Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/321 E. 2022/155 K. 12.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/321 Esas – 2022/155
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/321
KARAR NO : 2022/155

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/11/2021
KARAR TARİHİ : 12/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/05/2022
DAVA:
Davacı vekili 05/11/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin …….” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, 2020/44532 kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, itirazın reddedildiğini, davalının bu kararın yeniden incelenmesi talebinin nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının 1978 yılında başlayan faaliyetleri ile gıda sektöründe Türkiye’nin en köklü ve büyük şirketlerinden biri olduğunu, “…” markasına kurulduğu günden beri ciddi yatırımlar yaptığını ve emek harcadığını, “…” ibaresinin gıda sektöründe davacı ile özdeşleştiğini ve tanınmış hale geldiğini, bu tanınmışlığın davalı TÜRKPATENT tarafından da kabul edilerek T/03067 sicil no.su ile tescil edilmiş olduğunu, yine davacının “…” ibaresini ticaret unvanında da çok uzun yıllardır kullanageldiğini, davacının çok sayıdaki “…” markalarının seri marka niteliğini haiz olduğunu, davalı firmanın tescil ettirmek istediği “… …” ibareli markanın davacının tescilli/tanınmış/seri “…”lı markalarının devamı niteliğinde olduğu imajını verdiğini, davalının markasında geçen “…” ibaresinin tasviri/tanımlayıcı bir ibare olduğunu ve ayırt edici niteliğinin bulunmadığını, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ayrıca genel görünümleri itibariyle benzer markalar olduğunu ve aynı/aynı tür emtialarda kullanılacaklarını, zira davacının “…”lı markalarının 01-45. Sınıflar arasında birçok sınıf için tescilli olduğunu, bu durumun markalar arasında karıştırılma ihtimalini doğuracağını, davalı firmanın davacının tanınmış markalarının ününden haksız bir biçimde faydalanmak amacıyla “…” esas unsurlu markayı tescil ettirmek istemesinin davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu 2020/44532 başvuru numaralı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, davacının markalarının “…” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, davalının markasında da “…” ibaresinin “…” şeklinde birleşik bir kelime içerisinde ve “…” ibaresiyle birlikte bir kelime öbeği oluşturacak şekilde kullanıldığını, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, davacının dava konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığı hususundaki iddialarının da ispat edilemediğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahsa usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş, yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait 2020/44532 başvuru numaralı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 14/10/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 05/11/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 10/03/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “… Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirleriyle benzer olmadığı, davacının muhtelif markaları hasebiyle, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından, emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, (1) nolu bentte yer alan sebeplerden dolayı, (2) nolu bentteki tespite rağmen, karşılaştırılan markalar arasında, karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunmadığı, Davacının “önceki kullanıma dayalı hak”, “tanınmışlık” ve ticaret unvanından doğan hak” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, dava konusu edilen 13.10.2021 tarihli ve … sayılı YİDK Kararının, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olduğu, davacının hükümsüzlük isteminin, yukarıdaki değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvurunun 2020/44532 başvuru numaralı “… …” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 05.sınıftaki “05 İnsan ve hayvan sağlığı için ilaçlar, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal ürünler, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal radyoaktif maddeler, ilaç ihtiva eden kozmetikler. Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler;insan ve hayvanlar için diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar; bebek mamaları; tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler. Diş hekimliği için ürünler (aletler/cihazlar hariç) : diş dolgu maddeleri, diş kalıbı alma maddeleri, protez ve yapay diş yapıştırma ve tamir maddeleri. Hijyen sağlayıcı ürünler: pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuklar, yetişkinler ve evcil hayvanlar için bezler. Zararlı böcek, zararlı bitki, zararlı mantar ve kemirgenleri yok edici maddeler. İnsan ve hayvanlar için olanlar hariç deodorantlar, havayı temizleyici ve kötü kokuları giderici maddeler. Dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler), tıbbi amaçlı deterjanlar, ilaçlı sabunlar, dezenfekte edici sabunlar, antibakteriyel el losyonları.” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise ….” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 05, 07, 08, 09, 11, 16, 21, 24, 27, 29, 30, 31, 32, 35, 36, 41, 43, 45.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacının muhtelif markaları yönünden, taraf markaları arasında, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar yönünden somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… …” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı ….” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davalının markası renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır; düz yazım karakterinde küçük ve siyah harflerle ayrı olarak aynı puntolarda yazılmış “… …” ibaresi, markanın tek unsurudur. Bu ibarelerden “…” ibaresi, İngilizce de olsa, Türkçe’ye de yerleşik olan ve bilinen bir anlamı haiz bir ibare, yani genel olarak tasviri/tanımlayıcı bir ibare olmakla, marka olarak ayırt edici niteliği olmayan veya ayırt edici niteliği düşük bir ibaredir. Dolayısıyla, davalının markasında, markayı ayırt etmeye yarayan esas unsurun, bilinen/ yerleşik bir anlamı olmayan, sonradan yaratılmış/ orijinal bir kelime olan “…” ibaresi olduğu değerlendirilmektedir.
Davacının markalarının görsel benzerlik değerlendirmesinde; çok sayıda olan bu markaları, şekil ve renk unsurlarından yoksun sırf kelime markaları ve şekil/renk unsurlarını da haiz karma markalar olarak ayırıp değerlendirmek gerekmektedir. Davacının karma markalarının büyük çoğunluğunun da, “ambalaj şekli”ni gösteren işaretler olduğu görülmekle; bu markalarda geçen “…” ibaresinin, markaların genel görünümleri ve bütünleşik tasarımları itibariyle, tek başına ön planda olmayan ve işarete tek başına ayırt edicilik katmayan bir unsur olduğu, yani davacının karma markalarında geçen “…” ibaresinin markaların tek başına esas/baskın unsuru olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Davacının kelime markalarında ise, hepsinde ortak olan “…” ibaresidir ve bu ibarenin yanında markasal anlamda ayırt edici niteliği bulunmayan, tasviri/tanımlayıcı kelimeler ve cins isimler yer almaktadır. Bir kısmı İngilizce olan bu kelimelerin de anlamları ülkemizde de yaygın bir biçimde bilinmektedir ve bu ibarelerin anlamlarını bilmek için İngilizce’ye hakim olmak da gerekmemektedir. “…” ibaresi ise, davalının markasında geçen “…” ibaresinin aksine, davacı tarafından yaratılmış/orijinal bir kelime değildir ve Türkçe’deki yerleşik/bilinen anlamı “Yunan alfabesinin ikinci harfi”dir. Bu anlamı itibariyle, soyut ayırt ediciliği bir derece düşük de olsa, üzerinde kullanıldığı emtiaları doğrudan tanımlamadığı/ tasvir etmediği ve çağrıştırmadığı için, somut ayırt ediciliği olan bir ibaredir ve davacının kelime markalarında geçen diğer kelime unsurlarının tasviri/tanımlayıcı nitelikleri çok yüksek olduğundan, bu markalarda esas/ayırt edici unsurun “…” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır.
Sonuçta; davacının karma markalarında “…” ibaresinin tek başına ön planda yer almadığı ve markalardaki diğer unsurlarla bütünleşik şekilde algılandığı, dolayısıyla bu markaların esas unsuru olmadığı, ancak davacının sırf kelime markalarında ayırt ediciliği en yüksek/baskın/esas unsurun “…” ibaresi olduğu kanaatine varılmıştır.
Buna göre de davacının kelime markaları özelinde, her ne kadar karşılaştırılan markalarda, “…” ve “…” ibareleri esas unsur olarak kullanılmış ise de, bu ibarelerin yanında kullanılan diğer kelime unsurlarının varlığı ve “…” ibaresinin ilk hecesinin yaratmış olduğu farklılık, bu ibarenin bir bütün olarak “…” şeklinde algılanıyor olması gibi etkenler nedeniyle; taraf markaların bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimlerin, tümüne hakim olan görünüşlerin ve ayrıcalıklarını vurgulayan imajlarının görsel açıdan yeterli derece farklılaştığı göz ardı edilememektedir. Sonuçta, taraf markalarında geçen “…” ve “…” ibarelerinin mevcudiyetinin, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Markalarda geçen “…” ve “…” ibarelerinin özellikle de öncelikli olarak algılanan ilk hecelerinin farklılığı nedeniyle farklı okunuyor olması, markalarda bunların dışında başkaca kelime unsurlarının da bulunması ve bunların “…” ve “…” ibareleriyle birlikte/tamlama içinde yer alması nedenleriyle, markaların okunuşlarının, kulakta bıraktıkları “tını”ların işitsel açıdan birbirlerinden yeterli derecede farklılaştıkları kanaatine varılmıştır.
Anlamsal açıdan bakıldığında; davalının markasında geçen “…” kelimesinin, Türkçe’de veya yaygın olarak kullanılan yabancı bir dilde yerleşik/bilinen bir anlamı yoktur, yani orjinal/davalı tarafından kurgulanmış birer kelimedir ve tüketici zihninde uyandırdığı “orjinal/anlamı bilinmeyen bir kelime” ilk algısı, davacının, yukarıda açıklandığı üzere, yerleşik anlamı olan “…” esas unsurlu markalarının yarattığı kavramsal algıdan oldukça farklıdır. Bu nedenle; somut olayda karşılaştırılan markaların/işaretlerin tüketici zihninde uyandırdığı ilk algının da birbirlerine yakınlaştığı söylenememektedir. Bütün bunlara göre; taraf markalarında “…” ve “…” ibarelerinin geçiyor olmasının, işaretleri görsel, işitsel ve anlamsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer kılmaya yetmediği kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.12/05/2022