremeyeceği de ayrıca irdelenmelidir. Zira; “…” kelimesi, Türkçe’de “birçok kimsenin toplanıp el birliğiyle bir kişinin veya bir topluluğun işini görmesi ve böylece işlerin sıra ile bitirilmesi” yerleşik anlamını haiz bir isimdir ve bunun gibi, anlamı herkes tarafından bilinebilecek, kullanımı yaygın ve yarattığı algı aynı olan, ayırt edici niteliği zayıf ibarelerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceğine, bu tür zayıf ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğuna dair yerleşmiş/emsal yargı kararları mevcuttur. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle, zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir.
Dava konusu somut olayda da, davalı bankanın gerek dava dosyasına gerekse marka işlem dosyasına sunduğu belge ve delillerden, başta “… KART” olmak üzere “…”li markaların davalı banka tarafından bankacılık sektöründeki ürün ve hizmetlerde … geneline yaygın, yoğun ve ciddi kullanımı ve tanıtımı neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamının arttığı, davalı bankanın “…”li markalarıyla bir “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davacının markasında “…” ibaresinin redde mesnet markalarda olduğu gibi yerleşik anlamı haiz başka kelimelerle aynı kompozisyonda, yani birer kelime tamlaması olarak ve baskın birer şekil unsurundan yoksun biçimde kullanılmış olduğu tespit edildiğinden, davacının markasının, davalı bankanın “…”li markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davalı bankanın “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “… TASARRUF” ibareli markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının, davalı bankanın yeni bir marka yarattığı yönünde bir algının oluşmasının ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. Bu meyanda; markaların işitsel olarak karşılaştırılmasında, taraf markasında ortak olan “…” ibaresinin varlığının ve bu ibarenin markalarda kullanılmış kelime öbeklerinin baş kısmında yer almasının, markaları kulakta bıraktıkları “tını” itibariyle işitsel açıdan düşük düzeyde benzerlik oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Taraf markalarında geçen bu ibarenin, yukarıda incelenen yerleşik/bilinen anlamından dolayı, markaların tüketici zihninde yarattığı algının farklılaştığının da söylenmesi mümkün görülmemektedir. Bütün bunlara göre; somut olayda, karşılaştırılan markalar arasında görsel, işitsel, anlamsal ve genel kompozisyon itibariyle benzerlik olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar bilirkişi heyeti “karşılaştırılan markalar arasında, 35. Sınıf altındaki genel mağazacılık hizmetleri haricinde kalan, 35 ve 36. Sınıflara giren tüm hizmetler yönünden karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin (kısmen) bulunduğu” belirtilmiş ise de; raporun aksi yönde taraf markaları arasında görsel işitsel ve anlamsal benzerlik bulunduğu, mal ve hizmetler bakımından emtia ayniyeti/benzerliği şartının gerçekleştiği, karıştırılma ve ilişkilendirilme ihtimali koşullarının somut olayda bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın düşümü ile 99,20 TL bakiye karar harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 19/01/2023