Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/326 E. 2022/193 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/326
KARAR NO : 2022/193

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/11/2021
KARAR TARİHİ : 16/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/06/2022
DAVA:
Davacı vekili 08/11/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2005/51273, 2014/108683, 2015/58998 sayılı ve “… … nam olsun kar olmasın şekil”, “… …”, “… …” ibareli markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “kebapçı …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, davalının bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddine karar verildiği, oysa müvekkilinin “uzunlar” ve “… …” markalarının bulunduğunu, davalı yanın “kebapçı …” ibaresi ile … sayılı marka başvurusunda bulunduğunu, başvuruya yönelik itirazlarının diğer davalı Kurum tarafından reddolunduğunu, müvekkili adına çok sayıda markanın bulunduğunu, “…” markalarının müvekkili ile özdeşleştiğini, dava konusu markanın da müvekkili markaları ile iltibas yaratacak düzeyde benzer olduğunu, davalı markasının, müvekkili şirket ile bağlantısı varmış gibi bir algı oluşturacağını, bu şekilde müvekkilinin seri markalarından biri olarak algılanacağını, davalının kötü niyetli olduğunu, davalının “kebapçı …” ya da “kebapçı … …” gibi başvurularda bulunma ihtimali varken tek başına “…” ibaresini içerir şekilde başvuru yaptığını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “kebapçı …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; kurum kararının yerinde olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahsa usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şahsa ait … başvuru numaralı “kebapçı …” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 08/09/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 08/11/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 18/05/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu … sayılı marka başvurusu kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin tamamının, davacı yanın önceki tarihli bir kısım markaları kapsamındaki mal ve hizmetler aynı ya da benzer oldukları, bununla birlikte taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal unsurları itibariyle oluşturdukları bütünsel algıda meydana gelen birbirlerinden farklılaştıkları, tek başına “…” isminden kaynaklı ortaklığın karıştırılma ihtimaline yol açmayacağı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun … başvuru numaralı “kebapçı …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29, 35, 43.sınıftaki “29.sınıf: Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. 35.sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) 43.sınıf: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise 2005/51273, 2014/108683, 2015/58998 sayılı ve “… … nam olsun kar olmasın şekil”, “… …”, “… …” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 29, 35, 43.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davalıya ait dava konusu markanın kapsamındaki malların tamamının davacı markaların kapsamlarında aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olarak yer aldığı tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “kebapçı …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “… … nam olsun kar olmasın şekil”, “… …”, “… …” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka incelendiğinde KEBAPÇI … şeklindeki başvurunun sözcük unsurlarından oluşan bir marka olduğu, hiçbir figüratif unsur taşımadığı, “…” sözcüğünün ülkemizde en yaygın görülen erkek isimlerinden biri olduğu, “kebapçı” ibaresinin ise “kebap yapan kişi, yer” anlamına gelen ve ticaret hayatında jenerik kullanımı bulunan, kaynak gösterme fonksiyonu, gıda sektörüne yönelik mal ve hizmetler bakımından bulunmayan bir ibare olduğu görülmektedir.
Davacı yanın dayanak markalarından 2015/51273 sayılı markasının tamamen şekil unsurunun hakim olduğu ve görseldeki seyyar araç ve elinde şiş olan insan figürü üzerinde “… … nam olsun kar olmasın” ibaresinin yazıldığı olduğu bir marka olduğu, davacı yanın diğer markalarının ise … … ve … … şeklindeki sözcük markaları olduğu, “… …” markasında “…” ibaresinin, “…” isminin önüne konmuş bir sıfat olduğu, “… …” ibaresini ise bütün olarak kişi ad – soyadı şeklinde algı yarattığı sonucuna varılmışıtr. Bu bağlamda tespiti gereken husus davacı yanın “… …” ve “… …” esas unsurlarına hazir markaları ile dava konusu marka arasında, tüketicinin, herhangi bir sebeple yanılgı yaşama ihtimalinin ya da taraf markalarını ilişkilendirme ihtimalinin mevcut olup olmadığıdır. Taraf markalarının ortak olarak içerdikleri yegane unsurun “…” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır.
Yukarıda da değinildiği üzere “…” sözcüğü ülkemizde oldukça yaygın kullanılan bir erkek ismidir. Adalet Divanının “….” kararında da belirtildiği gibi isim ve soy isimlerin marka olarak tescilinde, diğer markalardan farklı bir kriter uygulanmamaktadır. Bununla birlikte isim ve soy isimden oluşan markalarda, soy isimlerin ayırt ediciliğinin daha yüksek olduğu genel olarak kabul edilen bir durumdur.
“Bir marka isim ve soy isminden oluşuyorsa, genellikle soy ismin ayırt edici niteliği isme göre daha yüksektir. Bu nedenle Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Genel Mahkemesi içtihadında soy ismi genellikle baskın unsur olarak kabul edilir. (Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Genel Mahkemesi, T-11-09, p.34, James Jones – Jack & Jones; Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Genel Mahkemesi, T-259-06, p.34, Manso de Velasco – Velasco; Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Genel Mahkemesi, T-40-03, p.63-65, Julian Murua Entrena – Murua).
Nitekim TÜRKPATENT 2021 tarihli Marka İnceleme Kılavuzunda da “Genel kural olarak, ad-soyadı şeklinde düzenlenmiş markalar için karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde işaretlerde yer alan soyadların, adlardan daha fazla ayırt edici güce sahip olduğu kabul edilir. Bu nedenle karşılaştırılan işaretlerde soyadların ortak unsur konumunda olması durumunda karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkması daha olası iken, kıyaslanan işaretlerde ismin ortak unsur olması durumunda karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkması daha düşük olasılıktır.” şeklinde bu durum açıklanmaktadır. Görüleceği üzere gerek ülkemizde görülen uyuşmazlıklarda gerekse de Adalet Divanı nezdinde görülen uyuşmazlıklarda, soy isimlerin baskınlığı kabul edilmekle birlikte bu durumun her somut uyuşmazlık yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerektiği ve ad ya da soyadın yaygın kullanımının bulunup bulunmadığına göre bu değerlendirmenin yapılması gerektiği kabul edilmekle birlikte esas değerlendirmede hakim unsurun “soyadı” üzerinden yapılması gerektiği, ayırt ediciliğin bu unsur üzerinden sağlandığı kabul edilmektedir.
Somut olayda da davacı yan markalarından … … şeklindeki markanın bütün olarak kişi ad soyadı olduğu, “…” isminin son derece yaygın kullanımından kaynaklı olarak ayırt ediciliği oldukça zayıf bir ibare olmasından ötürü bu ibareyi içerir şekilde sonraki her bir markanın, davacı yan ile ilişkilendirileceği yönünde bir değerlendirmede bulunulmasının mümkün olmadığı, keza yine … … şeklindeki davacı markasının da bir bütün olarak ve bütün olarak tüketici nezdinde bir algı yaratacağı, bu haliyle anılan markanın da dava konusu marka ile ilişkilendirilmesinin mümkün olmayacağı, ortalama zeka düzeyine sahip herhangi bir tüketicinin “…” gibi yaygın bir adın kullanımından kaynaklı olarak oluşan benzerlik halinden ötürü taraf markaları arasında iktisadi– idari bir bağlantı kurmayacağı, davacı yanın markasının ise karakteristik bir logo içerisinde “… …” ibaresinin yine bir insan figürünü andıracak şekilde yazımı ile oluşturulduğu, bu markanın görsel olarak da dava konusu markadan farklılaştığı gibi bütünsel algı itibariyle de dava konusu marka ile hiçbir şekilde ilişkilendirilebilir olmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu haliyle davaya konu KEBAPÇI … şeklindeki markada salt “…” ibaresinin geçiyor oluşundan kaynaklı, herhangi bir tüketicinin davacı ile davalı taraf markalarını bağlantılı markalar olarak görmeyecekleri, ayırt ediciliği düşük böylesi bir kişi isminin kimsenin tekeline bırakılmasını isabetli olmayacağı, bu tür markalarda, işaretler arasında ilişki kurulmasının ancak birden fazla etmen/tetikleyici unsurun ortaklığı halinde mümkün olabileceği, aksi halde ticaret hayatında son derece yaygın kullanılan bir ibare üzerinde, bu ibareyi tescil ettirmiş önceki kişinin, geniş bir korumadan yararlanması gibi bir sonucun meydana geleceği, bu noktada davacı yanın “…” ismini kullanımla ayırt edici hale getirip getirmemesinin de nihai anlamdaki algıda etkili olmayacağı sonucuna varılmıştır.
Nihayetinde her ne kadar taraf markaları aynı ya da benzer mal ve hizmet sınıflarını kapsamakta iseler de taraf markalarının bütünsel anlamda bıraktığı izlenimin, birbirlerinden yeterince farklı oldukları, tüketicinin taraf markaları arasında iktisadi– idari bir bağlantı kurma ihtimalinin bulunmadığı, taraf markaları ile karşı karşıya kalan tüketicinin iki farklı marka karşısında olduğunu derhal algılayabileceği, tüketici nezdinde markalardaki ortak unsur olan “…” kelimesinin işletmesel bağlantılandırmaya yol açmayacağı, hal böyleyken karıştırılma ihtimalinin koşullarının somut olayda mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.16/06/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.