Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/219 E. 2022/30 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/219
KARAR NO : 2022/30

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 26/07/2021
KARAR TARİHİ : 03/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/02/2022
DAVA:
Davacı vekili 26/07/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla özetle; müvekkili şirketin …. şekil” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalı şirketin, bu marka ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… …&…” ibaresini 43.sınıfta marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddine karar verildiğini, oysa müvekkilinin 1971 yılından beri bu markaların sahibi olduğunu, markalarını dünya çapında tanınır hale getirerek bu markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, bu hizmetlerin müvekkilinin 1971 yılından beri süregelen faaliyetlerini kapsadığını, taraf markaları arasında ayırt edilemeyecek kadar benzerlik bulunduğunu, dava konusu markada “…” ibaresinin yanında keçi resmi ve “…&…” ibareleri bulunduğunu, dava konusu markadaki figürün ayırt edici gücünün yüksek olmadığını, bu nedenle markada ön planda olan unsurun “…” ibaresi olacağını, taraf markalarındaki “…” ve “…” ibarelerinin aynı sırayla ortak olarak yer aldıklarını, her iki markanın da aynı şekilde “…+…” ve “…+…” şeklinde oluşturulduğunu, markaların birebir aynı şekilde sonlandıklarını, dava konusu markanın bu haliyle müvekkili markalarının bilinirliğinden yararlanma amacı taşıdığını, davacı yanın fiili kullanımlarının normalde ticaret unvanı ile paralel şekilde “…” ibaresinden oluştuğunu, ancak davalı yanın daha sonra “…” markasını “…” markasının birebir olarak üzerinde kullanıldığı kahve, kahveli, meyveli içecekler ile kahve evi, kafe hizmetleri üzerinde kullanma amacıyla başvuru konusu ettiğini, “…” ibaresinin yiyecek – içecek hizmetlerinde ilk kez müvekkili tarafından kullanıldığını, müvekkilinin daha evvel bu ibareyi içerir başvurulara karşı ileri sürdüğü itirazların kurum tarafından kabul edildiğini, yine yabancı ofislerde de “…” ibaresi içerir şekildeki başvurulara karşı itirazlarının kabul edildiğini, örnek kararlar incelendiğinde hem ülkemizde hem dünyada “…” ibaresinin yanında yer alan ayırt ediciliği düşük ibarelerle oluşturulmuş markaların müvekkili markaları ile benzer olduğu yönünde kararlar verildiğini, dava konusu markanın bütün olarak müvekkili markaları ile benzer olduğunu, “…” sözcüğünün spor alanında bir anlamı bulunduğu gerekçesinin açıkça hatalı olduğunu, taraf markalarının sınıflarının birebir örtüştüğünü, dava konusu marka içerisinde “…” ibaresini gören tüketicinin, müvekkili markalarını zihninde çağrıştırmamasının ihtimal dahilinde olmayacağını, markaların ilgili tüketicilerini ortalama dikkat düzeyine sahip kimseler olduklarını, dünyanın en büyük kahve zinciri olan … markalarından türetilen markaların yine aynı sektörde kullanılması halinde tüketicilerin doğrudan … ile bağ kuracağını, müvekkili markalarının tanınmış marka olduğunu, Paris Sözleşmesi uyarınca da korunması gerektiğini, yine ülkemizde de SMK m. 6/5 uyarınca tanınmış marka statüsü bulunduğunu, mahkemelerce ve kurum tarafından verilmiş kararlarda müvekkili markalarının ve bu statüsünü korunduğunu, dava konusu markadaki gibi “…” ibaresi eklenmiş markaların, müvekkili markalarının toplum nezdinde bilinen itibarından yararlanma amacı taşıdıklarını, bu tür markaların tesciline izin verilmesi halinin müvekkili markalarının ayırt ediciliğini de sulandıracak olduğunu, davalı başvuru sahibinin kötü niyetli olduğunu, davalının markasını özellikle “kahve sektöründe” kullandığını, davalı şirketin kahve evi, kahve ürünleri, kafeterya ürün ve hizmetleri için markasını daha akılda kalıcı kılmak adına bilinçli bir çabayla “…” markasını kopyaladığı ve markasını bu yönde tercih ettiğini gösterdiğini, belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptaline ve … sayılı “… …&…” ibareli markanın tescil edilmi olması halinde hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; kurum kararının yerinde olduğunu, beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı tarafça müvekkilimize …29 Haziran 2021 tarihli ihtarnamesinin gönderildiğini, ihtara cevap olarak …yevmiye no’lu ve 07/07/2021 tarihli ihtarnamesinin keşide edildiğini, taraf markalarının harf sayılarının farklı olduğunu, davacı markalarının 9 müvekkil markasının 10 harfli olduğunu, “…” ibaresi üzerinde davacının hak elde etmesinin mümkün olmadığını, markaların bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, taraf markaları arasında bir benzerlik bulunmadığını, markaların başlangıç kısımlarının farklı olduklarını, “…” ibaresinin ayırt edici vasfının zaten olmadığını, ortalama tüketicilerin taraf markalarını karıştırmayacaklarını, markaların görsel anlamda benzer dahi olmadıklarını, logoların çağrışım yapmadıklarını, markaların görsel anlamda tamamen ayırt edici olduklarını, müvekkili markasının somut bir anlamı olduğunu, … aleti ile yapılan bir hareketi ifade eden bir terim olduğunu, müvekkilinin faaliyetleri arasında spor faaliyetleri hizmetlerinin de yer aldığını, tarafların iştigal alanlarını tamamen birbirlerinden farklı olduklarını beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, TÜRKPATENT’den davalı şirkete ait … sayılı marka başvurusu işlem dosyası ile itiraza dayanak marka tescil belgesi getirtilmiş, sunulan deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şirkete ait … sayılı “… …&…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 25/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 26/07/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 23/12/2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…dava konusu … sayılı başvuru kapsamında 43. Sınıfta yer alan hizmetlerin tamamının, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında aynı s ınıfta yer alan hizmetler ile aynı tür, 43.01 hizmetleri alt grubunun ise yine davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında 30. Sınıfta yer alan genel gıda emtiaları ile benzerlik düzeyinde bir ilişki taşıdığı, – Taraf markalarının görsel unsurları itibariyle herhangi bir benzerlik taşımadıkları, işitsel olarak “…” ibaresinin ortak ses olmasından ötürü düşük düzeyli bir benzerlik ilişkisi içerisinde oldukları, kavramsal olarak ise işaretlerin esas unsurları itibariyle doğrudan karşılaştırılabilir olmadığı, bu haliyle taraf markaları arasındaki benzerlik düzeyinin son derece düşük olduğu, tüketicinin normal şartlarda bu iki marka arasında doğrudan bir yanılgı yaşamayabileceği ancak davacı yanın “…” markalarının, gerek dünyada gerekse de ülkemizde “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri“ açısından oldukça yüksek düzeyli ve güçlü bir tanınırlığı bulunduğu, dava konusu marka ve benzeri markarların tesciline izin verilmesinin davacı yanın bu tanınırlığı ve markalarının ayırt ediciliğinin zarar görme ve zaman içerisinde sulanarak benzer şekilde oluşturulmuş çok sayıda marka arasında ilgili piyasada var olmak zorunda kalması sonucunu doğuracağı, hal böyleyken davacı yanın markaları ile dava konusu marka arasında 43.sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” aç ısından davacı markalarının tanınmışlığına bağlı oluşması muhtemel çağrışımsal bir benzerlik ve ilişkilendirmenin tüketici algısında oluşabileceği, davacı markalarının ilgili hizmetler bakımından tanınmışlık hükümleri çerçevesinde de korunması gerektiği, Sair hizmetler açısından ise taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olmayacağı, – Davacı yanın markalarının spesifik olarak tanınırlığının bulunduğu 43.sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” aç ısından davacı yanın bu tanınırlığının gerek ülkemizde gerekse de dünyanın hemen her ülkesinde mevcut olduğu, bu nedenle davacı markasının anılan hizmetler açısından yüksek düzeyli olarak korunması gerektiği, ancak 43. Sınıftaki sair hizmetler açısından, taraf markaları arasındaki benzerlik düzeyinin düşüklüğü de dikkate alındığında, davacı markalarının “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” açısından ise tanınmışlık temelli geniş bir korumadan yararlanamayacağı…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “… …&…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 43.sınıftaki ” 43.sınıf:Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” hizmetlerinin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise “…”, “…”, “…”, “…”, “… … şekil”, “… …”, “… …”, “…”, “… … şekil”, “…”, “…”, “… … şekil”, “… …”, “… …”, “… … şekil”, “…”, “… şekil”, “…”, “… … şekil”, “…”, ” …”, “… …”, “… şekil” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 30, 43. sınıflardaki mal ve hizmetlerin yer aldığı gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, dava konusu marka davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında yer alan 43.sınıf hizmetler bakımından birebir aynı; 30. Sınıfta yer alan genel tüketime uygun gıda malları bakımından ise benzerlik düzeyinde bir emtia benzerliğini ihtiva etmektedir. Zira 30.sınıfta yer alan özellikle unlu mamuller, tatlılar, kahve, kakao ya da çikolata esaslı içecekler gibi gıda ürünlerinin pastanecilik/kahve dükkanı işletmelerinde yaygın satışı bulunan emtialar arasında olduğu bilinmekte olup her ne kadar 43.01. Sınıftaki emtialar yönünden amaç tüketiciye bir mal değil hizmet sunulması olup tüketicinin de bu yerlere gittiğindeki beklentisi, arzu ettiği markaya ilişkin bir ürünü satın almak değil, hizmet görmek ise de günümüzde özellikle yiyecek ve içecek servisi alanında, bu hizmeti veren işletmelerce verilen hizmetin bir parçası olarak kendi ürettikleri ürünlerin satışı da gerçekleştirilmekte ve bu işletmeler kendi hizmet markalarını taşıyan ambalajları, karton kutuları, karton bardakları kullanmak suretiyle tüketiciye algötür servis şeklinde sunum sağlayabilmektedir. Bu durumda, genel olarak 30.sınıf gıda emtialarının 43.01. gruptaki yiyecek ve içecek sağlanması hizmetinin bir parçası olarak tüketiciye sunulması mümkündür. Bu çerçevede davacı markasının kapsamında yer alan 43. sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” dava konusu marka kapsamında yer alan 30. sınıftaki emtiaların genel olarak satışına/ sunumuna/servisine ilişkindir. Bu hizmetin sunumu ile davalının emtiaları birbiri ile hem bağlantı, hem de rekabet halindedir. Bu nedenle emtialar ile hizmetler açısından benzerlik bulunmaktadır. Örneğin yukarıda belirtilen emtiaların tüketiminin endüstriyel kavrama dönüştüğü günümüzde, insanlar aynı işletmeden satın aldıkları ürünleri yine işletme bünyesindeki cafe ya da restaurantlarda oturarak tüketme eğiliminde de olabilmektedir. Dolayısıyla 30.sınıftaki gıda ürünleri ile 43.01 “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” arasında günümüz koşullarında birbirlerini tamamlama şeklinde dolaylı bir ürün – hizmet ilişkisi bulunduğu tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… …&…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı “…”, “…”, “…”, “…”, “… … şekil”, “… …”, “… …”, “…”, “… … şekil”, “…”, “…”, “… … şekil”, “… …”, “… …”, “… … şekil”, “…”, “… şekil”, “…”, “… … şekil”, “…”, ” …”, “… …”, “… şekil” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Markalar karşılaştırılırken görsel, işitsel ve anlamsal açılardan taraf markalarını oluşturan işaretlerin benzer olup olmadıkları hususunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması ve yine markalar kapsamındaki mallar/hizmetler yönünden markaların benzer olup olmadıkları konularının bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde tespit edilebilir bir durumdur. Buna göre işaretler arasında görsel benzerlik karşılaştırması yapılırken markalara konu yazı ve işaretlerin konumlandırılma şekilleri ile harf sırası, yazım karakterleri gibi göze çarpan özellikleri dikkate alınmalıdır. Sesçil benzerlikte esas alınması gereken husus ise markaların ortalama tüketici kitlesi tarafından kendi lisanlarındaki okunuş şekli olup, sesçil benzerlikte de önemli hususun markaların başlangıç kısımları olup fonetik açıdan benzer sesler çıkarılarak okunuş şekli dikkate alınmalıdır. Markaların kavramsal açıdan benzerliklerinin karşılaştırılmasında da, markalara konu sözcüklerin tescil kapsamındaki ortalama tüketici kitlesinin bakış açışı ve o sözcüklere kendi lisanlarında bir anlam verip veremeyecekleri hususu dikkate alınmalıdır. Bu genel ilkeler çerçevesinde dava konusu marka incelendiğinde “… …&…” şeklindeki başvurunun şekil ve sözcük unsurlarından oluştuğu, markanın üst kısmında uzun boynuzlu bir keçi görselinin yer almakta olduğu, bu görselin hemen alt kısmında “…” şeklinde 10 harften oluşan, dilimizde somut bir anlamı bulunmayan, İngilizce’de de doğrudan bir anlamı bulunmamakla birlikte davalı taraf beyanı ve YİDK kararından spor faaliyetlerinde “…” olarak bilinen bir terimin karşılığı olduğu, ancak bu anlamının ülkemiz ortalama tüketicisi tarafından bilinebilir olmayacağı gibi 43. Sınıf hizmetler açısından da bu anlamı itibariyle de zaten kavramsal bir ilişki içerisinde olmadığı, anılan ibarenin “benç-…” şeklinde iki hecede telaffuz edileceği, logonun en alt kısmında ise “…&…” şeklinde “kahve ve fazlası” anlamına gelen, tali nitelikte jenerik bir slogana yer verildiği görülmektedir. Sözcük ve şekil unsurlarından oluşan markalarda, tüketici algısında sözcük unsurunun daha ön planda olmasının temelinde, tüketicinin, mal veya hizmet ile işaret arasındaki ilişkiyi tanımlarken, figüratif unsurları açıklamak yerine doğrudan sözcük unsuru ile markayı ifade etme eğilimi yer almaktadır. Nitekim bu durum doktrinde söz görünümden yüksek sesle konuşur ilkesi olarak kabul edilmiş bir ilkedir. Bu çerçevede görülebileceği üzere davacının düz yazı şeklinde “…” ve “…” … ibareleri üzerinde de hak sahipliğinin bulunduğu, davacı yanın markaların asli unsurunun “…” ibaresi olduğu, bu ibarenin 9 harften oluşan dilimizde somut bir anlamı bulunmayan, İngilizce’de de doğrudan bir anlamı bulunmayan, “… – …” şeklinde telaffuze dilecek, ayırt edici vasfı yüksek bir kelime olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu durumda tespiti gereken husus taraf markalarının öncelikli olarak markaları meydana getiren asli sözcük unsurları olan “… – …” ibareleri ve yine markaların bütünsel algıları itibariyle bir benzerlik taşıyıp taşımadıkları ve bu benzerliğe bağlı olarak tüketicinin işaretler arasında ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açacak bir benzerlik kurup kurmayacaklarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Taraf markalarını oluşturan her iki kelime de 9 ve 10 harften oluşmakla birlikte sözcüklerin bitiş seslerini oluşturan “…” ibaresi, birebir aynı harf dizilimsel bütünlükle markalarda yer almakladır. Ancak markaların başlangıç sesleri olan “…” ve “…” ibareleri gerek harf dizilimsel açıdan gerekse de telaffuz açısından birbirleri ile herhangi bir benzerlik taşımamaktadırlar. Markaların başlangıç seslerini oluşturan ibareler normal şartlarda tüketicinin daha fazla dikkat edeceği kısım olup tecrübeler göstermektedir ki tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklanmaktadırlar. Bu çerçevede markaların son sesleri ortak olmakla birlikte başlangıç sesleri farklılık taşımaktadır. Ancak her iki markanın da telaffuzunun iki heceli şekilde gerçekleştirildiği açık olup markaların son seslerindeki benzerlik düzeyi itibariyle işaretler arasında ortalama düzeyde bir işitsel benzerlik bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Bununla birlikte taraf markaları arasında görsel unsurlar ve özellikle figüratif unsurlar itibariyle herhangi bir benzerlik ise mevcut değildir. İşaretler arasındaki tek benzelik taraf markalarının esas unsurlarını meydana getiren sözcüklerin son 5 harflerini oluşturan harf dizilimsel benzerlik halidir. Kavramsal açıdan ise işaretler arasında karşılaştırılabilir bir benzerlik ilişkisi bulunmamaktadır. Davalı tarafın iddialarının aksine “…” ibaresinin vücut geliştirme sporunda bir hareket adı olmasının somut uyuşmazlıkla bir ilgisi bulunmadığı gibi anılan ibarenin bu kavramsal karşılığının, profesyonel sporcular dışındaki kimseler tarafından bilinme ihtimalinin de bulunmayacağı sonucuna varılmıştır.
   Bu haliyle taraf markalarını oluşturan ibareler arasında bütünsel algılar itibariyle özelllikle görsel anlamda somut bir farklılık mevcut olup işitsel olarak da meydana gelen düşük düzeyli benzerlik halinden kaynaklı, tüketicinin her iki işaret arasında, doğrudan bir benzerlik kurması ve yanılgı oluşmasının mümkün olmayacağına kanaat getirilmiştir.
Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun da bir kararında ifade ettiği üzere “tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve işitsel yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır.” Nitekim Yüksek Mahkemenin ….kararında “markaların kapsadığı ürünlerin hitap ettiği ortalama tüketici nezdinde iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve bir markanın diğerini çağrıştırması, karıştırma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Davacının tanınmış “…” markası ile aynı sınıf malları kapsaması, bu markaların Türkçe okunuşu ile değil, İngilizce telaffuzu ile okunup tanıtıldıkları olg.usu, davalı markasının davacının markasını çağrıştırması ve arada bağlantı kurulması ihtimalini kaçınılmaz kılmaktadır” demek suretiyle, iki marka arasında karıştırma ihtimalinin varlığını kabul etmiştir. Dolayısıyla bu noktada taraf markaları arasındaki ilişkinin davacının markalarının tanınmışlığından bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi doğru olmayacaktır.
Davacının markalarının hususiyetle, “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri” – “kahve ürünleri – kahve faaliyetleri” açısından mevcut olduğu, bu tanınmışlığın ülkemizde ve hatta dünya çapında tanınmış markalarının bulunması ve somut olayda da markalar kapsamında ortaklığı tespit edilen hizmetlerden “yiyecek – içecek sağlanması” hizmetlerinin davacı yanın bu tanınmışlığının bulunduğu hizmetlere yönelik olduğu gözetildiğinde, taraf markaları arasındaki ilişkinin davacı markalarının tanınırlığından bağımsız bir şekilde incelenmesi doğru ve isabetli olmayacaktır. Zira tüketici, taraf markaları arasındaki farklılıkları algılayarak yeni ve ayrı bir marka karşısında olduğunu derhal fark etse dahi bu durumun davacı yanın tanınmışlığının sağladığı koruma açısından ayrıca incelenmesi gereken sonuçlar ortaya koyacaktır. Başka bir ifadeyle davalı markasının varlığının, davacının tanınmış markasının itibarına ve ayırt edicilik düzeyine zarar verme, bu markadan imaj transfer etme ve böylelikle haksız yarar sağlama veya davacı markasının zaman içerisinde ayırt ediciliğinin giderek azalması sonucunu meydana getirme ihtimalinin var olup olmadığının da uyuşmazlıkta tartışılması gerekmektedir. Öğretide bu durumun markanın sulandırılması olarak tanımlandığı, başka bir ifadeyle tanınmış marka görüldüğünde, tüketicilerin aklına eskiden refleks halinde tek bir işletme gelirken, bu markanın benzerlerinin çeşitli şekillerdeki tescillerinin, büyük emek, çaba, zaman ve masrafla tanınmış hale getirilen markanın işlevlerini (ayırt edicilik, garanti, reklam, iletişim) zaafa uğratabilecek düzeyde olduğu düşünülmektedir. Bu durum gerek yurtdışında gerekse de ülkemizde pek çok ofis ve yargı kararlarına da konu olmuştur. Örneğin EUIPO 3. Temyiz Kurulu “…” markası ile ilgili verdiği bir kararda sulandırma hallerinden markanın ayırt edici karakterinin zarar görmesini, önceki markanın ayırt edici karakterini azalmasını, sonraki kullanımın, önceki markanın, tescilli olduğu mal/hizmetler bakımından, ilgili kesimin ilgisini çekmek ve ilgili kesmi, bu mal/hizmetlere yönlendirmek bakımından daha az etkili hale gelmesi olarak tanımlamıştır.
Somut olayda da davacı yanın ülkemizde de çok uzun yıllardır bilfiil markasını aktif ve yoğun bir biçimde kullanmakta olduğu, pek çok şehirde “…” markasını taşıyan işletmelerinin, çok sayıda tüketiciye erişim sağladığı, dolayısıyla davacı markalarının Türkiye’de de yüksek tanınmışlık sahibi olduğu, marka seçiminde yüzlerce seçenek özgürlüğü gözetildiğinde davalının, davacı tarafından oluşturulmuş ve içinde “…” kelimesi geçen marka ile benzer bir sistematikte oluşturulmuş “…” ibaresini, davacı yanın tanınmışlığının en üst düzey olduğu “yiyecek – içecek sağlanması” hizmetlerini kapsayacak şekilde tescil başvurusuna konu edilmesi durumunda, tüketicinin dava konusu markanın, davacı tarafın “…” markası ile ilk anda çağrışımsal bir ilişki kurması kuvvetle muhtemel olacaktır. Doktrinde de belirtildiği üzere doğrudan karıştırılma ihtimaline yol açmamakla birlikte önceki tanınmış markanın sulanması sonucunu yaratabilecek düzeyde benzerlik halinin varlığı da kanaat getirilmiş emsal uygulamalar mevcuttur. Halböyleyken dava konusu markanın oluşturulmuş sistematiği, davacı markasının ikincil sesini taşıyan “…” ibaresini bütün olarak içerdiği bir durumda her ne kadra taraf markaları arasındaki ilişki düzeyi yüksek değil ise de uyuşmazlık konusu 43. Sınıftaki “yiyecek – içecek sağlanması” hizmetlerinin davacı yanın tanınmışlığının bulunduğu sınıf oluşu da gözetildiğinde, davacı yanın özgün ve ayırt edici “…” markalarını çağrıştırır nitelikte yaratılmış “…” şeklindeki markada, “…” ibaresinin kullanımının herhangi bir zorunluluktan kaynaklı olmadığı ve bu ibarenin “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri” açısından ayırt ediciliği bulunan bir kavram oluşu, bu algının yanı sıra ilgili sektörde anılan ibare ile anılan hakim markanın davacı yana ait tanınmış markalar oluşu, dava konusu markada da her ne kadar jenerik bir kavram ise de “…” ibaresinin yer alması ve bundan ötürü oluşan kavramsal bütüklük itibariyle de tüketicinin dava konusu markanın, davacı markalarından esinlenilerek yaratıldığı yönünde bir algı edinimi için yeterli olduğu, bu tür markaların tesciline izin verilmesinin zaman içerisinde orijinal markanın ayırt ediciliğinin giderek zayıflama, benzer ticari isimler taşıyan çok sayıda işletmenin ilgili piyasada var olması sonucunu meydana getirebileceği, bu nedenlerle davacı markalarının tanınmışlığından yararlanma amacı taşıdığı görülen öğeler içerir şekilde oluşturulmuş dava konusu markanın, farklı şekillerde meydana getirilmesi de mümkünken davacı markaları ile benzer şekilde oluşturulmuş olmasından kaynaklı olarak taraf markaları arasında 43.sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” bakımından davacı yanın markalarının tanınmışlığına bağlı oluşması muhtemel çağrışımsal bir ilişkilendirmenin mevcut olacağı kanaatine varılmıştır.
Bununla birlikte başvuruda yer alan 43.sınıftaki sair alt grup hizmetlerin, davacı markalarının doğrudan tanınırlığı bulunan hizmetler olmayışı ve taraf markaları arasındaki benzerlik düzeyinin son derece düşük düzeyli oluşu karşısında, ilgili hizmetler açısından ise karıştırılma ihtimali veya tanınmışlık temelli bir korumanın davacı lehine gerçekleşmeyeceği görüş ve kanaatlerine varılmıştır.
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir denilmektedir. Bu anlamda tanınmışlık için; yukarıda sayılan koşullara ek olarak ulusal tescil şartı, niteliksel tanınmışlık ve markanın ününden haksız yararlanma olguları da aranır.
Bir markanın tanınmışlıktan yararlanması için yukarıda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerektiği, somut olayda davacı yanıın markalarının dosya kapsamına sunulan delillerden de görülebileceği üzere tanınmış, dünyaca bilinen ve ülkemizde de aynı doğrultuda imaja sahip markalar olduğu noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır. Nitekim daha evvel yer verilen değerlendirmelerde de taraf markalarını oluşturan işaretler arasındaki düşük düzeyli ilişkiye rağmen davacı markalarının 43. Sınıf “yiyecek – içecek sağlanması hizmetleri” açısından var olan yüksek düzeyli tanınmışlığı nedeniyle davacı markalarının tanınmışlık temelli olarak bir korumadan yararlanması gerektiği değerlendirilmiştir. Bununla birlikte 43. Sınıfta yer alan sair hizmetler açısından ise taraf markaları arasındaki benzerlik düzeyinin düşüklüğü de gözetildiğinde, davacı yanın markalarının tanınmış olmasının davacı lehine ek bir koruma sağlamayacağı, dava konusu markanın anılan hizmetlerdeki tescilinin davacı yan markalarının ayırt edici karakterini, ticari itibarını ve tanınırlığını tehdit eden sonuçlar doğurmayacağı gibi davalı lehine de haksız bir menfaat temininine yol açmayacağı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın kısmen kabulüne, TÜRKPATENT YİDK nın … sayılı kararının 43. sınıf “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” emtiası ile sınırlı olarak iptaline, … sayılı markanın tescil edilmediğinden 43. sınıf “ Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” emtiası ile sınırlı olarak hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın kısmen kabulüne,
2-TÜRKPATENT YİDK nın … sayılı kararının 43. sınıf “ Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” emtiası ile sınırlı olarak iptaline,
3- … sayılı markanın tescil edilmediğinden 43. sınıf “ Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” emtiası ile sınırlı olarak hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
4-Fazlaya ilişkin talebin reddine,
5-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-Davacı için AAÜT uyarınca 7.375,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine
7-Reddedilen kısım itibariyle AAÜT uyarınca davalılar için 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
8-Kabul ret oranının takdiren 1/2 olarak belirlenmesine, davacı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü gösterilen 2.364,60 TL yargılama giderinden payına düşen 1.182,30 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, kalanının davacı üzerinde bırakılmasına
9-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.03/02/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.

Davacı Masraf Dökümü:
İlk Masraf 127,10.-TL
Posta Masrafı 137,50.-TL
Bilirkişi Masrafı 2.100,00.-TL
Toplam 2.364,60.-TL