Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/228 E. 2022/98 K. 07.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/228
KARAR NO : 2022/98
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 02/08/2021
KARAR TARİHİ : 07/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/04/2022
DAVA:
Davacı vekili 02/08/2021 harç tarihli dava dilekçesiyle; müvekkili şirketin TÜRKPATENT nezdinde … sayılı “…” ibareli marka tescil başvurusu yaptığını, başvurularının Markalar Dairesi Başkanlığı kararı ile re’sen reddedildiğini, bu ret kararına karşı yaptıkları itirazın bu kez TÜRKPATENT YİDK kurulunca 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b) bendi uyarınca nihai olarak reddedildiği, oysa “…” markasının redde konu markalar bakımından ayırt edici niteliği haiz olduğunu, benzer şekilde yabancı şehir isminden oluşan pek çok marka başvurusunun da TÜRKPATENT tarafından ayırt edici bulunarak bültende yayınlandığını ve sonrasında tescil edildiğini, “…” markasının 25. Sınıfta tescili talep edilen ürünler bakımından ayırt edici olmayan veya tanımlayıcı olan bir sözcük olduğundan bahsedilemeyeceğini ve anılan ürünlerin coğrafi kaynağa da işaret etmediğini, müvekkilinin başvurusunun Paris Konvansiyonu’na ve TRIPS’e üye ülkelerde tescilli olduğundan, SMK’nın 5/1(b) maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğini, müvekkiline ait markanın Paris Konvansiyonu’na üye, menşe ülke olan İspanya ve Danimarkada’da tescil edildiğini belirterek, … sayılı “…” ibareli müvekkil başvurusunun reddine dair TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; “…” ibaresinin, İsviçre’nin en büyük kentlerinden birinin adı olduğunu, herkesçe bilinen, meşhur bir yer adı olduğunu, dolayısıyla söz konusu ibarenin, ilgili tüketiciler tarafından, belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanamayacağını, davaya konu başvurunun bir bütün olarak, markanın asli işlevi olan, belirli bir işletmeye ait mal ve hizmetleri, diğer işletmelere benzer mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlama işlevini yerine getiremeyeceğini, dava konusu markanın somut ayırt edici nitelikten yoksun olduğunu, dava konusu başvurunun, tek başına “…” ibaresinden oluşmakta olduğunu, yanında herhangi bir yardımcı unsur veyahut ürün/hizmet/sektör adının bulunmadığını, “…” sözcüğünün tek bir kişi adına marka olarak tescil edilmesi halinde bu sözcüğün artık bir kişinin tekeline kalacağını ve bu şekilde bir kamu adının başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağını beyan ederek davanın reddine istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER:
Tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, delilleri toplanmış, iptali istenen … sayılı YİDK kararı ve davacıya ait … sayılı “…” ibareli başvuru sayılı marka işlem dosyası getirtilmiş, teknik ve özel bilgiyi gerektiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor objektif, dosya kapsamındaki delillerle tutarlı denetim ve hüküm kurmaya yeterli kabul edilmiş ve Mahkememizce de benimsenmiştir.
GEREKÇE
Uyuşmazlığın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Değerlendirilmesi ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali istemine ilişkindir. Kararın davacı vekiline 31/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, son günün hafta sonuna gelmesi nedeniyle 02/08/2021 tarihinde açılan davanın 5000 sayılı kanunun 15/C maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Uyuşmazlığın özü, davacının … sayılı “…” ibareli başvurusu yönünden, 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b) madde ve bentleri anlamında tescil engeli bulunup bulunmadığından ibarettir.
… sayılı başvuru işlem dosyası incelendiğinde, davacının, 13/05/2020 tarihinde “…” ibaresinin 25. sınıflarda yer alan “….” mal ve hizmetlerinde kullanılmak üzere marka olarak tescili istemiyle davalı kuruma başvuruda bulunduğu, … kod numarasını alan başvurunun mutlak ret nedenleri yönünden incelenmesi sonucu, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca, 6769 sayılı SMK’nun 5/1-(b) bendi uyarınca reddine karar verildiği, bu kararın yeniden incelenmesi isteminin ise, TÜRKPATENT YİDK’nun, … sayılı kararı ile nihai olarak reddedildiği, anılan kararın iptali istemiyle Mahkememiz önündeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş, buna göre;
6769 s. SMK 5/1-b maddesi uyarınca değerlendirme:
6769 s. SMK 5/1-b maddesi “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler”in marka olarak tescil edilemeyeceklerini düzenlemektedir. Madde gerekçesi incelendiğinde, sicilde gösterilebilir olmasına rağmen ilgili mal veya hizmetler için ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla tüketiciler tarafından marka olarak algılanmayacak işaretlerin tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. 2015/2424 sayılı AB Marka Tüzüğünün 7. maddesinde de marka olarak tescil edilemeyecek herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler benzer şekilde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre işaretin tescilinin mümkün olmaması için “kaynak gösterme fonksiyonu”na sahip olmaması gerekmektedir.
Zira Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa marka Ofisi ve üye ülkelerin ulusal mevzuatlarına göre bu maddenin yorumunda hareket noktası markanın esaslı fonksiyonu kavramıdır. Bir markanın esaslı/asıl fonksiyonu, mal ve hizmetleri bir başkasının mal ve hizmetlerinden ayırt etmekten ibarettir. Dolayısıyla ürünün bir kişi veya firmaya ait olduğunu tanıtmaya imkan vermesi, yani ayırt edici gücünün olması gereklidir. Eğer ki işaret, ürünün aidiyeti hakkında tüketiciye bir bilgi veremiyor ise marka olarak tescil edilemez. Dolayısıyla ayırt edicilik fonksiyonu, işaretlerin genel ve temel bir özelliğidir. (Adalet Divanı, T-157/08 Paroc OY AB v OHIM, 2011 – “InsolateFor Life”).
“Bir markanın ayırt edici karaktere sahip olması için o markanın, tescili istenen ürünün belirli bir işletmeden kaynaklandığını belirler hale gelmiş ve böylece o ürünü diğer işletmelerin mallarından ayırır hale getirmiş olması gerekir. (C-144/06 P Henkel v OHIM [2007] and C-304/06 P Eurohypo v OHIM [2008]).”. Yargıtay kararlarında da, ayırt ediciliğin markanın temel fonksiyonu olan kaynak gösterme fonksiyonunun sağlanıp sağlanmadığına bağlı olduğu ifade edilmektedir. Yargıtay 11. H.D.’nin …K. sayılı kararında: “556 sayılı KHK ile hüküm altına alınan tanım ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, ayırt edicilik fonksiyonu markanın en temel unsurudur. Çünkü, ayırt edicilik markanın üzerinde kullanıldığı bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan en önemli tescil şartıdır.” denilerek ayırt ediciliğin markanın en temel unsuru olduğuna dikkat çekilmiştir. Dolayısıyla kabul edilen bu görüşler çerçevesine işaretin, tescili talep olunan emtialar yönünden “kaynak gösterme” fonksiyonunun var olup olmadığı incelenmeli ve bu doğrultuda bir kanaate varılmalıdır.
Coğrafî alan adı içeren markalar kural olarak tasvirî/ tanımlayıcı niteliktedir. Söz konusu ad/işaretlendirmelerin marka olarak tescil edilmeleri durumunda, bunlar üzerinde marka sahibinin tekel hakkının doğacak olması, hem mevcut hem de ilerde piyasaya girecek olan rakiplerin menfaatlerine zarar verecektir. Bu nedenle kanun koyucu, coğrafî yere işaret eden ifadelerin kural olarak, herkesin kullanımına açık olması gerektiğini, belirli bir üreticinin tekeline verilemeyeceğini, bunun kamu düzeninin gereği olduğunu kabul etmektedir. Topluluk Adalet Divanının “Windsurfing Chiemsee” kararında da ifade edildiği üzere coğrafi bölge adlarının coğrafî kaynak belirtmediği, diğer bir deyişle ayırt edicilik kazandığı ve tasvirî nitelik taşımadığı durumlarda, tescil edilebilmeleri mümkündür. Mezkûr kararda Almanya’nın Bavyera eyaletinin en büyük gölünün adı olan “Chimsee” adı/ibaresi, gölün yakınında yerleşim yeri bulunan davacı şirket tarafından, spor giysileri için marka olarak tescil ettirilmiş olup, ilgili şirket tarafından bu marka altında üretilen ürünler aynı yerde satılmaktadır. Davalılar ise, aynı gölün adını aynı/benzer emtialar üzerinde davacı ile karıştırılmayacak bir şekil ile birlikte kullanmakta olup davacı marka sahibi, davalıların söz konusu gölün adını ürünlerinde kullanmalarının kendi markası ile iltibas yarattığı iddiası ile bu kullanımların engellenmesini talep etmektedir. Davalılar, davaya konu olan ifadenin bir yer adı olduğu için herkes tarafından kullanılabilecek, tasvirî işaret niteliği taşıdığını, üstelik her ne kadar davacı ile aynı ifadeyi kullansalar da, davacının markasıyla karıştırılmayacak kadar farklı şekilde kullandıklarını ve iltibastan söz edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Alman yerel mahkemesi coğrafî alan adlarını içeren markaların hangi durumlarda tescil edilebileceği hususunda Avrupa Adalet Divanı’na soru yöneltmiş; Divan, kural olarak coğrafî adların tasvirî işaret niteliği taşıdığını, ilgili herkesin kullanımına açık olduğunu, bunun temelinde de kamu düzeninin korunması düşüncesi yattığını ancak bunların hiçbir şekilde tescil edilemeyeceği gibi bir durumun olmadığını belirtmiştir.
Bu kapsamda önemli olan ilgili çevrenin markayı nasıl algıladığı hususudur. Coğrafî yer ile ilişkilendirme, markada yer alan coğrafî alan adının, ilgili çevre tarafından, markanın ilişkin olduğu mal/hizmetin üretim yeri olarak algılanması ihtimalini ifade etmektedir. Önemli olan, ilgili çevrenin bu coğrafî adı, mal/hizmetin üretim yeri gibi algılama ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır. İşaret görüldüğünde hiçbir özel zihni çabaya mahal kalmadan ve doğrudan doğruya, işareti, anılan ürün ve hizmetlerin coğrafi kaynağı veya bir vasfı olarak algılanıyorsa tescil engeli bulunmaktadır. Yukarıda değinilen “Chiemsee” kararında ifade edildiği üzere eğer ilgili çevre, coğrafî yer adının ilgili mal/hizmetin üretim yerine işaret ettiği algısına sahip olacak ise, anılan ifadenin ayırt ediciliğinden söz edilemeyecek; söz konusu ad, tasvirî işaret niteliğinde olacaktır. Bu noktada konu ile ilgili birkaç Yargıtay kararına aşağıda değinilecektir. Önemle ifade etmek gerekir ki bir coğrafî marka tescil edildiği durumlarda dahi, söz konusu coğrafî ad, marka sahibi dışındaki kişiler tarafından, kendi markalarının tali unsuru olarak tescil edilebilmekte ve kullanılabilmektedir. Tescil edilen markada yer alan coğrafî ad, “iltibas oluşturmayacak şekilde ve “yeterince ayırt edicilik sağlayan ekler yapılması şartıyla” rakipler tarafından da marka olarak kullanılabilir. Benzer bir uyuşmazlıkta Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen karardaki şu tespitleri yerinde bularak E.2015/2042 K. 2015/7849 sayılı kararı ile onamıştır; Bir markada yer alan coğrafî adın coğrafî kaynak belirtip belirtmediği, markanın ilişkin olduğu mal/hizmetler dikkate alınarak belirlenmektedir. Buna göre bir coğrafî ad, coğrafî kaynak belirtme ihtimali olan bazı mal/hizmet türleri açısından tasvirî işaret niteliğindeyken, diğer bazı mal/hizmet türleri açısından marka olarak tescil edilebilmektedir. Eğer ilgili çevre, coğrafî markanın ilgili mal/hizmetin üretim yerine işaret ettiği kanaatinde ise, anılan ifadenin ayırt ediciliğinden söz edilemeyecek; söz konusu ad, tasvirî işaret niteliğinde olacaktır. Benzer bir uyuşmazlıkta Yargıtay, ilçenin bıçak ve kesici aletler imalatının önemli bir merkezi olarak bilindiğini, bu nedenle “Yatağan” markasının bıçak, kama, hançer, balta gibi çeşitli mallar açısından coğrafî kaynak gösterdiğini belirtmiştir. “Italiana” kararı’nda ise, İtalya’nın kadın çorabı alanında yaygın üne sahip olmadığı için “Italiana+şekil” markasının coğrafi kaynak göstermediğine hükmedilmiştir. Bununla birlikte, Yargıtay, konu ile ilgili mehaz “…” kararında, “nişasta vb.” ürünlere yönelik marka başvurusu ile ilgili olarak yapılan yargılamada, “şehir, ilçe veya maruf yerleşim yerlerinin isimlerini teşkil eden sözcükler hangi ürünün markası olarak kullanılacak ise, onunla birlikte tesciline imkân verilmesinin yasal düzenlemenin amacına daha uygun olduğu” gerekçesiyle coğrafi alan adlarının tek başlarına tekele bırakılamayacaklarını belirtmiştir. Yine Yargıtay, “Anadolu Grubu”, “Keban”, “Afyon Yumurtası”, “Dalaman” kararlarında, anılan ibarelerin herhangi bir ek olmaksızın kullanımına cevaz verilmeyeceğini belirtmiştir. Aynı şekilde “Beyoğlu” kararında, şehir, ilçe veya maruf yerleşim yerlerinin isimlerini teşkil eden sözcükler hangi ürünün markası olarak kullanılacak ise, onunla birlikte tesciline imkan verilmesinin yasal düzenlemenin amacına daha uygun olduğu şeklinde yorum yapmıştır.
Bu kapsamda somut uyuşmazlık ele alındığında; “…” ibaresinin İsviçre ülkesinin en bilinen kentinin ismi olduğu, Google arama motorunda yalnızca mezkur anahtar kelime girilerek yapılan aramada coğrafi alana ilişkin sonuçların çıktığı yani anılan ibarenin tüketici nezdinde markasal algıdan ziyade bir coğrafi alan adı izlenimi verdiği görülmüştür. Sonuç olarak, davaya konu “…” ibareli markanın herhangi bir şekil, renk yahut başkaca bir unsur içermemesi, anılan ibarenin münhasıran coğrafi bölge adı içermesi, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında bu şekilde marka başvurularının tüketici nezdinde markasal algı yaratmaması ve haksız şekilde tekel hakkı doğuracağı gerekçesiyle tescilinin mümkün görülmemesi karşısında davaya konu marka başvurusu bakımından SMK 5/1-b maddesi uyarınca tescil engeli bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 59,30 TL harçta düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.07/04/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.