Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/85
KARAR NO : 2021/174
DAVA : TÜRKPATENT YİDK Marka Kararı İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 30/01/2018
KARAR TARİHİ : 29/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/05/2021
İDDİA:
Davacı vekili 30.01.2018 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin … sayılı ve “…”, “…”. “…”, “…” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… Medikal Teknik San.ve Tic.Ltd.Şti.” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı …’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkil şirketin dünyanın bir çok ülkesinde yüzlerce marka ile faaliyet yürüten bir dünya şirketi olduğunu, dava konusu markanın tüketici nezdinde tanınmış marka haline getiren, “…” seri markaları üzerinde üstün ve öncellikli hak sahibinin müvekkil şirket olduğunu, 2009 yılından itibaren TÜRKPATENT nezdinde tescilli “…” ibareli 4 adet seri markasının mevcut olduğunu, bu seri markalardan 3 adedinin davalı yanın “…” tescili ile hem marka ibaresi hem de 10. Tescil sınıfında birebir çatıştığını, müvekkile ait “…” ibareli markaların aynı zamanda “Wipo” nezdinde tescilli olduğunu, Wipo dışındaki ülkelerde de tescil edildiğini ve edilmeye devam ettiğini, “…” seri markalarının büyük emek, yatırımlar ve faaliyetler neticesinde toplumda yüksek tanınmışlık seviyesine ulaştığını, davalı şirketin müvekkil markaya iki harf ilave ile aynı sınıflarda aynen tescilinin ve bu tescile itirazın YİDK tarafından reddinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafın “…” ibaresini müvekkil şirketin “…” seri markaları ile haklı olarak kazandığı tanınmışlıktan yararlanacağı, müvekkil şirketlerden birinin ürünü veya seri markalardan biri olduğu intibaı vereceği, müvekkil şirket ile davalı şirket arasında bağlantı kurulacağının kaçınılmaz olduğunu, bu nedenle davaya konu kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek, … sayılı YİDK kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı markası ile davacının redde mesnet markaları karşılaştırıldığında ortalama tüketici nezdinde markalar arasında görsel, işitsel, kavramsal düzeyde ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılmaya yol açabilecek derecede benzer olmadığını, dava konusu “… medikal teknik san. ve tic. ltd. şti.” ibareli marka başvurusunun bir bütün olarak ele alınması gerektiğini, söz konusu ibareden sadece “…” kısmını alarak iltibas ihtimalini ileri sürmenin hukuken kabul edilemeyeceğini, davalının başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin davacı tarafından yeterli delil sunulmadığını, savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirketin cevap dilekçeside özetle, müvekkil şirketin 1997 yılında kurulduğunu, kurulduğu günden beri tıbbi ürünler ve tıbbi elektronik cihaz üretimi yaptığını, “…” markasını ilk olarak 13.12.1999 tarihinde 99/021688 tescil numarası ile yaptığını, 2011 yılında marka tescil süresinin dolduğunu, tescilin sehven yenilenmediğini, 2016 yılında tescilin yenilenmediği fark edilerek tekrar başvuruda bulunulduğunu, davacının iddiasının aksine yenileme sırasında herhangi bir başka markadan yararlanma amacı güdülmediğini, zaten mevcut şirket adı için tekrar başvuru yapıldığını, müvekkilin faaliyet gösterdiği alan ve ürettiği ürünler ile davacının faaliyet gösterdiği alan ve ürettiği ürünlerin tamamen birbirinden farklı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
ANKARA BAM 20.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI KARARI:
Mahkememizin 19.07.2018 tarih ve 2018/52 esas, 2018/317 karar sayılı davanın reddine dair verilen kararı, Ankara BAM 20.Hukuk Dairesinin 26.12.2019 tarih ve 2018/1826 esas, 2019/1340 karar sayılı ilamıyla ve özetle
“…. Dava, YİDK marka kararı iptali, hükümsüzlük istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davalının “… Medikal Teknik San. ve Tic. Ltd. Şti.” ibareli başvurusu ile davacının “…” ibareli markaları arasında kullanılacakları mal hizmetler bakımından benzerlik bulunmasına rağmen görsel ve işitsel olarak benzer olmaması nedeniyle, markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi anlamında iltibas oluşmayacağı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir…”gerekçesi istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; davacı vekilinin temyiz başvurusu üzerine;
YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ BOZMASI:
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 03.02.2021 tarih ve 2020/1411 esas, 2021/782 karar sayılı ilamıyla özetle;
“…Dava, YİDK kararının iptali ile marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, yukarıda yazılı gerekçe ile başvuru markası ile davacı markaları arasında iltibas oluşmayacağından bahisle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de davacı vekilince yapılan istinaf başvurusu aynı gerekçe ile esastan reddedilmiştir. Ancak, davalı şirketçe yapılan marka başvurusunda esas ve ayırt edici işaret “…” ibaresi olup, başvuru kapsamında yer alan 10. sınıf emtia da nazara alındığında “Me” ibaresi tüketici nezdinde “medikal” ibaresinin kısaltması olarak algılanacaktır. Davacı tarafın itiraza mesnet markalarında da esas ve ayırt edici işaretin “…” ibaresi olması ve markaların 10. sınıf emtiayı kapsamaları da değerlendirildiğinde davacının itiraza mesnet markaları ile davalı başvurusu arasında görsel-sesçil bir benzerliğin varlığı karşında iltibas tehlikesinin oluşacağı nazara alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş; önceki kararda aşağıdaki gerekçelerle ısrar edilmiştir.
GEREKÇE:
TÜRKPATENT’den getirtilen … sayılı marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davalının 11/08/2016 tarihinde “… Medikal Teknik San.ve Tic.Ltd.Şti.” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle davalı …’e başvuruda bulunduğu, tescil kapsamında 10.sınıftaki bir kısım emtiaların yer aldığı, başvurunun Resmi Marka Bülteninde ilan edildiği, ilana davacının … sayılı ve “…”, “…”. “…”, “…” ibareli markaları ile benzerlik arz ettiğinden ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine, yeniden inceleme isteminin YİDK’nun … sayılı kararı ile nihai olarak reddine karar verildiği, bu kararın iptali istemiyle mahkememiz önündeki davanın yasal süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 08.06.2018 tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “Dava konusu marka işaretinin 556 Sayılı KHK’nın 5. Maddesi anlamında “marka” olabilecek işaretlerden olduğu, Davalı başvurusu ile davacı markalarının 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi uyarınca benzer olmadığı, Davalı markası için talep edilen hükümsüzlük koşullarının mevcut olmadığı, Davacının 556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi kapsamında eskiye dayalı kullanım nedeniyle üstün ve öncelikli hakkının bulunmadığı, Davacının “…” ibaresini içeren markasının 556 sayılı KHK’nın 8/4 bendi anlamında tanınmış marka olduğunun ispatlanamadığı, bu nedenle de somut uyuşmazlıkta 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, Kötü niyet konusunda dosya kapsamında somut veri bulunmadığı, Dava konusu 30.11.2017 tarih ve … sayılı YİDK kararının yerinde olduğu” ifade edilmiştir.
556 sayılı KHK’nin 8/1-b hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir;
Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “… Medikal Teknik San.ve Tic.Ltd.Şti.” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 10.sınıftaki “Cerrahi, tıbbi, diş hekimliği ve veterinerlik için alet, cihaz ve mobilyalar. Yapay organlar ve protezler. Tıbbi ortopedik malzemeler: tıbbi korseler, ortopedik ayakkabılar, elastiki ve destekleyici bandajlar. Ameliyathane giysileri ve steril örtüler. Cinsel amaçlı aletler ve malzemeler. Prezervatifler (kondom/kaput). Biberonlar, biberon emzikleri, emzikler, bebekler için diş kaşıyıcılar” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise sayılı ve … sayılı ve “…”, “…”. “…”, “…” ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 03, 05, 06, 08, 09, 10, 12, 16, 20, 21, 35, 37.sınıflardaki mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir. Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka kapsamında 10. Sınıfta yer alan hizmetler bakımından davacının itiraza dayanak gösterilen …. markaları ile 10 ve 35. Sınıfta yer alan mal ve hizmet sınıfları aynı/benzer olduğu tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… Medikal Teknik San.ve Tic.Ltd.Şti.” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı “…”, “…”. “…”, “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Fonetik açıdan yapılan karşılaştırmada; dava konusu “… medikal teknik san. ve tic. ltd. şti.” markası ile davacının “…” ibareli markalarının okunuşları değerlendirildiği takdirde davalı başvuru markasının bir bütün olarak “… medikal teknik san. ve tic. ltd. şti.” kelimelerinden meydana geldiğini, davacının itiraza gerekçe gösterilen markaların öne çıkan unsurunun “…” olduğu, söz konusu markalar fonetik olarak karşılaştırıldığında davalı markasının başında “…” kelimesinin yer alması ve bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği ve bu nedenle ayırt edicilik sağlandığını, bu çerçevede markalar değerlendirildiğinde dava konusu markaların birbirinin devamı intibaı uyandırmadığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan yapılan karşılaştırmada ise; davacının itiraza dayanak markalarının beyaz zemin üzerine küçük harflerle yazılan “…” esas unsurunun yer aldığı, ibarelerinden meydana gelmekte olduğunu, davalının itiraz edilen markasının beyaz zemin üzerine yazılan “… medikal teknik san. ve tic. ltd. şti.” kelimelerinden meydana geldiği, “…” kelimesinin mavi harflerle yazıldığı ve öne çıktığı, “medikal teknik san. ve tic. ltd. şti.” kelimelerinin ise gri küçük harflerle “…” ibaresinin altında yer aldığı, markanın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu markaların görsel açıdan da farklılaşarak ayırt edici hale geldiği, dava konusu marka ile davacının itiraza dayanak markalarının birbirinin devamı veya seri marka intibaı uyandırmadığı, bu çerçevede markalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde görsel ve işitsel olarak birbirinin devamı intibaı uyandırmadığı ve benzemediğine kanaat getirilmiştir.
Sonuç itibariyle; taraf markalarının kullanılacakları mal hizmetler bakımından 10 ve 35. Sınıfta benzer olmasına rağmen görsel ve işitsel olarak benzer olmaması nedeniyle, markaların 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi anlamında benzer olmadıkları kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; davacı … davalı markasının mal ve hizmet sınıfları açısından aynı/benzer mal/hizmetler tespit edilmesine rağmen; davacının itiraza gerekçe olarak gösterdiği markalar ile davalının başvuru markasının benzer bulunmaması nedeni ile hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
556 sayılı khk’nın 8/3 maddesi kapsamında değerlendirme:
556 sayılı KHK’nın “Marka Tescilinde Red İçin Nispi Nedenler” başlıklı 8. Maddesinin 3 üncü paragrafı; “Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a)Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa.” şeklindedir.
Tescilsiz bir markanın, işaretin, ticaret unvanının eskiye dayalı kullanımı yoluyla bu marka, işaret, unvan üzerinde hak sahibi olan kimsenin, bu markayı tescil ettirenin tescil başvurusunu engelleme veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğünü talep etme yetkisi bulunmaktadır. Yukarıdaki madde hükmüne göre tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen markanın başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak edilmiş ya da belirtilen işaret, sahibine sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkı veriyorsa o marka tescil edilmez.
Bu hüküm, markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Eskiye dayalı kullanım yoluyla gerçek hak sahipliğinin söz konusu olabilmesi için bu kullanımın markasal nitelikli olması gerekli değildir. Bu madde hükmüne göre eskiye dayalı kullanım nedeniyle üstün ve öncelikli hak hangi mal/hizmetler için elde edilmiş ise, sadece bu mal/hizmetler ile benzer sınıflardaki mal/hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilmeli, diğer sınıflar yönünden hükümsüzlük talebi reddedilmelidir.
Davacının, dava konusu marka başvurusundan önce, “…” esas unsurlu markalarını tescilli olarak kullandığı gerek TPMK kayıtlarından, gerekse beyanlarından görüldüğünden, davacının 556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi kapsamında eskiye dayalı kullanım nedeniyle üstün ve öncelikli hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı markasının 556 sayılı khk’nın 8/4.maddesi anlamında tanınmışlığa ulaşıp ulaşmadığı yönünde değerlendirme:
Bilindiği üzere, “tanınmış marka” kavramı, Yargıtay içtihatlarında bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak tarif edilmiştir. Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde kullanılan ifade ise “umumen/herkesce tanınan marka” anlamında olup kullanılmış ve Birliğe üye bir ülkede maruf hale gelmiş bulunan markayı ifade etmektedir. Bu tür markalar dünya çapında maruf olmasa bile Paris Sözleşmesine üye ülkelerde, hatta bu üye ülkelerin bazılarında bilinen marka ise bu madde kapsamında kabul edilmektedir. Bu tür markaların Paris sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinden yararlanabilmesi için koruma talep eden markanın Türkiye’de (umumen malum olması) yeterli olup markanın ülkemizde fiilen kullanılmasından ileri gelmesi zorunluluğu dahi bulunmamaktadır. Öte yandan; TRİPS 16.2 maddesi ile “herkesçe biliniyor olma” koşulundan vazgeçilmiş, “ilgili sektörde tanımışlık” yeterli kabul edilmiştir.
WIPO tarafından “İlgili sektör”; markanın uygulandığı mal ya da hizmetlerin gerçek ya da potansiyel tüketicileri, dağıtım kanallarında görevli kişiler ve söz konusu mal veya hizmetlerle ilgili olan iş çevreleri olarak belirtilmiştir.
Tanınmışlık konusunda, WIPO’nun Tanınmış Markalar Uzmanlar Komitesi tarafından belirlenen kıstaslar; markanın ilgili sektörde bilinme/tanınma derecesi; markanın kullanım süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi; markanın uygulandığı ürün ya da hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesi; markanın tanınmasını ya da kullanımını etkileyen başka tescillerinin ve/veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesi olarak özetlenebilir. WIPO tarafından ayrıca; herhangi bir markanın tanınmış (well kown-iyi bilinen) olup olmadığına karar verecek olan yetkili otoritelere bir rehber yada yardımcı olmak üzere yukarıda sayılan faktörlerin; ön koşullar olmadığı, bazı durumlarda tümünün bazı durumlarda da bir kısmının yeterli olduğu, kimi durumlarda ise yukarıda sayılanların hiçbirinin değerlendirilmeyip bunların dışındaki etkenlerin değerlendirilerek tanınmışlık kararı verilebileceği, bu tür ek etmenlerin tek başına da yukarıda sayılanların bir veya birkaçı ile birlikte alınabileceği benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan çıkan sonuç; bir hizmet ya da ticaret markasının tanınmışlığından söz edilebilmesi için; toplumun ilgili sektöründe tanınmış olması, başka bir anlatımla o marka telaffuz edildiğinde ilgili sektördekilerin hiç düşünmeden refleks halinde hatırlamaları gerekmektedir.
556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde, marka tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Somut uyuşmazlıkta davacının markasının tanınmışlığı yönünde yeterli delil sunmadığı görülmektedir. Davacının “…” kelimesini içeren markalarının 556 sayılı KHK’nın 8/4 bendi anlamında tanınmış marka olduğunun ispatlanamadığı gibi taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi uyarınca karıştırılma ihtimali de bulunmadığından somut uyuşmazlıkta 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı kanaati oluşmuştur.
556 sayılı khk’nın 35. (kötüniyet) maddesine göre değerlendirme;
556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi; “Tescil başvurusu yapılmış markanın 7nci ve 8 inci madde hükümlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazlar ile başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayınından itibaren üç ay içerisinde yapılır.” hükmünü içermektedir.
556 sayılı KHK’nın 8/1-b, 8/3, 4,5 maddeleri KHK’nın 42/1-b maddesinde markanın hükümsüzlük sebebi olarak düzenlenmiştir. Kötü niyet 42. maddede bağımsız bir hükümsüzlük sebebi olarak sayılmamakla birlikte; kötü niyetli tescil MK md. 2 ve 556 sayılı KHK md. 35 hükümlerinden hareketle hükümsüzlük nedeni olarak da kabul edilmektedir.
Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir. Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Tescil başvurusunda bulunan kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka başvurusunun kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık başvuru sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi sübjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden sübjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir .
Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde ancak kötü niyetli marka tescilinden bahsedilebilecektir.
Somut olayda, davalı tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay tespit edilmemiştir.
10.01.2017 gün ve 29994 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.12.2016 gün ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Geçici Madde 1/(1) hükmü uyarınca anılan kanunun yayımı tarihinden önce yapılmış marka tescil başvurularına, başvuru tarihinde yürürlükte bilinen 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanmasının zorunlu bulunması, YİDK kararının iptali ve buna bağlı tescil istemli davaların başvuru tarihindeki hukuki durum nazara alınarak sonuca bağlanmalarının gerekli olması karşısında 556 sayılı KHK hükümlerinin uygulanarak sonuca bağlanmalarının icap etmesi nedeniyle yeni SMK’nın yargılamanın yukarıdaki biçimde sonuçlandırılmasını engellemediği düşünülmüştür.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, yukarıda açıklanan gerekçelerle, mahkememizin önceki kararında direnilmesine, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Mahkememizin önceki kararında direnilmesine,
2-Davanın REDDİNE,
3-Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL karar harcının davacıdan alınarak, hazineye gelir kaydına,
4- Davalılar için 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5- Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
6-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.29/04/2021
Katip …
¸
Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.