Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/194 E. 2022/418 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA …. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
…. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/194
KARAR NO : 2022/418

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/05/2022
KARAR TARİHİ : 08/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 20/05/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 149415, 2009/67947, 2019/46646, 2019/46649 sayılı “…”, “…”, “…”, “…” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… medikal …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkili şirketin 1902 yılında ilk olarak …. adıyla kurulmuş dünya çapında faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, “…” markasının müvekkili şirketin ilk isminin baş harflerinin … adet “…” olmasından türetilen orijinal ve ayırt edici bir ibare olduğunu, müvekkili şirketin 45’i aşkın ürün sahasında ve bunlara ilişkin hizmet sektörlerinde yoğun biçimde faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin Türkiye’deki faaliyetlerini önce 1982’de kurduğu irtibat bürosu vasıtasıyla yürüttüğünü ve akabinde 1988 yılında kurulan … Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile kalıcı biçimde Türkiye pazarında kendisine yer edindiğini, müvekkili şirketin “…” markalarının Türkiye de dahil bir çok ülkede tescilli olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin “…” markasının T/00417 sayı altında tüm mal ve hizmet sınıflarını kapsayacak şekilde tanınmış marka olarak koruma altında olduğunu, davalı şahıs tarafından 10. sınıf mallar için tescil edilmek üzere … sayılı “… medikal …” ibareli marka başvurusu yapıldığını, dava konusu marka başvurusuna müvekkili şirketin tanınmış “…” markaları gerekçe gösterilerek SMK 6/1 ve 6/5 maddeleri uyarınca itirazda bulunulduğunu, itirazlarının haksız ve hukuka aykırı olarak reddedildiğini, dava konusu marka başvurusunun tescil edilmek istendiği malların müvekkili markaları kapsamında yer alan mallar ile birebir aynı olduğunu, dava konusu marka ile müvekkili şirkete ait markaların görsel ve işitsel açılardan yüksek düzeyde benzer olduğunu, markalar arasındaki benzerliğin halk arasında karıştırılma ihtimalini ortaya çıkardığını, müvekkili markasının 1 rakam ve 1 harften ibaret olduğunu, dava konusu markada yer alan “medikal” ibaresinin tescil edilmek istenilen sınıf bakımından tanımlayıcı olduğunu, dava konusu markanın da bu tanımlayıcı ibare dışında 1 rakam ve 1 harf ve başvuru sahibinin ismini içerdiğini, dava konusu markada asıl korunmak istenen ve ayırt edici olan unsurun “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin aynı zamanda müvekkili şirketin ticaret unvanının çekirdek unsuru olduğunu ve müvekkili ile özdeşleştiğini, dava konusu ile benzer marka başvurularına karşı müvekkili şirket itirazları sonucu müvekkili lehine verilmiş birçok karar bulunduğunu, dava konusu markayı gören tüketicilerin markayı müvekkili şirket markalarının devamı şeklinde bir seri marka olarak algılayacaklarını, tüketicilerin “… MEDİKAL” ibareli markayı gördüklerinde bu markayı medikal, maske gibi malların da yer aldığı tıbbi ürünler sektöründe yüksek bilinirliği ve ünü olan müvekkili şirket markaları ile bağdaştıracaklarını, tüketicilerin yanlışlıkla müvekkili markaları yerine dava konusu marka altında sunulan malları seçebileceklerini, müvekkili şirketin “…” markalarının medikal/koruyucu maskeler üzerindeki yaygın fiili kullanımları ile aynı yazı tipinde oluşturulmuş “…” ibaresini ihtiva eden dava konusu markanın karıştırılmasının kaçınılmaz olduğunu, müvekkili şirketin itiraza dayanak “…” markalarının dünya çapında 100’ün üzerinde ülkede yıllardır tescilli olduğunu, yoğun kullanım ve tanıtım faaliyetleri sonucunda çok iyi tanınır hale geldiğini, müvekkili şirket markalarının hem Paris Sözleşmesi kapsamında, hem de ülkemizde tanınmış olduğunu, dava konusu markanın müvekkili markası ile benzerliği sebebiyle müvekkili markasının itibarı ve ayırt edici karakterinin zedelenebileceğini, davalının müvekkili markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlayabileceğini, dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin markanın geri kalanına göre çok daha küçük puntoyla yazılmış olması sebebiyle dikkat çekmeyen ayırt ediciliği olmayan bir ibare olduğunu, davalı şahsın dava konusu markayı yaratmasındaki niyetinin huzurdaki davayla ilgisiz olduğunu, davalının söz konusu markayı tanıtım faaliyetlerinde henüz kullanmıyor olmasının önem teşkil etmediğini, TÜRKPATENT nezdinde “…” ibareli başka marka tescillerinin bulunmasının dava konusu markanın da tescil edilebileceği anlamına gelmediğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… medikal …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şahsa ait başvuru markası ile davacı şirketin itiraza gerekçe markalarının ihtiva ettikleri ayırt edici unsurlarının tamamı itibariyle görsel, işitsel veya anlamsal düzeyde ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer olmadıklarını, başvuru markasında “medikal” ve “…” ibareleri bulunduğunu, itiraz gerekçesi markaların Türkiye’de tanınmışlık düzeyine ulaştığı sonucuna varmak için yeterli bilgi ve belge sunulmadığını, dava konusu markanın davacı markalarına vereceği zararın ya da bu markaların ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağı ve nasıl ortaya çıkacağını göstermeye yeterli delil sunulmadığını, YİDK kararının hukuka uygun olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahıs cevap dilekçesinde özetle; 2013 yılından beri Eskişehir ilinde üretici ve ithalatçı firmalardan aldığı bayilik sistemi ile kamu kurumlarına ihale ve doğrudan temin yolu ile satış yapan cirosu düşük bir yerel firma olduğunu, unvanının “… Medikal-…” olarak kayıtlı olduğunu, “…” ibaresinin kızlarının isimlerinin baş harflerinden oluştuğunu, ibarenin tek başına “… Medikal” olarak kullanılmadığını, işletmenin promosyon, reklam vs yapmadığını, marka başvurusundaki amacının Sağlık Bakanlığındaki kayıtlarının ileride olabilecek itiraz sonucu değiştirmek zorunda kalmamak adına olduğunu, yaptıkları incelemelerde “… Direkt, … Kablo, … Plastik kalıp” gibi bazı firmalara marka hakkı tanınmış olduğunu gördüklerini, iyi niyetli olarak marka başvurusunda bulunduğunu ve başvurusunun onaylandığını beyan ederek, davanın reddini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATNET tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 24/03/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 20/05/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 10/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan emtianın davacıya ait markalarda yer alan emtialar ile ayniyet taşıdığı, Davalıya ait dava konusu marka başvurusu ile davacıya ait gerekçe markaların esas unsur bakımından görsel olarak benzer olduğu, fakat işitsel ve kavramsal olarak benzer olmadığı, dava konusu marka kapsamında yer alan emtiaların hitap ettiği tüketici kitlesi de göz önüne alındığında, dava konusu marka başvurusunun davacı markaları ile karıştırılma ihtimali bulunmadığı, Davacıya ait “…” ibareli markanın “medikal ekipmanlar” bakımından tanınmış marka olduğu, dava konusu marka kapsamında yer alan emtiaların, davacı markasının tanınmış olduğu sektör ile yakından ilişkili olduğu, dava konusu markanın, davacıya ait markalar ile görsel olarak benzer olduğu, davalıya ait markanın, davacıya ait “…” ibareli tanınmış markanın ayırt edicilik karakterine ve itibarına zarar vermesi ve tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinin somut olay bakımından mevcut olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK ….6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “… medikal …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 10.sınıftaki “10. Sınıf: Cerrahi, tıbbi, diş hekimliği ve veterinerlik için alet, cihaz ve mobilyalar.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise 149415, 2009/67947, 2019/46646, 2019/46649 sayılı “…”, “…”, “…”, “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 01-45sınıftaki mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka kapsamında yer alan emtianın tümü bakımından taraf markaları arasında “emtiaların aynı veya benzer olması” şartının sağlandığı tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… medikal …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “…”, “…”, “…”, “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka başvurusu “… MEDİKAL …” ibaresinden oluşan, kapsamında herhangi bir şekil bulunmayan standart bir kelime markasıdır. Markadaki “…” ibaresi kırmızı renk ile yazılmış olup, “MEDİKAL …” ibareleri ise siyah renk ile yazılmıştır. “…” ibaresi, marka kapsamında yer alan diğer tüm kelimelerden daha büyük punto ile yazılmıştır. Davalı başvuru sahibinin aynı zamanda adı soyadı olan “…” ibaresi, hem alt satırda hem de çok küçük punto ile yazılmış olup, markadaki konumu itibariyle dikkat çekmeyen bir unsur niteliğindedir. “MEDİKAL” ibaresi, “Tıbba ait, tıpla ilgili.” anlamına gelen bir kelime olup, markanın kapsamını oluşturan 10. Sınıf emtia bakımından, marka vasfı olmayan, tanımlayıcı bir kelimedir. “MEDİKAL …” ibareleri yazıldığı gibi okunan kelimeler olup, “…” ibaresi ise “i-ki em” ya da “i-ki me” şeklinde telaffuz edilmektedir. Dava konusunu oluşturan “… MEDİKAL …” ibaresinde “…” ibaresi, hem farklı ve dikkat çekici bir renkte yazılmış olması, hem de diğer kelimelerin markadaki konumu ve puntosu gözetildiğinde, dava konusu markanın esas unsurunu oluşturan ibare olduğu, markanın marka olarak algılanan unsuru olduğu sonucuna varılmıştır.
Davacıya ait markalar ise, “…” ibaresinden oluşan, kapsamında hiçbir renk ya da şekil unsuru barındırmayan kelime markalardır. Davacı taraf, iki adet markayı gerekçe olarak göstermiştir. Davacıya ait markaların ikisi de “…” ibaresinden oluşmakta olup, aralarındaki tek fark, birinin kalın punto ile yazılmış olması ve sayı ve harf arasında boşluk bırakılmamış olmasıdır. Davacıya ait markalar, siyah renkli olup, markalarda yer alan “…” harfi büyük harf ile yazılmıştır. Davacıya ait markalarda tek unsuru olması nedeniyle, “…” ibaresi, esas unsur konumundadır. Davacıya ait markaların esas unsuru “…” ibaresi iken, dava konusu markanın esas unsuru “…” ibaresidir.
Davacının markasını oluşturan “…” ibaresi, uyuşmazlık konusunu oluşturan 10. Sınıf emtianın da ilişkili olduğu medikal ekipmanlar bakımından tanınmış bir markadır. Bu nedenle, ayırt edici niteliği yüksektir. Ayrıca, bir adet rakam ve bir adet harften oluşan davacı markasının, sayı ve harfin bir araya getirilmesi bakımından orijinal olduğu değerlendirilmiştir. Zira 29 adet harf ve 10 adet rakam arasından “…” ve “…” harf ve sayısının bir araya getirilmesinin herhangi bir sebebi bulunmadığı gibi, “…” sayısı ve “…” harfi arasında bir bağlantı da bulunmamaktadır. Dava konusu marka başvurusunda da, harf olarak “…” harfi seçilmiş ve sayı olarak ise, davacı markasında bulunan “…” sayısından hemen önce gelen “…” harfi seçilmiştir. Harf ve sayının sıralanışı da, davacı markalarında olduğu gibi, önce sayı, sonra rakam olacak şekilde konumlandırılmıştır. Davacı markaları ile dava konusu marka arasındaki tek fark ise, davacı markasında “…” harfi büyük harf ile yazılmış iken, dava konusu markada yer alan “…” harfi küçük harf ile yazılmıştır. Fakat, “…” harfi, küçük ve büyük harf olarak yazılışı çok benzer olan harflerdendir. Bu nedenle, bu farklılık, dikkat çekici ve markaların ayırt edici niteliğine katkı sunan bir farklılık olarak değerlendirilmemiştir. Açıklanan bu hususlar çerçevesinde, dava konusu markanın esas unsuru ile davacı markalarının görsel olarak benzer olduğu kanaatine varılmıştır.
Dava konusu marka kapsamında yer alan “medikal” ve “…” ibarelerinin ise, gerek anlam olarak gerekse yazıldıkları punto olarak, tali unsurlar olduğu ve görsel olarak markanın ayırt edici niteliğine katkı sağlayan unsurlar olmadığı ve markaların esas unsur bakımından benzer olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, bütünsel olarak bakıldığında ise, aralarındaki tek benzerlik “…” harfini içermeleri olup, dava konusu markada, davacı markalarından farklı olarak, “…” ve “medikal” tali unsurları yer almaktadır. Markalar, bütünsel olarak karşılaştırıldığında benzer olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları işitsel olarak değerlendirildiğinde ise, davacı markası “…” veya “…. olarak okunmakta olup, dava konusu markanın esas unsuru ise “…. şeklinde telaffuz edilmektedir. Taraf markaları arasında, “…” harfinin okunuşundan kaynaklı bir benzerlik bulunmakta ise de, markalardaki rakamların farklılığı nedeniyle, markalar işitsel olarak farklılaştığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları kavramsal olarak değerlendirildiğinde ise, her iki ibarenin de anlamsız ibareler olması nedeniyle, aralarında kavramsal bir benzerlikten bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, somut olayda markaların esas unsurlarının görsel olarak benzer olduğu, buna karşın aralarında işitsel ve kavramsal olarak benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus; ortalama düzeydeki halk nezdinde bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurulmasıdır. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Tüketicinin iki işaret arasında doğrudan ya da kaynakları bakımından idari – iktisadi bir ilişki kurma yanılgısına düşmesi iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olacaktır. Karıştırılma olasılığının değerlendirmesi, inceleme konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal benzerliği bakımından, markaların ayırt edici ve baskın unsurları özellikle göz önüne alınarak, markaların bütünsel olarak ortaya çıkardıkları izlenim esasında yapılmalıdır. İnceleme konusu malların veya hizmetlerin ortalama tüketicilerinin markaları algılayış biçimi, karıştırılma olasılığına yönelik genel değerlendirmede belirleyici rol oynar.
Markalar arasındaki görsel, işitsel veya anlamsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları ve davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak global olarak yapılmalıdır. Bunun yanı sıra değinilmesi gereken bir diğer husus da hedef tüketici kitlesidir. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır.
Açıklanan bu hususlar dâhilinde somut uyuşmazlığa bakıldığında, dava konusunu oluşturan 10. Sınıf emtialar, “Cerrahi, tıbbi, diş hekimliği ve veterinerlik” sektörlerinde kullanılan veya bu sektör ile bağlantılı alet, cihaz ve mobilyalardan oluşmaktadır. Bu emtialar, hem yüksek fiyatlı ürünler olup, hem de hitap ettiği tüketici kitlesi çok kısıtlıdır. Dolayısıyla bu emtialar yönünden, ilgili tüketicinin ortalamadan yükseğe değişen bilinç ve dikkat seviyesine sahip olan ve ilgili sektörde faaliyet gösteren kimseler olduğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak; davacı markaları ile dava konusu markanın esas unsur bakımından görsel olarak benzer olduğu ve sınıfsal olarak ayniyet taşıdıkları değerlendirilmekle birlikte, bu hususun karıştırılma ihtimali için yeterli olmadığı, taraf markalarının işitsel ve kavramsal olarak benzerlik taşımadığı gibi, markaların bütünsel değerlendirme kapsamında benzer olmadığı, dava konusu marka kapsamında “…”, “medikal” gibi ikincil kelime unsurları olduğu, markaların bütünsel değerlendirmesinde aralarındaki tek benzerliğin “…” harfi olarak tezahür ettiği, uyuşmazlık konusu emtiaların hitap ettiği tüketici kitesinin ortalamanın üstünde bilinç ve dikkat düzeyine sahip, ilgili sektörde faaliyet gösteren kimseler olduğu da gözetildiğinde, somut uyuşmazlık bakımından ilgili tüketicinin farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olduğu, somut olayda markaların karıştırılması/ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay incelendiğinde davacı yana ait markanın “MEDİKAL EKİPMANLAR” bakımından tanınmış marka olduğu, sektöründe yoğun tanıtım faaliyetleri ile istikrarlı bir şekilde uzun yıllardır kullanıldığı ve tanıtıldığı, davacı firma ile özdeş hale geldiği, bu markanın bu sektörler dışında da iyi bilindiği ve tanınmışlığa ulaştığı, bu tanınmışlığın TÜRKPATENT tarafından da kabul edilerek davacının markasının T/00417 no. ile “tanınmış marka” olarak tescil edildiği, bu tanınmışlığın davacının sunmuş olduğu emsal YİDK ve Yerel Mahkeme kararlarında da teyit edildiği sabittir. Davacı markaları ile dava konusu markanın görsel olarak benzer olduğu değerlendirilmiştir. Dava konusu markanın esas unsuru “…” ibaresi olup, davacının tanınmış markası “…” ibaresidir. Dava konusu marka, davacının tanınmış markası gibi kırmızı renk ile oluşturulmuştur. Davacının sicildeki tanınmış marka kaydında, herhangi bir görsel bulunmamakla birlikte, dosyaya sunduğu belgelerde, markayı … şeklinde kullandığı tespit edilmiştir. Davacının tanınmış hale getirdiği markanın … ibaresi olduğu gözetildiğinde, aralarındaki tek fark, davacının tanınmış markasında “…” harfi büyük harf ile yazılmış iken, dava konusu markada “…” harfi, küçük harf ile yazılmıştır. Fakat “…” harfi, küçük harf ile büyük harfinin yazılış olarak çok benzerlik taşıdığı harflerdendir. Bu nedenle, bu farklılık, dikkat çekici nitelikte değildir. Dava konusu marka, “…” ve “…” harflerinin bir araya getiriliş kompozisyonu ile orijinal bir ibaredir. Dava konusu markada da “…” harfi kullanılmamış ve fakat “…” harfinden hemen önce gelen “…” harfi seçilmiştir. Dava konusu markanın emtia kapsamını “Cerrahi, tıbbi, diş hekimliği ve veterinerlik için alet, cihaz ve mobilyalar” oluşturmaktadır. Dava konusu markanın emtiaları, davacının tanınmış olduğu sektör ile yakından ilişkilidir.
Sonuç olarak; davacıya ait “…” markasının tanınmış marka olduğu, dava konusu marka ile davacı markalarının görsel olarak benzer olduğu, dava konusu markanın emtia kapsamının, davacı markalarının tanınmış olduğu sektör ile yakından ilişkili olduğu, bu nedenle davalıya ait markanın, davacıya ait “…” ibareli tanınmış markanın ayırt edicilik karakterine ve itibarına zarar vermesi ve tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinin somut olay bakımından mevcut olduğu, dava konusu markanın uyuşmazlık konusu emtialar yönünden kullanılması halinde, ilişkilendirme ve imaj transferi yoluyla haksız bir yararın sağlanabileceği kanaatine varıldığından YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük koşullarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kabulüne, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline, … sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
…-TÜRK PATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline,
…-… sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
4-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan aşağıda dökümü gösterilen ….231,38 TL yargılama giderlerinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, tarafların yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.08/12/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.
Davacı Masraf Dökümü:
İlk Masraf 172,90.-TL
Posta Masrafı 458,48.-TL
Bilirkişi Ücreti ….600,00.-TL
Toplam ….231,38-TL