Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/204 E. 2022/94 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/204
KARAR NO : 2022/94
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 02/07/2021
KARAR TARİHİ : 31/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 31/03/2022
DAVA:
Davacı vekili 02/07/2021 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarıyla, müvekkilinin TÜRKPATENT nezdinde 2020/61122 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun TÜRKPATENT resmi markalar bülteninde yayınlandığını; davalı şirketin 2016/35871, 2015/25523 sayılı ve “…”, “… akademi” ibareleri markalarını gerekçe göstererek yaptığı itirazın kabulüne karar verilerek başvurunun reddedildiğini, bu ret kararına karşı müvekkilin yeniden inceleme taleplerinin bu kez TÜRKPATENT … sayılı YİDK kararı ile nihai olarak reddedildiğini, oysa davacının kuruluşundan bu yana ortak sağlık güvenlik birimi sektöründe, kurum ve kuruluşlara iş sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri sunan bir firma olduğunu, dava konusu edilen markasında geçen “OSGB” ibaresinin bu anlama geldiğini, davacının dava konusu edilen marka başvurusunun davalı TÜRKPATENT tarafından diğer davalı firmanın itirazları üzerine reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, zira davacının ticari faaliyetlerini gerçekleştirdiği sektör ile davalı firmanın ticari faaliyette bulunduğu sektörün farklı olduğunu, dolayısıyla taraf markalarının karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, uyuşmazlığa konu “…” ibaresinin Türkçe’deki yerleşik anlamı nedeniyle ayırt edici niteliği düşük bir ibare olduğunu ve herkes tarafından marka olarak tescil edilebildiğini, nitekim “…” esas unsurlu birçok markanın davalı TÜRKPATENT nezdinde farklı kişi ve kuruluşlar adına tescilli olduğunu, davalı firmanın böyle ayırt ediciliği zayıf bir ibareyi kendisine marka olarak seçmiş olmasının sonuçlarına katlanması gerektiğini, taraf markalarındaki şekil, renk ve ilave kelime unsurlarının işaretlerin yeterli ölçüde farklılaşmasını sağladığını, dolayısıyla taraf markalarının birbirlerine benzemediğini, her iki tarafın markalarını taşıyan ürünlerin de dikkat düzeyi yüksek, bilinçli tüketiciye hitap ettiğini belirterek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptale karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili cevap dilekçesinde özetle; taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, davacının marka başvurusunun reddedildiği hizmetler açısından, taraf markalarının aynı veya ilişkili hizmetlerde kullanılacağını, karşılaştırılan markalarda esas unsurun birebir aynı “…” ibaresi olduğunu, tarafların faaliyet alanlarının farklı olmasının markaların kapsamına giren emtiaların benzerliğine bir etkisinin olamayacağını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde; davalının 1980’li yıllarda başlayan faaliyetlerini Zorlu grup şirketleri bünyesinde devam ettirdiğini ve ev tekstili sektörünün lider kuruluşları arasında yer aldığını, davalının faaliyetlerinde kullandığı “…” markasının tanınmış bir marka olduğunu, bu tanınmışlığın TÜRKPATENT nezdinde de T/00100 no. tahtında sicile şerh edilmiş olduğunu, davalının “…”lı seri markalar yarattığını, marka tescil taleplerinde talep sahibinin faaliyet gösterdiği iş alanlarının değil markanın kapsamına alınmak istenilen emtiaların dikkate alındığını, davacının markasında geçen “OSGB” ibaresinin ayırt edici niteliğinin bulunmadığını, bu yüzden davacının dava konusu edilen markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, davacının iddia ettiğinin aksine, davalı TÜRKPATENT’in davalı firmanın “…”lı markalarına dayalı olarak başkalarının “…”lı marka başvurularına karşı dosyaladığı itirazları kabul ettiğini ve zaten de bu tür uyuşmazlıklarda markaların karıştırılma ihtimali olduğu hususunda inşa olunmuş birçok emsal mahkeme ve Yargıtay kararı bulunduğunu, huzurdaki davaya konu TÜRKPATENT YİDK kararının da bu kararlar ile uyumlu olduğunu beyan ederek, davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER :
Mahkememizce tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, davaya konu TÜRKPATENT YİDK’nun … sayılı kararı ile davacıya ait kod nolu marka başvuru dosyası ve davalı şirkete ait marka tescil belgeleri getirtilmiş, taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, çözümü teknik ve özel bilgiyi gerektirdiği düşünülen konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan rapor dosyadaki kanıtlarla tutarlı, delillerin değerlendirilmesi aracı olarak denetim ve hüküm kurmaya elverişli kabul edilmiştir.
GEREKÇE:
Uyuşmazlıgın Tespiti ve Uygulanacak Hükümler, Delillerin Tartışılması ve Kabul
Dava, Türk Patent YİDK’nun … sayılı kararının iptali ile marka başvurusunun tescili istemine ilişkindir. YİDK kararının davacı başvuru sahibine 03/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, 02/07/2021 tarihinde açılan davanın, 5000 sayılı kanunun 15/c maddesinde belirlenen iki aylık hak düşürücü süre içerisinde olduğu anlaşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Mahkememize uzman bilirkişi heyetinden alınan 20/12/2021 havale tarihli raporda konu ayrıntılı irdelenmiş olup özetle; “…Karşılaştırılan markaların/işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğu, davacının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm hizmetler açısından emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, (1) ve (2) nolu bentte yer alan sebeplerden dolayı, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma/iltibas ihtimalinin bulunduğu, dava konusu edilen 29.04.2021 tarihli ve … sayılı YİDK kararının, bu değerlendirmeler ile çelişmediği/uyumlu olduğu…” ifade edilmiştir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; Karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre dava konusu başvuru’nun “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 44, 45. sınıftaki “44 İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri. 45 İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri.” mal ve hizmetlerden meydana geldiği itiraza mesnet markaların “…”, “… akademi” ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 01, 02, 03, 04, 05, 06, 07, 08, 09, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 33, 34, 35, 38, 40, 41, 42, 43, 44, 45. sınıflardaki bir kısım mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davacının markasının reddedildiği tüm hizmetler açısından, emtia ayniyeti şartının gerçekleştiği, bu hizmetlerin hitap ettiği ortalama alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyelerinin ise nispeten yüksek olduğu kanaatine varılmıştır.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “…” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markaların standart karekterle yazılı “…”, “… akademi” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Dava konusu marka ile itiraza mesnet markalar arasında yapılan karşılaştırmada; karşılaştırılan işaretler renk, şekil ve kelime unsurlarını haiz karma markalardır. Davacının markasında lacivert renkli harflerle ve büyük puntolarla işaretin orta yerine yazılmış olan “…” ve “OSGB” ibarelerinin üst kısmına altın sarısı renginde basit bir … şekli konuşlandırılmış ve işaretin alt kısmına da, nispeten çok küçük puntolarla “OSGB” ibaresinin açılımı olan “ortak sağlık güvenlik birimi” yazılmıştır. Davacının markasında kullanılmış olan “OSGB” kısaltması ile bunun açılımına denk gelen “ortak sağlık güvenlik birimi” kelime öbeği, yerleşik/bilinen anlamları olan, tasviri/tanımlayıcı ibarelerdir ve markasal hüviyette ayırt edici niteliği haiz olmadıkları için bir markada ancak bir esas unsurun yanında yan/yardımcı unsur olarak yer alabilirler. Zira; teknik/harcıâlem birer anlamı olan söz konusu kelime öbeği ve kısaltmanın tek başlarına marka olarak tescili mümkün değildir. Ayrıca; davacının markasında kullanılmış olan ve özel bir kompozisyonu/yaratımı haiz olmayan, alelade … şeklinin de markanın esas unsuru olmadığı değerlendirilmektedir, zira; böyle, basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla yazılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, marka hukukundaki yerleşik görüşe göre, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Sonuçta; dava konusu edilen işarette kullanılan ve işaretin ayırt ediciliğine katkısı bulunmayan veya düşük olan, yerleşik/bilinen anlamlı tasviri/tanımlayıcı kelime öbeği ve bunun kısaltması ile basit şekil unsurundan ziyade markayı ayırt etmeye yarayan/esas unsur olmaya en müsait/yatkın ibarenin, işarette büyük puntolarla yazılmış olan “…” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalının karma markalarında ise, “…” ibaresi, davacının markasında olduğu gibi, yerleşik/bilinen bir anlamı olan “akademi” ibaresiyle birlikte veya tek başına, büyük ve kalın beyaz renkli harflerle, kenarları gri ortası kırmızı renkte ve dalgalı şekilde dörtgen bir zemin üzerinde kullanılmıştır. Bu işaretlerde de, tasviri/tanımlayıcı “akademi” kelimesinden ve ayırt ediciliği oldukça düşük zemin kompozisyonundan ziyade, “…” ibaresinin markaların esas unsuru olduğu sonucuna varılmıştır.
Karşılaştırılan markalarda esas unsur olarak kullanılmış “…” ibaresinin ortaklığının markaları birbirleriye benzer kıldığı değerlendirilmekle birlikte, bu ibarenin yerleşik anlamından dolayı bir markada tek başına esas unsur olarak himaye görüp göremeyeceği hususu, somut uyuşmazlıkta önem arz eden bir husustur. Zira; “…” kelimesinin, Türkçe’de yerleşik “soyluluk, iktidar, güç veya hükümdarlık sembolü olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık” anlamı vardır ve bu anlam, davalının markasında kullanılmış olan “… şekli” tali unsuruyla da pekiştirilmiştir. Bu anlamı itibariyle “…” ibaresi, markasal hüviyette soyut ayırt ediciliği düşük/zayıf bir kelimedir. Böyle ayırt edici niteliği zayıf olan ibareleri marka olarak seçen kişilerin bunun sonuçlarına katlanmak yani o tanıtma işaretinin bazı tedbirler alınmak ve ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğu, böyle ibareleri içeren markalarda ayırt ediciliği düşük olan örtüşen bileşenlerden ziyade diğer unsurlara yönelmek gerektiği yönünde doktrinde ve Yargıtay Kararları’nda yerleşmiş bir görüş bulunmaktadır. Bununla birlikte; zayıf/ayırt edici niteliği düşük ibareleri ihtiva eden markaların da, zamanla reklam ve yaygın kullanım yoluyla daha yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşabileceği, hem öğreti hem Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. Buna özellikle zayıf unsurlardan oluşan markaların seri marka olarak ve yaygın şekilde kullanıldığı durumlarda rastlanmaktadır. Böyle durumlarda her ne kadar marka zayıf bir unsur içermekteyse de, herhangi bir zayıf markanın aksine koruma kapsamının genişlediği kabul edilmektedir. Dava konusu somut olayda; davalının “…” çatı markasını ev tekstili sektöründe uzun yıllardır yoğun ve yaygın bir biçimde kullandığı ve dahi tanınmış marka haline getirdiği, davalının dava dosyasına sunduğu yargı kararlarından ve bu markanın TÜRKPATENT nezdinde T/00100 sayı ile tescilli kayıttan anlaşılmaktadır. Yani; davalının dava dosyasına sunmuş olduğu belge ve delillerden, davalının “…” ibaresinden bir “seri marka” yarattığı ve bu ayırt ediciliği zayıf ibareye, markasal hüviyette, ilaveten korunması gereken ekonomik bir değer kattığı, söylenebilmektedir. Dolayısıyla, somut olayda “…” ibaresinin “ayırt ediciliği zayıf” bir ibare olmasından dolayı, davalının markalarının korunmasının “normal” markalardan daha düşük olacağının ve davalının bu ibareye ilaveler yapılmak suretiyle hafifçe değiştirilmiş şeklinin başkaları tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğunun söylenmesi mümkün görülmemiştir.
Sonuç olarak; taraf markalarında birebir ortak olan “…” ibaresinin mevcudiyetinin, bu ibarenin karşılaştırılan markalarda esas unsur konumunda bulunması nedeniyle, markaları görsel açıdan benzer kıldığı kanaatine varılmış, taraf markalarında geçen tasviri/ tanımlayıcı/ yan kelime unsurlarının ve şekil/zemin şekli renkli kompozisyonların varlığının, bu benzerliğin aşılması için yeterli bir farklılık/ayırt edici nitelik olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.
Ayrıca potansiyel müşteriler daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak (imperfect collection) tekrar marka tercihi yapacaklarından markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacaklardır. Davalının “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları “görsel açıdan benzer bulması ve karıştırması” ihtimalinin ortaya çıkacağı kanaatine varılmıştır.
Görsel açıdan ortaya çıkan bu benzerlik, duyusal/işitsel/fonetik açıdan bakıldığında da aynı sonucu vermektedir. Taraf markalarının esas unsuru olan kelimelerinin birebir aynı olması, markaların okunuşlarını, kulakta bıraktıkları “tını”ları işitlsel açıdan da yakınlaştırdığı kanaatine varılmıştır.
Karşılaştırılan markaların anlamsal açıdan değerlendirilmesinde; markalarda geçen tasviri/yan unsurların dışında markalarda esas unsur olan “…” ibaresinin yukarıda değinilen anlamı nedeniyle markaların tüketici zihninde ilk anda uyandırabilecekleri algının da farklı olmadığına kanaat getirilmiştir.
Bütün bunlara göre; somut olayda, davacının markası ile red kararına mesnet alınan davalı markaları arasında görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzerlik olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Somut olay açısından bakıldığında; taraf markalarında kullanılmış olan renk, şekil ve tasviri/tanımlayıcı kelime unsurlarının ve öbeklerinin varlığının, markaların esas unsuru olan “…” ibaresinin ortak olmasının yarattığı benzerliği ortadan kaldırabilecek nitelikte farklılıklar olarak nitelendirilmesi mümkün görülmemiştir. Davacının reddedilen markasının, davalının “seri marka” hüviyetini almış “…”lı markalarının bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu görülmektedir. Bu benzerliğin; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davalının “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…” ibaresini içeren markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması” ihtimalini doğuracağı sonucuna varılmıştır.
Ayrıca davacının markasının reddedildiği tüm hizmetler ile davalının redde mesnet markalarının kapsamına giren hizmetlerin birebir aynı olduğu da tespit edilmiştir. Her ne kadar bu hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyeleri nispeten yüksek de olsa, taraf markaları arasındaki görsel, işitsel ve anlamsal benzerlikler nedeniyle, bu hizmetlerde “…” ibaresinin/işaretinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davacının markasının, davalının markalarının kapsamına giren bu hizmetler açısından davalının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği sonucuna varılmıştır.
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; taraf markaları arasında görsel, işitsel, ve kavramsal açılardan benzerlik bulunduğundan ve markaların kapsamına giren/alınmak istenilen hizmetler de aynı olduğundan, davacının markasının reddedildiği tüm hizmetler yönünden markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunduğu, kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile 21,40 TL bakiye harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 31/03/2022
Katip …
¸

Hakim …
¸

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.