Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/213 E. 2022/46 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/213
KARAR NO : 2022/46

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali, Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/07/2021
KARAR TARİHİ : 17/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 17/02/2022
DAVA:
Davacı vekili 13/07/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 2009/27719, 2016/33829, 2016/57963 Sayılı ve “… (arapça ve latince karakterlerle) şekil”, “…”, “…” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu marka ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TÜRKPATENT’e başvuruda bulunduğunu, … kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa taraf markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını, görsel açıdan bakıldığında çok yakın ve benzer olduklarını, dava konusu markanın müvekkili markasından tek farkının … markasının başında yer alan AL ibaresinin çıkarılarak markanın devamına OĞLU kelimesinin getirilmiş olması olduğunu, ancak markaların görsel açıdan bakıldığında birebir aynı olduklarını, dava konusu markanın müvekkili markasını çağrıştırdığını, işitsel ve görsel açıdan iltibasa yol açacak mahiyette olduğunu, başvuru sahibinin de müvekkili ile aynı sektörde faaliyette bulunduğu göz önüne alındığında markaların daha kolay karıştırılacağını, taraf markalarının birbiri ile ilişkili emtiaları kapsadığını, davalının sayısız kelime seçme imkanı varken, müvekkili markası ile benzer bir ibareyi seçmesinin müvekkili markasının tüketicide yarattığı itibardan yararlanma amacı taşıdığını, “…” ibareli markanın tescil edilmesi halinde müvekkil şirketin “…” ibareli markaları üzerindeki iyi bilinen imajı haksız ve hukuka aykırı bir şekilde başvuru sahibi firma ve ürünleri üzerine transfer edileceğini, dava konusu markanın müvekkili markasının serisi gibi algılanacağını belirterek, TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararın iptali ile dava konusu … başvuru numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; verilen kurum kararının yerinde olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı şahıs vekili cevap dilekçesinde özetle; taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, “…” markasının müvekkilinin “…” olan soy isminden türetilmiş olduğunu, davacı yanın iltibas iddialarının yersiz olduğunu, ortalama tüketicinin taraf markaları arasındaki farkı algılayabileceğini, “…” kelimesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kelimenin içindeki “…” bileşeninin markanın ayırt edici unsuru olmadığını, davacı markasının dilimizde hiçbir anlamı olmadığını, müvekkili markasının ise bir kişi soyadı gibi algılanacağını, her iki markanın benzer dahi olmadığını, beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler,Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararının iptali ve tescili halinde davalı şahısa ait sayılı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemlerine ilişkindir. İptali istenen YİDK kararının davacıya 15/06/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 13/07/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 31/01/2022 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Dava konusu … sayılı marka başvurusu kapsamında yer alan mallardan 31. Sınıftaki “Evcil hayvanlar için alta serilen maddeler; kedi kumu” emtiaları dışında kalan malların tamamının, davacı yanın önceki tarihli bir kısım markaları kapsamındaki mal ve hizmetler aynı ya da benzer oldukları, bununla birlikte taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal unsurları itibariyle hiçbir benzerlik taşımadıkları, oluşan bütünsel algılarda tüketicinin iki farklı marka ile karşı karşıya olduğunu derhal algılayabileceği, bu haliyle ortalama tüketicilerin işaretler arasında ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırma ihtimaline yol açacak bir yanılgıya düşme ihtimalin mevcut olmadığı, … sayılı davalı şirket markası açısından hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmayacağının nihai takdirinin Sayın Mahkemeye ait olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun … sayılı “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 29, 30, 31.sınıftaki “29.sınıf:Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri. 30.sınıf:Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez 31.sınıf: İşlenmemiş tarım ve bahçecilik ürünleri, tohumlar. Ormancılık ürünleri. Canlı hayvanlar (kuluçkalık yumurtalar, döllenmiş yumurtalar dahil). Canlı ve kurutulmuş bitkiler ve otlar. Hayvan yemleri. Malt (insan tüketimi için olmayan). Evcil hayvanlar için alta serilen maddeler; kedi kumu” mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise 2009/27719, 2016/33829, 2016/57963 Sayılı ve “… (arapça ve latince karakterlerle) şekil”, “…”, “…” ibarelerinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 29, 30, 31, 43.sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, taraf markaları 29 ve 30. Sınıf emtialar ile 31. Sınıftaki “İşlenmemiş tarım ve bahçecilik ürünleri, tohumlar. Ormancılık ürünleri. Canlı hayvanlar (kuluçkalık yumurtalar, döllenmiş yumurtalar dahil). Canlı ve kurutulmuş bitkiler ve otlar. Hayvan yemleri. Malt (insan tüketimi için olmayan).” Emtiaları açısından birebir aynı ya da aynı tür malları kapsamaktadır. Keza yine dava konusu marka kapsamında 30. Sınıfta yer alan mallar ile davacı yana ait 43. Sınıftaki “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” arasında da benzerlik düzeyinde bir ilişki bulunmaktadır. Her ne kadar 43.01. Sınıftaki emtialar yönünden amaç tüketiciye bir mal değil hizmet sunulması olup tüketicinin de bu yerlere gittiğindeki beklentisi, arzu ettiği markaya ilişkin bir ürünü satın almak değil, hizmet görmek ise de günümüzde özellikle yiyecek ve içecek servisi alanında, bu hizmeti veren işletmelerce verilen hizmetin bir parçası olarak kendi ürettikleri ürünlerin satışı da gerçekleştirilmekte ve bu işletmeler kendi hizmet markalarını taşıyan ambalajları, karton kutuları, karton bardakları kullanmak suretiyle tüketiciye al-götür servis şeklinde sunum sağlayabilmektedir. Bu durumda, genel olarak 30.sınıf gıda emtialarının 43.01. gruptaki yiyecek ve içecek sağlanması hizmetinin bir parçası olarak tüketiciye sunulması mümkündür. Bu çerçevede davacı markasının kapsamında yer alan 43. sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” dava konusu marka kapsamında yer alan 30. sınıftaki emtiaların genel olarak satışına/ sunumuna/servisine ilişkindir. Bu hizmetin sunumu ile davalının emtiaları birbiri ile hem bağlantı, hem de rekabet halindedir. Bu nedenle emtialar ile hizmetler açısından benzerlik bulunmaktadır. Örneğin yukarıda belirtilen emtiaların tüketiminin endüstriyel kavrama dönüştüğü günümüzde, insanlar aldıkları ürünleri zaman zaman kafe ya da restoran hizmetlerindeki gibi oturarak tüketme eğilimindedir Dolayısıyla 30.sınıftaki gıda ürünleri ile 43.01 “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” arasında günümüz koşullarında birbirlerini tamamlama şeklinde dolaylı bir ürün – hizmet ilişkisi bulunmaktadır. Bununla birlikte başvuruda 31. Sınıfta yer alan “Evcil hayvanlar için alta serilen maddeler; kedi kumu” emtiaları bakımından ise taraf markaları arasında herhangi bir benzerlik ilişkisi mevcut olmayıp söz konusu mallar açısından taraf markalarının farklı ihtiyaçlara yönelik, farklı satış, sunum ve dağıtım kanalları bulunan, birbiri ile ilişkilendirilebilir mahiyette olmayan mal ve hizmetleri kapsadıkları tespit edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…+şekil” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak ve dava dilekçesinde bahsi geçen markaların standart karekterle yazılı “… (arapça ve latince karakterlerle) şekil”, “…”, “…” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka incelendiğinde başvuruya konu görselin, ağaç şeklinde bir logonun üzerine yazılmış “…” kelimesi ve en alt kısımda oldukça küçük karakterler yazılmış Arapça kelimelerden oluştuğu görülen bu bileşke markanın, hakim sözcük unsurunun “…” ibaresi olduğu, markadaki ağaç figürünün ayırt ediciliği yüksek olmayan, mutat bir ağaç görselinden esinlenilerek oluşturulduğu, en alt kısımda yer alan Arapça harflerin, ülkemiz ortalama tüketicisi açısından ilk anda ikincil planda kalacak bir unsur olduğu, dolayısıyla tüketicinin şekil ve sözcük unsurundan oluşan bu markayı üçüncü kişilere aktarımında öncelikle dikkate alacağı ve markanın asli unsuru olarak algılayacağı ibarenin “…” kelimesi olduğu, anılan kelimenin bütün olarak bir anlamı bulunmadığı, “…” kelimesinin dilimizde yine tek başına bir anlamının da bulunmadığı, dolayısıyla tüketici için anılan ibarenin bütün olarak bir kişi soy ismi şeklinde algılanma ihtimalinin de kuvvetle muhtemel olacağı sonucuna varılmıştır.
Davacı yana ait gerekçe markalar ise “… (arapça ve latince karakterlerle) şekil” ve “…” şeklindeki markalardır. Bu markalardan markası düz bir sözcük markası olup “…” ibaresinin dilimizde bilinen somut bir anlamı bulunmamaktadır. Davacı yanın diğer markaları görselin üst kısmında siyah bir logo içerisine beyaz renkte yerleştirilmiş bir insan görseli figürü, bu logonun hemen altında Arapça harflerle yazılmış bir ibare ve en altta ise yine “…” kelimesinin yer aldığı, tüketicinin Arapça harfleri, “…” kelimesinin karşılığı olarak yorumlayacağı, bu haliyle davacı markalarının esas unsurunun “…” kelimesi olarak algılanacağı sonucuna varılmıştır. Bu tespitler neticesinde değerlendirilmesi gereken husus, ortalama bir tüketicinin, taraf markaları ile aynı anda ya da farklı zamanlarda karşı karşıya kaldığı bir durumda, işaretler arasında ilişkilendirme ihtimali dahil herhangi bir yanılgı yaşayıp yaşamayacağıdır.
Dava konusu marka yukarıda da belirtildiği üzere genel anlamda yeşil rengin tonları ile oluşturulmuş bir ağaç figürüne ve bu ağaç figürünün üst kısmında konumlandırılmış, yine yeşil renklerde “…” ibaresinden ve en alt kısımda ise markanın bütünsel algısına etkisi olmadığı düşünülen Arap harfleri ile yazılmış bir ibareden oluşmaktadır. “…” kelimesi dokuz harften oluşmakta olup “at-ttar-oğlu” şeklinde üç hecede telaffuz edilmektedir. Davacı yanın markalarının esas unsuru olan “…” kelimesi ise yedi harften oluşmakta olup “a-lat-tar” şeklinde telaffuz edilmektedir. Uygulamada da kabul edildiği üzere markaların başlangıç seslerini oluşturan ibareler normal şartlarda tüketicinin daha fazla dikkat edeceği kısımda yer almaktadır. Nitekim tüketicinin davranışsal tecrübeleri de göstermektedir ki tüketiciler markaların başlangıçlarında yer alan ilk unsurlara, soldan sağa okuma alışkanlığı nedeniyle, daha fazla odaklandıkları sonucuna varılmıştır.
Bu bağlamda taraf markaları arasında fonetik açıdan salt ortak mahiyette harf kullanımından kaynaklı bir benzerlik var ise de bu benzerliğin bütünsel nitelikte son derece zayıf mahiyette olduğu düşünülmektedir. Keza yine taraf markaları arasında bu haliyle görsel anlamda hiçbir benzerlik bulunmadığı gibi markaların esas unsurlarını oluşturan sözcüklerde ortak kullanımı bulunan sesli ve sessiz harfler yer almakla birlikte bu harflerin dizilimlerinin oluşturduğu bütünsel algılarda “…” ve “…” ibarelerinin gerek fonetik, gerekse de görsel açıdan birbiri ile ilişkilendirilebilir olmadığı kanaatine varılmıştır.
Kavramsal olarak da dava konusu marka ile karşı karşıya kalan bir tüketicinin anılan ibareye somut bir anlam yüklemesi mümkün değil ise de sonunda yer alan “oğlu” kelimesi ve yine “…” ön sesinin dil bilgisi kurallarına uygun telaffuzu nedeniyle, kelimeyi bütün olarak bir kişi soy adı şeklinde algılayacağı düşünülmekteyken, davacı yan markalarının tüketicide bırakacağı algı yabancı kökenli bir kelime algısından ibaret olacaktır. Bu haliyle taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldıklarında görsel, işitsel ve kavramsal unsurların hiçbiri açısından, tüketicinin, işaretler arasında yanılgı yaşayabileceği mahiyette bir benzer algı ediniminin somut olayda olmadığı kanaatine varılmıştır.
Nitekim taraf markalarının ilgili tüketici kitlesi her ne kadar ortalama dikkat ve özen seviyesinde kimseler olacak ise de söz konusu kitlenin ‘aceleci bir geri zekalı’ değil, aksine ‘makul seviyede bilgilenmiş, özenli ve dikkatli tüketiciler oldukları, bu bağlamda her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin bulunmayacağı, aksinin hayatın olağan akışına ve normal hayat tecrübelerine de aykırı olacağı, esasen gerçekçi bir yaklaşım da olmayacağı, zira bu iki işareti karıştıracak olan kişilerin ortalama tüketici olarak nazara alınmasının olanaksız olduğu, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturması mümkün değildir. Dolayısıyla işaretler arasında yalnızca ortak harflerin kullanılmış olunması, bu durumun bütünsel algıda oluşan farklılığa üstün tutulması sonucunu doğurmayacağı ve karşılaştırılan işaretlerin tüketiciler tarafından birbirinden bağımsız iki ayrı marka olarak algılanacakları değerlendirilmektedir. Tüketicinin dava konusu gibi bir marka ile karşılaştığında, bu markanın içerisinden “…” ibaresini oluşturan harfleri çekip çıkarması ve algısını bu kısım üzerine yönlendirmesini tetikleyecek bir durumun somut olayda olmadığı kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak her ne kadar taraf markaları arasında 29, 30, 31. sınıftaki bir kısım mal ve hizmetler bakımından aynı, aynı tür ya da benzerlik düzeyinde bir ilişki mevcut ise de taraf markalarını oluşturan işaretlerin bütünsel algıları itibariyle birbirlerinden görsel, işitsel ve kavramsal olarak somut bir biçimde farklılaştıkları, ilgili tüketici kitlesinin dava konusu markayı gördüğünde, markayı unsurlarına ayırarak, zihnine daha önceki tarihli davacı markalarını getirmeyeceği, markaların birbirlerinin serisi/devamı olarak algılanmayacakları, ilgili tüketicilerin her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin bulunmayacağı, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı, işaretler arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalinin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük talebi açısından; taraf markalarının benzer olmaması ve 6769 sayılı SMK’nın 6/1 bendi anlamında iltibas tehlikesinin mevcut olmaması nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4- Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5- Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı diğer davalının yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.17/02/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.