Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/233 E. 2021/422 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/233 Esas – 2021/422
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/233
KARAR NO : 2021/422

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 06/08/2021
KARAR TARİHİ : 23/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/12/2021
DAVA:
Davacı vekili 06/08/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin … Sayılı ve “… şekil” ibareli tanınmış markalarının sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… express+ şekil” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davacının 1996 yılından beri Türkiye genelinde 69 ilde 538 şubesi ile faaliyet gösteren ve pizza dağıtım sektöründe lider konumda olan bir işletme olduğunu, davacının uzun yıllardan beri kullandığı “EXPRESS” esas unsurlu “… şekil” markasının davacı adına ayırt edici nitelik kazandığını, bu markada geçen “Domino’s” ibaresinin davacının çatı markası olduğunu ve dolayısıyla markanın esas unsurunun “EXPRESS” ibaresi olduğunun kabulünün gerektiğini, davalı firmanın bu markayla yakın benzer işaretini davacının markasının tescilli olduğu ve kullanıldığı 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nde kullanmak için dosyaladığı marka başvurusuna davacının yapmış olduğu itirazın diğer davalı TÜRKPATENT tarafından reddedilmiş olmasının haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira taraf markalarında ortak olarak yer alan “EXPRESS” ibaresinin her iki markanın da esas unsur olduğunu, davalının markasında bu ibareyi gören ortalama tüketicilerin bu markayı davacının markası ile karıştırma ihtimalinin yüksek olduğunu, ayrıca davalının davacının markasının tanınmışlığından haksız bir yarar elde edeceğinin açık olduğunu, bu hususun da davalının marka tescil talebinde kötü niyetli olduğunu gösterdiğini belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “… express+ şekil” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen işlemde bahsi geçen markaların ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzemediğini, genel izlenim itibariyle taraf markalarının görsel, kavramsal ve fonetik olarak birbirlerinden farklı olduğunu, bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını, taraf markalarının “express” ibaresi dışında başkaca unsurlar da ihtiva ettiğini, ayrıca Türkçe’de “hızlı, acele” anlamına gelen “express” ibaresinin çekişme konusu olan 43. Sınıftaki hizmetler açısından ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, markalar benzemediği için de davacının tanınmışlık iddialarının somut olaya bir etkisi olmadığını, davacının dava konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığı hususundaki iddialarının da ispat edilemediğini beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun dava dilekçesi ve duruşma gününü bildiren tebligat yapıldığı halde davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … sayılı “… express+ şekil” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 09/06/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 06/08/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 10/11/2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Karşılaştırılan işaretlerin/markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve genel görünümleri itibariyle benzer olmadığı, Davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetler açsından emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, (1) nolu bentte yer alan sebepten dolayı, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin/iltibas tehlikesinin bulunmadığı, Davacının “önceki kullanıma dayalı hak”, “tanınmışlık” ve “diğer fikri haklardan kaynaklanan hak” iddialarının davalının markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı, Davacının “kötü niyet” iddialarının değerlendirmesinin hukuki niteliği yüksek olduğundan Sayın Mahkeme tarafından yapılması gerektiği, Dava konusu edilen 08.06.2021 tarihli ve … sayılı YİDK kararının, bu değerlendirmeler ile çelişmediği/uyumlu olduğu, Davacının hükümsüzlük talebinin bu değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı… ” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun … sayılı “… express+ şekil” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 43.sınıftaki “43 Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markanın ise … Sayılı ve “… şekil” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 30, 35, 43. sınıftaki “30, 35 ve 43. Sınıflar Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez. Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (30. Sınıfa giren ve yukarıda sayılan) malların bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacının itiraza mesnet … sayılı markası, davalının dava konusu edilen markasının kapsamına alınmak istenilen “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” açısından da tescillidir, dolayısıyla, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen hizmetler yönünden somut olayda emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… express+ şekil” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “… şekil” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Yapılan değerlendirmede; karşılaştırılan işaretlerin her ikisi de renk, şekil ve kelime unsurlarından müteşekkil karma markalardır. Davacının markasında küçük puntolarda markanın üst kısmına yerleştirilmiş mavi-kırmızı renkli iki zar şekli yanında yine nispeten küçük puntolarla mavi renkli harflerle yazılmış “Domino’s” ibaresi ve bunların altına konuşlandırılmış bir harfi mavi diğerleri kırmızı renkte küçük harflerle altı çizili olarak ve “Domino’s” ibaresine nispeten büyük puntolarla yazılmış “express” ibaresi bulunmaktadır. Davalının markasında ise; bir pizza dilimini andıran basit bir şekil işaretin sol baş tarafına konuşlandırılmış, yanına sarı renkli dikdörtgen bir zemin üzerine koyu renkli harflerle “fast PIZZA” ibaresi yazılmış ve kompozisyonun en alt kısmına da, işaretteki diğer ibarelere göre daha küçük puntolarda kırmızı renkli “EXPRESS” ibaresi, birbirine paralel üç çizgi yanına yazılmış şekilde konuşlandırılmıştır. Her iki işarette yer alan basit şekil unsurlarının, markanın ayırt ediciliğine katkısının, kelime unsurlarına nazaran daha düşük olduğu değerlendirilmektedir, zira; böyle, basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla yazılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, marka hukukundaki yerleşik görüşe göre, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Yine de her iki markada da, genel görünümleri itibariyle tek bir kelime unsurunun ön plana çıkarak/baskın biçimde algılanmadığı düşünülmektedir; markadaki tüm unsurlar, bütünleşik bir biçimde, yani işaretler görsel açıdan genel kompozisyonları ile bütün bir biçimde algılanmakta ve göze çarpmaktadır. Dolayısıyla; her iki işarette de, “express” ibaresinin tek başına markanın esas unsuru olduğunu söylemek mümkün görülmemiştir. Bilhassa davalının markasında, markanın alt kısmında küçük puntolarla yazılmış “express” ibaresinden ziyade, renkli zemin üzerine büyük puntolarla ve koyu renkli harflerle yazılmış “fast PIZZA” ibaresinin, görsel açıdan daha ön planda olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla; davalının markasının bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajı ile kelime unsurlarının bütünleşik kompozisyonu, bu markada “express” ibaresinin tek başına ön plana çıkarak esas unsur olarak ele alınmasını mümkün kılmamaktadır. Bu yüzden de, taraf markalarında ortak olarak “express” ibaresinin mevcudiyetinin, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu farklılıklar, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da, aynı sonucu vermektedir. Markalarda okunuşu aynı “express” ibaresinin ortak olarak bulunması, her iki markada da bu ibarenin tek başına değil, başkaca kelimelerle bir arada kullanılması nedeniyle, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları fonetik açıdan benzer hale getirmeye yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Kavramsal açıdan bakıldığında; markalarda ortak olan “express” ibaresi, İngilizce kökenli bir sözcük olup, Türkçe’deki yerleşik/bilinen/pekçok sektörde sıklıkla kullanılan anlamı, “süratli, hızlı, acele”dir. Karşılaştırılan markalarda ortak olan “express” ibaresinin, bilinen/yerleşik bu anlamı itibariyle, herkes tarafından bilinen/bilinebilecek, toplumumuzda uyandırdığı yerleşmiş/genel/yaygın anlamı/yarattığı algı gözetildiğinde, herkes tarafından bilinen/kullanılan, ayırt edici niteliği zayıf ibarelerden oluşan markalarla iltibasın yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebileceğine, bu tür zayıf ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğuna dair yerleşmiş/emsal yargı kararlarının, somut olayımıza emsal olacağı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından13 kabul edilmektedir. Buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda, davacının dava dosyasına sunmuş olduğu delillerden, “Domino’s” çatı markasını ihtiva eden tescilli çok sayıda markası olduğu anlaşılmakla birlikte, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “Domino’s Express” markasına, başta “yiyecek/içecek sağlanması hizmetleri” olmak üzere, iştigal alanı çerçevesinde yoğun/ciddi kullanım ve tanıtım neticesinde, yani kullanım sonucunda belirli bir ayırt edicilik kazanmış olduğu, koruma kapsamının arttığı, davacının “express”li bu markasına korunması gereken ilave bir ekonomik değer kazandırdığı sonucuna varılmıştır.
Bütün bunlara göre; taraf markalarında ortak olarak çekişme konusu hizmetler açısından ayırt ediciliği düşük “express” ibaresinin yer almasının, markaları görsel, fonetik ve kavramsal açılardan benzer kılmaya yetmediğine kanaat getirilmiştir.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir. Somut olay açısından bakıldığında; karşılaştırılan markalarda yer alan “express” ibaresinin ortaklığından hareketle, markaların genel görünümleri/okunuşları/algılanışları itibariyle görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzediğini söylemenin mümkün olmayacağı sonucuna varılmıştır. Davalının markasının birden fazla unsur ihtiva eden genel kompozisyonu, genel intiba /izlenim açısından ve dahi “express” ibaresinin işarette baskın ya da göze batan özelliklerde/puntolarda/kompozisyonda kullanılmamış olması, bu markayı davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “express”li markasından yeterli derecede farklılaştırmaktadır. Dolayısıyla, taraf markalarında geçen ve çekişme konusu hizmetler açısından ayırt edici niteliği zaten bulunmayan “express” ibaresinin mevcudiyeti/ortaklığı, markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olacak derecede yakınlaştırmaya yeter güçte bir ortaklık olarak nitelendirilememiştir. Bütün bu hususlar, davacının “Domino’s Express”li markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının dava konusu edilen “express” ibaresini de ihtiva eden çok unsurlu markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Markalardaki bu farklılıkların, her ne kadar markalar aynı hizmetlerde kullanılacak ise ve bu hizmetlerin hitap ettiği alıcı kitlesinin dikkat/özen/algı seviyesi, bu hizmetleri satın alırken düşük seviyede kalıyor ise de, ilgili tüketicilerin/alıcıların bu markalar altında sunulan hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini berteraf ettiği, tüketicilerin/alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri değerlendirilmiştir. Sonuç olarak; taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal açıdan ve dahi genel görünümleri itibariyle benzerlik bulunmadığından, somut olayda emtia ayniyeti şartının gerçekleşmiş olmasına rağmen, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının Önceki Kullanıma Dayalı Gerçek Hak Sahipliği İddiası Yönünden Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir. Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir. Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir22. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır. İtiraz hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Bütün bunlara göre; SMK m. 6/3 hükmü açık olup, bu hüküm “tescilsiz bir markanın/işaretin ticarette kullanılmasından doğan bir öncelik hakkı”nı korumaktadır. Davacının huzurdaki davasına mesnet aldığı markası ise tescillidir ve korunması SMK m. 6/3 hükmüne göre değil, m. 6/1 hükmüne göre istenebilir. Ayrıca somut olayda karşılaştırılan markalar benzememektedir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacının Dİğer Fikri Haklara Dayalı Hak İddialarının Davalının … Sayılı Markasının Tesciline Etkisi Hususunda Değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı, alan adı girer. Yargıtay içtihatlarında da açıkça dile getirildiği üzere; KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir. SMK m. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma da, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir.
Somut olayımızda; davacının SMK m. 6/6 hükmü kapsamında dayanmakta olduğu fikri hakkın/kişilik hakkının ne/neyle ilgili olduğu hususunda, dava/TÜRKPATENT dosyasına sunulan dilekçelerde herhangi bir açıklama bulunmadığından, zaten de somut olayda karşılaştırılan işaretler benzemediğinden40, davacının bu madde hükmüne dayalı hak iddiasının da dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olay açısından ise davalının başvurusunun, davacı markaları açısından tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği kanaatine varılamadığından, dosya içeriği itibari ile 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan koşulların oluşmadığı gibi taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı ve dolayısıyla tanınmışlığın bu duruma bir etkisinin olmayacağı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT için 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.23/12/2021