Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/207 E. 2022/473 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/207
KARAR NO : 2022/473

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/05/2022
KARAR TARİHİ : 29/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 30/05/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin…” ibareli markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…”” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının 1974 yılından bu yana gıda sektöründe faaliyet göstermekte olduğunu, güncel ticaret unvanının ilk defa 05.03.1976 tarihinde tescil edildiğini, ticaret hayatına başladığı günden bu yana “…” markasını kullandığını, bunun yanında “…” ve “…” markaları ile de tanındığını, bu ibareleri ihtiva eden onlarca tescilli markasının bulunduğunu, bu markalarını taşıyan ürünlerini dünyanın pek çok ülkesine ihraç ettiğini, dava konusu edilen … sayılı markasının 30, 35 ve 43. Sınıflara giren emtialar açısından tescil edilmek istendiğini, halbuki bu markanın davacının “…”lu markalarıyla iltibas yaratacak düzeyde benzer bir marka olduğunu, markada geçen şekil unsurunun ayırt edici nitelikten yoksun olduğunu, markanın esas unsuru olan “…” ibaresinin, davacının markalarının esas unsuru olan “…” ibaresine görsel ve işitsel olarak ayniyet düzeyinde benzediğini, davalının bu markasının davacının tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını, haksız yarar elde edeceğini ve bu tanınmış markalarının itibarını zedeleyeceğini, “…” markasına davacının uzun yıllardır çok fazla miktarda yatırım yaptığını ve bu yatırımlar neticesinde söz konusu markanın tüketici nezdinde tanınmış hale geldiğini, ayrıca davacının “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi de olduğunu, davalı TÜRKPATENT’in davacının “…” markasıyla benzer markaları reddettiği birçok emsal kararının bulunduğunu, davaya konu “…” markasının kapsamına alınmak istenilen 30, 35 ve 43. Sınıflara giren emtialarda davacının “…” markalarının tescilli olduğunu, yani somut olayda emtia benzerliği şartının da gerçekleşmiş olduğunu, davalının faaliyet gösterdiği sektörde tanınmış olan “…” markasından haberdar olmamasının mümkün olmadığını, buna rağmen davalının “…” markasına bu derece benzer bir markayı tescil ettirmek istemesinin davalının kötü niyetli olduğunun açık bir tezahürü olduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, davacının dava konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığı ve gerçek hak sahipliği hususundaki iddialarının da ispat edilemediğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahıs vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının itirazlarının TÜRKPATENT tarafından reddedilmiş olmasının haklı ve hukuka uygun olduğunu, zira taraf markalarının birbirlerine benzemediğini, dava konusu edilen markada “…” ibaresi içerisine bir şekille birlikte yerleştirilmiş “MD” markasının davalının esas markası olduğunu, tarafların çalışma alanlarının da farklı olduğunu, davalının dondurma sektöründe çalıştığının dava konusu edilen markadaki şekil unsuruyla vurgulanmış olduğunu, davacının iddialarının aksine dava konusu edilen markanın 35. Sınıfa giren hizmetlerde tescilli olmadığını, zira bu hizmetlerin dava dışı firmaların “…” ve “…” markalarına dayalı olarak dosyaladıkları itirazlar üzerine TÜRKPATENT tarafından markanın kapsamından zaten çıkartılmış olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 29/03/2022 tarihinde tebliğ edildiği, son günün pazar gününe denk gelmesi nedeniyle 30/05/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 16/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup çoğunluk görüşünde özetle; “…1) Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirleriyle benzer olmadığı, 2) Davacının muhtelif markaları hasebiyle, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, 3) Dava konusu markanın kapsamına giren 30 ve 43. Sınıflardaki gıda ile ilintili mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici/alıcı kesiminin seçicilik/bilinç/dikkat/algı/özen seviyelerinin yüksek olmadığı, 4) (1) nolu bentte yer alan sebeplerden dolayı, (2) ve (3) nolu bentlerdeki tespitlere rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 5) Davacının “önceki kullanıma dayalı hak” ve “tanınmışlık” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, 6) Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 7) Dava konusu edilen 28.03.2022 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olduğu, 8) Davacının hükümsüzlük isteminin, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 30, 43.sınıftaki “30 Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Maraş dondurması coğrafi işareti özelliklerine uygun dondurmalar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez. 43 Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise …” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 29, 30, 31, 35, 43.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda taraf markaları arasında, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar yönünden emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının bir kısım markası sırf kelime markasıdır ve bunların da bir kısmı “…” ibaresini tek başına, bir kısmı da bu ibareyi başkaca kelime unsurlarıyla bitişik veya tamlama halinde ihtiva etmektedir. Davacının diğer bir kısım markası ise renk ve şekil unsurlarını da içeren karma markalardır ve bunların bir kısmı ambalaj şeklini, bir kısmı da “…” çatı markasını ihtiva etmektedir. Davacının ambalaj şeklini ihtiva eden “…” esas unsurlu markalarında tek başına baskın/ilk anda göze çarpan/esas unsurun “…” ibaresi olduğunu söylemek mümkün değildir. Aynı şekilde, davacının “…” ibaresini de ihtiva eden “…” markalarında “…” ibaresinin tek başına baskın/ön plandaki/esas unsur olduğunu söylemek mümkün görülmemektedir. Bu markalarda “…” ibaresi, diğer kelimelerden, bu meyanda “…” ibaresinden daha büyük puntolarda ve ön planda konuşlandırılmıştır ve markalara bakıldığında ilk anda göze çarpmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu markalarda “…” ibaresi, genel görünüm itibariyle baskın unsur olarak nitelendirilememektedir. Davacının diğer bir karma markası olan “… şekil” görselli markasında da, “…” ibaresi renk ve şekil unsurlarıyla bir arada kullanılmış ise de, bu ibare görselin en ortasında büyük puntolarla ve siyah zemin üzerine beyaz büyük harflerle yazıldığından, davacının diğer karma markalarından farklı olarak, markada ilk anda göze çarpan/esas unsur olarak nitelendirilebilmektedir.
Davacının sırf kelimelerden müteşekkil kelime markalarının incelenmesine gelince; bu markaların 4 tanesinde, “…” ibaresi tek başına yer aldığından, bu markaların esas unsurunun “…” ibaresi olduğu tartışmasızdır. Davacının diğer kelime markalarında ise“…” ibaresi, başka ekler/heceler eklenerek türetilmiş ….haldedir. Davacının bütün bu markalarında “…” ibaresinin tek başına esas unsur olduğunu söylemek mümkün değildir; markada yer alan ve “…” ibaresiyle aynı yazım karakterinde ve aynı puntolarda yazılmış olan diğer kelime unsurları, “…” ibaresiyle birlikte algılanmaktadır ve baskınlıkları bir bütün olarak aynıdır.
Bütün bu sebeplerle; davacının sadece 2014/28347, 2013/43650, 2013/30811 ve 2019/130680 sayılı kelime markalarında ve 2013/40635 ile 2019/83223 sayılı karma markalarında “…” ibaresinin esas unsur olduğu, diğer markalarında yer alan kelime, şekil ve renk unsurlarının, genel görünümde “…” ibaresiyle bir bütün olarak algılandığı ve “…” ibaresinin bu markalarda tek başına baskın unsur olmadığı sonucuna varılmıştır.
Davalının dava konusu edilen markasının görseli incelendiğinde, bu markanın da renk, şekil ve kelime unsurlarından müteşekkil karma bir marka olduğu görülmektedir; işarette açık mavi renkli düz yazım karakterindeki büyük harflerle yazılmış olan “…” ve “…” hecelerinin arasına, “M” ve “D” harflerinden oluşturulmuş bir külahlı dondurma şekli konuşlandırılmış, bu kompozisyonun sağ alt köşesine de küçük punotlarla ve yine mavi renkli küçük harflerle “maraş’tan” ibaresi yazılmıştır. İşarette genel tertip tarzı yönünden, zaten de markasal hüviyette ayırt ediciliği düşük olan “maraş’tan” ibaresinden ziyade, büyük puntolarla yazılmış olan “…” ve “…” hecelerinin, işaretin kelime unsuru olarak ön planda algılandığı hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Ancak; “…”ve “…” hecelerinin birleşik olarak “…” şeklinde algılanmadığı, ortalarına yerleştirilmiş basit şekil unsuruyla bütünleşik bir kompozisyon halinde algılandığı sonucuna varılmıştır. Yani; davalının markasında “…” ve “…” hecelerinin arasına yerleştirilmiş olan, “M” ve “D” harflerinden oluşturulmuş şekil unsurunun yaratmış olduğu algının ve bu kompozisyonunun işarete kattığı ayırt ediciliğin, işarette kullanılmış olan “…” ve “…” hecelerinden daha düşük seviyede kaldığı söylenememektedir. Zira; her ne kadar, basit şekil unsuru yanında baskın kelime unsurları ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” ise de davalının markasında kullanılmış olan şekil unsurun “basit” bir kompozisyondan ibaret olduğu ve işarette geri planda kaldığının ve markanın genel görünümü itibariyle, ayrı yazılmış “…” ve “…” hecelerinin bütünleşik/birleşik bir biçimde algılanarak “…” şeklinde tek başına ön plana çıktığının kabulü mümkün görülmemiştir. Davacının bir kısım markalarının esas unsuru olan “…” ibaresi ile dava konusu edilen markadaki “…” hecelerinin mevcudiyetinden hareketle, taraf markalarının görsel açıdan benzediğini söylemek mümkün görülmemektedir. Dava konusu edilen markada kullanılmış olan kompozisyon ve tertibin, taraf markalarının birer bütün olarak bıraktığı genel izlenimleri, tümüne hakim olan görünüşleri ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajlarını görsel açıdan yeterli derece farklılaştığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, işitsel açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Dava konusu edilen markanın “…”dan ziyade “…” şeklinde okunuyor olmasının, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları işitsel açıdan birbirlerinden yeterli derecede farklılaştıkları kanaatine varılmıştır.
Somut olayda karşılaştırılan “…” ve “…” ibarelerinin Türkçe’de bilinen/ yerleşik birer anlamı yoktur. Her ne kadar davacının marka olarak kullandığı “…” ibaresi, üzerinde kullanıldığı ve “kıvırcık erişte” anlamına gelen Uzakdoğu kökenli “…” isimli gıda maddesinin cins isminin Türkçe’deki okunuşuna yakınlaşsa da, “…” ibaresinin doğrudan/ilave bir zihni çabaya gerek kalmaksızın “…” ibaresini çağrıştırdığını söylemek mümkün görülmemektedir. Tarafların markasında geçen ve Türkçe’de yerleşik birer anlamı olmayan bu ibarelerin tüketici nezdinde doğrudan uyandırdıkları bir algının/kavramın bulunmaması nedeniyle, karşılaştırılan markaların anlamsal açıdan da benzer olmadığı kanaatine varılmıştır.
Bütün bunlara göre; taraf markalarında “…” ve “…” ibarelerinin geçiyor olmasının, işaretleri görsel, işitsel ve anlamsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer kılmaya yetmediği kanaatine varılmıştır.
Netice itibariyle taraf markalarda geçen “…” ve “…” ibarelerinin mevcudiyetinden hareketle, taraf markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılığını vurgulayan imajları ve davalının markasında bu ibarenin şekil unsuruyla bütünleşik olarak ve “…” şeklinde algılanması sebebiyle, taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal açılardan yakınlaştığını söylemek mümkün görülmemiştir. Sonuçta; her ne kadar davacının muhtelif markaları yönünden, karşılaştırılan markalar aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacak ise ve gıda ile ilintili bu emtiaların hitap ettiği tüketici/alıcı kitlesinin dikkat/özen/bilgi/seçicilik düzeyi yüksek olmasa da, markaların benzememesi durumunun, halkın söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkı yanılması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 Sayılı SMK’nın 6/3 Maddesi Yönünden Yapılan Değerlendirme
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir. Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir. Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Bütün bunlara göre; SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markaları ise tescillidir ve korunması SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca somut olayda karşılaştırılan markalar benzememektedir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şahıs tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şahsın kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-3-5-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan raporun çoğunluk görüşü ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 29/12/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.