Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/142 E. 2022/417 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/142 Esas – 2022/417
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/142
KARAR NO : 2022/417

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan, Marka ile İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 14/04/2022
KARAR TARİHİ : 08/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/12/2022
DAVA:
Davacı vekili 14/04/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2010/60147, 2011/29468, 2019/69648 sayılı ve “… şekil”, “…”, “…” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa marka başvurusu sahibinin, “…” markası ile artık tanınmış hale gelen müvekkili markasını bilmemesi gibi bir durumun olmadığı başvurusunu yaptığı “…” markasıyla apaçık ortada olduğunu, “…” markasını gören ve müvekkilinin Türkiye’nin önde gelen firmalarından olduğunu bilen tüketicinin, “…” markası ile sunulan hizmetleri/malları da müvekkilinin hizmetleri/malları ile karıştırabileceğini, müvekkilinin “… ve …” asli unsurlu itiraza gerekçe olarak gösterilen markaları ile itiraza konu “…” markası tüketici nezdinde iltibas teşkil edecek düzeyde benzerlik olduğunu, müvekkilinin “…” ibareli markaları tüketici nezdinde tanınmış marka konumunda olduğunu, bu sebeple müvekkilinin sadece tanınmış markası sebebiyle dahi işbu başvurunun reddedilmesinin gerektiğini, müvekkili şirketin “…” ibaresini aynı zamanda ticaret unvanının da çekirdek unsuru olarak kullandığını, bu durumda da markalarının yanında kendisinin bu ibare üzerinde eskiye dayalı bir kullanım hakkının olduğunu, dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğunu, başvuru sahibi tarafından başka bir ifade kullanma olanağı mevcutken müvekkilinin “… ve …” asli unsurlu markaları ile karıştırılması kaçınılmaz olan “…” ifadesini tercih etmesinin iltibas ve haksız rekabet şeklinde kendini göstereceğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; Markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak SMK 6/1 anlamında karıştırılma ve iltibas ihtimaline sebebiyet verecek düzeyde benzerlik bulunmadığını, davacının itiraz gerekçesi markasının tanınmışlığı iddiası, markaların benzer olmaması nedeniyle yerinde olmadığını, gerek ticaret unvanının farklılığı gerekse önceye dayalı kullanıma ilişkin kurul nezdinde ispata yarar delil sunulmadığından davacının ticaret unvanının çekirdek kısmına dayalı itirazlarının reddine karar verilmesi gerektiğini, sadece karıştırılma tehlikesi olduğundan bahsedilmesi ya da tanınmışlık iddiasının ileri sürülmesinin kötüniyetin ispatı için yeterli olmadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; Markaların asli unsurlarının görsel, fonetik açıdan benzeyip benzemediklerine bakıldığı ve davacının tescilli markası ile … ibaresinin ayniyet derecesinde benzer olduğu söylenmişse de bu iddianın gerçekten uzak olduğunu, davacı tarafça tanınmışlığa ilişkin herhangi bir delil sunulamadığından da bu iddianın haksız ve mesnetsiz olduğunu, ticaret unvanındaki isim ile müvekkilinin başvuruya konu ettiği markada geçen kelimenin birbirinden farklı olduğunu, davacı tarafça 23. ve 35. sınıfta da tescilli markaları bulunduğu söylenmişse de davaya ve itiraza konu edilen “…” markasının bu sınıfta faaliyet gösterdiğine ilişkin herhangi bir iddia ya da delil sunulmadığından bu yöndeki iddiaların da kabulünün mümkün olmadığını, davacı, müvekkilinin kötü niyetli olduğunu ve dürüstlük kurallarına aykırı davrandığını iddia etmişse de bu hususa ilişkin hiçbir somut delil ortaya koyamamış olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. 5000 sayılı kanunun 15/c maddesi uyarınca TÜRKPATENT tarafından verilen nihai karar olan YİDK kararlarının iptali istemiyle tebliğinden itibaren iki ay içinde dava açılabilir. Kanunda belirlenen iki aylık süre hak düşürücü süredir. Bu nedenle dava şartı niteliğinde olup resen dikkate alınır. İptali istenen YİDK kararının davacıya 13/02/2022 tarihinde tebliğ edildiği, hak düşürücü sürenin 13/04/2022 tarihinde dolduğu tespit ve kabul edilmiş, 14/04/2022 tarih perşembe gününde açılan davanın süresinde açılmadığından usulden reddine karar verilmiştir.
TÜRKPATENT YİDK kararının iptali talebine ilişkin dava süresinde açılmadığından Marka Hükümsüzlüğü yönünden inceleme yapılmıştır.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 09/11/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu markanın kapsamındaki malları/hizmetlerinin davacının redde gerekçe markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı, dava konusu marka başvurusu ile davacı markaları arasında marka işaretleri bakımından benzerlik olmadığı, dava konusu marka ile davacı markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, dava konusu marka ile davacı markaları arasında aynılık/benzerlik dolayısıyla karıştırılma ihtimali bulunmaması ve davacıya ait redde gerekçe markanın tanınmışlığının ispat edilememiş olması nedeniyle, takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, davacının tanınmışlık iddiasının yerinde olmadığı, davacının eskiye dayalı kullanım gerekçeli itirazının yerinde olmadığı, davacının tanınmışlık gerekçeli itirazının yerinde olmadığı, davacının SMK 6/6 md. kapsamındaki itirazının yerinde olmadığı, kötü niyet olup olmadığı değerlendirmesinin Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu, TÜRKPATENT … sayılı YİDK Kararı’nın yerinde olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun 2020/114113 başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 23, 35.sınıftaki “23: Tekstil amaçlı büküm iplikleri; dikiş, nakış ve örgü iplikleri, tireler, esnek iplikler. 35: Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Tekstil amaçlı büküm iplikleri; dikiş, nakış ve örgü iplikleri, tireler, esnek iplikler. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) ” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise 2010/60147, 2011/29468, 2019/69648 sayılı ve “… şekil”, “…”, “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 01-45.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda davalıya ait dava konusu markanın kapsamındaki redde konu mallar/hizmetlerin davacının redde mesnet markalarının kapsamlarında aynı/aynı tür/benzer olarak yer aldığı tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “… şekil”, “…”, “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu “…” ibareli marka, siyah renkte, kalın harflerle “…” ibaresinin yer aldığı, herhangi bir şekil unsuru içermeyen kelime markasıdır. Davacının redde gerekçe markaları kırmızı renkte eliptik basit bir şekil içinde, mavi renkte, küçük, kalın harflerle sırasıyla “…” ve “…” ibarelerinin yer aldığı kelime markalarıdır. Marka korumasının kapsamını genişleten hâller gibi daraltan hâller de ayırt edicilik unsuru ile ilgilidir. Bu bağlamda korumanın kapsamının daraldığı, marka sahibinin üçüncü kişilerin benzer veya yakın kullanımlarına katlanma zorunluluğunun doğduğu ilk hâl, markanın ayırt ediciliğinin zayıf olması hâlidir. Markanın ayırt ediciliğinin zayıf olarak değerlendirilmesine yol açan temel husus ise, tescili istenen işaretin niteliğidir. Söz gelimi; ticari hayatta yaygın kullanılan sözcük ve işaretler, özellikle cins isimleri, bir ülkede yaygın kullanılan kişi ad ve soyadları, günlük dilde sıklıkla kullanılan sözcükler, bir malın şekli veya ambalajından oluşan işaretler nitelikleri gereği sınırlı düzeyde ayırt ediciliğe sahiptir. Bütün olarak, sadece bu tür işaretlerden oluşan markaların koruma kapsamı da aynı ölçüde daralmaktadır. Zayıf ayırt ediciliğin sonucu olarak, daha dar bir koruma alanına sahip olan bu markalar öğretide “zayıf marka” olarak adlandırılmaktadır. Esasen “güçlü” ya da “zayıf” marka ayrımının kanunî bir dayanağı bulunmamaktadır; ancak markaya tanınacak korumanın kapsamının belirlenmesinde önemli bir ayrım olarak öğretide ve yargı kararlarında kabul edilmektedir. Zayıf markalara, özgün markaların aksine benzer mal veya hizmetleri ya da tanınmış markanın aksine farklı mal veya hizmetleri kapsayacak biçimde koruma sağlamak olanaklı değildir. Zayıf bir marka tescil ettiren kişi, o işaret ile normal koşullarda iltibas oluşturabilecek benzer işaretlerin üçüncü kişiler tarafından kullanılmasına katlanmak durumundadır. Zira marka olarak tescil edilmiş olsa bile zayıf bir işaret üzerinde bir kişiye tüm mal veya hizmetleri kapsayacak şekilde inhisarî hak tanınamaz. Bu husus, yukarıda koruma kapsamının genişlediği hâller arasında sayılan ve karıştırılma ihtimalinin yükselmesine neden olan özgün markanın tam tersi bir durumu ifade etmektedir. Markanın birden fazla unsurdan oluştuğu hâllerde unsurların ayırt edicilik düzeyleri birbirinden farklı olabilir. Bu doğrultuda, bir marka zayıf unsurlar içerse dahi, bir bütün olarak değerlendirildiğinde zayıf marka olarak nitelendirilmeyebilir. Şüphesiz zayıf markada olduğu gibi, zayıf unsurlar içeren markada da unsurların ayırt ediciliği koruma kapsamını etkilemektedir. Şöyle ki; marka sahibi, markasının ayırt edicilik gücü yüksek unsurları bakımından SMK m. 7.2 çerçevesinde koruma elde edebilirken; zayıf unsurlarının üçüncü kişilerce kullanılmasına ise kural olarak katlanmak zorundadır. Temelde bir sözcüğün anlamsal içeriği o sözcüğün ayırt ediciliğini belirleyen en önemli husustur. Zira bir ülkenin konuşma dilinde yaygın olan sözcüklerin üçüncü kişiler tarafından kullanımının tümüyle engellenerek, sözcüğün sadece marka sahibinin tekeline verilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hâllerde marka sahibi, üçüncü kişilerin dürüst kullanımına katlanmak zorundadır. Dava konusu marka ile davacı markasında ortak olarak yer alan … ibaresinin toplumda yaygın olarak bilinen ve kullanılan ayırt edici niteliği zayıf bir ibare olduğu sonucuna varılmıştır.
Karşılaştırmaya konu olan markalar görsel, işitsel ve anlamsal olarak incelendiğinde, her ne kadar dava konusu marka ile davacı markalarında “…” ibaresi ortak olarak yer alsa da, “…” ibaresinin ayırt edici niteliğinin zayıf olduğu, nitekim zayıf ibarelerin küçük eklemelerle ortalama tüketici nezdinde farklılaşabileceği, dava konusu “Bir düşünce, görüntü vb.nin bir başkasını hatırlatması” anlamına gelen “…” ibareli markanın, “Birinin bir yere gelmesini isteme, davet” anlamına gelen “…” ibaresine yapım eki getirilerek hem işitsel hem de kavramsal olarak farklılaştığı, dolayısıyla bu durumun işletmeler arasında bir farklılığa yol açacağı, davacının “…” ibareli tescilli markasının ayırt edici niteliği zayıf marka olması nedeniyle üçüncü kişilerin markaları ile normal koşullarda iltibas ihtimali olsa dahi, üçüncü kişilerin bu kullanımlarına katlanmak durumunda olduğu hususları dikkate alındığında, dava konusu marka ile davacının redde gerekçe markaları arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve anlamsal olarak karıştırılmaya yol açacak düzeyde bir benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak, her ne kadar dava konusu markanın kapsamında yer alan mallar/hizmetler davacının redde gerekçe markalarının kapsamında aynı/aynı tür/benzer olarak yer alsa da, dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında işitsel, görsel ve anlamsal olarak iltibas oluşturacak düzeyde benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile redde gerekçe markalar arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Eskiye Dayalı Kullanım Bakımından Yapılan Değerlendirme
6769 s. SMK’nın 6. Maddesinde sınırlı sayıda düzenlenen nispi ret nedenlerinden biri olan 6/3 bendinde “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Burada kastedilen marka tesciline konu edilmeksizin ve fakat markasal bir etki doğuracak mahiyette ve yeterlilikte, ticaret hayatında kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. Tescilsiz bir işaretin korunmasını sağlayan ve nisbi ret nedenine konu teşkil eden bu durum, işaretin, itiraz eden tarafından daha önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması ve bu kullanım neticesinde işarete ayırt edici nitelik kazandırılmış olmasıdır. Yani, bir markanın tescil başvurusundan önce, bu işaret bir başkası tarafından oluşturulmuş ve kullanma neticesinde belli oranda kullanan ile anılmaya başlamış ve ayırt edici nitelik kazandırılmışsa, bu hakka dayanarak sonraki tescilin engellenmesi mümkündür. Ancak tescilin engellenebilmesi için, markanın tescili için yapılan başvuru veya başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş olması ve hakkın sahibine, daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyor olması gerekmektedir. Ancak tescilsiz kullanım ile kast edilen husus, öncelik hakkının işareti ilk defa alelade bir şekilde kullanan kişiye ait olması demek değildir. Başka bir ifadeyle 6/3 maddesi anlamında aranan ayırt edicilik, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçiminde anlaşılmalıdır. Ancak buradaki bilinir/maruf olma durumu ile 6769 s. SMK m.6/5 kapsamındaki tanınmışlık olgusu ile karıştırılmamalıdır. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle markasal etki doğuracak şekilde bir bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlamış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi biçiminde anlaşılmalıdır. Bir diğer ifadeyle, 6769 sayılı SMK m.6/3 kapsamında, tescilsiz işaretin belirli bir çevre veya piyasa ile sınırlı bir bilinirlik düzeyine erişmesi, maddenin sağladığı korumadan istifade için yeterli görülmelidir.
ATAD huzurunda görülen bir uyuşmazlıkta, önceye dayalı hak istisnasını mesnet göstermek suretiyle 40/94 sayılı Marka Tüzüğü 8/4 m. uyarınca sonradan bir hak ileri sürebilmek için; Hak iddia edilen işaretin ticaret sırasında kullanılmış olması, Yerel coğrafi bölgeden daha geniş bir coğrafik alanda işaretin kullanılması, İşaret sahibinin, bu işaretin başkalarınca kullanılmasını önleyebilecek ölçüde (iç hukukların sağladığı boyutta mesela; işaretin bilinir hale getirilmesi / tanıtılması gibi) hak sahibi olması, İşaret üzerindeki hakkın, karşı çıkılan markanın başvuru tarihinden önceki bir zaman diliminde elde edilmiş olması, şartların hep birlikte gerçekleşmiş olması aranmıştır. Tabi ki bu kriterler, somut olayın şartlarına göre ayrı ayrı ele alınarak yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma sadece tanıtımın yapıldığı mal veya hizmetlerle sınırlı olacaktır. Aksi halde, yani başka mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması halinde, marka tescilinin bir anlam ve önemi kalmayacak, bir nevi tescilsiz bir işarete çok tanınmış bir marka statüsü sağlanması söz konusu olacaktır. Yasal düzenlemeler, doktrin ve yargı kararlarında kabul gören bu görüşler çerçevesinde somut uyuşmazlığa döndüğümüzde; Dosya kapsamında, davacı tarafından dava konusu ibare olan “…” ibaresini veya bu ibareyle karıştırılma ihtimaline yol açacak başka bir ibareyi Türkiye’de uzun süredir dava konusu mallar/hizmetler bakımından kullanıldığına dair herhangi bir delil sunulmadığı görülmüş, dolayısıyla davacının dava konusu marka üzerinde dava konusu mallar/hizmetler bakımından eskiye dayalı kullanımının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 Sayılı SMK’nın 6/6 Bendi Kapsamında Değerlendirme
6769 s. SMK’nın 6. Maddesinde sınırlı sayıda düzenlenen nispi ret nedenlerinden biri olan 6/6 bendinde “Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu maddeden de anlaşılabileceği üzere başkasına ait ticaret unvanı, işletme adı, internet alan adı, endüstriyel tasarım tescili gibi sınaî hak sahiplerinin ve telif hakkı gibi fikri hak sahiplerinin, bu hak konularının bir başkası tarafından izinsiz olarak tescili taleplerine itirazda bulunarak tescili engellemeleri veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğünü talep etmeleri mümkündür. Bu halde, dava konusu marka tescillerinin davacıya ait telif hakkını veya herhangi bir fikri/sınai mülkiyet hakkını içermesi halinde, başvurunun önceki hak kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir.
SMK 6/6. Madde hükmü ile korunan hakların ortak özelliği, aynı maddenin 3. bendindeki işaretlerden farklı olarak tescil edilmiş olmalıdır. Şu kadar ki, bunların kullanım sonucu ayırt edici hale gelmeleri gerekmez.
Davacıya Ait Ticaret Unvanı ile Dava Konusu Markayı Marka İşaretleri Bakımından Değerlendirme
Ticaret unvanı “çekirdek” ve “ek” olmak üzere iki kısımdan oluşur. Ticaret unvanında “çekirdek” kısmı zorunlu olmasına rağmen, “ek” kullanılması kural olarak zorunlu değildir. Bununla birlikte, ticaret unvanı, “çekirdek” yanında “ek” de ihtiva ediyorsa bir bütün hâlinde korunur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2019/282, K. 2019/852, T. 4.7.2019) Ticaret unvanlarının karıştırılma (iltibas) ihtimali bakımından yapılan değerlendirmede öncelikle ticaret unvanlarının çekirdek ve ek kısımlarının bir bütün hâlinde gözetilmesi gereklidir. Ayrıca buna ilave olarak unvanlar arasında karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedebilmek için, esas itibariyle ticari işletmelerin faaliyet konularının aynı veya benzer olması gerekmektedir. Zira ticaret unvanlarının bağlı olduğu işletmelerin faaliyet konularının birbirinden farklılaştığı oranda, aynı ya da benzer unvanlar arasındaki karıştırılma (iltibas) ihtimali de azalmaktadır. Dolayısıyla faaliyet konuları değişik olduğu için farklı müşteri çevresine hitap eden işletmelerin aynı ya da benzer unvanlarının karıştırılma ihtimali az olmakla birlikte tamamen ortadan kalkmamaktadır. Başka bir deyişle ticaret unvanlarının ayırt edici “ek” unsurları aynı olmakla birlikte faaliyet konuları farklı ise unvanlar arasında kural olarak iltibas oluşmasa da tanınmış bir ticaret unvanının “ek” kısmının aynısının ve benzerinin farklı bir faaliyet konusu ile birlikte ticaret unvanı olarak tescili hâlinde karıştırılma ihtimalinin varlığının kabul edilmesi gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/11-1298, K. 2019/335, T. 21.3.2019) Ticaret unvanlarında, “ek” kullanılması bir zorunluluk olmamakla birlikte, bu unsur, taraflara ait ticaret unvanlarının birbirinden ayırt edilmesine hizmet etmektedir. Davacının ticaret unvanı, “… GIDA TEMİZLİK MADDELERİ İNŞ. SAN. VE TİC. A.Ş.” olup ek unsurunun “…” olduğu değerlendirilmektedir.
Dava konusu markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu değerlendirilmektedir. Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde, davacıya ait ticaret unvanının “ek” unsurunun “…” ibaresi olduğu, davalının dava konusu markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, yukarıda SMK 6/1 kapsamında yapılan değerlendirmede detaylı bir şekilde ifade edildiği üzere dava konusu markanın esas unsuru ile davacının ticaret unvanının ek unsuru arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak karıştırılma ihtimali bulunmadığı kanaatine varılmış, dolayısıyla davacının SMK 6/6 kapsamındaki itirazının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-3-5-6-9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, TÜRKPATENT YİDK kararının iptali talebine ilişkin davanın süresinde açılmadığı için dava şartı yokluğu nedeni ile davanın usulden reddine, hükümsüzlük istemine ilişkin davanın esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-TÜRKPATENT YİDK kararının iptali talebine ilişkin davanın süresinde açılmadığı için dava şartı yokluğu nedeni ile davanın usulden REDDİNE,
2-Hükümsüzlük istemine ilişkin davanın esastan REDDİNE,
3-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
6-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, davacı vekili ile diğer davalı vekilinin yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.08/12/2022