Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/122 E. 2022/349 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/122 Esas – 2022/349
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/122
KARAR NO : 2022/349

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 01/04/2022
KARAR TARİHİ : 13/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 01/04/2022 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde 2020/54753 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun TÜRKPATENT resmi markalar bülteninde yayınlandığını; davalı şirketin …”, “….com” ibareleri markalarını gerekçe göstererek yaptığı itirazın kabulüne karar verilerek başvurunun reddedildiğini, bu ret kararına karşı müvekkilin yeniden inceleme taleplerinin bu kez TÜRKPATENT … sayılı YİDK kararı ile nihai olarak reddine karar verildiğini, oysa davacının “…” ibareli markanın tescili için davalı TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı ve 2020/54753 sayı tahtında işlem gören marka başvurusunun, diğer davalının önceki tarihlerde tescilli “…” ibareli markalarına ve tanınmışlık iddialarına dayalı olarak dosyaladığı itirazlar üzerine reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira taraf markalarının karıştırılma ihtimalini doğuracak şekilde benzer olmadıklarını, markaların genel görünümlerinin ve toplu intibalarının farklı olduğunu, ayrıca taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin davalı firma tarafından yaratılmış bir ibare olmadığını ve markasal hüviyette herkes tarafından kullanılabilecek alelade bir ibare olduğunu, zaten de TÜRKPATENT nezdinde farklı kişi ve kuruluşlar adına tescilli onlarca “…”li marka bulunduğunu, karşılaştırılan markaların farklı tüketicilere hitap ettiğini, bu sebeplerle taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, davalı firmanın tescilli markalarından doğan haklarını kötüye kullandığını ve davacının kötü niyetli olduğu iddialarının ispatlanamadığını belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptale karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; araf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, davacının markasında kullanılmış olan kelime unsurunun davalı firmanın “…”li ibareleri ihtiva eden markalarıyla karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu, davacının marka başvurusunun reddedildiği emtialar açısından taraf markalarının aynı veya ilişkili emtialarda kullanılacağını, redde mesnet alınan markaların tanınmışlığı sebebiyle de dava konusu markanın reddi kararının yerinde ve doğru olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının 1998 yılından beri online alışveriş/elektronik ticaret sektöründe faaliyet gösteren, sektörünün lider kuruluşlarından biri olduğunu, davalıya ait www…..com web sitesinin günümüzde 32 milyon kayıtlı üyesinin bulunduğunu, Türkiye’nin saygın kuruluşları tarafından elektronik ticaret sektöründe verilen birçok ödülün de sahibi olduğunu, 2020 yılında satış gelirini %145 arttırarak 6.4 milyar TL’ye yükselttiğini, davalının “…”li markalarını bu faaliyetleri kapsamında aktif olarak kullandığını ve tüketici nezdinde bilinir hale getirdiğini, “…”li markalarıyla seri markalar oluşturduğunu, aynı zamanda davalının markasının TÜRKPATENT nezdinde T/02598 sayı ile tanınmış marka statüsüne de alınmış olduğunu, dava konusu edilen markanın davalının bu tescilli/tanınmış markalarıyla ayırt edilemeyecek derecede benzer bir marka olduğunu, zira markalarda geçen kelime öbeklerinin ilk kelimelerinin/başlangıç kısımlarının birebir aynı olduğunu, davacının markasında geçen diğer kelime unsuru olan “kadın” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliğinin bulunmadığını, nitekim huzurdaki dava dışı uyuşmazlıklarda “…” ile başlayan kelime öbeklerinden oluşmuş markaların tesciline davalının dosyaladığı itirazların kabul edildiğini ve bu kararların mahkemeler tarafından da onandığını, bu kararların somut uyuşmazlık açısından da emsal nitelikte olduğunu, bu benzerlikler ve davalının markalarının tanınmışlığı göz önüne alındığında, dava konusu markanın tescilinin davalının markalarının tanınmışlığına zarar vereceğini, davacının haksız olarak davalının markasının tanınmışlığından fayda sağlayacağını, davacının bu markayı kendisine seçerken kötü niyetli olduğunu ve davalı ile haksız rekabet yapma saikini taşıdığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Mahkememizce tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararı ile davacıya ait marka başvuru dosyası ve davalı şirkete ait marka tescil belgeleri getirtilmiş, taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, davacı başvurusu olan 2020/54753 sayılı marka başvurusu ile ilgili olarak TÜRKPATENT tarafından alınan 2021-M-1118 sayılı kararının iptali istemine ilişkindir. YİDK kararının davacı başvuru sahibine 17/02/2022 tarihinde tebliğ edildiği, 01/04/2022 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 08/08/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Davalının 2016 12926, 2016 65115, 2018 121549, 2018 121553, 2018 64894, 2018 86771, 2018 88387, 2018 88393, 2019 97767 ve 2020 32646 sayılı markaları özelinde, karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, Davacının markasının kapsamına alınmak istenilen/markanın reddedildiği tüm emtialar açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, Davaya konu, 25 ve 35. Sınıflara giren mal ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin bilinç/dikkat/özen/algı seviyesinin, söz konusu emtiaları satın alırken düşük olmadığı, (1) ve (2) nolu bentlerde yer verilen değerlendirmelerden dolayı, (3) nolu bentteki değerlendirmeye rağmen, (1) nolu bentte sayılan markalar yönünden40, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunduğu, Davalı firmanın “…” markasının tanınmış bir marka olduğu, (1) nolu bentteki değerlendirme de gözetildiğinde, bu tanınmışlığın, davacının konusu edilen markasının, kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından tesciline engeli/hükmüne etkisi olabileceği, Dava konusu edilen 10.02.2022 tarihli ve … sayılı YİDK kararının, bu değerlendirmeler ile çelişmediği/uyumlu olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 25, 35. sınıftaki “25 Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar, fularlar, şallar, bandanalar, eşarplar, kemerler. Ayak giysileri: ayakkabılar, terlikler, sandaletler. Baş giysileri: şapkalar, kasketler, bereler, takkeler, kepler. 35 Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (09, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 21, 22, 24, 25, 26, 27, 28. Sınıflara giren) malların bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” mal ve hizmetlerden oluştuğu, itiraza mesnet markaların “…com” ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 09, 35, 36, 38, 39, 41, 42, 45. sınıflardaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer a.ldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenilen, 25 ve 35. Sınıflardaki tüm mal ve hizmetler açısından, davalının muhtelif markaları yönünden, somut uyuşmazlıkta emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı “.” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının dava konusu edilen markası, renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; işarette Türkçe’de yerleşik birer anlamı olan “…” ve “kadın” kelimeleri, düz yazım karakterindeki siyah renkli küçük harflerle aynı puntolarda ve birleşik olarak yazılmıştır ve bu yazım özellikleri neticesinde bütünleşik olarak birleşik bir kelime hüviyetinde algılanmaktadır. Davalının markalarının bir kısmı ise; basit şekil unsurlarıyla birlikte kelime unsurlarını da ihtiva etmektedir. Her ne kadar marka hukukundaki doktrine göre, basit şekil unsurları yanında dikkat çekici şekilde/puntolarda yazılmış kelime unsurlarını da ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” ise de, bu markaların genel görünümleri ve kompozisyonları içerisinde, bilhassa küçük puntolarla yazılmış olan “…” ibarelerinin görsel açıdan ilk planda algılandıkları ve işaretlerde baskın/esas unsur oldukları söylenememektedir. Ancak; davacının geri kalan markalarında, bilhassa “…”, “….birleşik kelimelerini ihtiva eden markalarında, “…” ibaresinin sonuna eklenen, tasviri/tanımlayıcı olan ve Türkçe’de (de) yerleşik birer anlamı haiz olan kelimelerle, aynı yazım özelliklerinde ve puntolarda yazılmış olması itibariyle birleşik olarak algılanan kelimelerin, dava konusu edilen markadaki birebir aynı kompozisyonla, yani yerleşik anlamı haiz kelimelerin dilbilgisi kuralları dışına çıkılarak birleşik yazılması şeklinde tasarlanmış bir kompozisyonla yazılmış/kurgulanmış olmalarının, karşılaştırılan işaretleri görsel ve kavramsal açılardan benzer kıldığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki; ortalama bir tüketici, dilbilgisi kurallarından kaynaklı olarak markaların başlangıç seslerini oluşturan ibarelere normal şartlarda daha fazla dikkat etmekte olup, tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklanmaktadırlar. Karşılaştırılan markalarda, dilbilgisi kurallarının aksine, birleşik olarak yazılmış isim tamlamalarının hepsinin de “…” kelimesiyle başlıyor olması, işaretlerin sadece “…” ibaresinin ortaklığı itibariyle dahi, benzer olarak algılanmasına sebebiyet vereceği kanaatine varılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta incelenmesi gerek bir diğer husus; taraf markalarında ortak olarak geçen “…” ibaresinin, bilinen/yerleşik anlamından dolayı bir markada esas unsur olarak himaye görüp göremeyeceği hususudur. Zira; “…” kelimesi Türkçe’de bilinen/yerleşik anlamı olan ve sıklıkla kullanılan bir zamir olup; “bütünü, tamamı, tümü, cümlesi” anlamlarına gelmektedir ve bu ibarenin, markasal hüviyette soyut ayırt edici niteliği çok düşüktür. Böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle, zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir.
Dava konusu somut olayda da, davalının gerek dava dosyasına gerekse marka işlem dosyasına sunduğu belge ve delillerden, “…” markasının davalı tarafından elektronik ticaret/online alışveriş sektöründe www…..com web sitesi tahtında Türkiye geneline yaygın, yoğun ve ciddi kullanımı ve tanıtımı neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamının arttığı, davalının “…”li markalarıyla bir “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davacının markasında “…” ibaresinin davalının markalarında olduğu gibi yerleşik anlamı haiz başka kelimelerle aynı kompozisyonda, yani birleşik olarak kullanılmış olduğu tespit edildiğinden, davacının markasının, davalının “…”li markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davalının “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…” ibareli markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının, davalının sadece bayanlara yönelik yeni bir marka yarattığı yönünde bir algısının oluşmasının ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. Bu meyanda; markaların fonetik/duyusal/işitsel olarak karşılaştırılmasında, taraf markasında ortak olan “…” ibaresinin varlığının ve bu ibarenin markalarda kullanılmış kelime öbeklerinin baş kısmında yer almasının, markaları kulakta bıraktıkları “tını” itibariyle işitsel açıdan bir derecede yakınlaştırdığı değerlendirilmiştir. Taraf markalarında geçen bu ibarenin, yukarıda incelenen yerleşik/bilinen anlamından dolayı, markaların tüketici zihninde yarattığı algının farklılaştığının da söylenmesi mümkün görülmemektedir.
Bütün bunlara göre; somut olayda, davalının, bilhassa, “…” kelimesi ile başlayan ve herhangi baskın bir şekil unsuru da ihtiva etmeyen, sadece birleşik birer kelimeden ibaret 2016 12926, 2016/65115, 2018/121549, 2018/121553, 2018 64894, 2018/86771, 2018/88387, 2018/88393, 2019/97767, 2020 32646 sayılı “…” görselli markaları özelinde, karşılaştırılan markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve genel kompozisyon itibariyle benzerlik olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarında “…” ibaresinin, sonuna eklenen, tasviri/tanımlayıcı olan ve Türkçe’de (de) yerleşik birer anlamı haiz olan kelimelerle, aynı yazım özelliklerinde ve puntolarda dilbilgisi kuralları dışına çıkılarak otantik bir biçimde birleşik yazılmış olması itibariyle, davalının “…” kelimesi ile başlayan ve herhangi baskın bir şekil unsuru da ihtiva etmeyen, sadece birleşik bir kelimeden ibaret 2016/12926, 2016/65115, 2018/121549, 2018/121553, 2018/64894, 2018/86771, 2018/88387, 2018/88393, 2019/97767 ve 2020/32646 sayılı markaları özelinde, karşılaştırılan markalar görsel, işitsel ve anlamsal açılardan ve genel kompozisyon itibariyle benzer olduğu kanaatine varılmıştır.
Ayrıca; davalının “…”li markalarıyla “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davacının markasının, davalının “…”li markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği de gözetildiğinde, davalının “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…” ibareli markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen 25 ve 35. Sınıflardaki tüm mal ve hizmetlerin aynıları/benzerleri/türdeşleri açısından davalının muhtelif markalarının da tescilli olduğu, her ne kadar bu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/ bilinç/ dikkat/ özen/ algı seviyeleri düşük olmasa da, söz konusu mal ve hizmetlerde “…”li işaretlerin markasal hüviyette farklı kişi ve kuruluşlar tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu mal ve hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalinin mevcut olduğu, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünebilecekleri, davacının markasının, davalının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; somut olayda karşılaştırılan markalar arasında, davalının 2016/12926, 2016/65115, 2018/121549, 2018/121553, 2018/64894, 2018/86771, 2018/88387, 2018/88393 ve 2020/32646 sayılı markaları özelinde, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,
4-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 13/10/2022