Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/27 E. 2021/102 K. 04.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/80
KARAR NO : 2021/123

DAVA : TÜRKPATENT YİDK Marka Kararı İptali, Hükümsüzlük
DAVA TARİHİ : 25/03/2016
KARAR TARİHİ : 11/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/03/2021

İDDİA:
Davacı vekili 25.03.2016 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin uzun yıllar önce Suudi Arabistan’da kurulan bir aile şirketi olduğunu, gıda sektöründe, özellikle pirinç ürünleri bakımından faaliyet gösteren ve dünya çapında bilinen, güvenilir ve saygın bir şirket olduğunu, müvekkilinin faaliyet alanında kullandığı ve ticaret unvanının da esas unsurunu oluşturan … ibaresini … işlem numarası ile OHİM nezdinde tescil ettirdiğini, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin Türkiye’de de uzun yıllardır faaliyet gösterdiğini, ilgili tüketici kitlesi tarafından tanındığını, müvekkilinin markasını Türkiye’de dava konusu başvurudan çok daha önce kullanmaya başladığını, dünyanın birçok ülkesine satış yaptığını, , müvekkilinin “…” ibaresinin gerçek hak sahibi olduğunu, dava konusu markanın tescili halinde, müvekkiline ait “…” ibaresinin kalitesinden ve güvenirliğinden faydalanarak, haksız bir yarar sağlayacağını, davalının müvekkilinin emek ve para harcayarak değerini ve tercik edilirliğini yükselttiği … ibaresini özellikle markanın kullanıldığı emtialar açısından tescil ettirmek için yaptığı başvurunun kötü niyetli olduğunu, davalının gıda sektöründe tanınmış birçok marka için tescil başvurusunda bulunduğunu, bu markaların Arap ülkelerinde tanınan gıda markaları olduğunu ve Türkiye’de davalılar tarafından izinsiz kullanıldığını, dolayısıyla KHK 35/1’deki kötü niyet şartlarının açık bir şekilde oluştuğunu, davalının sonsuz seçme özgürlüğü varken müvekkilinin özgün yapıdaki … ibaresini içeren aynı markayı aynı sınıf bakımından tescil ettirmek istemesinin ayrıca kötü niyet göstergesi olduğunu, internette … rice (pirinç) şeklinde arama yapıldığında müvekkilinin web sitesine ve tüm görsellerine ulaşıldığını, Paris Sözleşmesinin 8. Maddesine göre, ticaret unvanının bir ticari markanın bir kısmını oluştursun ya da oluşturmasın, tüm taraf ülkelerde tescil zorunluluğu olmaksızın korunması hükmüne amir olduğunu, dava konusu marka tescil edildiği takdirde, potansiyel tüketicilerin müvekkilinin markasını hatırlayacağını ve bunun da kaçınılmaz olarak iltibasa sebebiyet vereceğini bu nedenle davaya konu kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek, 2016-M-647 sayılı YİDK kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde, dünyada iki temel hak sahipliği ilkesi olduğunu, bunlardan birincisinin “tescil ilkesi”, diğerinin ise “gerçek hak sahipliği ilkesi olduğunu, ülkemizde temel olarak hakkın tescille kazanılması ilkesinin benimsendiğini, ancak, bu sistemin katı bir şekilde uygulanmadığını, tescil ilkesinden sapma gösteren bazı haller olduğunu, davacının da bu istisnalardan KHK 8/3 maddesinde yer alan “kullanım sonucu hak sahipliği” ilkesine dayanarak dava açtığını, söz konusu maddenin işletilebilmesi için bu durumun iddia eden tarafından ispatlanması ve bunun için gerekli bilgi ve belgeleri temin etmesi gerektiğini, ancak davacının bu durumu ispata yeterli delil sunmadığını, fikri mülkiyetin ülkesel olarak korunduğunu, davacı markasının OHİM nezdinde Topluluk Markası (CTM) olarak tescilli olmasının Türkiye açısından herhangi bir hak doğurmadığını bu nedenle markalar arasında benzerlik olduğuna ilişkin iddiaya itibar edilmemesi gerektiğini, davacının … ibareli markasının Türkiye’de tanınmışlık düzeyine eriştiği ve başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin somut ve yeterli delil sunamadığını, bu sebeple YİDK’nın kararının usule ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle, Fikri Mülkiyet Haklarının korunmasında ülkesellik ilkesinin hakim olduğunu, tescil edilen markanın sadece tescilli olduğu ülkede koruma altında olduğunu, tanınmış markalar ile önceye dayalı hak edinmenin bu tescil koşulunun istisnasını oluşturduğunu, ancak davalının bu markanın Türkiye’de kullanımına ilişkin önceden hak sahibi olduğuna dair delil ve belge sunmadığını, dava konusu markanın davacının iddia ettiği gibi tanınmış marka olduğuna ilişkin bir belge sunmadığını, davacının kendisine ait olduğunu iddia ettiği dava konusu … markasının müvekkili sayesinde Türkiye’de bilinirlik kazandığını, müvekkilinin … markasını bizzat yarattığını ve markaya ciddi yatırım yaptığını ve tüketici ile buluşturduğunu, burada aslolanın müvekkili aleyhine ithamda bulunan davacının kötü niyetli olması olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
ANKARA BAM 20.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI KARARI:
Mahkememizin ….karar sayılı davanın kabulüne dair verilen kararı, davalılar vekillerinin istinaf istemi üzerine, Ankara BAM 20.Hukuk Dairesinin ….karar sayılı ilamıyla ve özetle
“…. Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla ve Antakya/Hatay’da ikamet eden ve davacı ile aynı sektörde faaliyet gösteren davalılarca, Suudi Arabistan’da mukim davacının, menşe ülkesi dahil Arap ülkelerinde, özellikle pirinç emtiasında bilinen “…” markasının aynısını, Türkiye’de tescil ettirmeye çalışmasının, kötü niyetli bir davranış olduğunun açık bulunmasına, her ne kadar ilk derece mahkemesince görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda, davacı markalarının Türkiye’de satışının olup olmadığının ve tanınmış bulunup bulunmadığının ve 556 sayılı KHK.’nın 8/4, 8/3 ve 8/5. maddesi koşullarının davacı yararına oluşup oluşmadığının incelenmesine girişilmiş ise de, esasen CTM ile AB ülkelerinin tamamında tescilli bulunan ve bu denli özgün bir kelimeden oluşan davacı markasının, aynı sektörde faaliyet gösteren davalılarca bilinmediğini ve bu markayı davalıların kendi düşünceleri ile yarattığını iddia etmenin, hayatın olağan akışına uygun bulunmaması karşısında, davalıların marka tescil başvurusunun kötü niyetle yapıldığının kabulünün zorunlu bulunmasına, davalıların kötü niyetli başvurusunun tescil edilmesinin mümkün olmamasına, bu durumda da davacı markalarının Türkiye’de satılıp satılmadığının veya tanınmış olup olmadığının bir öneminin bulunmamasına, Yargıtay 11. HD.’nin 03.10.2012 gün ve …. K. sayılı ilamlarının da bu yönde olmasına ve kötü niyetin yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınmasının gerekmesine göre, davalı şirket ve davalı TPMK vekillerinin istinaf başvurularının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir…” gerekçesi istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; davalılar vekilinin istinaf isteminin esastan reddine dair kararın Yargıtay’ca incelenmesi için temyiz başvurusunda bulunmuş;
YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ 1.BOZMASI:
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 10.06.2019 tarih ve …. karar sayılı ilamıyla özetle;
“…1.İlk Derece Mahkemesince, davalı şirketin marka başvurusunun 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi, Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesi ve TRİPS Sözleşmesinin 16/2. maddesi uyarınca hükümsüzlüğüne karar verildiği halde, Bölge Adliye Mahkemesince bu gerekçeye ek olarak ayrıca davalı marka başvurusunun kötü niyetli olduğu ilave gerekçesiyle karar verildiği anlaşılmakla, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b. 2. maddesi “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir.” hükmünü haiz olup, anılan hüküm doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken HMK 353/1-b-1. maddesi uyarınca başvurunun esastan reddine dair karar verilmesi yerinde görülmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2.Kabule göre de, mahkemece davacı markasının 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi uyarınca tanınmış marka olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilip, Bölge Adliye Mahkemesince de davalıların yapmış olduğu marka başvurusunun kötü niyetli başvuru olduğu ilave gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmişse de, marka hukukunda tescilin ülkeselliği ilkesi hakim olup markaya konu ibarenin herhangi bir ülkede farklı kişiler adına tescil ettirilmesinde hukuki bir engel bulunmamaktadır. Türkiye’de tescilli olmayan markalar yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi uyarınca inceleme ve değerlendirme yapılması doğru olmamakla birlikte, Anayasa’nın 90. maddesinden hareketle Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrere 6. maddesi ve TRİPS Sözleşmesi’nin 16. maddesi uyarınca Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markaların Türkiye’de tescilli olmasalar dahi ülkemizde de korunmaları mümkündür. Ancak bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olup olmadığının, her ülkedeki bilinirlik ve tanınmışlık düzeyi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacı taraf, yurtdışında tescilli markasının Türkiye’de de tanınmış olduğuna ilişkin bir takım delillere dayanmış ise de, söz konusu delillerin bazı malların münferit satışlarına ilişkin olduğu ve bu malların da hangi mallar olduğuna ilişkin yeterli açıklık olmadığı gibi, markanın Türkiye’de tanıtımıyla ilgili herhangi bir ilan, basın haberleri, reklam vb. tanıtıma ilişkin herhangi bir delil de sunulmuş değildir.Bir markanın bir çok başka ülkede tescilli olması Türkiye’de de doğrudan tanınmış olduğu anlamına gelmemektedir. Mahkemece, bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşüne istinaden markanın Türkiye’de tanınmış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gibi, tanınmış markanın aynısı veya benzerinin marka başvurusunda kullanılmasının tek başına kötü niyetli başvurunun gerekçesi olarak kabulü de doğru olmamış ve hükmün anılan nedenlerle davalılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir….” gerekçesi ile bozulmuş; davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuş;
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 25.01.2021 tarih ve …. karar sayılı ilamıyla özetle;
“…1-) Dava, davalı kurum kararının iptali ve buna bağlı olarak başvuru markasının hükümsüzlüğüne ilişkin olup İlk Derece Mahkemesince, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak dosyanın incelenmesinde, Bölge Adliye Mahkemesince verilen 23.03.2018 tarihli kararın, temyiz incelemesi sonucu, HMK’nın 353/1-b. 2. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerektiğinden bahisle bozulduğu, Dairemizin … karar sayılı 10.06.2019 tarihli bozma ilamı doğrultusunda hüküm tesis edilmek üzere dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderildiği, ancak dosyanın her nasılsa İlk Derece Mahkemesine gönderilerek bozma ilamı doğrultusunda karar verildiği ve anılan İlk Derece Mahkemesi kararının davacı vekilince temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nın 373/2 maddesi, Bölge Adliye Mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosyanın, kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderileceği hükmünü haizdir. Ayrıca HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmemesi de bozma nedeni olup Dairemizce verilen 10.06.2019 tarihli ilamda, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar, HMK’nın 353/1-b-2. maddesine aykırılıktan bahisle bozularak bu doğrultuda karar tesisi için Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmiştir. Dairemizce, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara ve bu kararın gerekçesine ilişkin değerlendirme yapılarak bozma hükmü tesis edilmiş olup, İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak temyizen herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda, bozma ilamı sonrasında karar verme yetkisi Bölge Adliye Mahkemesine ait olup, anılan bozma ilamına dayalı şekilde İlk Derece Mahkemesinin karar verme yetkisi bulunmadığından, İlk Derece Mahkemesince bu yönde verilecek bir karar yok hükmündedir. Belirtilen tüm bu nedenlerle, Dairemizce verilen bozma ilamı doğrultusunda karar verme yetkisinin Bölge Adliye Mahkemesinde olduğu nazara alınarak, Bölge Adliye Mahkemesince bozma ilamı sonrasında bir karar verilmesi gerekirken, karar verme yetkisi olmamasına rağmen bozma ilamı doğrultusunda İlk Derece Mahkemesince karar tesisi doğru olmadığından İlk Derece Mahkemesince verilen kararın re’sen bozularak ortadan kaldırılmasına, Dairemizin 10.06.2019 tarihli bozma ilamı sonrası karar verilmek üzere dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir….” gerekçesi ile bozularak ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 25.01.2021 tarih ve …. sayılı bozma ilamında belirtilen ve uyulan gerekçelerle; bozma ilamı sonrası karar verilmek üzere dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Bozma sonrası karar verilmek üzere dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-Esasın bu şekilde kapatılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verildi.11/03/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.