Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/390 E. 2022/231 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/390
KARAR NO : 2022/231
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/12/2021
KARAR TARİHİ : 30/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/06/2022
DAVA:
Davacı vekili 27/02/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın kısmen reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkili şirketin tanınmış “…” markasının sahibi olduğunu, müvekkilinin “…” markalı ürünlerinin 1969 yılından bu yana satıldığını, günümüzde 80’den fazla ülkede tüketicilerle buluştuğunu, müvekkili şirketin satış hacmi bakımından Avrupa’nın en büyük 5. ve dünyanın 10. bira şirketi olduğunu dava konusu marka başvurusunun müvekkili şirkete ait “…” markalarını esas unsur olarak aynen içerdiğini, markaların görsel ve işitsel olarak benzer olduğunu, dava konusu markada yer alan “… … …” kelime grubunun herhangi bir ayırt ediciliğinin bulunmadığını, farklı yazı tipi ve şekil unsuru kullanılmış olmasının başvuru markasını müvekkili markalarından farklılaştırmaya ve tüketici nezdinde verdiği müvekkili markası izlenimini gidermeye yeterli olmadığını, dava konusu markayı gören tüketicilerin markayı müvekkilinin “…” marka ailesinden çıkarılan yeni bir marka ya da markalarının serisi, uzantısı olarak düşünebileceğini, dava konusu markada vurgunun “…” ibaresinde olduğunu, markaların halk arasında karıştırılma ihtimali yaratacak düzeyde benzer olduğunu, dava konusu marka başvurusunun kapsadığı hizmetlerin müvekkili şirket markalarının tescilli olduğu mal ve hizmetlerle aynı/benzer olduğunu, tüketicilerin taraf markalarının aynı şirket tarafından üretildiğini veya şirketler arasında idari-ekonomik bir bağ bulunduğu zannına kapılacaklarını, müvekkili şirketin “…” markalarının Paris Sözleşmesi kapsamında tanınmış markalar olduğunu, müvekkili şirkete ait “… …” markasının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde T/02115 sayı ile tanınmış marka olarak kayıtlı olduğunu, marka başvurusu kapsamında yer alan 37. sınıfa ait malların müvekkili şirket markasında aynen yer aldığını, dava konusu markanın müvekkili markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlayabileceğini ve müvekkili markasının itibarını ve ayırt edici karakterini zedeleyebileceğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… … …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; başvuru markası ile itiraza gerekçe gösterilen … ibareli markalar dışında kalan diğer itiraz sahibi adına kayıtlı markaların Markalar Dairesi Başkanlığı nezdinde yapılan yayına itiraz aşamasında ileri sürülmediğini, ilk kez Kurul nezdinde ileri sürülen markaların itiraz kapsamının genişletilmesi sonucunu doğurduğundan belirtilen markalara dayalı itirazın kabul edilmediğini, dava konusu marka ile “… …” markasının tanınmışlığı ile ilgili olarak 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi hükmünde belirtilen koşulların oluşmadığını, “… …” markasının tanınmışlığına ilişkin yeterli bilgi, belge ve delil sunulmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin kara yolu ile uluslararası yük taşımacılığı, gemi acenteliği şehir içi, şehirler arası ve milletler arası deniz ve kara yolu ile yolcu ve yük taşımacılığı umre ve haç ziyaretleri için tur ve sefer düzenleme transit taşımacılık kumanyacılık, liman hizmetleri yerli ve yabancı gemilere akaryakıt madeni yağlar su ve gıda maddeleri temini konusunda faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirket markası ile davacı şirket markalarının aynı/benzer olmadığını, markaların kapsadıkları mal veya hizmetlerin farklı olduğunu, davacı markalarının hiçbirinin 37. sınıfta tescilli olmadığını, markaların ortak unsuru olan “…” ibaresinin ayırt edici niteliği bulunmadığını, “…” ibaresinin Klasik Yunan dönemine kadar uzanan şehirlerden birinin adı olduğunu, ibarenin tarihi gücü ile şehir olarak genel bir ibare olması sebebiyle herkes tarafından kullanılabileceğini, müvekkili şirket markasında tanımlayıcı unsurun “…” ibaresi olduğunu, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açıdan aynı veya benzer olmadığını, markalardaki kelime unsurlarından sadece “…” ibaresinin aynı olduğunu, şekil unsurunun birbirlerinden tamamen farklı olduğunu, müvekkili şirket markasının “…” markası olduğunun açık olduğunu, markada … sembolü bulunduğunu, müvekkili şirket markasının esas unsurunun “…” olduğunu, müvekkili şirketin ticaret unvanı olan “… Uluslararası Lojistik” kısaltması olan “…” ile “…” kelimelerinin bir araya gelmesiyle markanın ayırt edicilik kazandığını, ortalama tüketicilerin müvekkili markasını taşıyan malların aynı işletmeden veya ekonomik veya ticari olarak bağlantılı işletmelerden geldiği yanılgısına düşme ihtimali bulunmadığını, markaların hitap ettiği ilgili ortalama tüketicinin yeterince özenli ve makul derecede bilgili olduğunu, markalar arasında seri marka izlenimi oluşması riski bulunmadığını, davacı markalarının mal markası, müvekkili şirket markasının hizmet markası olduğunu, markaların doğası, ticari kaynakları, kullanım amaçları, kullanım şekillerinin birbirlerinden tamamen farklı olduğunu, birbirini tamamlayıcı veya birbirleri yerine ikame edilebilir nitelikleri bulunmadığını, davacıya ait markanın Paris Sözleşmesi kapsamında tanınmış marka olmadığını, müvekkili şirketin marka başvurusu ile davacıya ait markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlanması, itibarına zarar verilmesi veya ayırt edici karakterinin zedelenmesi olasılığı bulunmadığını, müvekkili şirket markasının kullanımında haklı neden bulunduğunu, SMK 6/4 ve 6/5 maddeleri kapsamında aranan koşulların gerçekleşmediğini, davacı tarafın markasının tanınmışlığını ispat edemediğini beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … başvuru numaralı “… … …” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 26/10/2021 tarihinde tebliğ edildiği, son günün hafta sonuna denk gelmesi nedeniyle 27/12/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 20/05/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu marka kapsamında yer alan (37. Sınıf: Asansör tamiri ve bakımı hizmetleri hariç) 37. Sınıfta yer alan diğer hizmetlerin, davacıya ait 2011 69537 sayılı “… …” ibareli marka kapsamında aynen yer aldığı, bu marka haricinde, davacı markaları ile dava konusu marka arasında sınıfsal ayniyet/benzerlik bulunmadığı, davalıya ait dava konusu marka başvurusu ile davacıya ait markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, davacı markasının tanınmışlığının ispatlanamadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “… … …” ibaresinden oluştuğu, dava konusu olan 37.sınıftaki “37. sınıf: İnşaat hizmetleri, inşaat araç- gereçlerinin ve iş makinelerinin kiralanması hizmetleri. Temizlik hizmetleri; dezenfeksiyon hizmetleri; haşere ilaçlama hizmetleri; temizlik araçları ve makinelerinin kiralanması hizmetleri. Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Deniz araçlarının bakımı ve tamiri hizmetleri; gemi inşaatı hizmetleri. Hava taşıtlarının bakım ve tamiri hizmetleri. Mobilyalara ilişkin döşeme, tamir, restorasyon hizmetleri. Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Giysilerin temizliği, bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Asansör tamiri ve bakımı hizmetleri. Saat tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. Ayakkabı, çanta, kemer tamiri hizmetleri.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise ….” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 01, 02, 03, 04, 05, 06, 07, 08, 09, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 27, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka kapsamında yer alan (37. Sınıf: Asansör tamiri ve bakımı hizmetleri hariç) 37. Sınıf hizmetlerin, davacıya ait 2011/69537 sayılı “… …” ibareli marka kapsamında aynen yer aldığı, buna karşın davacıya ait diğer markalar ile dava konusu marka arasında sınıfsal ayniyet/benzerlik bulunmadığı tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “….” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka başvurusu, üst satırda konumlandırılmış “…” ibaresi ile alt satırda konumlandırılmış “…” ve “…” ibarelerinden oluşmaktadır. “…” ve “…” kelimelerinin ortasında, … parçasından oluşan bir şekil bulunmaktadır. Marka başvurusu, mor ve beyaz renkler ile yazılmış olup, “e-ul-e-fes-…” şeklinde telaffuz edilmektedir. “…” ibaresinin herhangi bir anlamı tespit edilememiştir. “…” ise, …’nun batı kıyısında, bugünkü İzmir ilinin Selçuk ilçesinin üç kilometre güneybatısındaki İyonya kıyısında ve sonraları önemli bir Roma kenti olan antik bir Yunan kentiydi. “…” kelimesi ise, Türk Dil Kurumu online sözlüğünde “Ağır yük kaldırmaya ve bir yere taşımaya yarayan araç.” olarak tanımlanmış olup, davanın konusunu oluşturan 37. Sınıf hizmetler bakımından marka vasfı bulunmayan, tali unsur niteliği taşıyan bir kelimedir. Dava konusu markada, marka vasfı taşıyan esas unsurlar “…” ve “…” ibaresileridir.
Davacının 37. Sınıfta tescilli ”… …” ibaresi, mavi renk ve büyük harflerle, standart bir yazı karakteriyle yazılmış olup, kapsamında herhangi bir şekil unsuru bulunmamaktadır. Davacıya ait “… …” ibaresi, yazıldığı gibi okunan bir kelime markasıdır. “… …” ibaresi, bir bütün olarak anlamı olan bir ibare olmamakla birlikte, markayı oluşturan kelimelerin ayrı ayrı anlamları bulunmaktadır. “…” ibaresinin anlamı, davalıya ait marka incelenirken verilmiş olup, davacının markasında yer alan bir diğer kelime olan “…” ibaresi, Türk Dil Kurumu online sözlüğünde “Ön Asya’nın bir parçası olarak Türkiye’nin Asya kıtasında bulunan toprağı, Küçük Asya, Rum” olarak tanımlanmıştır. Davacıya ait marka, bir bütün olarak esas unsur niteliği taşımaktadır. Zira, hiçbir kelime ön plana çıkarılmamış, markada yer alan kelimelerin tamamı aynı punto ile aynı satırda, aynı renk ile yazılmıştır.
Taraf markaları arasındaki uyuşmazlık “…” kelimesini içermelerinden kaynaklanmaktadır. Fakat gerek dava konusu marka başvurusu gerekse davacıya ait marka, salt “…” ibaresinden oluşmamakta, markalar kapsamında farklı şekil ve kelime unsurlarını barındırmaktadır. Üstelik, bahsi geçen diğer kelime unsurları, en az “…” kelimesi kadar marka vasfı taşıyan unsurlardır. Örneğin dava konusu marka başvurusunda esaslı unsurlardan biri “…” ibaresi iken, davacıya ait markada “…” ibaresi de, esas unsur konumundadır. Taraf markalarında ortak unsur olan “…” ibaresi, davacı tarafından oluşturulmuş orijinal bir ibare olmayıp, anlamı herkes tarafından iyi bilinen bir kelimedir. Kendisinden önce tescil edilmiş bir markadaki ibare ile birlikte, kendi unsurlarını içinde barındıran kompozit bir markanın, önceki marka ile iltibas oluşturup oluşturmadığına karar verilebilmesi için, önceki markanın kendi başına, bağımsız bir ayırt edici karakterinin olup olmadığının ve taraf markalarındaki ortak unsurun, sonraki markada baskın unsur olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Taraf markaları arasındaki tek benzerlik “…” kelimesini içermeleridir. Bu ibare, taraf markalarında esaslı unsurlardan biri olmakla birlikte, tek esas unsur konumunda değildir. Taraf markaları ortak olarak “…” kelimesini içermeleri nedeniyle, görsel ve işitsel olarak düşük seviyede benzer kabul edilebilir. Fakat, taraf markaları bütün olarak değerlendirildiğinde, farklı şekil ve kelime unsurlarını içerdikleri değerlendirilmiştir. “…” kelimesi haricinde markaların görsel, işitsel veya anlamsal olarak benzerlik seviyesini yükseltmeye yarayacak hiçbir benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Somut olay bakımından taraf markalarının arasında görsel, işitsel ve anlamsal olarak düşük seviyede benzerlik bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus; ortalama düzeydeki halk nezdinde bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurulmasıdır. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Tüketicinin iki işaret arasında doğrudan ya da kaynakları bakımından idari – iktisadi bir ilişki kurma yanılgısına düşmesi iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olacaktır. Karıştırılma olasılığının değerlendirmesi, inceleme konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal benzerliği bakımından, markaların ayırt edici ve baskın unsurları özellikle göz önüne alınarak, markaların bütünsel olarak ortaya çıkardıkları izlenim esasında yapılmalıdır. İnceleme konusu malların veya hizmetlerin ortalama tüketicilerinin markaları algılayış biçimi, karıştırılma olasılığına yönelik genel değerlendirmede belirleyici rol oynar. Markalar arasındaki görsel, işitsel veya anlamsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları ve davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak global olarak yapılmalıdır. Karıştırılma ihtimali değerlendirilirken araştırılması gereken bir diğer husus da hedef tüketici kitlesidir. Tüketici kitlesi, her bir mal ve hizmet türü için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak ortalama tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği makul düzeyde bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır.
Yukarıdaki hususlar dâhilinde somut olayda, dava konusu markanın kapsamını oluşturan 37. Sınıf hizmetler, günlük kullanıma tabi olmayan, belirli bir düzeyde uzmanlık gerektiren hizmetlerden olup, ilgili tüketicinin dikkat seviyesi ve bilinç düzeyi yüksektir. Bu hizmetler yönünden, ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen seviyesinin yüksek olabileceği ve iltibas değerlendirmesinde dikkat düzeyi ortalamanın üzerinde olan ilgili tüketici kesiminin dikkate alınabileceği değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak; dava konusu marka kapsamında yer alan hizmetler ile davacıya ait markalar (2011/69537 sayılı marka hariç) kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin aynı/benzer olmadığı, bu gerekçe ile markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, davacıya ait 2011/69537 sayılı marka kapsamında 37. Sınıf hizmetler bulunmakla birlikte, bu hizmetlerin ilgili tüketicisinin bilinç düzeyinin yüksek olduğu, taraf markalarının görsel, işitsel, anlamsal düzeyde “…” kelimesinin ortaklığından kaynaklı olarak düşük seviyede benzerlik taşıdığı kabul edilse bile, bütünsel değerlendirmede benzer olmaması, markalar arasındaki ortak olarak işaretlenen “…” ibaresinin orijinal bir ibare olmaması dolayısıyla yüksek bir ayırt ediciliğinin bulunmaması, dava konusu markanın esaslı unsurlarının “UEL” ve “…” ibareleri iken, davacıya ait 2011/69537 sayılı markanın esas unsurunun “… …” ibaresi olması, dava konusu markada “…” kelimesinin ön plana çıkarılmamış olması, taraf markalarında yer alan diğer unsurlar nazarında hiçbir ortak unsur bulunmaması, taraf markalarında “…” kelimesinin tek esas unsur konumunda olmaması, markaların bütünsel olarak ilişkilendirilebilir olmaması, tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ya da benzer ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olması, taraf markalarının birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunmaması nedeniyle, somut olay bakımından markaların karıştırılması/ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluşmadığı kanaatine varılmıştır
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiği için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.30/06/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.