Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/272 E. 2022/154 K. 12.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/272
KARAR NO : 2022/154

DAVA : Marka (Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Durdurulması ve men’i, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/09/2021
KARAR TARİHİ : 12/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 17/05/2022
DAVA:
Davacı vekili 15/09/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; … ailesinin 1800’lü yıllardan beri baklavacılığı bir gelenek olarak yaptığını, Gaziantep’te başlayan faaliyetlerini 1949 yılında İstanbul’a taşıdığını, günümüzde günde yaklaşık 2,5 ton baklava ürettiğini, … ailesine ait olan “…” markasının ailenin ortak çabası ve hassasiyeti ile Türkiye sınırlarını aşan bir tanınmışlık düzeyine sahip olduğunu, “…” markasının tanınmışlığı nedeniyle pek çok kişi tarafından taklit edildiğini ve davacıların bu taklitlere karşı hukuki mücadeleleri yıllardır sürdürdüğünü, markanın ilk sahiplerinin 11.031972 yılında imzaladıkları “re-sen müşterek marka sözleşmesi”nin veraset yoluyla nesilden nesile geçerek halihazırdaki marka sahiplerince de imzalanarak günümüze kadar geçerliliğini koruduğunu, markalarını davalı firmaya devreden … …’nün de anılan sözleşmeye taraf olduğunu, sözleşmenin 5. maddesi gereğince sözleşmeye taraf olanların müşterek marka üzerindeki haklarını kısmen veya tamamen devredemediğini, satamadığını ve kiralayamadığını, buna rağmen … …’nün huzurda dava konusu edilen “… …” markalarını kendi adına tescil ettirdiğini ve davalı firmaya devrederek tanınmış aile markasından haksız olarak faydalanılmasına göz yumduğunu, davalı firmanın verdiği franchise ve lisans yoluyla kullanım yetkileri nedeniyle üçüncü kişilerin ailenin markasının itibarından haksız olarak faydalandığını, … … ve davalı firma aleyhine davacılar tarafından ikame olunan ve Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde …lu dosya tahtında yargılaması yapılan uyuşmazlıkta, davalı şahsa ait 2003/17962, 2007/27827, 2000/10866, 2010/23688 sayılı markaların kötü niyetli tescil edilmiş oldukları gerekçesiyle markaların hükümsüzlüğü kararının verildiği ve bu kararın Yargıtay 11. HD.’nin 10.04.2019 tarihli… sayılı kararı ile onandığını, söz konusu kararlarda hükümsüz kılınan markalar ile davacıların adına tescilli olan ve bahsi geçen marka sözleşmesine konu olan markaların benzer ve davalının da kötü niyetli olduğunu hüküm altına alındığını, davalının bu karara rağmen kötü niyetli olarak marka tescilleri almaya devam ettiğini, davalının bu markalarını gören ortalama tüketicinin davalı ile davacılar arasında bir bağ olduğunu düşünmeleri ihtimalinin yüksek olduğunu, taraf markalarının aynı/benzer emtialar açısından tescilli olduğunu, dava konusu edilen markalarda geçen ve Türkiye’de yaygın olarak karşılaşılan “…” adından ziyade tüketicilerin markalarda ortak olan ve ilgili sektörde tanınmış bulunan “…” soyadına odaklanacaklarını, zaten de davalının markasını yazılı ve görsel basında “…” olarak lanse ettiğini, davalının markalarının davacının faaliyetleri ile haksız rekabet de oluşturduğunu, davalının hak düşürücü süreye dayalı itirazlarının davalının markaları kötü niyetli tescil edilmiş olduğundan ileri sürülemeyeceğini, zira söz konusu kötü niyet hususunda Yargıtay tarafından onanmış bir mahkeme kararının bulunduğunu, bu nedenlerle davacların tescilli marka haklarına tecavüzün tespitine, durdurulmasına ve men’ine, davalıya ait 2013/97688, 2012/88539, 2011/91522, 2003/23527 sayılı “… … şekil”, “… … 1871 bir tatli gelecek”, “… … 1871”, “… …” markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Durdurulması ve men’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki davanın markaların hükümsüzlüğü için mevzuatta düzenlenmiş olan 5 yıllık hak düşürücü süre geçmiş olmasına rağmen ikame edilmiş olduğunu ve bu nedenle usulen reddinin gerektiğini, dava konusu markaların davacıların tescilli markalarına benzediği kabul edilse dahi sırf böyle bir benzerlik nedeniyle davalının markalarının kötü niyetli olarak tescil edildiğinin ileri sürülemeyeceğini, zaten de Yargıtay’ın markalar kötü niyetli tescil edilmiş olsalar dahi 21 sene sonra bir hükümsüzlük davası açılmasının hakkın kötüye kullanılması anlamına geldiğine dair emsal kararlarının bulunduğunu, dava konusu edilen “… …” markasının davalı/selefi tarafından 1998 yılından beri fiilen, 2002 yılından beri de tescilli olarak iyi niyetle kullanılageldiğini ve bu markaya yapılan yatırımlar neticesinde markanın belli bir tanınmışlık kazandığını ve üzerinde tam hak kazanılmış bağımsız bir marka olarak, davacıların iddialarına mesnet aldığı müşterek marka sözleşmesi hükümlerinin dışına çıktığını, davalının markalarını franchise vererek kullandırıyor olmasının hukuka aykırı olduğunun düşünülemeyeceğini, davalının markasında geçen “1871” ibaresinin markalarda ilk olarak davacılar değil davalı tarafından kullanıldığını, müşterek marka sözleşmesine konu markaların “BAKLAVACI …” olduğunu ve davalının “… …” markalarının bu markalardan yeterince farklı olduğunu, davalı firmaya 23.01.2017 tarihinde TMSF’nin kayyum olarak atanmış olması nedeniyle davalının dava konusu edilen markalarını devretmesinin söz konusu olamadığını, dolayısıyla davacıların markaların devri hususunda ihtiyat-i tedbir kararı verilmesi talebinin de kabul edilmemesi gerektiğini, huzurdaki davaya konu markalardan tamamen farklı markalarla ilgili verilmiş mahkeme kararında kötü niyetten bahsedilmiş olmasının huzurdaki davayı ve davaya konu markaları bağlamayacağını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, TÜRKPATENT’den davalı şirkete ait 2013/97688, 2012/88539, 2011/91522, 2003/23527 sayılı marka başvurusu işlem dosyası ile hükümsüzlüğe dayanak marka tescil belgesi getirtilmiş, sunulan deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan raporun çoğunluk görüşü dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Dava, davalı şirket adına tescilli 2013/97688, 2012/88539, 2011/91522, 2003/23527 sayılı “… … şekil”, “… … 1871 bir tatli gelecek”, “… … 1871”, “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilinden terkini ile Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Durdurulması ve men’i isteminden ibarettir.
Davalı adına tescilli dava konusu markanın 2013/97688, 2012/88539, 2011/91522, 2003/23527 sayılı “… … şekil”, “… … 1871 bir tatli gelecek”, “… … 1871”, “… …” ibaresinden oluştuğu; hükümsüzlüğe dayanak markaların T/01003, 2016/09710, 2012/25556, 2007/70184, 82/077942, 82/077941, 82/077940, 82/077939, 82/077937, 82/075792, 82/133753 sayılı ve “…”, “baklavacı …”, “baklavacı … şekil”, “M. … … …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …” ibarelerinden meydana geldiği tespit edilmiştir.
Hükümsüzlük İstemi Yönünden Yapılan İncelmede;
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 9. Bendinde; “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” denilmektedir. Aynı kanunun yine birinci kitabının beşinci kısmında 25. Maddede; “Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” başlığı altında, “5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.” denilmektedir. Yani, 6/9 maddesinde düzenlenen “kötü niyet hali”nin bir marka tescilinde bulunması halinde, tescilli bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmektedir. Marka sahibinin, markasını tescil ederken, markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, iyi niyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacı gütmesi gibi hallerde, kötü niyetli marka tescilinden bahsedilir. Marka tescil eden kişinin kötü niyetli olduğuna emare teşkil edebilecek olgu ve olayların varlığı, kötü niyetli marka tescilinin kabulü için yeterli sayılmaktadır. Buna karşılık marka sahibinin, hakkını kötüye kullanma niyeti taşıması veya başkalarını engelleme amacına sahip olması gibi subjektif durumlar kural olarak tespit edilmeye çalışılmamalıdır. Zaten kişinin içsel durumunu ifade eden subjektif unsurlara doğrudan ulaşmak veya nüfuz etmek mümkün de değildir. Ancak, somut olayda başvuru sahibinin içsel durumunu ifade eden bilme, kast, niyet gibi hususların anlaşılabileceği veya ortaya çıkarılabileceğine dair ciddi belirtilerin varlığı halinde, bunlar araştırılarak, kötü niyetli tescilin varlığı sonucuna ulaşmada yardımcı unsur olarak kullanılabilir.
Bu değerlendirmede, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi halinde marka tescili yapılması, markanın köken gösterme amacı dışında bir amaçla tescil edilmesi, örneğin esasen kullanılması planlanmayan bir markanın sırf bir başka işletmenin piyasaya girmesinin engellenmesi amacıyla tescil ettirilmesi ya da tescil başvurusunda bulunanın rakipleri ile haksız rekabete girişme amacı gibi kriterler dikkate alınabilir. Marka tescil başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde genel geçer kriterler bulunmamakta, konunun her somut olay bazında değerlendirilmesi gerekmektedir. Doktrine ve yerleşik içtihatlara göre; kötü niyetli tescilden söz edilebilmesi için başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp, yedekleme, marka ticareti yapmak amacına yönelik bir davranışta bulunmak kötüniyet göstergesi kabul edilebilir. Buna göre; “Başvuru sahibinin, başvurusu yapılan markayla karıştırılması olası bir markanın yurtdışında üçüncü bir kişi tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekliliği hususu, tek başına, başvuru sahibinin ilgili hüküm kapsamında, kötü niyetle hareket ettiği sonucuna varılması için yeterli değildir” ve “İnceleme konusu işaretlerin aynı olması, diğer faktörlerden hiçbirisi mevcut değilken kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz. Hukukumuzda “kötü niyet” tanımlanmamıştır. Buna karşın kavramı izah için özellikle de subjektif olgunun tespiti için iyi niyete başvurulmaktadır. İyi niyete sadece bir hüküm olarak değil, özel hukuka yön veren bir ilke anlamında Medeni Kanun m. 3’te yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, Kanunun iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz. İyi niyet ve kötü niyet bir madalyonun iki yüzü gibi olduğundan kötü niyetin tanımını yapabilmek için öncelikle iyi niyetin ortaya konması yararlı olacaktır. İyi niyet, bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen herhangi bir hususun hakkı kazanacak olan kimse tarafından bilinmemesi demektir. O halde kötü niyeti, bir bakıma “iyi niyetli olmama hali”, yani “bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen hususu bilmesine rağmen hareket etmek veya susmak suretiyle başkalarına zarar vermek” şeklinde tanımlamak mümkündür.
Somut olayımıza dönüldüğünde; davalının dava konusu edilen işaretleri kendisine marka olarak seçerken “spekülasyon, yedekleme, şantaj vs.” gibi amaçlarla hareket etmiş olduğuna dair bir emarenin davacılar tarafından dava dosyasına sunulmadığı ve taraflar arasında akdedilen “müşterek marka sözleşmesi”nin 5. maddesinde geçen “sözleşmeye taraf olanların müşterek marka üzerindeki haklarını kısmen veya tamamen devretme, satma ve kiralama yasağı”nın ifade ediliş biçimi kapsamına “yeni marka tescil başvuruları yapma” hususu girmediğinden, sözleşmeye aslen veya davacının tabiri ile “veraset yoluyla” taraf olmuş olanların yeni markalar için tescil başvuruları yapmasının, sözleşmenin en azından lafzına aykırı olmadığı ve “sözleşme serbestisi”ne rağmen sözleşmeyi akdedenlerin sözleşme metninde böyle bir iradeyi zaptetmemiş olmalarının, yeni marka tescilleri dosyalamanın sözleşmenin ruhuna da aykırı olmadığına delalet ettiği düşünüldüğünden, taraflar arasında önceki tarihlerde yargıya intikal etmiş olan bir uyuşmazlık konusunda inşa olunan kararda davalının “kötü niyetli” olduğu yönünde hüküm verilmiş olmasının, davalının huzurdaki davaya konu marka tescillerinde de “otomatikman kötü niyetli” sayılmasını gerektiren/bağlayıcı bir niteliğinin olmadığı düşünüldüğünden, diğer bir ifadeyle somut uyuşmazlıkta “kötü niyet” hususunun bahsi geçen davadan ayrı olarak ele alınması gerektiği ve davalının kendi ismini-soy ismini marka olarak tescil ettirmek istemesinin hayatın olağan akışına aykırı olmadığı öngörüldüğünden, dava konusu edilen markaların “kötü niyetle” tescil edildiğinin ispat olunmadığı değerlendirilmiştir.
Hükümsüzlüğü talep edilen 2003/23527 sayılı markanın 11.05.2006 tarihinde tescil edildiği,
2011/91522 sayılı markanın 30.06.2014 tarihinde tescil edildiği,
2012/88539 sayılı markanın 10.11.2014 tarihinde tescil edildiği,
2013/97688 sayılı markanın 23.06.2015 tarihinde tescil edildiği,
Hükümsüzlük davasınında 15.09.2021 tarihinde açıldığı görüldüğünden SMK 25/6 maddesinde yazılı tescilden itibaren 5 yıllık süre geçtiğinden sessiz kalma suretiyle hak kaybı oluştuğundan hükümsüzlük istemine ilişkin davanın reddine karar verilmiştir.
Marka Hakkına Tecavüzün Tespiti, Durdurulması ve men’i İstemi Yönünden Yapılan İncelemede;
Buna göre 2013/97688, 2012/88539, 2011/91522, 2003/23527 sayılı “… … şekil”, “… … 1871 bir tatli gelecek”, “… … 1871”, “… …” ibareli markanın 05, 29, 30, 35, 43..sınıftaki mal ve hizmetlerini kapsadığı;
Hükümsüzlüğe dayanak markaların;
82/077942, 82/077941, 82/077940, 82/077939, 82/077937, 82/075792, 82/133753 sayılı “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …” ibareli kapsamında 29, 30.sınıftaki “29 ve 30. sınıflar Her nevi baklava, saray burma, bülbül yuvası, sarığı, burma billuriye (bir nevi hamur tatlısı), kadayıf, fıstık ezmesi, kurabiye, tel helvası, sade yağ, tuzlu fıstık (Gaziantep fıstığı namı diğer antep fıstığı), börekler, antep fıstığı içi, baklava, börek ve kurabiyelik un.” mal ve hizmetlerin bulunduğu;
2007/70184 sayılı “M. … … …” ibareli kapsamında 29, 30..sınıftaki “29 ve 30. Sınıflar Kuru yemişler. Fındık ezmeleri, badem ezmeleri. Yufka , çikolata, çikolatalı ürünleri çikolata esaslı içecekler. Çaylar, buzlu çaylar, meyve çayları. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler, kurabiyeler, lokum, krokan, kestane şekeri. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. ” mal ve hizmetlerin bulunduğu tespit edilmiştir.
2012/25556 sayılı “baklavacı …” ibareli kapsamında 29, 30.sınıftaki “29 ve 30. Sınıflar Fıstık ezmesi, sade yağ, tuzlu fıstık (Gaziantep fıstığı, nam-ı diğer antep fıstığı), antep fıstığı içi. Her nevi baklava, saray burma, bülbül yuvası, sarığı burma, biliuriye (bir nevi hamur tatlısı), kadayıf, kurabiye, tel helvası, börekler, baklavalık böreklik ve kurabıyelik un” mal ve hizmetlerin bulunduğu tespit edilmiştir.
2016/097103 sayılı “baklavacı …” ibareli kapsamında 35, 43.sınıftaki “Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri. ” mal ve hizmetlerin bulunduğu tespit edilmiştir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede,huzurdaki davada hükümsüzlüğü talep edilen davalı markalarının her birinin kapsamına giren emtialar açısından tek tek değerlendirildiğinde, somut olayda emtia ayniyeti/ benzerliği/ türdeşliği şartının gerçekleştiği emtialar: Davalının 2003/23527 sayılı markası açısından “Tıbbi amaçlı bitkiler ve bitkisel içecekler; bitki karışımları ve konsantreleri; şifalı bitki çayları, zayıflatıcı çaylar, ginseng çayı. Mayalar, kabartma tozları, vanilyalar; ekmeğin formunu, rengini iyileştirici, bayatlama süresini geciktirici doğal maddeler. Çaylar, buzlu çaylar.”, Davalının 2011/91522 sayılı markası açısından “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için gıda ürünlerinin (unlu mamüller, pastane ürünleri) bir araya getirilerek sunulması hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir)”, Davalının 2012/88539 sayılı markası açısından; ” Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için “Tıbbi amaçlı bitkiler ve bitkisel içecekler. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Çikolata esaslı içecekler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Dondurmalar, yenilebilir buzlar emtiaların bir araya getirilerek sunulması hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir). Davalının 2013 97688 sayılı markası açısından; Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Çikolata esaslı içecekler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için “Tıbbi amaçlı bitkiler ve bitkisel içecekler. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Çikolata esaslı içecekler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Dondurmalar, yenilebilir buzlar” emtiaların bir araya getirilerek sunulması hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir). Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” emtiaları davacı markaları kapsamında aynı/ aynı tür yada benzerlik düzeyinde yer alan bir ilişkinin mevcut olduğu sonucuna varılmıştır.
Taraf markaları arasından benzer bulunan bu emtialar; aynı/benzer alıcı çevresine hitap ederler, aynı/benzer ihtiyaçları giderirler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri aynıdır, dağıtım kanalları ve satışa sunuldukları yerler aynıdır, birbirleri yerine ikame imkânları ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve benzer markaları bu emtialarda gören tüketicilerin markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması pek muhtemeldir ve büyük bir kısmının arasında da ham madde/yarı mamul/mamul ilişkisi mevcuttur. Diğer taraftan; davalının hükümsüzlüğü talep edilen markalarının kapsamına giren ve yukarıdaki tabloya dahil edilmemiş olan bütün mal ve hizmetler açısından aynı husus söylenemeyecektir. Zira; davacıların hükümsüzlük talebine mesnet aldığı ve davalı markalarından önceki bir tarihte sicil kayıtlarına girmiş markalarının hiçbiri, 05, 35 ve 43. Sınıflara giren ve yukarıdaki tabloda davalının markalarına ait sütunda yer verilememiş olan mal ve hizmetleri kapsamamaktadır. Davacıların markalarının tescilli olduğu emtialar ile 05, 35 ve 43. Sınıflara giren bu mal ve hizmetlerin benzer/türdeş emtialar olduğunun söylenmesi mümkün değildir. Zira; bunların benzer ihtiyaçları giderdiği, dağıtım kanalları ve satış yerlerinin aynı olduğu, satış yerlerinde yanyana raflarda sergilendikleri, birbirlerini tamamlayıcı ve birbirleri yerine ikame edilebilir nitelikleri olduğu ve aralarında ham madde/yarı mamül/mamül ürün ilişkisi bulunduğu, son olarak da bu emtialar üzerinde aynı/benzer markayı gören tüketicilerin markalar ve işletmeler arasında bağlantı kurabileceği düşünülemez. Ancak; davacıların markalarının tescilli olduğu 29 ve 30. Sınıflara giren gıda ürünlerinin, davalının markalarının kapsamına giren, 35. Sınıf altında bu ürünlerin toptan/perakende satışı hizmetleri ve 43.01. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” ile ilintili/türdeş emtialar olduğu değerlendirilmektedir. Zira; bir mal sınıfı 35. Sınıf kapsamında perakendecilik hizmetine konu oluyorsa bu durumda o mal sınıfı ile bu hizmetler arasında benzerlik bulunduğu, doktrin ve Yargıtay içtihatlarında kabul edilmektedir; “Praktiker” kararında da belirtildiği üzere, “somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir.” Yine aynı şekilde; davalının 2013/97688 sayılı markasının kapsamına giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” ile davacıların markalarının kapsamındaki yiyecek ürünlerinin benzer olduğu düşünülmektedir. Çünkü; 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nin verildiği ortamlarda, hizmetin bir parçası olarak tüketiciye sunulan gıdalar, genelde ambalajsız ve markasız nihai gıdalar olsa da, bunların daha uzun raf ömrüne sahip gıda mallarıyla karıştırılabilme hali belli durumlarda söz konusu olabilecektir. Bu hizmet kolları genelde tüketicinin belli bir hizmeti satın almak üzere tercih ettiği ve bu yolla aslen seçiciliğinin en yüksek olduğu yani, tek bir işletmenin ürünlerini satın almak üzere tercih ettiği hizmet kollarıdır. Bununla birlikte, hizmet markası ile ticari markanın benzemesi durumunda; tüketici her iki markanın aynı işyerine sahip olduğunu düşünebilir ki bu durumda markalar birbiri ile karıştırılabilir. Zira günümüzde pek çok tanınmış gıda markası, hem yiyecek/içecek üretmekte, hem de bunları tüketiciye servis etmektedir. Ayrıca, somut olayımızda da söz konusu olduğu üzere, günümüzde, yiyecek-içecek sağlanması hizmetleri, reel ortamlardan ziyade sanal ortamlarda da yapılmaktadır ve böyle bir durumda tüketicinin, hizmeti sağlayan kaynakla hizmetin içeriğinde sunulan emtiaları karıştırması ihtimali doğmaktadır. Bu nedenle de; davalının 2013/97688 sayılı markasının kapsamına giren, 43. Sınıftaki “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” ve davalının 2011/91522, 2012/88539 ve 2013/97688 sayılı markalarının kapsamına giren, 35. Sınıf altında bir kısım gıda ürünlerinin toptan/perakende satışı/mağazacılık hizmetleri açısından da somut olayda emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği değerlendirilmiştir.
Buna göre 05, 29, 30, 35 ve 43. Sınıflara giren gıda ile ilintili mal ve hizmetlerin, nispeten uygun fiyatla satılan, satın alınmadan önce uzun bir araştırma ve inceleme aşamasından geçmeyen, dolayısıyla tüketicinin satın alma kararı vermek için çok yoğun zamana, ayrıntılı ve dikkatli bir araştırmaya, çabaya ihtiyaç duymadığı ve günlük yaşantısı içerisinde sıklıkla satın aldığı emtialar olduğu görülmektedir. Ortalama/makul seviyede dikkate, özene ve bilince sahip olan ilgili alıcı kitlesinin de genellikle geçmişte edindiği izlenimin etkisiyle hafızasında markaya ilişkin kalan çağrışım ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışması nitelikleri de gözetildiğinde, bu emtiaların tüketicilerinin/alıcılarının bilgi/bilinç/dikkat/ özen seviyelerinin düşük olduğu ve bu emtialar üzerinde benzer markaların kullanılması halinde iltibas tehlikesinin doğabileceği sonucuna varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli hükümsüzlüğü istenen markanın standart karekterle yazılmış “… … şekil”, “… … 1871 bir tatli gelecek”, “… … 1871”, “… …” ibaresinden oluşurken; davacı markalarının standart karekterle yazılı “…”, “baklavacı …”, “baklavacı … şekil”, “M. … … …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …”, “baklavacı …” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu markalar ile davacının itiraza mesnet markaları incelendiğinde; davacı tarafın “M. … … …” görselli sırf kelime markası hariç markalarıda, hitit güneşi olarak bilinen basit şekil unsurunun veya daire şeklinin yanı sıra, işaretlerde geçen ve yerleşik anlamı nedeniyle bir çeşit gıda ürünü olan “baklava” açısından markasal hüviyette ayırt ediciliği niteliği bulunmayan “baklavacı” tanımlayıcı ibaresinden daha büyük puntolarda, kalın ve bazen de renkli harflerle yazılmış olan “gülcüoğlu”, “…”, “…”, “gülleoğlu”, “günlüoğlu”, “…” ibarelerinin, ilk planda göze çarptığı ve markaların esas unsuru olduğu değerlendirilmektedir. Davacıların “M. … … …” görselli markasında ise kullanılmış olan tüm kelime unsurları, aynı karakterlerde yazılmış olduğundan ve bunlar bir bütün olarak bir şahsın ismi- soyismi olarak netlikle algılandığından, markada geçen tüm kelime unsurlarının bir bütün olarak markanın ayırt ediciliğine aynı derecede katkıda bulunan esas unsur olduğu düşünülmüştür.
Davalının markalarında ise “… …” görselli sırf kelime markası haricinde, “… …” ibaresi, aynı karakterde, puntolarda ve renkte yazılmış hali ile, elips şeklinde bir zemin üzerine konuşlandırılmıştır ve bu işaretlerde de, davacıların bir kısım markalarında yer alan hitit güneşi şekli aynen kullanılmıştır. Davalının “… …” görselli markasında ise, uyuşmazlık konusu olan “…” ibaresi, işarette geçen diğer kelime unsuru olan “…” ibaresinden çok daha küçük puntolarda yazıldığından, bu markada ilk planda dikkat çeken esas unsurun, Türkçe’de herhangi bir yerleşik anlamı olmayan, yani markasal hüviyette ayırt ediciliğ yüksek/orjinal bir ibare olan “…” olduğu düşünülmektedir. Her iki tarafın bir kısım markasında ortak olarak yer alan hitit güneşi şekli ve davalının bir kısım markasında kullanılmış olan elips şeklindeki zemin deseni, böyle; basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla yazılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, marka hukukundaki yerleşik görüşe göre, “söz görünümden daha yüksek sesle konuştuğu” için, markaların esas unsuru olarak değerlendirilememiştir. Davalının “…” ibareli markası dışında kalan markalarında, aynı yazım karakterlerinde, renkte ve puntolarda yazılmış olan ve (davalı ile ilintili olan) bir şahsın ismi-soy ismi olduğu rahatlıkla anlaşılması nedeniyle markasal hüviyette ayırt ediciliği yüksek olan “… …” ibaresinin, bir bütün olarak markaların esas unsuru olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava konusu markalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar bilirkişi heyeti aksi yönde görüş belirtmiş ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun … sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesi hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgi ile çözümlenmesi gerekli olduğundan, raporun aksi yönde taraf markaları arasında bir kısım mal ve hizmetler bakımından emtia ayniyeti/benzerliği şartının gerçekleşmiş olmasına rağmen, karıştırılma ve ilişkilendirilme ihtimali koşullarının somut olayda bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.12/05/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.