Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/379 E. 2022/168 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/379
KARAR NO : 2022/168

DAVA : Marka (Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/12/2021
KARAR TARİHİ : 02/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/06/2022
DAVA:
Davacı vekili 15/12/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketlerin …” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkilleri tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazların reddedildiğini, bu kararların yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddine karar verildiği, oysa temelleri 1966 yılında atılan davacıların grup şirketler bünyesinde çimento üretimi, taşımacılığı ve gayrimenkul sektöründe konut projelerinin inşası ve bunlara bağlı sektörlerde faaliyet gösterdiklerini, 2019 yılında ABD’ye yapılan ihracatın %45’ini tek başına davacı …’nun gerçekleştirdiğini, diğer davacı … Gayrimenkul’ün tek ortağının … Çimento olduğunu, bu durumda dava konusu edilen markanın yaratmış olduğu ihlal durumunun her iki davacıyı da yakından etkilendiğini, bu yüzden her iki davacının itirazlarının reddedildiği YİDK kararlarının tek bir davaya konu edilmesinin hukuken mümkün olduğunu, davacının “…” markasının 08.08.2018 tarihinde davalı TÜRKPATENT tarafından T/03326 sayılı kayıt tahtında “tanınmış marka” statüsüne alınmış bulunduğunu, zaten de davacıların bu markasının sektörel tanınmışlığın sınırlarını aşan düzeyde bir bilinirliğe sahip olduğunu, davacıların “… GAYRIMENKUL” ibareli markası 36. Sınıfa giren hizmetler için tescilli iken dava konusu edilen markanın da birebir aynı hizmetler için tescil edilmek istendiğini, dava konusu edilen markada geçen “…” ibaresi bir bütün olarak ele alındığında dahi bu markanın davacıların seri markalarının devamı niteliğinde algılanması ihtimalinin yüksek olduğunu, zaten de bu ibarenin bütünsel açıdan dahi davacıların “…”lu markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, davacıların markasının sonuna ayırt edici niteliği bulunmayan “-oğlu” ibaresinin eklenmesiyle oluşturulmuş dava konusu markanın davacıların tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını, haksız yarar elde edeceğini ve bu tanınmış markaların itibarını zedeleyeceğini, yani davalı marka başvurusunun kötü niyetli ve haksız rekabet saikiyle yapıldığını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … ve … sayılı kararların iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların iki farklı şirket olması, bu şirketlere ait marka örneklerinin farklı olması ve söz konusu itiraza mesnet markalara ilişkin farklı YİDK kararları verilmiş olması nedeniyle, ortak bir menfaat söz konusu olmadığından, davanın tefrik edilmesi gerektiğini, somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmasına ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden farklı olduklarını, tüketicilerin dava konusu edilen markayı yapay parçalara bölerek içinden sadece “…” ibaresini seçip işareti bu şekilde algılamasının makul ve beklenebilir olmadığını, bu nedenle çekişme konusu hizmetler açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, davacıların SMK m. 6/5 hükmünde aranan şartların somut olayda gerçekleştiği ve davalının kötü niyetli olduğu yönündeki iddialarını yeterli delille ispatlayamadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahsa usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … ve … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şahsa ait … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen … sayılı YİDK kararının davacıya 15/10/2021 tarihinde tebliğ edildiği, … sayılı YİDK kararının davacıya 19/10/2021 tarihinde tebliği edildiği, 15/12/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 18/04/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…1)Karşılaştırılan markaların görsel ve işitsel açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, kavramsal açıdan ortaya çıkan yakınlaşmanın da görsel/işitsel benzerliklerin önüne geçebilecek yoğunlukta olmadığı, 2) Davacıların 2017 116578, 2017 116801 ve 2017 116805 sayılı markaları özelinde davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetlerle ayniyet/benzerlik/türdeşlik şartının gerçekleştiği, 3) Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin ortalamanın üstünde olduğu, 4) (1) ve (3) nolu bentlerde yer alan değerlendirmelerden dolayı, (2) nolu bentteki tespite rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 5) Davacıların “tanınmışlık” ve “ticaret unvanına dayalı hak” iddialarının dava konusu edilen markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, 6) Davacıların “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 7) (4) ve (5) nolu bentlerde yer verilen değerlendirmeler ile dava konusu edilen 14.10.2021 tarihli … sayılı ve 18.10.2021 tarihli … sayılı YİDK kararlarının uyumlu olduğu, 8) Davacıların hükümsüzlük talebinin (4) ve (5) nolu bentlerde yer verilen değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 36.sınıftaki “36 Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise …” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 01, 02, 19, 35, 37, 39, 40.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacıların 2017 116578, 2017 116801 ve 2017 116805 sayılı markaları özelinde davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetlerle ayniyet/ benzerlik/ türdeşlik şartının gerçekleştiği ve taraf markalarının hitap ettiği alıcı kitlesinin bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin ortalamanın üstünde olduğu tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “….” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacıların davasına/ itirazlarına mesnet aldığı markalar “…” ibaresi ve şeklinin yanında “….” gibi, tasviri/tanımlayıcı ibareler/cins isimler olmaları nedeniyle markasal hüviyette ayırt edicilikleri düşük kelimelerden müteşekkildir. Dava konusu edilen marka ise renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markasıdır; işarette aynı yazım karakterinde, aynı puntolarda siyah renkli büyük harflerle birleşik olarak yazılmış “…” ibaresinin, bütünleşik hali ile markanın esas unsuru olduğu değerlendirilmektedir. Bu kelimenin yazım özelliği ve birleşik kompozisyonu göz önüne alındığında, davacıların iddia ettiğinin aksine, “-oğlu” kelimesinin geri planda kaldığını ve …” ibaresinin ayırt ediciliğinin ön plana çıktığının kabul edilmesi mümkün görülmemektedir. Davacıların markasında kullanılmış olan şekil unsurunun işaretlere kattığı ayırt ediciliğin, “…” ibaresinden daha düşük seviyede kaldığı da söylenememektedir. Her ne kadar, basit şekil unsuru yanında baskın kelime unsurları ihtiva eden markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur” ise de davacıların tüm markalarında ortak olarak kullanılmış olan şekil unsurunun “basit” olduğunun ve işaretlerde geri planda kaldığının ve markaların genel görünümü itibariyle “…” kelimesinin tek başına ön plana çıktığının kabulü mümkün görülmemiştir. Diğer bir ifadeyle; işaretlerde geçen şekil unsuru, orijinal bir kompozisyonu haiz, özellikli bir şekil olduğundan, “basit/alelade” bir şekil olarak nitelendirilemediğinden, işaretlere kattığı ayırt ediciliğin “…” kelimesinden daha düşük seviyede kaldığının söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Sonuçta; davacıların markalarında ortak olarak kullanılmış olan şekil unsurunun katkısıyla, işaretlerin bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimlerin, tümüne hakim olan görünüşlerin ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajların, davacıların markalarının görünümlerini, davalının sırf kelime markası olan markasından yeterli derecede farklılaştığı ve davalının markasında “…” ibaresinin “…” şeklinde birleşik/bütünleşik bir kelime içinde kullanılmış olmasının da bu farklılaşmayı arttırdığı değerlendirilmiştir. Sonuçta, taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin geçiyor olmasının, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, işitsel açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Markalarda okunuşu aynı “…” ibaresinin ortak olarak bulunması, davalının markasında bu ibarenin tek başına değil, birleşik bir kelime içerisinde, davacıların çoğunluk markasında da başkaca kelime unsurlarıyla bir arada kullanılması nedeniyle, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan benzer hale getirmeye yeterli değildir.
Anlamsal açıdan bakıldığında; markalarda ortak olan “…” kelimesi, ülkemizde de yaygın olarak kullanılan özel bir kişi ismidir. Bu adın taraf markalarında ortak olarak geçiyor olması, işaretlerin tüketici zihninde ilk anda uyandırdığı algıyı bir derece yakınlaştırıyor ise de bu yakınlaşmanın işaretler arasındaki görsel ve işitsel farklılıklar gözetildiğinde, işaretleri benzer kılmaya yetecek yoğunlukta bir yakınlaşma olmadığı kanaatine varılmıştır.

Son olarak; karşılaştırılan markalarda ortak olarak geçen “…” ibaresinin yukarıda bahsedilmiş olan Türkçe’deki yerleşik ve bilinen anlamı nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliğinin düşük olup olmadığı değerlendirildiğinde ise bu ibarenin bahsi geçen anlamı itibariyle somut uyuşmazlık konusu olan emtialar açısından somut ayırt ediciliğinin yeterince yüksek olduğu düşünülmüş ve bu hususta daha ayrıntılı bir inceleme/ değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir. Sonuçta; somut olayda, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, anlamsal açıdan ortaya çıkan yakınlaşmanın da görsel/ işitsel benzerliklerin önüne geçebilecek yoğunlukta olmadığı kanaatine varılmıştr
Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarda ortak olarak geçen “…” ibaresinin mevcudiyeti, taraf markalarının bütünü itibariyle bıraktığı izlenimler, tümüne hakim olan görünüşler ve ayırıcılığını vurgulayan imajları ve davalının markasında geçen kelime öbeğinin birleşik olduğu ve bu şekilde algılandığı, davacıların markasındaki şekil unsurunun ise geri planda kalmadığı ve en az markalarda geçen “…” ibaresi kadar markalara ayırt edicilik kattığı gerçekleri gözetildiğinde, taraf markalarının görsel, ve işitsel açılardan yakınlaşması için yeterli bir ortaklık olarak görülmemiştir. Yani; davacı taraf markalarında kullanılan şekil unsurunun işaretlerin genel görünümüne kattığı ayırt edicilik ve davalının markasının kelime markası olan genel kompozisyonunun davalının markasında “…” ibaresinin öne çıkarak markanın davacıların şekil unsurlu markalarıyla yakınlaşmasını sağladığını söylemek mümkün görülmemiştir. Sonuçta; her ne kadar davacıların 2017/116578, 2017/116801 ve 2017/116805 sayılı markaları özelinde davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetlerle ayniyet/ benzerlik/ türdeşlik şartının gerçekleştiği görülse de, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin, bilinç/dikkat/özen/seçicilik seviyesinin ortlamanın üstünde olması, bu hizmetleri satın almadan önce makul bir araştırma ve inceleme aşamasından geçerek seçici davranmaları ve dahi markaların benzememesi hali, halkın söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı, halkı yanıltması ihtimalinin bulunmadığı, tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT için 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.02/06/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.