Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/222 E. 2022/443 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/222 Esas – 2022/443
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/222
KARAR NO : 2022/443

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/06/2022
KARAR TARİHİ : 22/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 06/06/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin “…” esas unsurlu tanınmış çok sayıda markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın kısmen reddedildiğini, bu kısmi ret kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacı ile davalı firma pay sahipleri arasında 27.09.2011 tarihinde imzalanan devir sözleşmesinde “1.4. marka kullanmama yükümlülüğü” maddesinin bulunduğunu, bu taahhütte aykırı olarak davalının kullanmanın ötesinde markayı tescil ettirmeye çalıştığını, bilinçli şekilde yapılan bu hareketin kötüniyetli olduğunu ve davacının tanınmışlığı ve itibarından faydalanma amacı taşıdığını, davalı ve diğer grup şirketlerinin kendilerini tanıtırken web sayfasında davacının kendisi, iş ortağı izlenimi verdiğini, bu kapsamda davalılara ihtarname keşide edildiğini, cevabi ihtarname ile taleplerin kabul edilmediğinin bildirildiğini, Ankara 3. FSHHM’nin …sayılı dosyasında davalı tarafından ikame edilen YİDK kararının iptali davasında dosyaya sunulan uzman görüşünde kötüniyetli marka başvurusunda bulunulmuş olduğu hususunun hisse devir sözleşmesi kapsamında ele alındığını, söz konusu davanın reddine karar verildiğini, bu bağlamda davalının davacı markalarını çok iyi bildiğini ancak sistematik şekilde kötüniyetli eylemlerde bulunduğunu, Türkiye’de ve uluslararası düzeyde tanınmış davacı markaları sebebiyle m. 6/5 koşullarının oluştuğunu, davacının ayırt ediciliğinin ciddi biçimde zedeleneceğini, somut olayda m. 6/1 koşullarının bulunduğunu, başvuru kapsamında kalan malların davacı markaları kapsamındaki emtialar ile ilişkilendirilebilecek düzeyde olduğunu, mal/hizmetlerin aynı/aynı tür olduğunu, karıştırılma ihtimali bulunduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu markalar arasında iltibas yaratacak derecede benzerlik bulunmadığını, işaretler arasında yer alan düşük dereceli benzerliğin, mal/hizmetler arasında var olan yüksek dereceli benzerlik ile telafi edilebilecek olması sebebiyle, somut olayda taraf markaları arasındaki benzer emtiaların, iltibas tehlikesinin önlenebilmesi açısından başvuru markası kapsamından çıkartıldığını, markaların bütüncül olarak değerlendirilmesi halinde, davacı markasının orta düzeydeki tüketici tarafından başvuru konusu marka ile benzer olarak algılanması ve karıştırılma ihtimalinin doğmasının mümkün olmadığını, bu nedenle markanın içerisinde yer alan unsurlardan sadece birisine bakılarak ve diğer unsurlar ihmal edilerek ayırt ediciliğin varlığına veya yokluğuna hükmedilemeyeceğini, davalının “… …” ibareli başvurusunun 43. sınıf hizmetler için tescili veya bu hizmetlerle ilgili olarak kullanımı halinde 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinde sayılan koşulların ortaya çıkacağına ilişkin olarak, itirazda, muterizin “…” markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak delillerin, argüman ve savların sunulmadığını bu sebeple başvurunun 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi uyarınca reddini gerektirecek haklı ve geçerli bir sebep bulunmadığını, SMK 6/9 hükmü kapsamında davalı şahsın başvurusunun kötüniyetli olduğunu ispata ilişkin somut bir delil ortaya konulmadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirket ile davacı şirket ortakları arasında kardeşlik ilişkisi mevcut olup, taraflar arasında 28.09.2011 tarihinde devir sözleşmesi akdedildiğini, bahse konu sözleşmenin “…” ibaresinin kullanımına muvafakat edildiğini açıkça ortaya koyduğunu, sözleşmenin 1.4. maddesi uyarınca ”3S” ve “…” markasının kullanımına izin verildiğini, söz konusu sözleşme hükmü ile beraber davacı şirketin 10 yılı aşkın süredir sergilediği tutum ve davranışlarından hareketle gerek marka kullanımına gerekse yıllardır süregelen faaliyetlere muvafakat ettiğini, icazet verdiğini, hak sahiplerinin aynı veya benzer markaların varlığına karşılıklı olarak sessiz kaldığını ve tahammül ettiğini, artık markalarının devamına ve diğer versiyonlarına karşı da dava açma haklarına sahip olmadıklarını, taraf şirketlerin yöneticilerinin tamamının aynı aileden geldiğini, bu itibarla, seçilen bu marka ibaresinin herhangi bir 3. kişinin marka hakkına benzerlik ya da tecavüz şeklinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, davalı şirketin; davacının tescilli markasından haberdar olduğu halde, aynı sektörde ve markanın tescilli olduğu emtia grubunu da kapsayacak şekilde iltibas oluşturan ibarelerin varlığı sebebiyle kötüniyetle hareket ettiği yönündeki iddiaların somut gerçeğe ve hukuka aykırı olduğunu, zira somut olayda marka hakkına tecavüz bulunmadığını, davacı şirket ve davalı şirketin faaliyet alanlarının farklı olup “… kilit” ibaresinin kilit ve hırdavat sektöründe tanındığını, davalı şirketin faaliyet gösterdiği gayrimenkul yatırım/geliştirme/kiralama sektörü ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, davalı şirketçe başvuruya konu edilen ibare görsel, kavramsal ve işitsel olarak ele alındığında da ayırt edici unsurların/ayrıntıların kendini gösterdiğini, ilgili tüketici kitlesi dikkate alındığında, markaların birbirine karıştırılma ihtimali olmadığını, markaların genel görünüm ve izlenim açısından birbirlerinden farklı olduğunu, ticari olarak yolları ayrılan kardeşler tarafından ilk olarak yazılı sözleşme ile özellikle de taşınmazlarda “3s” ibaresi olmaksızın “…” ibaresinin tek başına kullanımına dahi izin verildiğini, hatta bu kapsamda davalı şirkete ait tescilli markaların olduğunu, … center, … outlet center, … avm markalarının, davalı şirket üzerine tescilli olup 10 yılı aşkın süredir kullanıldığını, itiraz eden şirketin iddia ettiği gibi kilit ve hırdavat sektöründe herhangi bir faaliyetleri bulunmadığını, … kilit markasının tanınmış olduğu alanın kilit ve hırdavat sektörü olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 05/04/2022 tarihinde tebliğ edildiği, son günün hafta sonuna denk gelmesi nedeniyle 06/06/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 22/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Somut uyuşmazlıkta SMK m. 6/1 koşullarının bulunmadığı, Somut uyuşmazlıkta SMK m. 6/5 koşullarının bulunmadığı, Somut uyuşmazlıkta SMK m. 25/6 koşullarının bulunmadığı, Salt hukuki bir değerlendirme olması sebebiyle SMK m. 6/9 kapsamındaki iddiaların takdirinin Sayın Mahkemeye ait olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “… …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 43.sınıftaki “43 Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise “…” esas unsurlu ibarelerden meydana geldiği ve koruma kapsamında 06, 07, 08, 09, 11, 16, 19, 20, 21, 35, 36.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda davalı markası kapsamında kalan 43. sınıf hizmetler ile davacı markaların kapsamında yer alan mal/hizmetler arasında benzerlik ilişkisi olmadığı sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…” esas unsurlu ibarelerden oluştuğu görülmektedir.
Markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebilmesi için yukarıda da belirtildiği üzere öncelikle markayı oluşturan ibarelerin aynı/benzer olması koşulu bulunmaktadır. İki işaret arasında karıştırılma ihtimali, iki şekilde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan birincisi, tescil talebine konu markanın tescilli veya tescili için daha önce başvurusu yapılmış markaya benzerliği nedeniyle önceki markanın aynısı ya da benzeri marka zannedilmesi ve bu sebeple satın alınmak istenen ürün dışında bir ürünün satın alınmasına sebebiyet verilmesidir. İkinci ihtimal ise, tüketicinin iki marka arasındaki farklılıklar nedeniyle her iki markanın aynı marka olmadığını anlamasına rağmen, iki markanın aynı işletmeye, başka bir ifadeyle aynı iktisadi – idari kaynağa ait olduğunu sanmasına sebebiyet verilmesidir. Bu durumda da tüketici, gerçekte almak istemeyebileceği bir ürünü, salt güvendiği önceki markayla irtibatlı sandığı için sonraki markayı alabilecektir. Böylece, önceki tescilli veya tescil talebine konu edilmiş markayı taşıyan ürünler için tüketici nezdinde tesis edilen güvenden haksız olarak yararlanma sonucu doğabileceğinden, karıştırılma ihtimali gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim tüketiciler daha önce gördükleri, satın aldıkları mal veya hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildikleri kadarıyla hafızalarında kalan özelliklerine dayanarak sonraki alışverişlerinde aynı veya benzer markayı taşıyan malı/hizmeti satın almayı tercih ederler.
Markalar karşılaştırılırken görsel, işitsel ve anlamsal açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. Yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır.
Bu açıklamalardan sonra somut uyuşmazlık ele alındığında, dava konusu marka işaretlerinin benzerliği hususunda kurum kararının, davacı lehine olduğu, işbu YİDK kararının iptali-hükümsüzlük davasını da davacının ikame ettiği dikkate alındığında “işaretsel benzerlik” olgusunun uyuşmazlığın esası olmadığı düşünülmektedir. Bununla birlikte davacının m. 6/1 kapsamındaki iddia ve itirazları ile görevlendirme kapsamı dikkate alınarak gerekli incelemeler yapılmıştır.
Görüldüğü gibi “… i serisi”, “… galeri” ve “…” markaları davacı adına tescillidir. Davacı, yukarıda arz edilen 341 marka da dikkate alındığında, … markasının ve … ibaresinin devamına getirilen eklerle oluşturulan … seri markalarının sahibidir. Bu markalardan sonraki tarihli davalının “… …” markasının da aynı yöntem ile oluşturulduğu ve “…” ibaresinin devamına “…” eki getirildiği anlaşılmaktadır. Buna göre dava konusu markaların tamamının başlangıç kısmında “…” kelimesinin bulunduğu, soldan sağa okuma prensibi içinde ilk seçilen sözcüğün “…” olduğu, markalar …, … galeri, …-i serisi ve … … olarak telaffuz edildiğinde ilk vurgunun “…” ibaresinde toplandığı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla dava konusu markalarda ortak “…” sözcüğü sebebiyle işitsel bir benzerlik söz konusudur. “…” sözcüğünün devamına getirilen “…”, “i serisi” ve “galeri” ekleri “…” kelimesinin anlamsal niteliğini değiştirmediğinden markalar arasında anlamsal bir benzerliğin de bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Dava konusu markaları görsel olarak ele aldığımızda; davalı markasının turkuaz renkli dikdörtgen çerçeve içinde, beyaz zemin üzerine aynı puntolarla ve büyük harflerle yazıldığı, üstte kahverengi renkli “…” ve altta turkuaz renkli “…” kelimelerinden oluştuğu, markanın bu dizayn tarzı itibariyle iki kelime olarak seçildiği ve “… …” olduğu görülmüştür. Davacı markalarının ise siyah, ortası içe kavisli çerçeve içinde şeklindeki “…” sözcüğünün yanı sıra bu görselin yuvarlak şekil üzerine kırmızı renkli olarak da kullanıldığı yahut düz, siyah büyük harflerle “…” olarak da tercih edildiği görülmüştür. Bu bağlamda dava konusu markalarda kullanılan renk, şekil ve ilave kelime unsurları birlikte değerlendirildiğinde markalar arasında görsel bir ayniyetten söz etmek mümkün değilse de ortak “…” ibaresine bağlı olarak aralarında benzerlik ilişkisi bulunduğunu ifade etmek gerekmiştir. Sonuç olarak davalı markası, davacı markalarının “özdeşi, bire bir aynısı” olmamakla birlikte ortak “…” kelimesi sebebiyle aralarında işitsel, görsel ve anlamsal benzerlik bulunduğu, bir bütün olarak bıraktıkları intibaın benzer olduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m. 25/6 Kapsamında “Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı” Bakımından Değerlendirme
6769 s. SMK’nin 25/6 hükmü “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” şeklindedir. Düzenlemeden anlaşıldığı üzere sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için marka sahibinin, markanın başkası tarafından tescil ettirildiğinden ya da kullanıldığından haberdar olması gerekmektedir. Buradan hareketle davalının dava konusu markası için 20.05.2020 tarihinde başvuru yaptığı ve başvuru yayımına davacı tarafından itiraz edildiği yani sessiz kalınmadığı ayrıca davalının işbu işareti markasal olarak eskiden beri kullandığı ve bu kullanımın da davacı tarafından bilindiği yönünde bilgi, belge ve delillerin de dosya kapsamında olmadığı değerlendirilerek m. 25/6 koşullarının bu minvalde oluşmadığı kanaatine varılmıştır. Bu noktada davalı tarafın, 28.09.2011 tarihli “Devir Sözleşmesinin” 1.4 maddesine atfen “…” ibaresinin kullanımına davacı tarafından sessiz kalındığı iddiasını da ele almak gerekmiştir. Buna göre ilgili düzenlemenin davalıya “sınırlı bir kullanım hakkı” verdiği, taraflar arasındaki akde uygun kullanımın sonraki kullanım ve/veya tescillerin sessiz kalma yoluyla hak kaybı yaratmayacağı kanaatine varılmıştır. Dosya kapsamı incelendiğinde, taraf firmaların aynı aileden gelen kimselere ait olduğu ve halen şirketlerde kurucu olan kimseler arasında 28.09.2011 tarihinde “Devir Sözleşmesi” akdedildiğini hususlarında bir çekişme bulunmamaktadır. Sözleşmenin “I. Tarafların Hak ve Yükümlülükleri” kısmında “1.4 Marka Kullanmama Yükümlülüğü” düzenlemesinden anlaşıldığı üzere; 1- “…” markasının Grup şirketlerine ait olduğu ancak “3S …” ve “S …” vs. şeklinde “…” ifadesinin başına “3S” ve “S” gibi ifadelere yer verilerek kullanabileceği, “…” markasının kullanımının devralınan gayrimenkullerle sınırlı olduğu, bunun dışında “…” markasının doğrudan/dolaylı olarak kilit ve hırdavat sektörü dahil hiçbir sektörde kullanılamayacağı, kullandırılamayacağı, konusunda mutabakat sağlandığı, İşbu sözleşmenin ilk sayfası (A) kısmında, tarafların devir konusu gayrimenkuller konusunda (daha önce bir protokol yapmak suretiyle) anlaştıklarının belirtildiği, akdin “1.7 Gayrimenkul Devir Yükümlülükleri” kısmında bu konudaki esasların düzenlendiği görülmüştür. Buna göre devre konu gayrimenkuller, hak ve yetkiler “Devir Sözleşmesi” ile düzenlenmiş ve sözleşmede belirtilen devralınan gayrimenkullerle sınırlı olarak “…” markasının kullanımına müsaade edilmiş olduğu, bunun dışındaki kullanımların “…” ibaresinin başına getirilecek “3S” ve “S” gibi ön eklerle mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında davalının “… …” ibareli dava konusu markasının taraflar arasında yapılan sözleşme hükümlerine uygunluğu hususu ve davalının, davacıya ait markayı sözleşmeye aykırı bir şekilde tescil ettirmek istemesi, taraflar arasında yapılan devir sözleşmesindeki bir yükümlülüğün ihlali sonucunu doğurma ihtimali var ise de bu durumun bir marka tescil engeline sebebiyet vermeyeceği kanaati oluşmuştur.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır. Bu çerçevede somut uyuşmazlık ele alındığında, dava konusu marka işaretleri arasındaki ilişkinin “benzerlik” düzeyinde olduğu, ayrıca 43. sınıf hizmetlerin, davacı markaları kapsamındaki mal/hizmetlerden çok farklı olduğu, ilgili tüketici kesiminin aklına önceki tanınmış markayı getirme ihtimalinin pek mümkün olmadığı, davacının 6/5 ile aranan (3) koşuldan birinin gerçekleşebileceği yönünde yaklaşık bir ispat da sunamadığı değerlendirilmiş olmakla SMK m. 6/5 koşullarının somut uyuşmazlıkta bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları benzer ise de kapsamlarında yer alan mal ve hizmetler farklı olduğundan davacı markaları ile dava konusu marka arasında iltibas bulunmadığı için 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 22/12/2022