Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/171 E. 2022/431 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/173 Esas – 2022/413
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/173
KARAR NO : 2022/413

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/05/2022
KARAR TARİHİ : 08/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 09/05/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2015/06038, 2015/06061, 2016/47620, 2014/25771, 2016/96461, 2019/73072 Sayılı ve “… …”, “… luxury atölye”, “… …”, “… … şekil”, “…”, “…” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa Müvekkili şirket (… …)nın …’de kurulduğunu ve Türkiye’nin yurt dışına ihraç edilen ilk Türk tekstil markası olduğunu, “…” esas unsurlu tescilli markaların sahibi müvekkili şirketin “… … Giyim Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine 2005 yılından itibaren Marka Kullanım Sözleşmesi ile marka kullanım hakkını verdiğini, müvekkili şirketin Yüzyıllık Markalar Derneği’nin de üyesi olduğunu, müvekkili şirketin dayanak markasının TÜRKPATENT sicilinde T/02390 numarası ile tanınmış markalar sicilinde tescilli olduğunu, markanın tanınmış marka statüsünde olduğundan bu markanın Nice sınıfları kapsamında tüm mal ve hizmetler bakımından müvekkili lehine koruma sağladığını, tescil bakımından ise özellikle 25 ve 35. sınıflarda (giyim emtiaları ve mağazacılık) bu marka üzerinde münhasıran hak sahibi olduğunu, müvekkili şirketin lehine sağlanan korumanın yalnızca tescilli markalar aracılığıyla değil aynı zamanda anılan tarihten bu yana kesintisiz ve yoğun ticari kullanım ile de sağlandığını, davacı şirketin SMK md.6/3 uyarınca da iş bu marka üzerinde üstün hak sahibi olduğunu, müvekkili şirketin “…” markasını içerir Türkiye’de onlarca mağazası bulunduğunu, taraf markaları kapsamlarının 25. Sınıfta aynı olduğunu, bu emtiaların müvekkili şirketin dayanak markalarıyla yüz yıldır özdeşleştiğini, özellikle işitsel ve sınıfsal olarak birebir aynı, görsel olarak da iltibas yaratır düzeyde benzer olduğunu, her ne kadar davaya ait markanın ikinci harfinde A harfi yeri olmasa da Türkçede iki sessiz harf yeni hecede okunmayacak olduğundan davaya ait markanın doğrudan karaza olarak okunacağını, Z ve C seslerinin ise yine Türkçede son derece yakın sesler olup tüketici nezdinde bu ibarelerin tekstil sınıfına teşne ürünlerde karıştırılmamasının imkansız olduğunu, üstelik müvekkili markasının tanınmış marka olduğunu, davalıya ait markayı gören tüketicinin aklına doğrudan müvekkili şirketin tanınmış markasının geleceğini, bu ihtimalde de müvekkili şirkete ait markadan imaj transferi gerçekleşeceğini, davalının
haksız kazanç elde edeceğini ve müvekkili şirketin markasının sulanacağını, tüm bu durumların intibası somut bir şekilde ispat ettiğini, davalı tarafın dava konusu marka başvurusunu yaparken kötü niyetli olduğunu ve salt bu sebepten de dava konusu YİDK kararının bu markanın talep edilen tüm sınıflar bakımından hükümsüz kılınması gerektiğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun 2022-M-2595 sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu YİDK kararının yerinde olduğunu, beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacı tarafın iddialarının yersiz ve kötü niyetli olduğunu, “…” ve “…” logosu arasında marka isminin yazıldığı font ailesi ve tasarım elemanları bakımından farklılıklar bulunduğunu, “… …”nın “yan yana duran iki geyik ve büyük harflerle …” şeklinde olduğunu, “…”nın logo tasarımında ise “K” harfinin üzerinde bulunan nokta vurgusu ile tasarımını özgünleştirdiğini, dolayısıyla iki marka arasında görsel anlamda hiçbir benzerlik olmadığını, kavramsal benzerliğin de bulunmadığını, “…” kelimesinin eski Türkçede kavramsal anlamının genel olarak dinsel törenlerde kullanılan giysi, rahip elbisesi, papaz giyeceği, cübbe şeklinde olduğunu, “…” kelimesinin “karaza” olarak değil “kıraza” olarak okunduğunu, kravat, krom, krema, kramp, kroki, kraker, kronik, krampon, spor, trafik…v.s. kelimelerin ses kurallarının “…” kelimesi ile aynı olduğunu, “Z” e “C” seslerinin birbirine çokyakın sesler olduğu iddiasının yerinde olmadığını, markalarda birbirine göndermede bulunan herhangi bir şekil veya renk unsurubulunmadığını, bütünüyle bıraktıkları izlenimin farklı olduğunu, salt bazı harflerin ortak olduğu noktasından hareketle, şüpheci bir yaklaşım sergilemesinin davacının davasının haksız ve kötü niyetli olduğunu gösterdiğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan 2022-M-2595 sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 07/03/2022 tarihinde tebliğ edildiği, son günün hafta sonuna denk gelmesi nedeniyle 09/05/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 10/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “Dava konusu … sayılı marka başvurusu kapsamında yer alan malların tamamının, davacı yana ait önceki tarihli markalar kapsamında yer alan mallar ile aynı ya da aynı tür oldukları, bununla birlikte taraf markalarını oluşturan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açıdan yarattıkları bütünsel algılar ve rapor kapsamında ayrıntılı olarak açıklanan gerekçeler ile ilgili tüketiciler nezdinde birbirleri ile karıştırılabilir düzeyde bir benzerlik ilişkisi içerisinde olmadıkları, Taraf markaları benzer görülmediğinden, diğer itiraz gerekçeleri olan 6/4, 6/5 ve 6/6 maddelerine dayalı bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun … sayılı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 25.sınıftaki “25.sınıf:Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler.”” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise 2015/06038, 2015/06061, 2016/47620, 2014/25771, 2016/96461, 2019/73072 Sayılı ve “… …”, “… luxury atölye”, “… …”, “… … şekil”, “…”, “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 09, 14, 25, 35 hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan emtialar, davacı yanın redde gerekçe 2015/06061, 2015/06038, 2014/25771 sayı ile tescilli markaları kapsamında yer alan emtialar ile aynı; 2016/47620 sayı ile tescilli marka kapsamında yer alan emtialar ile benzer emtialardır. Bu bağlamda taraf markalarının kapsamları itibariyle, detaylı bir tespit yapılmasına gerek olmaksızın, birbiri ile benzer ihtiyaçlara yönelik, benzer tüketici gruplarına hitap eden, doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde bulunan, satış ve sunum biçimleri ile pazarlama yöntemleri aynı olan emtiaları kapsadıkları tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “… …”, “… luxury atölye”, “… …”, “… … şekil”, “…”, “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Bu genel ilkeler doğrultusunda taraf markaları karşılaştırıldıklarında, dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin dilimizde bir karşılığı bulunmadığı gibi ülkemizde yaygın olarak bilinen yabancı dildeki sözcüklerden biri olduğu yönünde de bir algı edinilmediği görülmüştür. Bu haliyle anılan ibarenin beş harften oluşan yabancı dilde bir sözcük/isim olarak tüketicilerce algılanacağı ve “… şeklinde telaffuza yakın olarak algılanacağı sonucuna varılmıştır. Dava konusu marka “… harflerinden oluşan, dilimizde yaygın bilinen somut bir anlamı bulunmayan, yazıldığı gibi okunacağı gibi k ve r harfleri arasına ı harfi varmışçasına “kıraza” şeklinde de okunabilecek bir kelime markasıdır.
Davacı yanın redde gerekçe markaları ise “… …”, “… … şekil” görsellerine sahip olup gerekçe markaların tamamının esas unsurunun doğrudan “…” kelimesi olduğu, anılan ibarenin “boynuzları küçük ve çatallı bir av hayvanı” anlamına geldiği, yazımın uygun şekilde “….” olarak üç heceli telaffuz edileceği değerlendirilmektedir. Davacı yanın markalarındaki şekli unsurun, ibarenin anlamını simgeleyen “…” figürü olduğu ve bütünsel ayırt ediciliğe büyük etkisi olan şekli bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır. Davacı yanın redde gerekçe markaları ise “… şeklinde beş harfli ve kavramsal karşılığı toplum nezdinde yaygın olarak bilinen bir ibaredir.
Her ne kadar “…” ve “…” kelimeleri “k””a””r” harflerini yoğun olarak ise de “z” ve “c”harflerinin farklılığından kaynaklı olarak her iki kelimenin hecelemeleri farklılaştığı gibi … telaffuzları da farklılaşmakta olup bu bağlamda gerek ilk hece (kra- ka) gerek ikinci heceler (za – ra) itibariyle telaffuzlar birbirinden uzaklaşmaktave hatta “…” kelimesinin son sesi olan “ca” sesinin bu farklılaşmayı kuvvetlendirmiş olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu haliyle işaretlerin içerdikleri harfler bakımından benzer bir içeriğe sahip olduğu mutlak bir durum olmakla birlikte gerek “…” kelimesinin tüketiciler tarafından yabancı bir kelime/yabancı bir isim ya da uydurulmuş bir sözcük gibi algılanacak oluşu gerekse de “…” kelimesinin ülkemizde anlamı bilinen bir isim olması, tüketicinin bu iki kelimeye yükleyeceği anlamları da farklılaştıracaktır. Bu bağlamda taraf markalarının bütünsel anlamda bıraktıkları izlenimlerin, ilgili tüketici kitlesinin, birbirinden somut farklılıkları bulunan iki ayrı sözcük ile karşı karşıya olduğunu fark etmesini sağlayacak nitelikte olduğu, ortalama tüketicilerin zeka düzeyi düşük, karşılaştığı her işareti her hal ve koşulda birbiri ile ilişkilendirecek kimseler olarak değerlendirilmemesi gerektiği, temelde 4 ve 5 harften oluşan bu tür kısa sözcük markalarında tek bir harf farkının dahi kimi durumlarda kelimelerin birbirlerinden farklı olarak algılanmaları için yeterli olacağı, bu bağlamda tüketicilerin her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin bulunmayacağı, başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Karıştırılma ihtimali incelenirken, markaların görsel, işitsel ve kavramsal özelliklerinin tamamı gözetilerek bütünsel anlamda bıraktığı intiba üzerinden bir değerlendirme yapılması gerekmekte olup salt markaların ortak harf dizilimleri taşıyor olmaları nedeniyle işaretlerin benzer görülmeleri doğru ve isabetli bir değerlendirme biçimi olmayacaktır.
Dolayısıyla somut uyuşmazlık kapsamında taraf markaları arasındaki benzerlik ilişkisinin iltibas ihtimaline neden olup olmayacağı değerlendirmesinde görsel, işitsel ve kavramsal unsurların her somut olayda eşit öneme sahip olmadığının göz ardı edilmemesi gerektiği, özellikle kavramsal açıdan oluşan ve yukarıda açıklanan farklılığın, tüketicilerce derhal algılanabilecek düzeyde olduğu olduğundan, somut uyuşmazlıkta taraf markalarının aslında kısa sözcük markaları oldukları gözetildiğinde, bu düzeydeki bir farklılığın yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
Netice itibariyle her ne kadar taraf markaları redde konu emtialar bakımından aynı ya da aynı tür malları taşımakta iseler de markaların bir bütün olarak ilgili tüketici kitlesi nezdinde yarattıkları algıda aynı iktisadi kaynağa ait, birbirlerinin devamı ya da serisi niteliğinde algılanabilecek işaretlerden oluşmadıkları, taraf markaları ile aynı ya da farklı zamanlarda karşı karşıya kalan tüketicilerin, dava konusu markayı gördüğünde zihninde davalı markalarını çağrıştırmasını gerektirir bir benzerliğin işaretler arasında mevcut olmadığı, sözcükler arasındaki harf dizilimsel benzerlik halinin, özellikle kelimelerin telaffuzu esnasında ve yine anlamsal açıdan oluşan somut farklılığın yanı sıra görsel unsurlar itibariyle de oluşan farklılık ve yine taraf markalarının kısa sözcük markaları olması nedeniyle koruma kapsamlarının daha dar yorumlanması gerekliliği gözetildiğinde, ilgili tüketiciler nezdinde, işaretler arasında iktisadi – idari kaynaklar açısından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerlik algısının mevcut olmayacağı kanaatine varılmıştır.
6769 Sayılı SMK’nın 6/6 Maddesine Yönelik Yapılan Değerlendirme
Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
Davacının bu maddeye dayalı iddialarını “ticaret ünvanı”na dayandırdığı görülmektedir. Davacı yanın ticaret ünvanının … TRİKO TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ olduğu, dava konusu markanın ise “…” kelimesinden ibaret olduğu göz önüne alındığında davacının bu maddeye dayalı itirazlarını inceleme olanağı bulunmamaktadır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-4-5-6 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.08/12/2022