Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/121 E. 2022/346 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/121
KARAR NO : 2022/346

DAVA : Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/03/2022
KARAR TARİHİ : 13/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/10/2022
DAVA:
Davacı vekili 31/03/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının 2015 yılından beri profesyonel kadrosuyla Ankara’da ağız ve diş sağlığı hizmeti vermekte olduğunu, davacının bu faaliyetleri neticesinde aynı zamanda 27.11.2015 tarihinden muteber olmak üzere tescilli ticaret unvanının kök unsuru olan “…” markasının ilgili sektörde tanınmış hale geldiğini, bu ibarenin davacı adına 2016 98126 sayı ile 44. Sınıfa giren hizmetlerde marka olarak TÜRKPATENT nezdinde de tescilli olduğunu, hal bu iken davalının bu ibareye yakın benzer “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva eden bir markanın tescili için TÜRKPATENT’e başvurmuş olduğunu, 2020/81588 sayılı bu marka başvurusunun dava dışı üçüncü kişilerin itirazları üzerine TÜRKPATENT tarafından reddedildiğini, davalının buna rağmen söz konusu markayı davacının tescilli markasıyla karıştırılmaya sebebiyet verecek şekilde aynı sektörde kullanmaya devam ettiğini, tarafların bu markasal kullanımlarla ilgili yaptığı görüşmelerde davalının yetkilisinin davacının markasını görüp beğendikleri için kullanmaya devam edeceklerini şifahen belirttiğini, nitekim davalının Etimesgut, Ankara’daki işyerinde iş yeri tabelası, dış cephe cam kaplaması, dışarıdan görünür şekilde iş yeri duvarlarındaki reklam amaçlı kullanımlar, diğer tanıtım materyalleri, internet sosyal medya hesapları gibi sanal ortamlarda davalının bu markayı kullanmakta olduğunu, davalının bu markasal kullanımlarının üçüncü kişilerin ve davacının haklarını ihlal ettiğini bilmesine rağmen bu kullanımlara aynen devam etmesinin davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, davacının tescilli markasında ve davalının markasal kullanımlarında geçen “Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği”, “özel”, “Ankara” ibarelerinin ve “diş” figürlerinin markasal hüviyette ayırt edicilikleri bulunmayan tasviri/tanımlayıcı unsurlar olduğunu ve bu işaretlerde esas unsurların “…” ve “…” ibareleri olduğunu, bu iki ibarenin yerleri değiştirilmiş aynı hecelerden müteşekkil olması nedeniyle karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu, ayrıca bu işaretlerin aynı hizmetlerde markasal hüviyette kullanılıyor olmasının karıştırılma ihtimalini daha da arttırdığını beyan ederek, davalının davacının marka hakkına tecavüzün durdurulmasını, önlenmesini, giderilmesini ve ortadan kaldırılmasını talep ve dava etmiştir
CEVAP:
Davalı şirket cevap dilekçesinde özetle; davalının 22 yıldır Ankara’da farklı kuruluşlar bünyesinde diş hekimliği yapan üç saygın diş hekimi tarafından 2020 yılında kurulduğunu, davacının davasına mesnet aldığı 2016 98126 sayılı marka ile davalının gerçekleşen markasal kullanımlarının karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, zira Türk Diş Hekimleri Birliği’nin yayınladığı Türk Diş Hekimleri Birliği Tabela Standartlarına göre logosu haricinde tabelalarda logo kullanılamayacağını, davalının bu yüzden bu logoyu tabelasında kullanmış olmasının teknik bir zorunluluk olduğunu, ayrıca davalının uyuşmazlık konusu olan markasal kullanımlarında geçen İngilizce “…” ibaresinin Türkçe’de “diş” anlamına geldiğini ve uyuşmazlık konusu edilen hizmetler açısından markasal hüviyette ayırt ediciliğinin bulunmadığını, “…” ibaresinin de “profesyonel” kelimesinin kısaltılması olduğunu ve hiçbir mal/hizmet açısından markasal hüviyette ayırt edici olduğundan bahsedilemeyeceğini, bu yüzden de Türkiye’de ve dahi dünyada “…” ibaresinin diş sağlığı özelinde tıbbi hizmetlerde tanıtma vasıtası olarak çok sayıda kişi ve kuruluş tarafından tercih edildiğini, nitekim bu ibareyi ihtiva eden onlarca markanın farklı kişi ve kuruluşlar adına TÜRKPATENT nezdinde tescilli olduğunu, bu ibarenin küçük değişikliklerle başkaları tarafından da markasal hüviyette kullanılmasına davacının katlanmak zorunda olduğunu, davalı yetkililerinin davacıya hiçbir zaman “davacının markasını görüp beğendikleri, kullandıkları ve kullanmaya devam edecekleri” şeklinde bir beyanda bulunmadığını, davalının davacının markasına yaklaşma ve bundan haksız yarar sağlama gibi bir iradesinin hiçbir zaman olmadığını, aslında davacının sunmuş olduğu hizmetlere ilişkin davalıya çok sayıda şikayet geldiğini, bu nedenle davalının ticaret unvanını değiştirdiğini ve yeni bir markalaşma sürecine girdiğini, bu keyfiyeti davacıya …yevmiye no.lu ihtarname ile de bildirdiğini, buna rağmen davacının davalı ile dava sürecini sona erdirmek için 100.000 TL talep ettiğini, davalının 50.000 TL. lik karşı teklifini de kabul etmediğini, yani asıl davacının huzurdaki uyuşmazlıkta hakkını kötüye kullanıyor olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlık ve Uygulanacak Hükümler, Kanıtların Değerlendirilmesi ve Kabul:
Dava, davacı adına tescilli … sayılı markaya tecavüzün durdurulması, önlenmesi, giderilmesi ve ortadan kaldırılması istemlerine ilişkindir.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan bilirkişi raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup buna göre;
Dava dosyasının ve TÜRKPATENT marka sicil kayıtlarının incelenmesi neticesinde davacı adına tescilli … sayılı markasının bulunduğu, kapsamında 44. sınıftaki “44. sınıf Tıbbi hizmetler. Güzellik bakımı hizmetleri. Veterinerlik ve hayvan üretme, besicilik, nalbantlık ile ilgili hizmetler. Tarım, bahçecilik ve ormancılıkla ile ilgili hizmetler. İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri.” mal ve hizmetlerin yer aldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu edilen markasal kullanımlara konu “ağız ve diş sağlığı hizmetleri” davacının markasının kapsamına giren “tıbbi hizmetler”in bir alt koludur. Dolayısıyla; dava konusu edilen markasal kullanımlara muhatap hizmetler açısından, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmiş olduğu kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce internet üzerinden ve davalının adresinde bilirkişi incelemesi yapıldığı, bilirkişi tarafından hazırlanan raporda davalıya ait işletmenin tabela ve duvarlarında, işletmede kullanılan tanıtım flamaları ve kartvizit gibi tanıtım malzemelerinde “… ağız ve diş sağlığı polikliniği şekil” , “… şekil”, “… şekil” marka ve logosunun kullanıldığı, aynı marka ve logonun işletme tarafından kullanılan Facebook ve Instagram sosyal medya hesaplarında da kullanıldığı, davalı şirketin esas olarak “ağız ve diş sağlığı hizmetleri” alanında faaliyet gösterdiği, davacı adına tescilli bulunan … sayılı “… …” esas unsurlu marka ile davalı tarafça kullanılan “…” markasının, aynı/benzer türden mal ve hizmetler için karıştırılacak düzeyde benzer olduğu, ayrıca davalı tarafça sunulan hizmetlerin de bu markanın tescil kapsamında bulunan hizmetlerle aynı ya da aynı türden olduğu, bu nedenle “…” markasının davalıya ait işletmede ve ayrıca Facebook ve Instagram hesaplarındaki kullanımların davacı adına tescilli marka ile karıştırılmaya neden olacak nitelikte olduğu kanaatine ulaşıldığından, davacının marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, durdurulmasına ve önlenmesine karar verilmiştir.
6769 sayılı Fikri ve Sinai Haklar Kanunu (SMK) m.149’da, sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibinin ileri sürebileceği talepler sıralanmıştır. Markaya tecavüz nedeniyle marka sahibinin uğradığı maddi ayıp, fiili zarar ve yoksun kalınan kazançtan oluşmaktadır. Marka hukukunda tazminatın ortaya çıkması için, marka hakkına tecavüz sayılan fiillerden biri veya birkaçının gerçekleşmesi gerekir. Marka hakkına tecavüz fiilinin özünde haksız fiil sorumluluğu bulunduğu için, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 49 vd. uyarınca tazminat davalarının açılabilmesinde genel kural, hukuka aykırılık unsurunun yanında, kusur, zarar ve illiyet bağının bulunmasıdır.
Markaya Tecavüz İddiası Yönünden Yapılan Değerlendirme
6769 sayılı SMK’nın 29. maddesi, marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri düzenlemiştir. 29. maddesinin (a) bendine göre, 7. maddenin ihlali, marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. 6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; “…(2) Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması halinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. ”
SMK’nın 29. Maddesinin devamına göre de; aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: “(1) a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak. b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak. ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.”. Buna göre;
Somut olayda dava konusu edilen ticari faaliyetlerdeki markasal kullanımların, davacının tescilli markasından doğan haklarına tecavüz edip etmediğinin tespiti için; Markasal kullanımlarla tescilli markanın aynı veya benzer olup olmadığı, Mütecaviz olduğu iddia edilen markasal kullanımların, tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde kullanılıp kullanılmadığı, bu kullanımın halk nezdinde, ilişkilendirme ihtimali dahil, karıştırılma ihtimali doğurup doğurmadığı, değerlendirilmelidir.
Davacının tescilli markasıyla dava konusu edilen markasal kullanımların aynı/ benzer olup olmadığı: Somut olayda karşılaştırılan işaretler/tescilli marka ve markasal kullanımlar birlikte incelendiğinde; işaretleri oluşturan unsurların hepsinin birebir aynı olmadığı gözetildiğinde, markaların ayniyetinden söz edilemeyecektir.
Markaların benzerliği incelemesine geçildiğinde; özellikle de söz konusu markaların birden fazla unsur ihtiva ettikleri gerçeği gözetildiğinde, bu incelemenin hangi kriterlere göre yapılacağı hususunda, doktrindeki ve yargı kararlarındaki yerleşmiş görüşler dikkate alınmalıdır. Buna göre de, öncelikle, birden fazla unsur ihtiva eden markalarla ilgili “markanın esas unsuru” ve “markanın bir bütün olarak ele alınması” incelemelerinin ve sonra da “markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan benzerliğinin karşılaştırması” incelemesinin yapılması gerekmektedir. Şöyle, ki; Bir markada esas unsur, potansiyel müşteriler için ilk anda göze çarpıp hafızada yer eden unsurdur. Markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesi görsel, duyusal ve kavramsal açıdan en önemlisi potansiyel müşterinin bakış açısından yapılacaktır. Ayrıca, bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Zira; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Ayrıca, potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır.
Bundan sonra; uyuşmazlık konusu olan işaretler yan yana konularak görsel olarak karşılaştırıldığında; davacının markası, renk, şekil ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden karma bir markadır; işaretin sağ tarafında beyaz-mavi renkli dikdörtgen bir zemin üzerine birbirlerinin zıddı renkli düz yazım karakterindeki harflerle baş harfleri büyük olacak şekilde “…” ve “…” ibareleri yazılmış, bunları üst kısmına “Özel” ve alt kısmına da “AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI POLİKLİNİGİ” ibareleri, “…” ve “…”ya nispeten küçük puntolarla eklenmiş ve bu kompozisyonun sol baş tarafına da basit bir diş figürü konuşlandırılmıştır. Davacının markasında yer alan basit diş figürünün/şekil unsurunun ve renkli zemin şekillerinin talî unsurlar olduğu değerlendirilmektedir, zira; böyle basit şekil unsurları yanında baskın kelime unsurları ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca; potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime ve şekil içeren karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. Davacının markasında geçen “özel” ve “ağız ve diş sağlığı polikliniği” ibarelerinin ise, yerleşik/bilinen/herkes tarafından kullanılan anlamları itibariyle, bilhassa uyuşmazlık konusu olan “diş sağlığı hizmetleri” açısından markasal hüviyette somut ayırt ediciliği bulunmayan ibareler olduğu görülmektedir; dolayısıyla davacının markasında kullanılmış olan tüm unsurlar arasında “…” ve “…” kelime unsurlarının markanın esas unsurları olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalının markasal kullanımlarına bakıldığında; bu işaretlerde de “…” ve “…” ibarelerinin, farklı renklerdeki harflerle birleşik olarak yazıldığı, işaretlerde gülümseyen bir insan yüzünü andıracak şekilde tasarlanmış diş figürünün işaretlerin sol başına veya üst kısmına konuşlandırılmış olduğu ve “Ankara”, “Özel”, “ağız ve diş sağlığı polikliniği” gibi, markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan tasviri/tanımlayıcı isimlerin/tamlamaların işaretlerde muhtelif yerlere, “…” ve “…” ibarelerine nispeten küçük puntolarla konuşlandırıldığı görülmektedir. Bu işaretler/ markasal kullanımlar ile dava konusu edilen marka karşılaştırıldığında, işaretlerde geçen “özel”, “Ankara”, “ağız ve diş sağlığı polikliniği” ibarelerinin işaretlere markasal hüviyette bir ayırt edicilik katmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, işaretlerde baskın unsur olarak kullanılmış olan “…” ve “…” ibarelerinin aynı olduğu, bunların sadece “…” veya “…” şeklinde, yerleri değiştirilerek kullanılmış olduğu, ancak bu yer değişikliğinin işaretlerin okunuşlarını ve kavramsal açıdan tüketici zihninde uyandırdıkları ilk algıyı farklı kılmayacağı, ayrıca karşılaştırılan işaretlerde basit birer şekil unsurunun/diş figürünün de kullanılmış olmasının, işaretleri genel kompozisyonları itibariyle de yakınlaştırdığı değerlendirilmiştir. Zira; davacının markasının incelendiği bir üst paragrafta da değinildiği üzere, dava konusu edilen markasal kullanımlarda, her ne kadar karakterize edilerek “gülümseyen bir yüz” imajı verilerek kullanılmış “diş” figüründen ziyade, kelime unsurlarının görsel açıdan “daha yüksek sesle konuştuğu” değerlendirilmektedir.
Ayrıca; her ne kadar davalı taraf, dava dosyasına sunduğu beyanlarında; “diş hekimlerinin tabelalarında “şekil” haricinde bir logo kullanmasının, meslek standartlarına göre mümkün olmadığı hususuna değinmiş ise de, diş hekimlerinin bu logoyu tabelasında kullanmasının teknik bir zorunluluk olduğu iddiasının somut uyuşmazlığa etkisi olmadığı değerlendirilmektedir. Zira, öncelikle; dava konusu edilen markasal kullanım, davalının sadece “… Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği” şeklindeki, işyerinin dış tabelası değildir, davalının iş yerinin içerisindeki “… şekil” ve “… şekil” şeklindeki markasal kullanımlarının da somut uyuşmazlığın konusu olduğu ve bu markasal kullanımlardaki “diş figürü”nün “teknik bir zorunluluktan kaynaklanan bir kullanım” olmadığı ve dahi standartlarda belirlenen logo ile de uyumlu olmadığı hususlarında herhangi bir tereddüt yoktur. Kaldı, ki; davacının huzurdaki uyuşmazlığa konu ettiği markasal kullanımlarda, davacının tescilli markasından kaynaklanan haklarını ihlal ettiği iddia edilen kullanım, diş figüründen ziyade, “…” ibaresinin kullanımıdır.
Bu yüzden de; somut uyuşmazlık, karşılaştırılan işaretlerde esas unsur olarak kullanılmış olan “…” ve “…” ibarelerinin, bilhassa uyuşmazlık konusu olan “ağız ve diş sağlığı hizmetleri” yönünden markasal hüviyette ayırt ediciliklerinin düşük olup olmadığı açısından da incelenmelidir. Zira; “…” kelimesi, İngilizce’de “diş/dişçilik/dişle ilgili olan” anlamlarına gelen “dental” ibaresinin, “…” kelimesi de, İngilizce’de “professional” şeklinde kullanılan ve dilimize de “profesyonel” olarak geçmiş olan kelimenin, ticari hayatta sıklıkla kullanılan kısaltmalarıdır. Bu kelimelerin markasal hüviyette ayırt ediciliklerinin zayıf olduğu kabul edildiği zaman ve takdirde, ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda ise, davacının “…” markasına kullanım sonucu belli bir ayırt edicilik kattığına dair dava dosyasına herhangi bir delil sunmadığı görülmektedir13. ANCAK; “…” ve “…” ibarelerinin bir arada kullanılması, herhangi bir teknik zorunluluktan kaynaklanmadığı gibi, işaretlerde bu ibarelerin farklı renklerle vurgulanmış olması, diş figürlerinin dahil edilmesi gibi tasarım özellikleri ile birlikte, işaretlerin görsel, işitsel, kavramsal veya kurgusal açıdan da yakınlaştığı ve uyuşmazlık konusu edilen benzerliği/ortaklığı dikkat çekici hale getirdiği değerlendirilmiştir. Kaldı ki; “…” ve “…” ibarelerinin “ağız ve diş sağlığı hizmetleri” açısından markasal hüviyette ayırt edicilikten yoksun olduğu yönünde bir savunmanın, marka hakkının ihlali/tecavüz iddiaları karşısında ileri sürülebilecek bir savunma olmadığı düşünülmektedir. Zira; “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva eden davacının … sayılı markası hüküm ifade ettiği sürece, SMK hükümlerine göre koruma altındadır ve “marka olarak tescilinin, ayırt edicilik vasfından yoksun ve tanımlayıcı bir ibare olması nedeniyle uygun olmadığı” yönündeki bir iddia, ancak ve sadece bir hükümsüzlük davası çerçevesinde ileri sürülebilir.
Ayrıca; yerleşik içtihada göre; potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır. Davacının “…” markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…”li markasıal kullanımlarıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulması ve karıştırması ihtimal dahilindedir.
Bu meyanda; markaların işitsel olarak karşılaştırılmasında, taraf markalarında aynı kelime unsurlarının hece hüviyetinde ve sadece yerleri değiştirilerek kullanılmasının, işaretlerin okunuşlarını ve kulakta bıraktıkları “tını”ları farklı kılmaya yetmediği değerlendirilmiştir. Taraf markalarında geçen bu ibarelerin, yukarıda incelenen yerleşik/bilinen/yaygın olarak bilinebilecek anlamlarından dolayı, işaretlerin tüketici zihninde yarattığı algının farklılaştığının da söylenmesi mümkün görülmemektedir. Bütün bunlara göre; davacının markası ile dava konusu edilen markasal kullanımların, iltibas tehlikesi/karıştırılma ihtimali doğuracak düzeyde benzer olduğu kanaatine varılmıştır.
Bir iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin varlığının tespitinde doktrin ve yargı kararlarında esas olarak şu ilkeler ortaya konmaktadır: Görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, Çağrıştırma, Bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, Malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, Markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay açısından bakıldığında; dava konusu edilen markasal kullanımlarda, davacının markasında esas unsur konumunda kullanılmış olan “…” ve “…” ibarelerinin sadece yerleri değiştirilerek “…” şeklinde ve işaretlerin markasal hüviyette ayırt ediciliği en yüksek unsuru şeklinde kullanılmış olduğu, bu yüzden de; dava konusu edilen markasal kullanımların, davacının markası ile görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının aynı ibareleri yer değiştirilmiş haliyle ihtiva eden markasal kullanımlarıyla karşılaştığında bu tanıtıcı işaretleri benzer bulmasının ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. Buna ilaveten; dava konusu markasal kullanımların kullanıldığı hizmetler ile davacının markasının kapsamına giren hizmetlerin aynı/benzer/türdeş hizmetler olduğu fiili gerçeği de gözetildiğinde, aynı/benzer/türdeş hizmetlerde karşılaştırılan işaretlerin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde tüketicilerin/ alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini yarattığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki tanıtıcı işareti kullanan işletmeler/tacirler arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, dava konusu edilen markasal kullanımların, davacının markasının tescili kapsamına giren hizmetler açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere somut olayda; davacının tescilli markası ile dava konusu edilen markasal kullanımların iltibas tehlikesinin/karıştırılma ihtimalinin bulunduğu ve bu nedenle de dava konusu edilen markasal kullanımların, davacının davasına mesnet aldığı markasından doğan haklarının ihlali fiili ile örtüştüğü sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan nedenlerde, davanın kabulüne, davalının, davacı adına tescilli … sayılı markaya tecavüz teşkil eden eylemlerinin durdurulmasına, önlenmesine, giderilmesine ve ortadan kaldırılmasına, tecavüz oluşturan el konulan ürünlerin imhasına, İnternet ortamında markasal kullanım oluşturan tüm yazı ve görsellerin kaldırılmasına, mümkün değil ise erişimin engellenmesine, kararın günlük bir gazetede masrafı davalıya ait olmak üzere bir defa ilanına karar vermek gerekmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
2-Davalının, davacı adına tescilli … sayılı markaya tecavüz teşkil eden eylemlerinin durdurulmasına, önlenmesine, giderilmesine ve ortadan kaldırılmasına,
3-Tecavüz oluşturan el konulan ürünlerin imhasına,
4-İnternet ortamında markasal kullanım oluşturan tüm yazı ve görsellerin kaldırılmasına, mümkün değil ise erişimin engellenmesine,
5-Kararın günlük bir gazetede masrafı davalıya ait olmak üzere bir defa ilanına,
6-Alınması gereken 80,70 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
7-Davacı tarafından yapılan 3.508,63 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.13/10/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.

Davacı Masraf Dökümü:
İlk Masraf 172,90.-TL
Posta Masrafı 135,73.-TL
Bilirkişi Masrafı 3.200,00.-TL
Toplam 3.508,63.-TL