Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/127 E. 2022/311 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/127
KARAR NO : 2022/311

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/04/2022
KARAR TARİHİ : 29/09/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/09/2022
DAVA:
Davacı vekili 05/04/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin ….” ibareli markalarının sahibi olduğunu, davalının bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… … …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacı, dava ve replik dilekçelerinde özetle; davacının 1977 yılından beri Suudi Arabistan’da gıda sektöründe faaliyet gösteren bir firma olduğunu, davacının “…”li markalarının Türkiye’de de gıda emtialarında kullanılmak üzere tescilli olduğunu, davacının tescilli ve tanınmış markaları mevcut iken dava konusu edilen markanın tescil edilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakın düzeyde benzer olduklarını, ayrıca aynı/aynı tür emtialarda kullanılacaklarını, dava konusu edilen markada geçen kelime öbekleri bir bütün olarak ele alındığında dahi bu markanın davacının seri markalarının devamı niteliğinde algılanması ihtimalinin yüksek olduğunu, zaten de bu ibarenin bütünsel açıdan dahi davacının “…”li markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, dava konusu edilen markanın davacının tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını, haksız yarar elde edeceğini ve bu tanınmış markaların itibarını zedeleyeceğini, yani davalı marka başvurusunun kötü niyetli ve haksız rekabet saikiyle yapıldığını, dava konusu edilen markanın davacının ticaret unvanının kılavuz unsurunu da içerdiği ve bu nedenle de tescil edilmemesi gerektiğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… … …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmasına ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden farklı olduklarını, tüketicilerin dava konusu edilen markayı yapay parçalara bölerek içinden sadece “…” ibaresini seçip işareti bu şekilde algılamasının makul ve beklenebilir olmadığını, bu nedenle çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, davacının SMK m. 6/5 hükmünde aranan şartların somut olayda gerçekleştiği ve davalının kötü niyetli olduğu yönündeki iddialarını yeterli delille ispatlayamadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahsa dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava davalı başvurusu olan … sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan … sayılı kararın iptali ve hükümsüzlük istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 09/02/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 05/04/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 18/07/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…1) Karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, 2) Davacının 2014 35234 ve 2014 35669 sayılı markaları özelinde davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialarla ayniyet şartının gerçekleştiği, diğer markaları açısından da düşük seviyede de olsa bir emtia benzerliği/türdeşliği ilişkisi kurulabileceği, 3) Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı, 4) (1) nolu bentte yer alan değerlendirmelerden dolayı, (2) ve (3) nolu bentlerdeki tespitlere rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 5) Davacının “gerçek hak sahipliği”, “tanınmışlık” ve “ticaret unvanına dayalı hak” iddialarının dava konusu edilen markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, 6) Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 7) (4) ve (5) nolu bentlerde yer verilen değerlendirmeler ile dava konusu edilen 10.02.2022 tarihli … sayılı YİDK kararının uyumlu olduğu, 8) Davacının hükümsüzlük talebinin (4) ve (5) nolu bentlerde yer verilen değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “… … …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29.sınıftaki “29 Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. ” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise 2012/65896, 2012/65900, 2014/16502, 2014/16537, 2014/35234, 2014/35669, 2015/91604, 2016/45340, 2016/45343, 2016/45346, 2017/108032, 2017/68793, 2017/68797 sayılı ve “…. ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 05, 29, 30, 31, 32.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, somut olayda somut olayda; davacının 2014/35234 ve 2014/35669 sayılı markaları özelinde davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialarla ayniyet şartının gerçekleştiği, diğer markaları açısından da düşük seviyede de olsa bir emtia benzerliği/ türdeşliği ilişkisi kurulabileceği ve taraf markalarının hitap ettiği tüketici kitlesinin bilinç /dikkat/ özen/ seçicilik seviyesinin yüksek olmadığı tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… … …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…”, …” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının davasına/ itirazlarına mesnet aldığı markalar, renk, şekil ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden karma markalardır; işaretlerin bir kısmında elips şeklindeki mavi renkli sarı çerçeveli zeminler üzerine, bir kısmında kırmızı renkli zeminler üzerine, bir kısmında da çizgilerden veya basit figürlerden müteşekkil şekil unsurlarıyla birlikte Latin ve Arap alfabesiyle “…”, …” ibareleri ve küçük puntolarla da …” gibi tasviri/tanımlayıcı kelimeler yazılmıştır. Davacının bu markalarının her birinde ortak olarak kullanılmış olan ve huzurdaki uyuşmazlığa konu edilen “…” ibaresi, davacının markalarının bir kısmında büyük puntolarla ve ilk anda dikkat çekici biçimde yazılmış ise de, davacının geriye kalan markalarının genel izlenimlerinin, tümüne hakim olan görünüşlerinin ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajlarının içerisinde “…” ibaresinin tek başına ön planda olduğunun ve ilk anda algılandığının söylenmesi mümkün görülmemektedir. Yine de; “…” ibaresinin davacının davasına/ itirazlarına mesnet alınan tüm markalarında kullanılmış olması nedeniyle, davacının çatı markası olduğu tespit edilebilmektedir. Halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlanmaktadır. Bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası (veya ticaret unvanı kılavuz unsuru) arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekir. Bu nedenle de; davacının markalarının çoğunluğunda, zaten de görsel açıdan ön planda/baskın olarak algılanmayan “…” çatı markasından ziyade, diğer kelime unsurlarının ve genel/bütünleşik kompozisyonların, işaretlerde markasal hüviyette korunması istenilen asıl unsurlar olduğu değerlendirilmektedir. Diğer bir ifadeyle; davacının markalarında kullanılmış olan “…” çatı markasının işaretlere kattığı ayırt ediciliğin, işaretlerde kullanılmış olan diğer unsurlardan daha yüksek seviyede kaldığı söylenememektedir. Hatta davacının markalarının büyük çoğunluğunda, bu çatı marka çok küçük puntolarla, geri planda yazıldığından, genel görünüm içerisinde sadece bir ayrıntı olarak algılanmaktadır.
Dava konusu edilen marka ise; renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markasıdır; işarette aynı yazım karakterinde, aynı puntolarda siyah renkli büyük harflerle ayrı olarak yazılmış “… … …” ibaresinin, bütünleşik hali ile markanın esas unsuru olduğu değerlendirilmektedir. Bu kelimenin yazım özelliği ve birleşik kompozisyonu göz önüne alındığında, “…” ve “…” ibarelerinin geri planda kaldığının ve …” ibaresinin ayırt ediciliğinin bu ibarelerden yüksek olduğunun ve tek başına ön plana çıktığının kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.
Bütün bu tespitlere göre; karşılaştırılan işaretlerin bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimlerin, tümüne hakim olan görünüşlerin ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajların, davacının karma özelliği baskın markalarının görünümlerini, davalının sırf kelime markası olan markasından yeterli derecede farklılaştığı ve davalının markasında “…” ibaresinin diğer kelime unsurlarıyla bütünleşik olarak/bir tamlama içinde, tek başına ön plana çıkmayacak karakterde kullanılmış olmasının da bu farklılaşmayı arttırdığı değerlendirilmiştir. Sonuçta; taraf markalarında, sırf, içerdikleri harfler itibariyle ayniyete yakın benzer olan “…” ve “…” ibarelerinin geçiyor olmasının, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, işitsel açıdan bakıldığında da, aynı sonucu vermektedir. Markalarda, okunuşları ayniyete yakın benzer “…” ve “…” ibarelerinin geçiyor olması, davalının markasında bu ibarenin tek başına değil, bütünleşik bir tamlama içerisinde, davacının çoğunluk markasında da başkaca kelime unsurlarıyla bir arada kullanılması nedeniyle, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları işitsel açıdan benzer hale getirdiği kanaati oluşmuştur.
Kavramsal açıdan bakıldığında; markalarda geçen “…” ve “…” kelimelerinin, ülkemizde yaygın olarak bilinen ve kullanılan birer anlamı yoktur. Bu nedenle de, karşılaştırılan işaretlerin Türkiye’de yerleşik ve bilhassa da Arapça bilmeyen tüketici zihninde uyandırdığı ilk algı “yabancı dilde (Arapça) birer kelime” şeklindedir ve sırf yabancı birer kelime algısı yarattığından bahisle, işaretlerin kavramsal açıdan yakınlaştığı kanaati oluşmuştur.
Sonuçta; somut olayda, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bilhassa da genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının Önceki Kullanıma Dayalı Gerçek Hak Sahipliği İddiasının Davalının Markasının Tesciline/ Hükmüne Engeli/Etkisi Yönünden Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir. Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir16. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz.
Her şeyden önce; SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markaları ise tescillidir ve korunması SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca da taraf markaları benzememektedir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacının Ticaret Unvanına Dayalı Hak İddiasının Davalının … Sayılı Markasının Tesciline/ Hükmüne Engeli/ Etkisi Yönünden Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı girer.
Yargıtay emsal kararlarında da açıkça dile getirildiği üzere KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca da; bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayımızda, davacının ticaret unvanları bir bütün olarak dava konusu edilen markanın kapsamında yer almamaktadır. Halbuki SMK m. 6/6 hükmünde; “…….markanın…..başkasına ait ticaret unvanını…..içermesi hali”nden bahsedilmektedir. Ayrıca; davalının dava konusu edilen markasında “… … …” tamlamasının/kelime öbeğinin bir bütün olarak algılandığı ve bu sloganda “…” ibaresinin tek başına ön planda olmadığı, hatta bu ve başka nedenlerle dava konusu edilen marka ile davacının “…”li markalarının benzer olmadığı, dolayısıyla; somut olayda davacının ticaret unvanına dayalı hak iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tanınmışlık Hususunda Yapılan Değerlendirme
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötü Niyet Hususunda Yapılan Değerlendirme
Somut olayda, davalı şahıs tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şahsın kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1-3- 5- 6- 9 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 29/09/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.