Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/39 E. 2021/319 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA HÜKÜM VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/39
KARAR NO : 2021/319

DAVA : TÜRKPATENT Marka YİDK Karar İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 05/02/2021
KARAR TARİHİ : 23/09/2021
KARARIN YAZILDIĞI
TARİH : 24.09.2021
DAVA:
Davacı vekili 05.02.2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin sayılı … sayılı “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “… commander”, “… finans”, “…”, “… …”, “… srt”, “şekil”, ibareli markaların sahibi olduğunu, davalı şirketin, bu marka ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini 39 ve 41 sınıflarda marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddine karar verildiğini, oysa davalı markasında müvekkili şirkete ait birebir aynı araç görseline yer verildiğini, bu durumun; tüketici nezdinde işletmeler arasında ilişkilendirme kurulmasına, müvekkili şirketin tanınmış markasının ayırt edici fonksiyonunun zarar görmesine ve davalı lehine haksız kazanımlara yol açabileceğini, müvekkili şirketin arazi araçlarında dünyanın en bilinen şirketlerinden biri olduğunu, yüzyıla yakın zamandır sadece müvekkili şirket tarafından kullanılan araç modelinin (Willys) dünya çapında meşhur ve müvekkili ile özdeşleşmiş olduğunu, bu modelin davaya konu markada kullanıldığını, müvekkili şirketin “…” markasının ilk kez 1943 yılında tescil edildiğini, dava konusu markada bulunan aracın ızgara şeklinin müvekkili şirketin yurt dışında tescilli markası olduğunu, “…” marka araçların Türkiye de dahil olmak üzere 58 ülkede satıldığını, “…” ibaresinin müvekkili tarafından ilk defa 1940 yılında kullanılmaya başlandığını, 1950 yılında ABD’de tescil edildiğini, günümüzde 175 ülkede tescilli olduğunu, “…” markasının otomobil emtiası bakımından Türkiye’de 1993-2021 yılları arasında ulaştığı satış sayısının 10273 olduğunu, müvekkili markasının Türkiye’de tanınmış olduğunu, davalı markasında kullanılan araç görselinin müvekkili markası/logosunun kendisi olduğunu, davalının hizmetlerinden yararlanacak tüketicinin ortalama tüketici grubu olmadığını, tüketici kitlesinin arazi araçlarının ayrımını bilebilecek nitelikte olduğunu, müvekkili şirketin “…” markalı araçlarının ön tarafında ızgara dizaynı olarak 7 düşey çubuk (7 grille) barındırdığını, müvekkili araçları ile özdeşleşmiş şeklin davalı Kurum nezdinde 2011/29866 sayı ile 12. sınıfta tescilli olduğunu, müvekkili şirketin söz konusu kompozisyonun ilk tasarlayıcısı ve gerçek hak sahibi olduğunu, davalı markasının kabulü halinde tüketicilerin yanılgıya düşme ihtimali bulunduğunu, taraflar arasında ticari veya idari bir bağlantı olduğu kanısına varılabileceğini, davalı markasının müvekkili şirket markaları ile ayniyete varacak derecede benzerlik barındırdığını, davalının sosyal medya hesabından safari hizmetini başka markalı (Toyota) araçlarla tüketiciye sunduğunun görüldüğünü, logosunda müvekkili şirket aracının kullanılmasına rağmen başka araçlarla hizmet vermesinin müvekkili markasına olan güvenci ve inancı sarsabileceğini, davalının haksız kazanım elde etmesine sebebiyet vereceğini, dava konusu marka başvurusu kapsamındaki malların müvekkili şirkete ait markaların kapsadığı mallar ile aynı ve benzer olduğunu, 39 ve 41. sınıf hizmetlerin müvekkili markası ve tanınmışlığı ile örtüştüğünü, davalı markasında esaslı ve dikkat çeken unsurun araba şekli olduğunu, davalının müvekkili şirket markasından haberdar olmamasının imkanı bulunmadığını, davalının kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirketin araç görselinin/çiziminin 5846 sayılı kanun kapsamında korunması gerektiğini, müvekkiline ait 7 düşey çubuktan oluşan ızgara tasarımı ve bunun yanlarına yerleştirilen yuvarlak far tasarımlarının telif hakları bazında da korunması gerektiğini, başvuru markasında yer alan şekil unsurundaki ızgaranın ayırt ediciliği yüksek bir marka olduğunu ve davalı kurum nezdinde tescilli olduğunu belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptaline ve … sayılı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının marka başvurusu ile davacı şirkete ait itiraza mesnet markaların kavramsal, görsel bakımdan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden birbirlerinden farklı markalar olduğunu, taraf markaları arasında ortak unsur bulunmadığını, başvuru markasında yer alan şekil unsurundaki ızgaranın genellikle off-road arazi araçlarında kullanılan bir parça olduğunu, markada ayırt ediciliği düşük bir ayrıntı olduğunu, başvuru konusu markada “…” ibaresinin bulunmadığını, başvuru konusu markanın itiraza mesnet markalarla ortalama tüketici nezdinde aynı işletmeye ait olduğu kanısını oluşturmadığını, iltibasa neden olmayacağını, taraf markalarının benzer sınıfları kapsamadığını, markalar arasındaki farklılıkların benzerliklere göre daha belirleyici rol oynadığını, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, davacı markalarının tanınmış olmadığını, davacı tarafça davalının başvurusunun kötü niyetli olduğunu ispat edemediğini, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şahsa usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir tebligat yapılmasına rağmen, davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, TÜRKPATENT’den davalı şirkete ait … sayılı marka başvurusu işlem dosyası ile itiraza dayanak marka tescil belgesi getirtilmiş, sunulan deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan raporun çoğunluk görüşü dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şahsa ait … sayılı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 08.12.2020 tarihinde tebliğ edildiği, 05.02.2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Davada uyuşmazlığın özü, davacıya ait … sayılı “…” ibareli markanın, davalı şahsın … sayılı “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “… commander”, “… finans”, “…”, “… …”, “… srt”, “şekil”, ibareli marka başvuruları yönünden SMK’nın 6/1, 6/5, 6/9 hükümleri çerçevesinde tescil engeli olup olmadığı ve sonucuna göre … sayılı YİDK kararının hukuka uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir.
TÜRKPATENT’den getirtilen … sayılı marka başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davalı şahsın 01.11.2019 tarihinde “…” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğu, tescil kapsamında 39 ve 41 sınıftaki emtiaların yer aldığı, başvurunun Resmi Marka Bülteninde ilan edildiği, ilana davacının … sayılı “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “… commander”, “… finans”, “…”, “… …”, “… srt”, “şekil”, ibareli markalar ile benzerlik arz ettiğinden, tanınmışlık, eskiye dayalı kullanım ve kötü niyet iddiasıyla itirazda bulunduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine, yeniden inceleme isteminin YİDK’nun … sayılı kararı ile nihai olarak reddine karar verildiği, bu kararın iptali istemiyle mahkememiz önündeki davanın yasal süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 27.07.2021 havale tarihli raporun çoğunluk görüşünde konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “Somut olayda 6769 sayılı SMK madde 6/1 şartlarının bulunmadığı, 2. Somut olayda 6769 sayılı SMK madde 6/3 şartlarının bulunmadığı, 3. Heyetimizde, davacıya ait “…” ibareli markanın tanınmış olduğu yönünde kanaat oluşmakla birlikte, taraf markalarının benzer olmadığı, bu nedenle davalıya ait markanın davacının “…” ibareli markasının tanınmışlığı gerekçesi ile haksız yarar sağlayacağı, davacı markasının itibarına zarar verilmesi veya davacı markasının ayırt edici karakterinin zedelenmesine sebebiyet vereceğine dair bir kanaat oluşmadığı, sonuç ve kanaatine varıldığı” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 39 ve 41 sınıftaki “39. sınıf: Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri.
41. sınıf: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri.” mal ve hizmetlerinin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise … sayılı “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “… commander”, “… finans”, “…”, “… …”, “… srt”, “şekil”, ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 6, 7, 8, 9, 11, 12, 14, 16, 18, 20, 22, 24, 25, 35, 36, 37 sınıflardaki mal ve hizmetlerin yer aldığı gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, başvuru kapsamındaki 38. ve 41 sınıftaki mal/hizmetlerinin davacıya ait gerekçe markaların kapsamında yer alan 6, 7, 8, 9, 11, 12, 14, 16, 18, 20, 22, 24, 25, 35, 36, 37 sınıfa dahil mallar ile aynı veya benzer mal/hizmetler olmadığı tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… of road tur” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı … sayılı “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “… commander”, “… finans”, “…”, “… …”, “… srt”, “şekil”, ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Taraf markalar görsel olarak incelendiğinde davaya konu olan markanın, şekil ve kelime unsurundan oluşan karma bir marka olup amorf bir şeklin içinde arkasında güneş figürü ile çam ağacı ile ön tarafta taşlık bir arazi imajı oluşturulan karikatürize edilen … görseli ile bu görselin altında yeşil zemin üzerinde beyaz gölgeli formda aynı sırada eşit büyüklükte İngilizce kökenli olan ve Türkçe karşılığı “… ARAZİ TURU” olan … OFF ROAD ibaresi ve bu ibarenin altında ise TUR ibaresinden oluştuğu görülmektedir. Davaya mesnet gösterilen davacının markalarının ise hepsinin düz yazı ile aynı sırada ve eşit büyüklükte …, … SRT, … …, … FİNANS, …, … COMMANDER ibaresinden bir diğer mesnet olan marka ise ızgaradan oluşan ve bu ızgara parçalarının ise dikdörtgen şeklinde olduğu görülmektedir. Bu minvalde davaya konu olan markada her ne kadar şekil ibaresi yer alsa da söz görünümden yüksek konuşur ilkesi kapsamında taraf markaların esaslı unsurunun … OFF ROAD ibaresi ile … ve “şekil” ibaresi olduğu tespit edilmiştir. Bu bilgiler ışığında, davaya konu olan marka ile davacının mesnet olan markaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadığı ve iltibas ihtimalinin gündeme gelmeyeceği değerlendirilmiştir.
“…” isminin nereden geldiği bilinmemekle birlikte, … (… ya da G= Government, P= ABD’de 4×4 sınıfı) harflerinden geldiği belirtilmektedir. … markası Türkiye’de marka olarak algılanmaktan çıkmıştır ve halk arasında bu tür arazi araçlarına markası ne olursa olsun “Jip” denmektedir. Öte yandan; markaların bir bütün halinde değerlendirilmesi esas olduğundan, bazı parçaların sadece ufak benzerliği, markaların da benzer olduğu sonucuna ulaştırmaz. Bu nedenle bütünsel yaklaşımda, taraf markalar arasında karıştırılma ihtimaline neden olabilecek bir benzerlik görülememektedir. Zira, markalarda yazılış yönünden farklılıkların yanı sıra; markalardaki diğer unsurlardan ve bu unsurların bir araya geliş biçimlerinden kaynaklanan farklılıklar karşısında, markalar genel görünüş bakımından da benzer çağrışımlar yaratmamaktadır. Dolayısıyla markaların göz ve hafızada bıraktığı etkinin farklı olması sebebiyle tüketiciler nezdinde markaların ayırt edilmesi kolay olacağından davacının refere ettiği markalar ile davaya konu olan markasının görsel olarak farklı olduğu görülmüştür.
Davaya konu olan marka ile mesnet olan 2011/29866 sayılı “şekil” ibaresi arasında görsel olarak düşük düzeyli benzerlik olduğu belirtilse de davaya mesnet olan bu ibarenin markanın detay düzeyde bir parçası olduğu mütalaa edilmiştir. Kaldı ki taraf markalardaki ızgaraların yapıları da farklıdır. Davaya konu olan markadaki ızgara parçalarının oval yapıda davaya mesnet gösterilen markadaki ızgara parçalarının ise dikdörtgen şeklinde (2011/29866 sayılı “şekil”) olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle taraf markalardaki ızgara tasarımlarının da oldukça farklı olduğu görülmüştür.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin söz konusu markayı daha önce kullandığını ifade ederek, bu marka üzerinde 6769 Sayılı SMK’nın 6/3 maddesi anlamında hakkı olduğunu ifade etmektedir. 6769 Sayılı SMK’nın 6/3 maddesinde; “ Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescil edilemeyeceği” hükmü öngörülmüştür. Bu hüküm mülga 556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi ile paralel bir düzenleme içermektedir. Bu bağlamda mülga mevzuat hükmüne ilişkin yerleşik içtihatlar, SMK m. 6/3 uygulaması için de emsaldir. Bu maddede bahsedilen; tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (6769 Sayılı SMK’nın 6/3 maddesi) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir.

Tescilsiz bir işaretin korunmasını sağlayan ve nisbi red nedenine konu teşkil eden durum, işaretin itiraz eden tarafından daha önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması ve bu kullanım neticesinde işarete ayırt edici nitelik kazandırılmış olmasıdır. Yani, bir markanın tescil başvurusundan önce, bu işaret bir başkası tarafından yaratılmış ve kullanma neticesi ayırt edici nitelik kazandırılmışsa, bu hakka dayanarak tescil engellenebilir. Ancak tescilin engellenebilmesi için, markanın tescili için yapılan başvuru veya başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş olması ve hakkın sahibine, daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyor olması gerekmektedir.
Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi” ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz.
Yasal düzenlemeler, doktrin ve yargı kararlarında kabul gören bu görüşler çerçevesinde somut uyuşmazlığa döndüğümüzde huzurdaki davaya konu uyuşmazlıkta; davacının markasal kullanımına konu ibarenin “… ve “2011/29866 sayılı “şekil” ibaresi olduğu, eskiye dayalı nitelik ve nicelikte dava konusu davaya konu olan 39 ve 41. Sınıfta yer alan hizmetlerde herhangi bir belge sunamadığı dikkate alındığında, çekişme konusu olan 39 ve 41. Sınıftaki hizmetler bakımından uzun yıllardır kullanımının olmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda davacının mesnet olan “… ya da “2011/29866 sayılı “şekil” işaretinin 39 ve 41 Sınıfta yer alan hizmetlerdeki kullanımının, SMK m. 6/3 hükmünde aranan “markasal kullanım”, “ciddi kullanım” ve “geniş bir coğrafyada kullanım” koşullarını karşılayamadığı, davacının önceki kullanımlarının tamamen “Motorlu taşıt araçları” .yönelik olduğu ve önceki bu yoğun/ciddi markasal kullanıma dayalı hakkın ise iş bu davaya konu olan hizmetler bakımından bir etkisinin olmayacağından davacının 39 ve 41. Sınıftaki hizmetler bakımından gerçek hak sahipliğinden doğan haklarının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır. Tam bu hususta belirtilmesi gereken husus “39. Sınıf: Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri” ile “12. sınıf: “Motorlu taşıt araçları ve bunlara ait parçalar” arasında düşük düzeyde etkileşim söz konusu olsa da taraf markalar görsel, işitsel ve anlamsal olarak farklı olması nedeniyle 6/3 maddesi koşullarının sağlanmadığı görülmüştür.
Somut davada davalı şirket başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamaktadır. Bu nedenle kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 54,40 TL harçta düşümü ile 4,90 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT için 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4- Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,

5- Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.23.09.2021
Katip …
¸

Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.