Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/355 E. 2022/140 K. 12.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/355 Esas – 2022/140
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/355
KARAR NO : 2022/140

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/12/2021
KARAR TARİHİ : 12/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/05/2022
DAVA:
Davacı vekili 01/12/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin “…” ibareli tanınmış seri markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bunun üzerine müvekkilinin yeniden inceleme isteminin de TÜRKPATENT YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin çikolata sektöründeki yenilikçi ürünleriyle Türkiye’nin ve dünyanın en önemli üretici firmalarından biri olduğunu, “…” markasının müvekkili adına T/02607 sayılı dosya ile tescilli olduğunu, tanınmış marka statüsünde korunmakta olduğunu, müvekkili adına uzun yıllardan beri tescilli “…” ibareli çok sayıda kelime ve şekil markasının bulunduğunu, müvekkilinin “…” ibaresi üzerinde tescile dayalı yaklaşık 22 yıldan beri kullanımdan, tanıtım ve reklâmdan kaynaklanan ayırt ediciliğe sahip olduğunu, davalı şirketin “…” markası ile müvekkilinin “…” markasının görsel, işitsel ve kavramsal açıdan ayırt edilemeyecek derecede benzerlik içerdiğini, davaya konu “…” markasının tescil sınıfların kullanılması halinde ortalama tüketicileri içinde bulunan çocukların bu markayla müvekkiline ait “…” ibareli ürünlerini karıştırma ihtimalinin çok yüksek olduğunu, dava konusu “…” markasının 29., 30., 31. ve 32. sınıflarda tescilinin talep edildiğini, dava konusu markanın müvekkil markalarıyla benzerliğinin yanı sıra tescili istenilen 29., 30 ve 32. sınıf ve bu sınıftaki ürünlerin de müvekkil markalarıyla aynı olduğunu, özellikle 30. sınıftaki ortalama tüketici kitlesinin önemli bir kısmını çocukların oluşturduğunu, müvekkil şirketin “…” markalarının herhangi bir kavramsal karşılığı olmayan, yaratılmış markalar olduğunu, yüksek derecede ayırt ediciliğe sahip olduğunu, markaların kendisinden kaynaklı ayırt ediciliğinin yanı sıra kullanıma dayalı ayırt ediciliğinin de bulunmakta olduğunu, davalı şirketin, müvekkilinin “…” markasının tanınmışlığından ve ayırt ediciliğinden haksız olarak yarar sağlamak istediğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; işbu davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, davalı markası ile davacının itiraza mesnet markaları karşılaştırıldığında ortalama tüketici nezdinde markalar arasında görsel, işitsel, kavramsal düzeyde ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılmaya yol açabilecek derecede benzerliğin bulunmadığını, markaların karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, ilgili tüketicilerin başvuruya konu “…” ibareli marka ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markaları bütüncül algı çerçevesinde farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayacağını, davacının eskiye dayalı kullanım iddiasının yeterli bilgi, belge, delil ile desteklenmediğini, somut olayda itiraza konu başvurunun tescilinin 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi hükmünde belirtilen koşulların oluşmasına yol açacağı yönünde bir kanaatin oluşmadığını, 6769 sayılı SMK’nın 6/6 kapsamındaki hak sahipliği yönünde yeterli kanaatine ulaşılamadığını, başvurunun kötü niyetli olarak gerçekleştirildiği yönünde davacı yanca itiraz aşamasında yeterli delil sunulmadığını, kötü niyet iddiasının kötü niyetin varlığı için tek başına yeterli bir sebep olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde cevap dilekçesinde özetle; müvekkil firmanın ürettiği mal ile davacı tarafın ürettiği malların farklı olduğunu, somut olayda davacının reklâm ve garanti fonksiyonuna zarar verilecek bir hususun olmadığını, davacı tarafın markası ile müvekkil firmanın markasının birbirini çağrıştırmadığını, müvekkilinin kullanmış olduğu “…” ibareli markanın … başvuru numarası ile 29/30/31/32 sınıflar bakımından tescil edildiğini, ancak müvekkilinin ürettiği malların beyazlatma ve temizlik amaçlı maddeler: deterjanlar, çamaşır suları, leke çıkarıcılar ve bulaşık yıkama maddeleri kısacası temizlik sektörüne ilişkin olduğunu, oysa davacının gıda sektöründe olduğunu, müvekkil firmanın ürettiği mallar ile davacı tarafın ürettiği malların aynı emtia sınıfında olmadığı gibi aynı ürün sektöründe de olmadığını, tüketici hedef kitlesinin de birbirinden çok farklı olduğunu, taraf markalarının karıştırılması ya da ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığını, taraf markaları bir bütün olarak incelendiğinde iltibasın oluşmadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 03/10/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 01/12/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 05/04/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi kapsamında yapılan inceleme sonucunda: taraf markalarının görsel ve işitsel olarak 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi anlamında benzer olmadığı, taraf markalarının tescil sınıflarının aynı/aynı tür/ilişkili olduğu, taraf markaları arasında iltibas ihtimalinin bulunmadığı, 6769 sayılı SMK’nın 6/3. maddesi kapsamında yapılan inceleme sonucunda: davacının tescilli markalarına dayandığı, dosyada mübrez belgelerde davacının “…” ibareli bir kullanımının bulunmadığı, “…” ibaresi ile “…” ibaresinin benzer olmaması hususu da göz önüne alındığında önceye dayalı hak sebebiyle nisbi red koşullarının oluşmadığı, 6769 sayılı SMK’nın 6/4. maddesi kapsamında yapılan inceleme sonucunda: dosyada mübrez belgelerden, davacının markalarının yurtdışında tanınmış marka olduğuna dair dosyada bir delil bulunmaması, bununla birlikte taraf markalarının benzer görülmemesi karşısında somut uyuşmazlığa SMK’nın 6/4. maddesinin uygulama şartlarının oluşmadığı, 6769 sayılı SMK’nın 6/5. maddesi kapsamında yapılan inceleme sonucunda: taraf markalarının iltibasa sebebiyet verecek ölçüde benzer görülmemesi karşısında, somut uyuşmazlığa SMK’nın 6/5. maddesinin uygulama şartlarının oluşmadığı,6769 sayılı SMK’nın 6/9. maddesi kapsamında yapılan inceleme sonucunda: taraf markalarının benzer olmaması da göz önüne alındığında davaya konu marka başvurusunun kötüniyetli olduğu yönünde Heyetimizde kanaat oluşmadığı …” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun2020/20286 başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29, 30, 31, 32.sınıftaki “29 Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. 30 Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez. 31 İşlenmemiş tarım ve bahçecilik ürünleri, tohumlar. Ormancılık ürünleri. Canlı hayvanlar (kuluçkalık yumurtalar, döllenmiş yumurtalar dahil). Canlı ve kurutulmuş bitkiler ve otlar. Hayvan yemleri. Malt (insan tüketimi için olmayan). Evcil hayvanlar için alta serilen maddeler; kedi kumu.32 Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak seri markalarının “…” esas unsurlu ibarelerden meydana geldiği ve koruma kapsamında 01, 02, 03, 04, 05, 06, 07, 08, 09, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 29, 31, 32, 33, 34, 36, 37, 38, 39, 40, 42, 43, 44, 45.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka kapsamında bulunan mal ve hizmetlerin itiraza mesnet markalar kapsamında bulunan emtialar ile aynı /aynı tür/ benzer olduğu tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “…” esas unsurlu ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Görsel Benzerlik Alanında Yapılan Değerlendirme
Davacıya ait davaya konu markanın, beyaz zemin üzerine, siyah renkle yazılmış “…” ibaresinden oluştuğu, söz konusu markada başkaca bir şekli unsur, slogan vb bulunmadığı; tüketiciler nezdinde kelime unsurunun bir bütün olarak anlam ifade ettiği görülmekle, işbu markanın esas unsurunun bir bütün olarak “…” ibaresi olduğu kanaatine varılmıştır. Bu kez, davacı muterizin itirazlarına mesnet markalar incelenmiş; söz konusu markaların, bir kısmının şekil unsuru da içeren kompozisyon markalar olduğu, bir kısmının ise herhangi bir şekil içermeyen sözcük markaları olduğu görülmüştür. Davacı markalarında ortak “…” ibaresi yer almakta olup, markaların bir kısmında ek unsurlar bulunsa da markaların genel tertip ve kompozsiyonu göz önüne alındığında davacıya ait markaların “…” kelime unsuru çerçevesinde yaratılan seri markalar olduğu görülmekle markaların esaslı unsurunun yahut en azından esaslı unsurlarından birisinin “…” ibaresi olduğu kanaatine varılmıştır. Davalıya ait başvuruya konu marka ile davacı muterizin markaların karşılaştırılması sonucunda markaların esaslı unsurlarının “…” ve “…” olması, anlamlı bir bütün olmayan ibarelerde tüketicilerin markayı bir bütün olarak algılama eğiliminde olması karşısında, markalar görsel benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
İşitsel Benzerlik Alanında Yapılan Değerlendirme
İşitsel benzerlik incelemesinde dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de sözcüklerin ilk heceleri, ilk sesleridir. Sözcüklerin ilk hecelerinde, ilk bölümlerinde ayniyet, karıştırma ihtimaline yol açabilmekte, buna karşılık sözcüğün son kısmındaki benzerlikler karıştırma ihtimali incelemesinde göz ardı edilebilmektedir. Somut uyuşmazlıkta, markaların esaslı unsurlarının “…” ve “…” olması, anılan ibarelerin “… sesleri ile okunacak olması, markaların başlangıç seslerinin farklı olması, davacı markalarında bulunan “Z” sesinin, telaffuzda baskın ve farkedilir olması karşısında taraf markaları arasında işitsel benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Anlamsal Benzerlik Alanında Yapılan Değerlendirme
Taraf markaları bu kez anlamsal açıdan incelendiğinde, davaya konu “…” ve “…” ibarelerinin, Türkçe’de doğrudan bir karşılığının bulunmadığı tespit edilmiştir. Taraf markalarının anlamsal karşılıklarının tespit edilememesi karşısında markaların anlamsal olarak benzer olmadıkları kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca iltibas incelemesi yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de önceki markanın ayırt edici gücüdür. AB Adalet Divanı, “…” kararında, önceki markanın ayırt edici gücünün tespitinde aşağıdaki kıstasların dikkate alınmasının gerektiğini ifade etmiştir: “Bu değerlendirme yapılırken, markanın kendi karakteristik özellikleri, özellikle tescilli olduğu mal veya hizmetler açısından tanımlayıcı nitelikte bir unsuru içerip içermediği; markanın pazar payı; markanın ne kadar süredir kullanıldığı ve coğrafi olarak yayıldığı alanın büyüklüğü; markanın tanıtımına yapılan harcama miktarı; bu markayı tanıyan ilgili tüketici kesiminin oranı; ticaret ve sanayi odaları veya diğer ticaret ve meslek birliklerinden gelen beyanlar gibi hususlar dikkate alınmalıdır.”
Bu doğrultuda “…/…” kelimesinin başvuru/tescil sınıfları bakımından ayırt edici gücü ele alınmış, anılan ibarenin çekişme konusu emtialar bakımından tanımlayıcı herhangi bir yönü olduğunu söylemek mümkün olmamakla ayırt ediciliğin görece yüksek olduğu kanaatine varılmıştır.
Kısa kelimelerden oluşan marka başvuruları arasında yapılacak benzerlik değerlendirmesinde, marka örneğinde yer alan diğer ilave unsurlar ve şekil unsurları birlikte dikkate alınır. Karşılaştırılan işaretlerin her birinde ilave unsurların yer alması durumunda kural olarak, markaların bütünsel olarak farklılaştığı kabul edilir. Harfler arasında “&”, “!” gibi sembollerin kullanılmasının da, markaların birbirinden yeterince farklılaşmasını sağlayabileceği dikkate alınarak, ayırt edilemeyecek kadar benzerliği ortadan kaldırdığı kabul edilecektir.
Yargıtay, “…” kararında, “… Turizm”, “… şekil” ve “… lojistik” markaları ile ilgili yaptığı incelemede harflerin diziliminden dolayı biraz benzerlik bulunmasına rağmen, markaların yazım biçimleri, içerdikleri şekiller, renkler ve sözcükler dikkate alınarak bıraktıkları genel izlenim değerlendirildiğinde birbirlerinden farklı oldukları belirtilmiştir. Nitekim EUIPO tarafından “kısa markalar” ile ilgili yayınlanan kılavuzda, “İşaretlerin uzunluğu, aralarındaki farklılıkların etkisini etkileyebilir. Prensipte, bir işaret ne kadar kısa olursa, halk onun tüm unsurlarını o kadar kolay algılayabilir. Buna karşılık, halk genellikle daha uzun işaretler arasındaki farkların daha az farkındadır. Bununla birlikte, her dava, ilgili tüm faktörler göz önünde bulundurularak kendi esasına göre değerlendirilmelidir. Mahkemeler kısa işaretin ne olduğunu tam olarak tanımlamamıştır. Ancak, üç veya üç harf/sayıdan daha az olan işaretler, Ofis tarafından kısa işaretler olarak kabul edilir. Kelime olarak tanınmayan tek bir harften veya üç veya üçten daha az harfin birleşiminden oluşan işaretler arasındaki karşılaştırma, bir kelimeyi, bir ismi veya icat edilmiş bir terimi içeren kelime işaretleriyle aynı kuralları takip eder. (06/10/2004, T-117/03 – T-119/03 & T-171/03, NL, EU:T:2004:293, § 47-48; 10/05/2011, T-187/10, G, EU:T:2011:202, § 49)” tespitlerine yer verilmiştir. EUIPO tarafından konu ile ilgili olarak, markaların benzer bulunmadığı şu örneklere yer verilmiştir.
Yine EUIPO Temyiz Kurulu, “… markaları ile ilgili yaptığı R 848/2021-2 sayılı kararında markaların benzer olmadığına hükmetmiştir. Bilindiği üzere, bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan, markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturulan markalar olarak seri marka olarak tanımlanmaktadır. Seri markalar söz konusu olduğunda, tüketicilerin başvurusu yapılan markaya ait mal veya hizmetlerin kaynağı veya orijini açısından yanılmaları olasılığı veya başvurusu yapılan markanın yanlışlıkla seri markalardan birisi olduğunu düşünmeleri nedeniyle karıştırılma ihtimali ortaya çıkabilir. Ancak önemle ifade edilmelidir ki, seri marka izlenimi oluşturması beklenen önceki markaların piyasada kullanılıyor olmaları gerekir. Zira ilgili tüketicilerin başvurusu yapılan herhangi bir işaret için seri marka nedeniyle yanılmaları sonucu karıştırılma ihtimalinin varlığından bahsedebilmek için, bu markalarla piyasada karşılaşması, bu marka serilerine piyasadaki kullanımdan dolayı aşina olması gerekir.
Kullanıma bakılmaksızın sadece marka sicilinden hareketle bu tarz bir değerlendirme yapılması sağlıklı olmayacaktır. AB Adalet Divanı “Bainbridge” kararında şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “Aynı kelimeye farklı grafik unsurlar veya yeni kelimeler eklenmesi veya farklı kelimelere sürekli biçimde aynı ön ek veya son ekin eklenmesi biçimiyle karakterize edilen markalar varsa seri markalar söz konusudur. Seri markalar nedeniyle karıştırılma ihtimalinin oluşabilmesi için iki koşul gereklidir: İlki, bir marka serisi oluşturacak yeterli sayıda marka piyasada olmadıkça, hiçbir tüketiciden o marka serisinin ortak özelliklerini tespit edip, o özelliği içeren başka markalarla bağlantı kurması beklenemez. İkincisi, sonraki marka, marka serisine dâhil markalarla sadece benzer olmamalı, aynı zamanda seriye dâhil markalarla ilişkilendirilmeyi sağlayacak karakteristik özellikleri (aynı kelimeye farklı grafik unsurlar veya yeni kelimeler eklenmesi veya farklı kelimelere sürekli biçimde aynı ön ek veya son ekin eklenmesi, vb.) de içermelidir.”
Bu açıklamalar doğrultusunda, taraf markalarının esaslı unsurlarının “…” ve “…” ibarelerinden oluşması, Türkçe’de herhangi bir anlamı bulunmayan markalarda, telaffuz ve kavrayış olarak tüketici eğiliminin, markayı bütün olarak algılamak yönünde olması, davaya konu taraf markalarının görsel, işitsel ve anlamsal olarak farklı olması karşısında iltibas ihtimali bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 Sayılı Kanun’un 6/3 Maddesi Yönünden Değerlendirme
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/3. Maddesi: “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” hükmünü amirdir. Bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarettir. Marka hakkının kazanılması ile ilgili farklı hukuk düzenlerinde çeşitli sistemler olmakla birlikte özünde iki gruba ayrılmaktadır. Bu sistemlerden birincisi kullanma sistemi, ikincisi ise tescil sistemidir. Ülkemiz açısından marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Bununla birlikte tescilsiz marka sahibine de bazı istisnalar tanınmıştır. Öyle ki, marka başvuruları bakımından nispi red gerekçelerinden birisi de “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” düzenlemesidir. Öncelik hakkının kabul edildiği durumlarda markanın tescili sadece açıklayıcı etkiye sahiptir. Diğer bir deyişle, marka üzerindeki hak tescilden önce doğmuş bulunmaktadır. Eskiye dayalı kullanım kavramı, tescil veya başvuru tarihinden önce markanın veya işaretin çeşitli alanlarda ve çeşitli şekillerde kullanımını ifade etmektedir. Bu kullanım, SMK’nın 5/2 b, c ve d bentleri uyarınca tescil edilemeyecek bir işaretin tesciline hak kazandırma sonucu doğurabileceği gibi sonradan yapılan başvuruların reddini talep etme hakkı da verebilmektedir. Bununla birlikte, huzurdaki işbu dava bakımından ikinci hukuki sonuç yani sonraki başvurunun reddine karar verilmesini talep etme yetkisi üzerinde durulacaktır. Önemle belirtilmelidir ki, bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez. Bu bağlamda kullanımın niteliği, bilinirlik şartı ve kullanımın kapsamı başlıkları altında inceleme yapılması gerekmektedir.
a)Kullanımın Niteliği: Tescilsiz olarak ticarette kullanılan işaret ve tescilsiz marka sahiplerinin marka korumasına ulaşabilmeleri için, bu kullanımın markasal biçimde olması gereklidir. Markasal kullanımdan kasıt, işaretin gerçekten üretimde ve ticarette özetle ticari hayatta, mal veya hizmeti belli bir kimlik altında sunarak marka algısı yaratacak şekilde kullanılmasıdır. Bu düzenlemenin amacı bir işareti ilk kez kullanan ve ona bilinirlik kazandıranın meydana getirdiği ekonomik değerden başkasının haksız ve sebepsiz yararlanmasının engellenmesidir. Böylece bir markayı ilk kez kullanıp bilinir kılanların, o markanın gerçek hak sahibi olmasının önü açılmış bulunmaktadır.
b)Bilinirlik Şartı: Yukarıda da değinildiği üzere bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez. Bu kullanım sonucunda işaretin belli bir ulaşması da gerekmektedir. Zira amaç, tescilsiz marka yahut işaret sahibinin sarf ettiği emek dolayısıyla hakkaniyet kapsamında hukuken muteber bir hak elde etmesidir.
c)Kullanımın Kapsamı: Bilindiği üzere tanınmış markalarla ilgili olarak getirilen istisnai durum haricinde nispi red nedenleri bakımından genel sistematik, tescil engelinden bahsedebilmek için sonraki başvurunun aynı/aynı türden emtia/hizmetlere yönelik olmasıdır. Dolayısıyla bir nispi red nedeni olan “eskiye dayalı kullanım” bakımından da sonradan yapılan başvurunun, eskiye dayalı kullanım ile aynı emtia/hizmetlere yönelik olması kuralı aranacaktır. Bir başka anlatımla, eskiye dayalı kullanım nedeniyle üstün ve öncelikli hak hangi mal ve/veya hizmetler için elde edilmiş ise, sadece bu mal ve/veya hizmetler ile benzer sınıflardaki mal ve hizmetler yönünden tescil engelinden bahsedilebilecektir.
Eskiye dayalı kullanım kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda yapılan değerlendirme neticesinde somut uyuşmazlık incelendiğinde, davacının tescilli markalarına dayandığı, dosyada mübrez belgelerde davacının “…” ibareli bir kullanımının bulunmadığı, “…” ibaresi ile “…” ibaresinin benzer olmaması hususu da göz önüne alındığında önceye dayalı hak sebebiyle nisbi red koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 Sayılı Kanun’un 6/4 ve 6/5 Maddesi Yönünden Değerlendirme:
SMK’nın 6/4 maddesinde, “Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. SMK’nın 6/4’üncü maddesi gerekçesinde isabetli olarak söz konusu düzenlemenin bir nispi ret sebebi olacağı üzerinde durularak şu ifadelere yer verilmiştir: “Maddenin dördüncü fıkrasında, niteliği gereği nispi bir hak içeren Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markaların aynısı veya benzeri niteliğindeki marka başvurularının itiraz üzerine reddedileceği hükmü düzenlenmiştir. Buna göre Türkiye’de Paris Sözleşmesinden yararlanacağı kabul olunan bir şahsa ait olduğu ve aynı veya benzeri ürünlerde kullanıldığı herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir marka başvurusu tescili itiraz üzerine reddedilecektir. Paris Sözleşmesi’nin 1’inci mükerrer 6’ncı maddesi ise 1’inci paragrafında “Birlik ülkeleri, tescilin yapıldığı ülkenin yetkili makamınca söz konusu ülkede bu sözleşmeden yararlanacağı kabul olunan bir kişiye ait olduğu, aynı veya benzeri mallar için kullanıldığı iyi bilinen tanınmış bir markanın herhangi bir karışıklığa yol açabilecek bir şekilde yeniden reprodüksiyonunu, taklit edilmesini veya aslına yakın bir şekilde değiştirilmesini içeren bir markanın kullanılmasını gerek mevzuat izin verdiği takdirde re’sen gerekse ilgilinin isteği üzerine yasaklamayı ve tescilini reddetmeyi veya iptal etmeyi taahhüt ederler. Markanın elzem bir bölümünün tanınmış bir markanın reprodüksiyonundan oluşması veya bu tanınmış markayla karıştırılabilecek bir taklitten ibaret olması durumunda da, bu hükümler geçerli olacaktır.” hükmünü içermektedir.
Yukarıda değinilen bilgi ve açıklamalar doğrultusunda; “…” ve “…” ibarelerinin benzer görülmemesi, davacının markalarının yurtdışında tanınmışlığa ulaştığına dair dosyada herhangi bir delil bulunmaması karşısında, somut uyuşmazlığa SMK m. 6/4 hükmünün uygulanma imkânı bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markaları benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.12/05/2022