Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/148 E. 2022/338 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/148
KARAR NO : 2022/338

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/04/2022
KARAR TARİHİ : 13/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 19/04/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin ” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın kısmen reddedildiğini, müvekkili bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının kurulduğu 1984 yılından beri tüketici elektroniği, beyaz eşya ve bilgi teknolojisi ürünlerinden oluşan geniş bir ürün gamı çerçevesinde ve 17’sı yurt dışında olmak üzere toplam 23 şirket altında faaliyet gösterdiğini, faaliyet alanlarında sadece ülkemizde değil, küresel piyasalarda da pazarı yönlendiren etkili bir oyuncu ve dünyaya teknoloji ihracatı konusunda Türkiye’nin simgesi ve gururu olduğunu, davacının “…” ibaresini uzun yıllardır hem ticaret unvanının kılavuz unsuru, hem de tescilli marka olarak kullanageldiğini, davacının “…” ibareli markalarının seri ve tanınmış markalar olduğunu, nitekim bu tanınmışlığın TÜRKPATENT nezdinde de T/00102 ve T/02680 sayılı markalar ile tescillenmiş olduğunu, davalı şahısa ait … sayılı “…” ibareli markanın 35. Sınıfa giren bir takım hizmetler için tescil edilmek üzere ilanına davacının 2014 54235, 2019 107361 ve 2019 107366 sayılı tescilli markalarına dayalı olarak dosyalamış olduğu itirazın TÜRKPATENT tarafından kısmen de olsa reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira karşılaştırılan markaların benzer olduğunun TÜRKPATENT tarafından da kabul edildiğini, dava konusu edilen marka ile davacının kısmi red kararına mesnet markaları arasında sadece kelimelerin sonundaki “-z” harfi açısından bir farklılık olduğunu ve bu ayrıntının da markaları benzer olmaktan uzaklaştıramadığını, davacının “…” ibareli markaları ile seri markalar yarattığını ve bu markalarını aktif bir biçimde kullanarak tüketiciler nezdinde bilinir hale getirdiğini, dava konusu edilen markanın davacının “…” esas unsurlu seri markalarına da iltibas yaratacak derecede benzediğini, davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı “…” esas unsurlu markalarının kapsamına giren emtialar ile dava konusu edilen markanın kapsamından çıkartılmamış olan hizmetlerin aynı/benzer/türdeş olduklarını, ayrıca dava konusu edilen markanın kapsamında kalan kimi emtiaların davacının faaliyet alanına giren TVses sistemleri, beyaz eşya, ankastre, küçük ev aletleri, ısıtma-soğutma ürünleri, mobil cihazlar, bilgisayarlar, uydu sistemleri ürünleri ile ilintili olduğunu, dava konusu edilen markanın bu emtialar açısından da tescilde evleviyet esasından ve tescile dayalı hak karinesinden kaynaklı olarak tümden reddedilmesi gerektiğini, ayrıca dava konusu edilen markanın davacının markalarının tanınmışlığı nedeniyle de tümden reddinin gerektiğini, zira davacının “…” esas unsurlu markalarının tanınmış olduğunu, bu yüzden farklı emtia sınıflarına giren mal ve hizmetler açısından da korunması gerektiğini, davalı şahsın davacının tanınmış markalarının ününden haksız bir biçimde faydalanmak amacıyla “…” esas unsurlu markayı tescil ettirmek istemesinin davalının kötü niyetinin ve haksız rekabet saikinin açık bir tezahürü olduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; karşılaştırılan markaların arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik olması durumunun iltibasa neden olacağı iddiasının, başvuru kapsamından çıkartılmayan hizmetler bakımından yerinde olmadığını, zira markaların tescil kapsamına giren/alınmak istenilen ve geriye kalan hizmetlerin aynı/türdeş/benzer olmadığını, bir markanın tanınmış marka olması halinde dahi karşılaştırılan bir marka başvurusunun farklı sınıflarda tesciline engel olabilmesi için bu durumun tek başına yeterli olmadığını, somut olayda davacının SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ve dahi davalının dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ispat edemediğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahsa usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 28/02/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 19/04/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 19/08/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “… Davacının 2019 107361 ve 2019 107366 sayılı markaları özelinde, karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olduğu, davacının diğer markaları yönünden ise böyle bir benzerliğin söz konusu olmadığı, Davalının markasının kapsamında kalmış olan hizmetler ile davacının 2019 107361 ve 2019 107366 sayılı markaları haricinde kalan muhtelif markalarının tescilli olduğu emtialar arasında emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliğinin bulunduğu, Davalının markasının kapsamında kalmış olan hizmetlerin hitap ettiği alıcıların, bu hizmetleri satın aldığı anda bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyesinin yüksek olduğu, (1), (2) ve (3) nolu bentlerdeki değerlendirmeler nedeniyle, dava konusu edilen markanın kapsamında kalan hizmetler göz önüne alındığında, davacının hiçbir markası yönünden, marka benzerliği ve emtia benzerliği şartlarının her ikisi birden gerçekleşmediğinden, karşılaştırılan markaların karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı, Davacının “tanınmışlık” iddiasının davalı markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, Dava konusu edilen 25.02.2022 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olduğu, Davacının, … sayılı markanın hükümsüzlüğü/sicilden terkini isteminin, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 35.sınıftaki “35 Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (….) mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) ” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise 2014/54235, 2019/107361, 2019/107366 sayılı ve “…”, “…-…”, “… …-…”, “… …-…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 03, 05, 06, 07, 08, 09, 10, 11, 12, 14, 16, 19, 20, 21, 28, 29, 30, 32, 33, 35, 36, 37, 38, 40, 41, 42.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda davalının markasının kapsamında kalmış olan hizmetlerden 35. Sınıfa giren 01-04. alt sınıflardaki hizmetlerin tamamı ile 05. alt sınıftaki “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (03, 05, 06, 07, 09, 10, 11, 12, 14, 15, 16, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 28, 29, 30, 32, 33. Sınıflara giren) malların bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri açısından somut olayda davacının muhtelif markaları yönünden emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartının gerçekleştiği, dava konusu edilen markalar ile benzer bulunan, davacının 2019/107361 ve 2019/107366 sayılı markaları özelinde ise somut olayda ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartının gerçekleşmediğ sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…”, “…-…”, “… …-…”, “… …-…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının bir kısım markası “…” harfini tek başına, bir kısımı markası “…” harfini başkaca kelime unsurlarıyla birlikte ve bazen de “-” ayracıyla bağlanmış şekilde ihtiva eden, daha ziyade kelime unsuru hüviyeti ağır basan markalardır. Bu marklarda kullanılan kelime unsurlarının bazıları, tasviri/tanımlayıcı birer anlamı haiz olan cins isimler veya slogan niteliği de olan kelime öbekleridir, bir kısım markalarda kullanılan “…” kelimesi de davacının çatı markasıdır. Dava konusu edilen marka ise renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır, işarette “…” ibaresi, aynı düz yazı karakterindeki siyah renkli büyük harflerle birleşik olarak yazılmıştır. Dava konusu edilen markada “…” ibaresinin tek başına ve bütünleşik olarak esas unsur olduğu hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Davacının markalarında ise, öncelikle; halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası ile birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekir. Yani; “…” ibaresinin, markaların benzerliği değerlendirmesinde arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekmektedir. Bundan sonra da, davacının markalarında ortak olarak markasal hüviyette kullanılmış olan “…” harfinin, birleşik yazıldığı veya “-“ ayracıyla bağlandığı kelime unsurları ele alındığında; her ne kadar bu kelime unsurlarının tasviri/tanımlayıcı ibareler olduğu görülse de “…” harfiyle oluşturdukları bütünleşik kompozisyon itibariyle, bu kelimelerde/kelime öbeklerinde “…” harfinin (de) kullanılmış olması, bu markaları dava konusu edilen “…” markası ile benzer kılmaya yetecek bir yakınlaşma sayılamamıştır, zira; davacının bu markalarındaki bütünleşik kelime kompozisyonlarının bıraktığı genel izlenimler, tümüne hakim görünüşler ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajlar “…” ibareli dava konusu edilen markaya benzememektedir. Aynı husus, davacının “…” harfini tek başına ihtiva eden markaları için de söylenebilecektir; dava konusu edilen markada “…” harfi tek başına ön plana çıkartılmadığından ve “…” ibaresinin sadece bir parçası/harfi olarak algılanığından, davacının bu markaları özelinde de karşılaştırılan markalar görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzer bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Ancak davacının “…” harfi ile bütünleşik olarak “…” ibaresini ihtiva eden …-… ve … …-… görselli markaları ile dava konusu edilen marka, genel kompozisyonları, kelime markası hüviyetleri ve esas unsur olarak içerdikleri “…-…” ve “…” ibarelerinin, dizinleri de aynı olmak üzere aynı harfleri ihtiva etmeleri nedeniyle, görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer bulunmuştır. Zira; yerleşik içtihada göre; potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır. Davacının “…-…”lu markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…”lu markasıyla karşılaştığında bu markaları “görsel açıdan benzer bulması ve karıştırması” ihtimal dahilindedir. Bütün bunlara göre; somut olayda; davacının hem davasına hem de itirazlarına mesnet aldığı 2019/107361 sayılı ve 2019/107366 sayılı markaları özelinde karşılaştırılan işaretler arasında, görsel, fonetik ve anlamsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzerlik olduğu, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı diğer markalar açısından ise, sadece “…” harfinin ortaklığından hareketle, taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzediğinin söylenmesinin mümkün olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; davacının hem davasına hem de itirazlarına mesnet aldığı 2019/107361 ve 2019/107366 sayılı markaları hariç, taraf markalarının görsel/işitsel ve anlamsal açılardan benzer olmadığı değerlendirilmiştir; karşılaştırılan markalarda ortak olarak geçen “…” harfinden hareketle, işaretlerde kullanılmış olan diğer unsurlar göz ardı edilerek böyle bir benzerlik tespiti yapılması mümkün görülmemektedir. Halbuki, davacının hem davasına hem de itirazlarına mesnet aldığı 2019/107361 ve 2019/107366 sayılı markaları özelinde, taraf markalarında esas unsur olarak kullanılmış olan “…” ve “…” ibarelerinin, dizinleri de dahil olmak üzere 4 harfi ortak olarak içermelerinin ve işaretlerin sırf kelime markası hüviyetinin, karşılaştırılan bu markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer kıldığı değerlendirilmiştir. ANCAK; davacının bu markalarının tescilli olduğu 08. Sınıfa giren emtialar ile benzer/ilintili olan, bu emtiaların 35. Sınıf altında toptan/perakende satışı hizmetleri, davalı TÜRKPATENT tarafından dava konusu edilen markanın kapsamından zaten çıkarılmış ve geri kalan hizmetler de davacının bu markalarının kapsamına giren 08. Sınıftaki emtialar ile benzer/türdeş olmadığından ve zaten de dava konusu edilen markanın kapsamında kalmış olan hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin de bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesi yüksek olduğundan, söz konusu mal ve hizmetlerde “…-…” ve “…”lu işaretlerin markasal hüviyette farklı firmalar/kişiler tarafından kullanılması halinde alıcıların/tüketicilerin söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin/alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları ve her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünme ihtimallerinin olmadığı, davalının markasının, davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratmayacağı sonucuna varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle de, somut olayda, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Somut olayda; davacının dava dosyasına sunduğu belge ve delillerden; davacının “…”li seri markalarını faaliyet gösterdiği sektörlerde istikrarlı ve yoğun bir şekilde kullandığı anlaşılmakta ise de; davacının “…”li seri markalarından sadece 2019 107361 ve 2019 107366 sayılı markalar, dava konusu edilen marka ile benzemektedir. Dolayısıyla, davacının “…”li seri markalarının ilgili sektörde tanınmış olduğu kabul edilse dahi, tanınmış markanın bir benzerinin farklı mal ve hizmetlerde kullanılması somut olayda söz konusu olmayacağından ve davacı da dava/itiraz dosyalarına aksi yönde bir delil sunmadığından, davalının markasını tescil ettirmesi ve kullanması sonucunda haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi ya da tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi şartlarından birinin gerçekleşme ihtimalinin olmadığı değerlendirilmektedir. Davacının dava konusu edilen markaya benzer bulunan 2019 107361 ve 2019 107366 sayılı “…-…”lu markaları özelinde, bu markaların tanınmışlığına dair davacı tarafından dava/TÜRKPATENT marka işlem dosyasına yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte belge/delil sunulmadığından, bu markaların kullanıldığı sektörde/piyasada bilinirliği, bu markalara yapılan yatırım, bu markaların piyasa payı, dava/itiraz dosyası içeriğindeki belge ve delillerden anlaşılamadığından, bu markaların “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Bu nedenlerle; somut olayda, davacının “markalarının tanınmışlığı” iddiasının, davalının … sayılı markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın 6/9. maddesinde; “Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir” denilmektedir. Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir. Doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötü niyet göstergesi kabul edilebilir. Hukukumuzda “kötü niyet” tanımlanmamıştır. Buna karşın kavramı izah için özellikle de subjektif olgunun tespiti için iyi niyete başvurulmaktadır. İyi niyete sadece bir hüküm olarak değil, özel hukuka yön veren bir ilke anlamında Medeni Kanun m. 3’te yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz. İyi niyet ve kötü niyet bir madalyonun iki yüzü gibi olduğundan kötü niyetin tanımını yapabilmek için öncelikle iyi niyetin ortaya konması yararlı olacaktır. İyi niyet, bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen herhangi bir hususun hakkı kazanacak olan kimse tarafından bilinmemesi demektir. O halde kötü niyeti, bir bakıma “iyi niyetli olmama hali”, yani “bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen hususu bilmesine rağmen hareket etmek veya susmak suretiyle başkalarına zarar vermek” şeklinde tanımlamak mümkündür. Somut olayımıza dönüldüğünde; davalının “ …” işaretini kendisine marka olarak seçerken spekülasyon, yedekleme, şantaj vs. gibi amaçlarla veya davacının markaları ve faaliyetleriyle haksız rekabet doğuracak eylemlere giriştiği hususlarında dava/itiraz dosyalarına herhangi bir delil sunulmamış olduğundan, dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığının ispat olmadığından, davalı şahsın kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-5-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4- Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.13/10/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.