Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/350 E. 2022/191 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/350 Esas – 2022/191
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/350
KARAR NO : 2022/191

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/11/2021
KARAR TARİHİ : 16/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/06/2022
DAVA:
Davacı vekili 29/11/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin ….” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, bu kararın yeniden inceleme talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının birçok ulusal gazete, televizyon, dergi ve radyo kanallarını bünyesinde barındıran Türkiye’nin önde gelen medya kuruluşlarından biri olduğunu, dava konusu eden markada geçen “…” ibaresinin davacının tescilli ve tanınmış “…” markasıyla iltibas yaratacak biçimde birebir aynı olduğunu, söz konusu ibarenin dava konusu edilen markada tek başına esas unsur olarak kullanıldığını, davacının markalarında da “…” ibaresinin esas unsur olduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığını, zaten de taraf markalarının benzer olduğu hususunun TÜRKPATENT Markalar Dairesi Başkanlığı’nın ilgili kararında da vurgulandığını, dava konusu edilen markanın kapsamına giren 10, 20 ve 24. Sınıftaki emtiaların davacının markalarının kapsamında yer alan 35. Sınıftaki perakende/toptan satış/mağazacılık hizmetlerine konu olarak davacının markalarının tescili kapsamında da yer aldığını, zaten de davacının “…” markasının Türkiye çapında bilinen bir gazetenin ismi olduğunu ve “…” markasının davacı ile özdeşleşmiş bir marka olduğunu, Google arama motorunda “…” kelimesi aratıldığında çıkan sonuçların neredeyse tamamının davacıya ait olduğunu, nitekim davacının 2009 yılından beri aktif olarak kullandığı Twitter hesabının 2,1 milyon takipçisi ve Instagram hesabının da 952.000 takipçisi bulunduğunu, böyle tanınmış markaların farklı mal ve hizmetlerde de kullanımı durumunda, o markanın müşterilerinin çoğu zaman tanınmış marka sahibinin faaliyet alanını genişlettiğini düşünerek mal veya hizmet tercihlerini değiştirme eğilimine girdiklerini, davacının “…” markasının tanınmışlığı nazara alındığında bu markanın farklı bir sektörde başkaları tarafından kullanılması halinde markanın sulandırılması sonucunun ortaya çıkacağını, dava konusu edilen markanın kötü niyetli olarak ve haksız rekabet saikiyle tescil edilmek istendiğini, davalı firmanın iddialarının aksine “…” ibaresinin davacı tarafından davalıdan çok daha önceki tarihlerde marka olarak kullanılmaya başlandığını, nitekim davacının bu ibare üzerinde gerçek hak sahipliğinin, 1938 yılında yayın hayatına başlayan “YENİ …” gazetesinin isim hakkının devralınmasından kaynaklandığını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda karşılaştırılan markaların kapsamına giren mal ve hizmetlerin farklı olduğunu, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ve dahi davalının dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ispat edemediğini, her iki markanın kullanılacağı ürünlerin birbirinden çok farklı sektörlere dahil oldukları nazara alındığında davalı markasını taşıyan ürünlerin tercihinde davacı markasının tanınmışlığının etkili olacağından ve bu durumda da davacı markasının olumlu imajından hukuka aykırı şekilde haksız bir yarar sağlanacağından söz edilemeyeceğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının uyuşmazlık konusu olan “…” ibaresini kılavuz unsur olarak ihtiva eden ticaret unvanının ilk defa 1983 yılında tescil edildiğini, davalının iştigal alanı ile uyumlu emtialarda tescilli “…” markalarının mevcut olduğunu, davalının söz konusu emtiaların satışı ile ilgili olarak ilk faturasını 24.06.1983 tarihinde keşide ettiğini, davalının ilk kapasite raporunu da 1984 yılında aldığını, yani davacının “…” markasını temel faaliyet alanı kapsamında 40 yıla yakın süredir kesintisiz bir şekilde tüm dünyada yoğun ve yaygın bir biçimde kullanageldiğini, davacının bambaşka bir sektörde yayıncılık faaliyetlerini davalıdan en az 2 yıl sonra başlatmış olduğunu, dolayısıyla dava konusu edilen marka başvurusunun haksız ve hukuka aykırı bir eylem olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, taraf markalarının hitap ettiği tüketici kitlelerinin bilinç/özen/dikkat/bilgi seviyelerinin de yüksek olduğunu, davalının tescilli tüm markalarında istisnasız olarak yer alan “horoz şekli” unsurunun da tek başına markaları ayırt etmeye yarayacağını, yani taraf markaların arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, zaten de “…” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliğinin zayıf olduğunu ve kimsenin tekeline bırakılabilecek bir ibare olmadığını, nitekim TÜRKPATENT nezdinde tescilli 331 tane “…”lı markanın bulunduğunu, zaten de taraf markalarının tüketici huzurunda bulundukları 30 yıl boyunca karıştırılmamış olmasının davacının iddialarının aksini kanıtladığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 29/09/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 29/11/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 09/05/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Karşılaştırılan markalardan, davacının kelime markaları özelinde, işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davacının karma markaları açısından ise bu benzerliğin sadece işitsel ve kavramsal açılardan gerçekleştiği, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hiçbir emtia açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleşmediği, dava konusu markanın kapsamına alınmak istenilen emtiaların hitap ettiği tüketici kesiminin bu emtiaları satın aldığı anda seçicilik/bilinç/dikkat/algı/özen seviyelerinin ortalamanın üstünde olduğu, Yukarıda yer verilen sebeplerden dolayı, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, davacının “önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği” ve “tanınmışlık” iddialarının davalı markasının tesciline/hükmüne bir etkisinin olamayacağı, davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, bu değerlendirmeler ile dava konusu edilen 28.09.2021 tarihli ve … sayılı YİDK kararının uyumlu olduğu, davacının hükümsüzlük talebinin bu değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı, …” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 10, 20, 24.sınıftaki “Su yatakları, tıbbi amaçlı yataklar ve havalı yastıklar, tıbbi amaçlı ortopedik yataklar. Demir, çelik ve her türlü metal ile ağaçtan yataklar, somyalar, karyolalar, ranzalar, kanepeler. Yaylı yataklar, sünger yataklar, pamuk yataklar, yün yataklar, mobil yataklar, açılır kapanır yataklar. Yatak şilteleri, yaylı şilteler, yastıklar, tıbbi amaçlı olmayan havalı yataklar ve yastıklar, su yatakları, kamp yatakları, deniz yatakları. Yatak örtüleri, çarşaflar, pikeler, yastık kılıfları, nevresimler, yorganlar, battaniyeler.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise … şekil” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 14, 16, 35, 38, 41, 42. sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacı markalarının 10, 20, 24. Sınıfta yer alan emtiaların satışına dair hizmetleri içermesi ve davaya konu markanın 10, 20, 24. Sınıflarda yer alan emtiaları içerdiği, markalar benzer/ bağlantılı emtiaları kapsadığından SMK 6/1 maddesinde yer alan emtiaların benzerliği koşulu oluştuğu tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “… biz türkiye’yiz şekil”, “… şekil”, “… kadın”, “… yıldızı ödülleri”, “cumartesi … şekil” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının bir kısım markası, renk, şekil ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden karma markalardır; bu markalarda kırmızı renkli Türkiye haritası şeklindeki zemin üzerine beyaz renkli kalın ve büyük harflerle “…” ibaresi yazılmış ve bazı markalarda bu kompozisyonun alt veya üst kısımlarına, “…” ibaresine nispeten çok daha küçük puntolarda yazılmış “Biz Türkiye’yiz” ve “Cumartesi” sloganı/tanımlayıcı ibaresi konuşlandırılmıştır. Davacının bir kısım markaları ise renk ve şekil unsurlarından yoksun sırf kelime markalarıdır; bu markalarda “… Kadın” ve “… Yıldız Ödülleri” kelime öbekleri, aynı yazım karakterindeki siyah renkli harflerle, aynı puntolarda, baş harfleri büyük olacak şekilde ayrı olarak yazılmıştır. Davacının karma markalarında “…” ibaresinin zemin şekli ile bütünleşik bir şekilde algılandığı değerlendirilmektedir.

Dava konusu edilen marka ise şekil ve kelime unsurlarını ihtiva eden renk unsurundan yoksun bir markadır; işaretin sol baş kısmında karakterize edilmiş bir horoz figürü, devamında ise hepsi aynı puntoda, aynı yazım karakterinde siyah renkli küçük harflerle yazılmış “…” ibaresi yer almaktadır.
Somut olayımızda, davacının “…” markasının, medya sektöründe, yani tescilli olduğu 41. Sınıfa giren; “Dergi, kitap, gazete v.b. yayımlama hizmetleri” ve “Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri” yönünden uzun süreli ve ciddi kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, davacının faaliyetleri açısından ayırt edici nitelik kazanarak markasal koruma kapsamının arttığı/en azından ayırt edici niteliği haiz her marka ile eşitlendiği görülmektedir. Bu fiili durum gözetildiğinde, davacının markalarında ortak olan “…” ibaresinin, markanın hukuki tanımına uygun bir biçimde davacının ticari faaliyetlerini/hizmetlerini diğerlerinden ayırmaya yarayan ayırt edici bir işaret haline geldiği ve sonuçta da her tescilli markanın faydalandığı hukuki korumayı talep etme hakkını elde ettiği, kanaatine varılmıştır. Bu nedenle de davacının sırf kelime markaları özelinde, karşılaştırılan markaların “…” ibaresini ortak olarak ihtiva etmeleri nedeniyle, markaların kelime unsuru baskın genel görünümleri/esas unsurları itibariyle görsel açıdan yakınlaştığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan davacının kelime markaları özelinde ortaya çıkan bu benzerlik, işitsel açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Taraf markalarının esas unsuru olan kelimelerinin birebir aynı olması, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları işitsel açıdan da yakınlaştırmaktadır.
Karşılaştırılan markaların anlamsal açıdan değerlendirilmesinde; markalarda ortak olarak geçen “…” ibaresinin yukarıda değinilen yerleşik anlamı nedeniyle markaların tüketici zihninde ilk anda uyandırabilecekleri algının da farklı olmadığı tespit edilmiştir.
Bütün bunlara göre; somut olayda, karşılaştırılan markaların işitsel ve anlamsal açılardan benzer olduğu, davacının kelime markaları özelinde de karşılaştırılan markaların görsel/genel görünüm itibariyle de yakınlaşmış olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Sonuç itibariyle davacı markaları ile dava konusu markanın “…” ibaresini ortak olarak ihtiva etmeleri nedeniyle, markaların kelime unsuru baskın genel görünümleri/esas unsurları itibariyle görsel açıdan yakınlaştığı kanaatine varılmıştır. Davalının markasında kullanılmış olan horoz figürünün varlığının, bu benzerliğin aşılması için yeterli bir farklılık/ayırt edici nitelik olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Ayrıca davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı tüm markaları ile dava konusu edilen markanın işitsel ve anlamsal açılardan da benzediği kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar bilirkişi heyetince 2016/80647 “… kadın” ve 2018/20032 sayılı “… Yıldızı Ödülleri” ibareli markalarda davacının bu markalarını 35. Sınıftaki tescillerine dayalı olarak, dava konusu edilen markanın 10, 20, 24. Sınıflara giren emtialarda tesciline engel olabilmesinin mümkün olmadığını belirtmiş ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.06.216 tarih ESAS NO: 2014/11-696 KARAR NO: 2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesi hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgi ile çözümlenmesi gerekli olduğundan, raporun aksi yönde dava konusu marka ile davacının itiraza mesnet markaları arasına emtia benzerliği, görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerlik bulunduğundan YİDK iptali ve hükümsüzlüğe ilişkin koşulların meydana geldiği sonucuna varılmıştır.
Davacının Önceki Kullanıma Dayalı Gerçek Hak Sahipliği İddiası Yönünden Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir. Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir23. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Bütün bunlara göre; Davacı taraf; dava konusu edilen “…” ibaresinin, davalının markasının tescili kapsamına giren 10, 20 ve 24. Sınıflardaki emtialarda, kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, Türkiye genelinde kullanıldığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu tevsik eden herhangi bir delili, dava/marka işlem dosyasına sunmuş değildir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın 10, 20 ve 24. Sınıflara giren emtialarda tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay davacının tanınmışlıkla ilgili iddiasının da, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir etkisinin/engelinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜNE,
2-TÜRK PATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline,
3-… sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
4-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davalılardan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği için 7.375,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan aşağıda dökümü gösterilen 2.554,70 TL yargılama giderlerinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.16/06/2022