Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/352 E. 2022/125 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/352 Esas – 2022/125
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/352
KARAR NO : 2022/125

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/11/2021
KARAR TARİHİ : 28/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/04/2022
DAVA:
Davacı vekili 29/11/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2011/47079, 2004/07918, 2001/19528 sayılı “… … … şekil”, “… şekil”, “… … şekil” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının “…” ibaresini dava tarihi itibariyle sayıları 1178 olan akaryakıt istasyonlarında işlettiği marketlerinde işletme adı olarak da aktif bir biçimde kullandığını, bu ibarenin aynı zamanda davacının lisans verdiği “… … Madeni Yağ Sanayi ve Ticaret A.Ş.” tarafından üretilen otomotiv ve endüstriyel yağlayıcılar ve oto bakım ürünlerinde de markasal hüviyette yoğun bir biçimde kullanıldığını, dava konusu edilen YİDK kararında belirtilenin aksine taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal ve sınıfsal açılardan benzerlik bulunduğunu, markalarda ortak olan “…” ibaresinin bir anlamı olmakla birlikte bu anlamın taraf markalarının kullanıldığı mal ve hizmetlerle ilişkilendirilme olasılığının bulunmadığını ve bu ibarenin söz konusu emtialar açısından ayırt ediciliğinin düşük olmadığını, davacının “…” ibareli seri markalarıyla ilgili verilmiş olan Yargıtay 11. HD.nin … K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere davacının markalarında esas unsurun “…” ibaresi olduğunu, davacıya ait bu seri markaları bilen bir tüketicinin davalıya ait markayı gördüğünde bu seri markalardan biri zannetmesinin kaçınılmaz olduğunu, davalının markasında geçen “…” ibaresinin İngilizce’de “hız” anlamına gelmesi itibariyle davacının faaliyet gösterdiği sektörle ilişkili olduğunu, davacının markalarında geçen “tech”, “life”, “mono”, “mesaj”, “pro”, “max” gibi ayırt ediciliği düşük kelimelerin varlığı itibariyle dahi taraf markalarının yapısal olarak benzeştiğini, zaten de dava konusu edilen markada “…” ibaresinin büyük puntolarda yazılarak ön plana çıkartılmış olduğunu, davalının dağıtıcı bayisi olan dava dışı … Akaryakıt Dağ. Taş. İnş. San. ve Tic. A.Ş. aleyhine davacı tarafından ikame olunan ve halen İstanbul Anadolu 2. FSHHM nezdinde 2020/25 Esas no.lu dosya tahtında yargılaması süren davada 2014/110435 sayılı “…” ibareli markanın kullanımının davacının marka haklarını ihlal ettiği yönünde bir bilirkişi heyeti raporu düzenlendiğini, davalının söz konusu derdest dava mevcut iken huzurda dava konusu edilen marka başvurusunda bulunmuş olmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, zira davalının söz konusu davadan haberdar olmamasının mümkün olmadığını, davacı tarafından “…” ibareli markasal kullanımlar hakkında ikame olmuş olan başkaca davaların da davacı lehine sonuçlandığını, bu davalarda inşa olunan mahkeme kararlarının huzurdaki uyuşmazlık açısından emsal karar niteliğinde olduğunu, davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markalarında geçen “…” ibaresinin davacının çatı markası olduğunu ve markaların benzerliği değerlendirilmesinde bu markanın arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerektiğini, taraf markalarının aynı/benzer/türdeş emtialarda kullanılacağını, ayrıca davacının “…” markasının TÜRKPATENT nezdinde özel/2426 sayı ile tanınmış marka statüsünde tescilli olduğunu ve korunduğunu, davacının bu tanınmış markayla birlikte kullanılan “…” eaas unsurlu markalarının da bu ibareden ayrı düşünülmesinin mümkün olmadığını, yani davacının “…” ibareli markalarının da tanınmış marka olarak ele alınması ve korunması gerektiğini, davalının marka olarak kendisine “…” ibaresini seçerek bu özgün, tanınmış ve ayırt edici niteliği yüksek markalara yakınlaşma çabası içerisinde olduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, davacının markalarının “…” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, “…” ibaresinin taşıdığı yerleşik/bilinen anlamı nedeniyle markasal anlamda ayırt edici niteliği bulunmayan bir ibare olduğunu, böyle bir ibarenin özellikle ayırt edici ek sözcüklerle kullanıldığında karıştırılma ihtimalinin ortadan kalkacağını, davacının “…” ibaresini tek başına ihtiva eden bir markasının da bulunmadığını, ayrıca davacının bu markasının tanınmışlığını veya davalının kötü niyetli olduğunu tevsik edebilen deliller de sunamadığını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … sayılı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 04/10/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 29/11/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…1)Karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, 2) Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen 37. Sınıfa giren tüm hizmetler açısından, davacının hem huzurdaki davasına hen de TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı itirazlarına mesnet aldığı 2001 19528, 2004 07918 ve 2011 47079 sayılı tescilli markaları özelinde, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, 3) Dava konusu edilen hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı/tüketici kitlesinin seçicilik/algı/dikkat/özen seviyesinin, bunları satın alırken yüksek olduğu, 4) (1) ve (2) nolu bentlerde yer alan sebeplerden dolayı, (3) nolu bentteki tespite rağmen, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunduğu, 5) Davacının “tanınmışlık” iddiasının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, 6) Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, 7) Dava konusu edilen 30.09.2021 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının, (4) nolu bentteki değerlendirme ile uyumlu olmadığı, 8) Davacının hükümsüzlük isteminin, (4) nolu bentteki değerlendirme ile uyumlu olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun … sayılı “… …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 37.sınıftaki “37 İnşaat hizmetleri, inşaat araç – gereçlerinin ve iş makinelerinin kiralanması hizmetleri. Temizlik hizmetleri; dezenfeksiyon hizmetleri; haşere ilaçlama hizmetleri; temizlik araçları ve makinelerinin kiralanması hizmetleri. Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Deniz araçlarının bakımı ve tamiri hizmetleri; gemi inşaatı hizmetleri. Hava taşıtlarının bakım ve tamiri hizmetleri. Mobilyalara ilişkin döşeme, tamir, restorasyon hizmetleri. Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Giysilerin temizliği, bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Asansör tamiri ve bakımı hizmetleri. Saat tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. Ayakkabı, çanta, kemer tamiri hizmetleri” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise 2011/47079, 2004/07918, 2001/19528 sayılı “… … … şekil”, “… şekil”, “… … şekil” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 04, 09, 29, 30, 32, 33, 37, 39, 42.sınıftaki mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetlerin tamamı, davacının hem huzurdaki davasına, hem de TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı itirazlarına mesnet aldığı 2001/19528, 2004/07918 ve 2011/47079 sayılı tescilli markalarının kapsamında birebir yer almaktadır. Dolayısıyla bu markalar açısından somut olayda emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın, söylenebilecektir. Ayrıca, davacının davasına mesnet aldığı diğer markalarının tamamının kapsamına giren, 04. Sınıftaki; “Sınai amaçlı yağlar, gresler (kesme sıvıları, toz emici-ıslatıcı ve bağlayıcı maddeler dahil). Sıvı ve gaz yakıtlar ile bunların katkıları” emtiaları ve türevleri ile davalının markasının kapsamına alınmak istenilen “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)”nin de, benzer alıcı çevresine hitap ettiği, son kullanıcılarının ve hedeflenen tüketici profillerinin benzer olduğu, dağıtım kanallarının ve satış yerlerinin aynı olduğu, birbirlerini tamamlayıcı niteliklerinin bulduğu, aralarında ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisinin bulunduğu ve benzer markaları bu farklı sınıflardaki mal veya hizmetler üzerinde gören tüketicilerin bir şekilde markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurabileceği değerlendirildiğinden, sayılan emtialar özelinde de somut uyuşmazlıkta emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği değerlendirilmiştir. Bu nedenle de, davacının hem huzurdaki davasına, hem de TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı itirazlarına mesnet aldığı 2001/19528, 2004/07918 ve 2011/47079 sayılı markaları açısından, taraf markaları arasında, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler yönünden somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, davacının diğer markaları açısından da davalının markasının kapsamına alınmak istenilen “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” özelinde, emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “… … … şekil”, “… şekil”, “… … şekil” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının markaları, kelime öbeklerinden, basit şekillerden ve/veya renklerden oluşmuş karma markalardır; bu markaların bir kısmında kullanılmış olan “…” ibaresi ve basit şekil unsurlarının/tasarımların, markaların esas unsuru olamayacağı düşünülmektedir. Zira; “…” markası davacının çatı markasıdır ve bir çatı marka, içeriğinde kullanıldığı markanın esas unsuru olamaz ve markaları ayırt edici niteliği yoktur. Nitekim; halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının kılavuz unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekir. Ayrıca, davacının bir kısım markasında geçen basit şekil unsurları, renkler ve tasarımlar da, bu markaların esas unsurları olamaz, zira; böyle, basit şekil ve renk unsurları ile birlikte kullanılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, marka hukukundaki yerleşik görüşe göre, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Davacının markalarda geçen diğer unsurlar olan, birleşik yazılmış kelime unsurları incelendiğinde, işaretlerde; “…” ibaresinin yanında “…” gibi, yerleşik/bilinen anlamları itibariyle markasal hüviyette ayırt edici niteliği haiz olmayan tanımlayıcı/cins isimlerin ve kısaltmaların kullanıldığı ve bunların hepsinin “…” ibaresiyle birlikte birer isim veya sıfat tamlaması oluşturduğu görülmektedir. Her ne kadar bu işaretlerin hepsinde de, “…” ibaresi bu tür tanımlayıcı/tasviri cins isim ve kısaltmalarla aynı yazım karakterlerinde, puntolarda ve birleşik olarak yazılmış ise de, bunların markaların ayırt ediciliğine bir katkısı olmayan/olamayacak tasviri/tanımlayıcı kelimeler olması, markalarda geçen “…” ibaresinin markaların ayırt ediciliği en yüksek/baskın unsuru olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalının markasının ise renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markası olduğu görülmektedir; bu markada geçen “…” ibaresi, “…” ibaresinden ziyade oldukça büyük puntolarda ve karakteristik harflerle yazılmıştır ve bu özelliği itibariyle “…” ibaresinden daha baskın/ön planda algılanmaktadır. Zaten de, “…” ibaresi de, davacının markalarında geçen diğer kelime unsurlarında olduğu gibi, bilinen/yerleşik bir anlamı olan bir kelimedir ve işarete kavramsal açıdan kattığı ayırt edicilik de oldukça düşüktür.
Somut uyuşmazlık, taraf markalarında geçen “…” ibaresinin ortaklığının, markaları birbirleriye benzer kılmaya yetip yetmediği ve bu ibarenin bilinen/yerleşik anlamından dolayı bir markada tek başına esas unsur olarak himaye görüp göremeyeceği hususlarında toplanmaktadır. Zira; İngilizce kökenli olan “…” kelimesinin Türkçe’deki karşılığı “dolu, tam, tok”tur13 ve bu anlamı yaygın olarak bilindiğinden ve hatta somut uyuşmazlık açısından önem arz eden akaryakıt sektöründe “bir aracın benzin deposunu tam olarak doldurmak” anlamına gelen “fullemek” şeklinde konuşma dilimize de yansımış olduğundan, bu ibarenin, markasal hüviyette soyut ve akaryakıt sektöründe somut ayırt edici niteliğinin zayıf olduğu değerlendirilmektedir. Böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle, zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir.
Dava konusu somut olayda da, davacının gerek dava dosyasına gerekse marka işlem dosyasına sunduğu bilgi ve belgelerden ve tescilli seri markalarından, “…” markasının davacı tarafından akaryakıt dolum sektöründe, bu sektörle ilişkili ürünlerde ve akaryakıt istasyonlarında yerleşik marketlerde, uzun yıllara sarih, Türkiye geneline yaygın kullanımı neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamının arttığı, davacının “…” ibareli markalarıyla bir “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davalının markasında “…” ibaresi dışında sadece tasviri/tanımlayıcı bir ibare kullanılmış olduğu, ayrıca da davacının birçok markasında da dava konusu işaretteki gibi, “…” ibaresinin bir tamlama içinde/markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan başkaca kelimelerle birlikte kullanıldığı tespit edildiğinden, davalının markasının, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “…” ibareli seri markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…” ibareli markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulmasının, davacının yeni bir ürünün/hizmetinin piyasaya sunulmuş olduğunu zannetmesinin ihtimal dahilinde olduğu değerlendirilmiştir. Bu meyanda; markaların işitsel olarak karşılaştırılmasında, taraf markasında ortak olan “…” ibaresinin varlığının ve bu ibarenin kelimelerin baş kısmında yer alıyor olmasının, markaları kulakta bıraktıkları “tını” itibariyle işitsel açıdan bir derecede yakınlaştırdığı sonucuna varılmıştır. Taraf markalarında geçen bu ibarenin, yukarıda incelenen yerleşik/bilinen anlamından dolayı, markaların tüketici zihninde yarattığı algının farklılaştığının da söylenmesi mümkün görülmemektedir. Netice itibariyle somut olayda, karşılaştırılan işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzediği kanaatine varılmıştır.
Somut olayda taraf markalarında ortak olarak geçen “…” ibaresinin, bilinen/yerleşik anlamı nedeniyle markasal hüviyette soyut ve akaryakıt sektöründe somut ayırt ediciliği zayıf da olsa, davacının bu ibareyi taşıyan seri markalarının davacı tarafından akaryakıt dolum sektöründe, bu sektörle ilişkili ürünlerde ve akaryakıt istasyonlarında yerleşik marketlerde, uzun yıllara sarih, Türkiye geneline yaygın ve ciddi kullanımı neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamının arttığı, davacının “…” ibaresini de ihtiva eden markalarıyla bir “seri marka” yarattığı ve bunun sonucunda da dava konusu benzerliğin/ortaklığın dikkat çekici hale geldiği, davalının markasında “…” ibaresi dışında sadece tasviri/tanımlayıcı “…” ibaresinin kullanılmış olduğu, “…” ibaresinin de büyük puntolarla/ilk anda dikkat çekecek biçimde konuşlandırılmış/kullanılmış olduğu, ayrıca da davacının birçok markasında da dava konusu işaretteki gibi, “…” ibaresinin bir tamlama içinde/markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan başkaca kelimelerle birlikte kullanıldığı tespit edildiğinden, taraf markalarının karıştırılabileceği değerlendirilmiştir. Ayrıca davacının hem huzurdaki davasına, hem de TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı itirazlarına mesnet aldığı 2001 19528, 2004 07918 ve 2011 47079 sayılı markalarının tescilli olduğu, 37. Sınıfa giren hizmetlerin davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetler ile birebir aynı olduğu tespit edilmiştir. Her ne kadar bu hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyesi nispeten yüksek de olsa, taraf markaları arasındaki benzerlik nedeniyle, bu hizmetlerde “…” ibaresinin/işaretinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davalının markasının, bu hizmetler açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak; taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal açılardan benzerlik bulunduğundan ve davalının markasını tescil ettirmek istediği tüm hizmetler yönünden, davacının hem huzurdaki davasına, hem de TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı itirazlarına mesnet aldığı 2001/19528, 2004/07918 ve 2011/47079 sayılı markaları açısından taraf markaları aynı/benzer/türdeş hizmetlerde kullanılacak olduğundan, davacının bahsi geçen markaları ile dava konusu edilen markanın karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “…” ibaresini de ihtiva eden markalarının tanınmışlığından ziyade, TÜRKPATENT nezdinde T/02426 sayı ile tanınmış marka statüsüne alınmış bulunan “…” lider/çatı markasının tanınmışlığından hareket ettiği anlaşılmakla; markaların, birlikte kullanıldıkları çatı markanın “itmesiyle” tanınmış hale geleceği şeklinde bir görüşe itibar edilemeyeceği, doktrin ve emsal yargı kararlarıyla sabittir. Dolayısıyla davacının somut olayda, “…” markasının tanınmışlığına dayalı olarak hak iddia etmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmektedir. Diğer taraftan; her ne kadar davacı taraf, “…” ibaresini ihtiva eden seri markalarını, “…” akaryakıt dolum istasyonlarında satışa sunduğu ürünlerde ve bu istasyonlardaki marketlerin işletme adı/hizmet markası olarak yoğun biçimde kullandığını ispat edebilmiş ise de, bu markanın ilgili sektörde tanınmışlığını tevsik edebilecek pazar/piyasa payı, reklam harcaması, kamuoyu araştırması, basında çıkan haberler vs.ye ilişkin gerek dava dosyasına, gerekse davaya konu edilen marka başvurusunun işlem dosyasında yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunmamıştır. Aynı şekilde, davacının gerek “…” ibareli markalarının, gerekse “…” çatı markasının tanınmışlığına dayanabilmesi için, tanınmış markanın farklı mal ve hizmetlerde kullanılması sonucu haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi ya da markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi şartlarından birisinin gerçekleşmiş/gerçekleşme ihtimalinin ortaya çıkmış olması gerekir. Ancak; bu şartların herhangi birinin gerçekleştiğinin/gerçekleşme ihtimali olduğunun dava/marka işlem dosyasına sunulmuş herhangi bir delil ya da belge ile ispatlanamadığı anlaşılmış olmakla, somut olayda, SMK’nın 6/5 maddesinin uygulanamayacağı, sonuç olarak da; davacının markalarının tanınmışlığı iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
2-TÜRK PATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline,
3-… sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
4-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davalılardan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
5-Davacı vekili için AAÜT uyarınca 7.375,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan aşağıda dökümü gösterilen 2.553,90 TL yargılama giderlerinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.28/04/2022