Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/2 E. 2021/93 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/2
KARAR NO : 2021/93

DAVA : Fikir Ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli.)
DAVA TARİHİ : 03/04/2012
KARAR TARİHİ : 25/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/03/2021
İDDİA:
Davacı vekili 03.04.2012 harç tarihli dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkilinin 1991 yılında halen çalıştığı Ankara Eğtim ve Araştırma hastanesinde asistanlık görevine başladığını, 1995 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eczacılık Bilimleri Merkezi’nin işbirliğiyle yaptığı araştırma sonucu “…” başlıklı tezi ile uzmanlık derecesi aldığını, söz konusu teze ilişkin sonuçların 1996 senesinde yurtdışında yapılan bir kongrede “…” başlığıyla, davalılardan … ve dava dışı yazarlar …, …, … ile birlikte sunumunu gerçekleştirdiğini; ilerleyen yıllarda yine aynı ekiple yaptığı çalışmayı 1999 yılında “…/ 4. Gelişmekte Olan Ülkelerde Toksikoloji Kongresi” kapsamında “…” başlığıyla davalılardan …, … ve dava dışı üçüncü kişiler …, …, …, …, …, … isimli yazarlarla sunduğunu;
Davacı müvekkilinin hakem olarak çeşitli dergilerde görev yapması nedeniyle pek çok yazı incelediğini ve bunlardan birinde kendi tezine ve bahsi geçen çalışmalara çok benzeyen iki yayının referans olarak kullanıldığını fark ettiğini, bu yayınlardan ilki olan“…” başlıklı ve davalılar …, …, …, … ve … ismini taşıyan makalenin, 2004 yılında yayınlanmış olduğunun, müvekkilinin uzmanlık tezi ve 1996 tarihli bildirisinden intihal suretiyle ve hiç bir atıf yapılmadan üretildiğini farkettiğini; yine “…” başlığı ve davalılar …, … ve … isimleri ile 2005 yılında bir dergide yayınlanan ikinci makalenin ise 1999 tarihli bildiriden izni olmadan intihal suretiyle oluşturulduğunu ve hiç bir atıf yapılmadığını; bunun üzerine müvekkilinin YÖK Başkanlığı ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığı’na, intihal hususunda şikayette bulunduğunu, yapılan değerlendirmeler neticesinde “intihal yapıldığı” sonucuna varıldığını;
Davalıların intihal suretiyle oluşturudukları yazıları anılan dergiler yanı sıra internet ortamında da pek çok sitede yayınladıklarını ve eserlere akademik özgeçmişlerinde dahi pek çok kez yer verdiklerini, eylemin süreklilik arz ettiğini belirterek, ihlal oluşturan makalelere internet ortamında erişimin engellenmesine; her bir makale yönünden 20.000 TL manevi tazminatın davalılardan zincirleme tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı … vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında; davanın öncelikle zaman aşımı nedeniyle reddi gerektiğini; davacının tıpta uzmanlık unvanını almak için hazırladığı 1995 tarihli tezinin, müvekkilinin doktora tezinin değişik bir uygulaması olduğunu, bu nedenle davacı tezini hazırlarken kendisine yardımcı olduğunu, esasen davacı tezinin genel bilgiler kısmı ile materyal ve metot bölümünü müvekkilinin hazırladığını, hiçbir şekilde davacının tezinden faydalanmadığını, özgeçmişinde ya da yaptığı bilimsel çalışmalarda bu tezi ve ihlale konu makaleleri göstermediğini, kaldı ki, davacının tezinin makaleye dönüştürülmediğini, yalnızca iki kongrede tebliğ olarak sunulduğunu;
Öte yandan, davalılardan …’ın 2003 yılında davacı tezinin benzeri bir çalışma yapmak üzere müvekkiline teklifte bulunduğunu, ancak zaten Profesör olması nedeniyle buna ihtiyaç duymamakla beraber anılan davalıya yardımcı olmak için kabul ettiğini, hatta davacı tezini fikir edinmesi için önerdiğini; intihal iddiasına konu her iki makalenin de davalı … tarafından hazırlandığını, müvekkilinin hiç bir katkısı olmadığı gibi, …’a makale ve yayını için onay ya da bir imza vermediğini;
Diğer taraftan intihal yapıldığı iddia olunan sonuçların kim yaparsa yapsın aynı çıkacağını, bunların bilimsel veriler olduğunu, bu bakımdan intihale konu makalede ulaşılan sonuçların davacı yan sonuçları ile aynı olmasının olağan olduğunu, müvekkilinin söz konusu makaleler yayınlanmadan çok önce profesör unvanını aldığını, … Komutanlığı tarafından hazırlanan raporda müvekkili tarafından yapılmış herhangi bir intihalin bulunmadığı yönünde karar verildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … ve vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında; davacının YÖK’e başvurduğu 10.12.2010 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar yaklaşık 16 ay geçtiğini, dolayısıyla dava tarihi itibariyle zaman aşımı ve hak düşürücü sürelerin geçtiğini, davanın öncelikle bu nedenle ve usülden reddine karar verilmek gerektiğini;
Esas yönünden ise, davacı tez çalışmasını gerçekleştirdiği yıllarda kendisinin de … Eczacılık Bilimleri Farmasötik Toksikoloji ABD ‘da asistan olarak görev yaptığını, asli görevleri yanında diğer anabilim dallarında hazırlanan tezlere ve bilimsel araştırmalara Laboratuvar analiz desteği sağladıklarını, davacıya da tezini hazırlama aşamasında hiçbir maddi menfaat ve çıkar gözetmeksizin, sadece bilimsel araştırmasını yapabilmesi için yardım ettiğini;
Laboratuvarda desteklenen bilimsel araştırma ve tezlerde genelde çalışmayı yapacak olan bilim adamının bir konuyu belirleyerek bölüm başkanının onayını aldığını, ortak çalışma planı ve analizlerin kararlaştırıldığını, klinisyenler tarafından Laboratuvara ulaştırılan kanların analizlerinin yapılarak, genellikle bir sınıflandırma, istatistik analiz yapılmadan tez sahibine verildiğini, bu ham sonuçların bir anlamı olmadığını; tez sahibinin ham sonuçları gruplandırıp istatistik verilere dönüştürdükten sonra yorumlarını yaptığını, ihtiyaç duyarsa laboratuvar ekibinden fikir alabileceğini, daha sonrasında bu veri ve yorumlardan hareketle bir bilimsel tez veya makale üretilebileceğini, açıklanan katkıları dolayısıyla makalede adlarına yer verildiğini, ancak makalede analiz, gruplandırma, istatistik, tablo ve verilerin ne şekilde kullanıldığını, gerçeğe uygunluğunu denetlemek gibi bir yola gitmelerinin fiilen imkansız olduğunu, bu konuda bilimsel araştırmayı yapan kişilere güven duymak dışında bir seçeneklerinin olmadığını;
Dava konusu somut uyuşmazlıkta da ihlal oluşturduğu idda olunan yayınları hazırlayanın diğer davalı … olduğunu, bu anlamda bölüm başkanı olan davalı … ile ortak bir planlama ve çalışma gerçekleştirdiklerini, laboratuar analizlerinin … Eczacılık Bilimleri Merkez Başkanlığı laboratuarında yapıldığını ve … tarafından sonuçların …’a verildiğini, daha sonra laboratuar ekibinin de içinde yer aldığı dava konusu olan bilimsel makalelerden birinin … diğerinin ise … tarafından yayınlandığını, söz konusu makalelerin hazırlanmasında veya herhangi bir aşamasında hiçbir katkısının bulunmadığını, … Komutanlığı tarafından yapılan incelemelerde kendisinin suçsuz bulunduğunu, ham nitelikteki sonuçların kimsenin inhisarına bırakılamayacağını, bu sonuçların yorumlanması neticesinde eser veya bilimsel makalelerin ortaya çıktığını, davacı yana ait eserde kendi hususiyetini kattığı alanların değil teknik analizlerin bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … ve … vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında; davacının tezine ilişkin laboratuar çalışmalarını … Eczacılık Bilimlerinde yaptığını, davacının intihal iddiasının mesnedini yayının kurgusu ve laboratuar sonuçlarının kullanılmasının oluşturduğunu, …’ın Biyokimya alanında uzman olması nedeniyle, hem corresponding author hem de sonuçların moleküler mekanizmalarının, uzmanlık alanıyla ilgili olarak kendisine verilen sonuçların değerlendirmesinde görev aldığını, davalı …’ın ise genel cerrahi uzmanı olarak çalışmaya uygun hastalardan kan aldırılması ve uygun koşullarda saklanmasını sağladığını, müvekkillerinin bu katkıları nedeniyle söz konusu makalelerde yazar olarak ifade edildiklerini, anılan yayınların kurgusunda literatürde kullanılan ve bilinen pek çok ifadenin kullanıldığını, davalılar … ve …’ ın yurt dışı yayınlarında da benzeri parametrelerin kullanıldığının görülebileceğini, taraflara ait yayınlarda hiç bir ortak cümle olmadığını, kullanılan hasta sayılarının farklı olduğunu, müvekkillerinin yayına yapmış oldukları katkı ve esere hususiyetlerini kattıkları parçalarla davacının iddiaları arasında bir örtüşme olmadığını,
Somut uyuşmazlıkta … Eczacılık Bilimlerinin katkısıyla yapılan multidisipliner çalışmada yayındaki sonuçlardan sorumlu kişilerin laboratuvar çalışmasını yapan ve yazar olarak yer alan kişilerin olacağını, müvekkillerinin ortak yapılan bir çalışmada, sorumlu olmadıkları bir bir alan ve kısımla ilgili intihal yaptığının iddia edilmesinin kötüniyetli bir yaklaşım olduğunu, yazarların katkılarının ve sorumluluklarının belli olduğunu;
Kaldı ki, sonuçların tek başına intihale konu olamayacağı, nitekim intihale konu makalenin yayınlandığı dergilerden … dergisinin yayın kurulunun da makalede intihal olmadığı yönünde görüş belirttiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … ve vekili cevap dilekçeleri ve aşamalardaki beyanlarında; davacının iddialarının aksine YÖK nezdinde verilmiş nihai bir karar bulunmadığını, … Etik Kurulu ve Akademi Kurulu tarafından verilen kararın iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde açılan davanın halen derdest olduğunu;
Davacının tezine ilişkin laboratuvar çalışmalarını … Eczacılık Bilimleri’nde yaptığını, intihal iddiasına konu “…” başlıklı yayında müvekkil ile birlikte …, …, …, M. … tarafından yapılan çalışmalara yer verildiğini ve birlikte yayınlandığını, yine iddiaya konu ikinci yayına ilişkin laboratuvar analizlerinin de davacı tezi ile aynı laboratuvarda ve aynı kişiler yani davalı … ve … tarafından yapıldığını, sözü geçen ikinci yayının ise müvekkili ile birlikte … ve … isimleri ile yayınlandığını,
Davacı yanın intihal iddiasının mesnedini, yayının kurgusu ve kullanılan laboratuvar sonuçlarının oluşturduğunu, oysa müvekkilinin her iki yayın ile ilgili giriş, tartışma ve referanslarda en ufak bir benzeşme, ortak cümle ya da referans olmadığını, davacı yanın konuyu tartışması, ulaştığı sonuçları yorumlaması, kullandığı literatürlerin farklılığı nedeniyle müvekkili yayınının farklı olduğunu, dava konusu yayınların kurgusunda tez ile çalışmayı birbirinden ayıran ve anestezist olarak müvekkilinin uyguladığı anestezinin farkını ortaya koyan unsurlar nedeniyle kurguyla ilgili intihalin kabul edilemeyeceğini;
Öte yandan müvekkilinin ortak yapılan bir çalışmada, sorumlu olmadığı bir bilim alanına ilişkin çalışma ve bölümlerden dolayı sorumlu tutularak intihal yaptığı iddialarının yerinde olmadığını, intihale konu her iki makaleye ilişkin analizlerle ilgili resmi laboratuvar kayıt defterinin bulunmadığını, müvekkilinin sorumluluğunun, gönderdiği kan örneklerinde ölçümleri yapan laboratuvardan verilen sonuçları klinisyen olarak yorumlamak ve literatürle karşılaştırarak makale hazırlamak olduğunu, bu bakımdan …’ın kan örneklerinin alınmasında, …’ın corresponding author olarak ve sonuçların moleküler mekanizmalarının değerlendirmesinde, müvekkilinin ise klinisyen ve yazar olarak yayındaki katkıları nedeniyle intihalin bulunmadığının açık olduğu, sonuçlar yönünden ise sorumlulukların davalılar … ve … üzerinde olduğunu, ancak sonuçların da tek başına intihale konu olmalarının mümkün olmadığını, çünkü herkes tarafından kullanılan bilimsel verilerin sahibinin hususiyetini taşır nitelikte olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA VE DELİLLER:
Mahkememizce ısrar edilen karar öncesinde tarafların sav ve savunmaları dinlenmiş, delilleri toplanmış; konunun teknik yönlerine ilişkin bilirkişi raporu ve itirazları karşılayan ek rapor alınmış; raporda ortaya konulan görüşlerin teknik yönünden mahkememizin ısrar edilen kararında ortaya konulan kabulü doğrultusunda yararlanılmış; bozma sonrası anılan gerekçe kapsamında aşağıda belirtilen nedenlerle bozma kararına direnilmek gerekmiştir.
BOZMA ÖNCESİ MAHKEMEMİZ GEREKÇESİ:
Mahkememiz bozma öncesi kararında, somut olaydan bağımsız olarak intihal ve iktibas serbestisini aşan şekilde kullanımın tespitine ilişkin ilkeler ortaya konulmuş, bu çerçevede, somut uyuşmazlık değerlendirilmiş ve “Davanın tüm davalılar adıyla yayınlanan “…” başlıklı 2004 tarihli makalenin davacının 1995 tarihli tez çalışması ve 1996’da yapılan aynı çalışmaya ilişkin poster bildiriden, yine davalılar …, … ve … isimleri ve “…” başlığı ile 2005 yılında yayınlanan makalenin ise davacının birlikte yazarı olduğu, 1999 tarihli poster bildiriden izni olmadan intihal suretiyle oluşturulduğu ve hiç bir atıf yapılmadığı iddiasına (vakıalarına) dayalı tecavüzün ref’i, manevi tazminat isteminden ibaret bulunduğu;
Somut olayda tartışılması gereken hususun davalılar tarafından yayınlanan iki adet makalenin davacıya ait daha önce yayınlanan tez ve poster bildirilerden iktibas serbestisinin aşılması ve atıf kurallarına uyulmadan yararlanılması ve yayımlanması suretiyle eser sahipliğinden doğan manevi ve mali haklara tecavüz eyleminin bulunup, bulunmadığından ibaret bulunduğu;.
Somut uyuşmazlığa konu olayda, davacının eser sahibi olduğu ihlale konu iki çalışmanın mevcut olduğu; bunlardan ilkinin, 1995 tarihli “…” isimli Uzmanlık Tezi olduğu. Tezin önsöz bölümünde, … Eczacılık Bilimleri Merkezi mensupları olarak davalılar … ve …’a teşşekkür edildiği, bunun nedeninin hastalardan alınan örneklerin davalıların çalıştığı birimde laboratuvar analizlerinin yapılması olduğu, bu hususun tez’in 33 sayfasında ‘Gereç ve Yöntem’ başlığı altında açıklandığı, esasen taraflar arasında bu konuda bir uyuşmazlık bulunmadığının anlaşıldığı;.
Bu kapsamda, davacı tez çalışması incelendiğinde, Tez’in adından da anlaşılacağı üzere, çalışmanın amacının volatil anestetiklerin, yani seçilmiş üç ayrı anastesi maddesinin, operasyon sırasında hastalara tatbiki nedeniyle, hastanın antioksidan savunma sistemine etkilerinin incelenmesinden ibaret olduğu; bu kapsamda, volatil anaestetiklerden …, … ve … uygulamasının antioksidan savunma sistemi enzimlerinden SOD ve GSHPx’a ve bunların kofaktörleri olan Se, …, …’ya hem plazma hem de eritrositlerdeki etkilerinin araştırılmasını hedeflendiğinin gözlenmekte olduğu (Tez, s. 2.);
İntihal değerlendirmesine ilişkin bölümde ayrıntılarıyla açıklandığı üzere, somut olayda, intihalin bulunup bulunmadığının tespitinde, öncelikle ön koşulun varlığı üzerinde durulmak gerektiği, bu kapsamda çekişmeli tezin davacıya ait bulunduğu, bir başka ifadeyle eser sahibinin davacı olduğu, tez çalışmasının FSEK md. 2 kapsamında ilim ve edebiyat eseri olduğu hususlarında bir çekişme olmadığı;
Zira davacı tezinin sahibinin hususiyetini taşıyan özgün bir bilimsel çalışma olduğu, bu kapsamda “anılan tez kitapçığının ana sayfasında davacı isminin bulunduğu, toplam 66 sayfadan ibaret olan söz konusu tezin içeriğinde davacı yanın sübjektif yorumlarının, bilimsel ve teknik değerlendirmelerin yer aldığı, birtakım deney sonuçlarını ihtiva eden tabloların, evrensel nitelikteki bazı terimlere ilişkin açıklamaların ve tez yazımında uyulması gereken kurallar nedeniyle birtakım standart kısımların (kaynakça vs.) bulunduğu; tez bütünsel olarak değerlendirildiğinde davacının birtakım bilimsel terimlerin ne olduğuna dair anlamsal açıklamaları haricinde, kendi görüş, yorum ve cümlelerinin de yer aldığı, tez kapsamında yer verilen deneylerin yazarın kendi oluşturduğu denek grubu üzerinde, kendi belirlediği zamanlarda ve şartlarda gerçekleştiği, sonuç ve değerlendirmelerinin de bunun neticesinde yapıldığı, bu nedenle anılan tezin meydana getiren kişinin şahsi hususiyetini taşıyan nitelikte bir çalışma olduğu, sonuç olarak 5846 s Kanunun 2. maddesinde belirtilen “Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler” kapsamında olmak üzere “ilim ve edebiyat eseri” olarak değerlendirilmesi gerektiğinin” bilirkişi raporuyla isabetli olarak tespit edildiği;.
Diğer taraftan, 5846 sayılı Kanun’un 8/1 maddesi uyarınca, bir eserin sahibinin, onu meydana getiren kimse olduğu, bu bağlamda davacı tezi üzerindeki eser sahipliğinin davacı yana ait olduğunun da kuşkusuz bulunduğu, esasen bu konuda taraflar arasında bir çekişme olmadığı;
Gerçektende, davacının tezinde, hususiyetini yansıtan asıl özgün kısmın, 33-56. sayfalar arasındaki deneysel çalışmanın yöntem, gereç, bulgular, bu bulguların sınıflandırılması, tablo ve grafik anlatımlara dönüştürülmesi ile tartışma ve sonuç bölümlerinden oluştuğu, özgünlüğü kuşkusuz bulunan bu kısmın gerek anlatım biçimi ve gerekse içerik olarak korunması gerektiği;
Buna göre, davacı hususiyetini en yoğun biçimde yansıtan tezin bu bölümünde, gereç olarak, 11’er kişiden oluşan 20-60 yaş aralığındaki 3 ayrı hasta grubu üzerinde anastezik ajan olarak tercih edilen Halotan, … ve … anestezikler kullanılmak suretiyle, operasyondan 1 saat önce, operasyondan 1 saat sonra, 1 gün sonra ve 3 gün sonra olmak koşuluyla, muhtelif zamanlarda alınan kanlar, bu kanların … Eczacılık Bilimleri Merkez Başkanlığı Farmasotik Toksikoloji ABD laboratuvarında belirli cihaz ve maddelerle yapılan analizlerin kullanıldığı; SOD miktarının, Sun ve arkadaşlarınca tarif edilen; GSHPx aktivite tayini ve Se miktarının Pleben ve arkadaşlarınca tarif edilen; … ve … miktarının … ve arkadaşlarınca tarif edilen yöntemle belirlendiği, istatistiki değerlendirmede, … eşleştirilmiş iki örnek testine uygun yapıldığı; buna göre elde edilen bulguların tablo ve grafik olarak çalışmaya yansıtıldığı, bu analizlerin 48-55. sayfalarda tartışıldığı ve sonuçların açıklandığı, özetle, … ve … ajanlarının membran hasarı oluşturacak boyutta serbest radikal üretimine sebep olarak, hastaların antioksidan savunma sistemlerini etkilediği, ancak … ajanında serbest radikal üretiminin, membran hasarı oluşturacak boyuta ulaşmadığı saptanmış, bu sonuçlar üzerinden bilimsel görüş ve öneriler oluşturulduğu; diğer taraftan, Davacı uzmanlık tezinin, bir sayfalık İngilizce özetinden ibaret bir poster bildiri olarak, 1996 senesinde ‘…’ adlı yurtdışında yapılan bir kongrede “…” başlığıyla ve davacı yanında, davalı … ve dava dışı yazarlar …, …, … adlarıyla sunumunun yapıldığı ve yayımlandığı;
Nitekim somut olayda davacının tezinde, hususiyetini yansıtan asıl özgün kısmın, 33-56. sayfalar arasındaki deneysel çalışmanın yöntem, gereç, bulgular, bu bulguların sınıflandırılması, tablo ve grafik anlatımlara dönüştürülmesi ile tartışma ve sonuç bölümlerinden oluştuğu, özgünlüğü kuşkusuz bulunan bu kısmın gerek anlatım biçimi ve gerekse içerik olarak korunması gerektiği;
Buna göre, davacı hususiyetini en yoğun biçimde yansıtan tezin bu bölümünde, gereç olarak, 11’er kişiden oluşan 20-60 yaş aralığındaki 3 ayrı hasta grubu üzerinde anastezik ajan olarak tercih edilen Halotan, … ve … anestezikler kullanılmak suretiyle, operasyondan 1 saat önce, operasyondan 1 saat sonra, 1 gün sonra ve 3 gün sonra olmak koşuluyla, muhtelif zamanlarda alınan kanlar, bu kanların … Eczacılık Bilimleri Merkez Başkanlığı Farmasotik Toksikoloji ABD laboratuvarında belirli cihaz ve maddelerle yapılan analizlerin kullanıldığı; SOD miktarının, Sun ve arkadaşlarınca tarif edilen; GSHPx aktivite tayini ve Se miktarının Pleben ve arkadaşlarınca tarif edilen; … ve … miktarının … ve arkadaşlarınca tarif edilen yöntemle belirlendiği, istatistiki değerlendirmede, … eşleştirilmiş iki örnek testine uygun yapıldığı; buna göre elde edilen bulguların tablo ve grafik olarak çalışmaya yansıtıldığı, bu analizlerin 48-55. sayfalarda tartışıldığı ve sonuçların açıklandığı, özetle, … ve … ajanlarının membran hasarı oluşturacak boyutta serbest radikal üretimine sebep olarak, hastaların antioksidan savunma sistemlerini etkilediği, ancak … ajanında serbest radikal üretiminin, membran hasarı oluşturacak boyuta ulaşmadığı saptanmış, bu sonuçlar üzerinden bilimsel görüş ve öneriler oluşturulduğu; diğer taraftan, Davacı uzmanlık tezinin, bir sayfalık İngilizce özetinden ibaret bir poster bildiri olarak, 1996 senesinde ‘…’ adlı yurtdışında yapılan bir kongrede “…” başlığıyla ve davacı yanında, davalı … ve dava dışı yazarlar …, …, … adlarıyla sunumunun yapıldığı ve yayımlandığı;
Davacı tezinden istifade edilerek ve intihalen oluşturulduğu iddia olunan ve üzerinde tüm davalıların isimlerinin yazar olarak bulunduğu çalışmanın ise,“…” başlıklı, İngilizce olarak 2004 yılında “… Vol 102” isimli derginin 105 ile 112. sayfalarında yayımlanan makale olduğu; bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, makale birtakım bilimsel tespit, veri ve değerlendirmelerin yanı sıra, yazarlarının hususi görüşlerini, cümlelerini, ifadelerini, değerlendirmelerini içermekte olup, davacı eserinden bağımsız yaratılmış veya davacı eserinden istifade edilmekle beraber, ondan bağımsızlaşmış ise, 5846 s. kanun kapsamında “eser” mahiyetinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği; ne var ki, bu hususun, taraf tez ve makalelerinin intihal yönünden kıyaslanmasından sonra ulaşılabilecek bir sonuç olduğu;
İntihal değerlendirmesine ilişkin ortaya konulan ilke ve kıstaslar çerçevesinde yapılan kıyaslama ve incelemede, öncelikle, davacının “…” isimli 1995 tarihli tezinden davalıların habersiz olduğundan söz edilemeyeceği; her ne kadar, makaleyi kaleme alan davalı … ve vekili, davacının tezine ilişkin laboratuvar çalışmalarını … Eczacılık Bilimleri’nde yaptığını, intihal iddiasına konu “…” başlıklı yayına ilişkin analizlerin de davacı tezi ile aynı laboratuvarda ve aynı kişiler, yani davalı … ve … tarafından yapıldığını, benzerliğin, anılan davalılar tarafından verilen laboratuvar sonuç ve analizlerinin hatalı bir şekilde (ve muhtemelen davacınınki ile aynı sonuçların) verilmesinden kaynaklandığını savunmuş ise de, bu savunmaya itibar edilmesinin mümkün olmadığı;. gerçekten de, davalı … aşamalardaki savunmalarında, “davalılardan …’ın 2003 yılında davacı tezinin benzeri bir çalışma yapmak üzere teklifte bulunduğunu, ancak zaten Profesör olması nedeniyle buna ihtiyaç duymamakla beraber, anılan davalıya yardımcı olmak için kabul ettiğini, hatta davacı tezini fikir edinmesi için önerdiğini; intihal iddiasına konu her iki makalenin de davalı … tarafından hazırlandığını” beyan ettiği; dolayısıyla, 2004 tarihli intihale konu makalenin yazılmasından önce, davacının tezine davalıların erişmekle kalmayıp, ondan yararlandıkları, bağımsız ve öncekinden habersiz yaratılmış bir makaleden söz edilemeyeceği, intihal değerlendirmesinin illiyet bağı koşulunun mevcut olduğu;
Öte yandan davacı tezinin öz ve şekil olarak daha yoğun hususiyet taşıyan gereç ve yöntem, tartışma va sonuca ilişkin bölümleri dikkate alındığında, Tez’de ASA 1 grubu olarak tanımlanan hasta grubundan, 20-60 yaş aralığına sahip, sigara ve alkol kullanmayan, ilaç alışkanlığı olmayan, 33 bayan hasta üzerinde, 11’erli 3 gruba ayrılmaları neticesinde, 1. grubun …, 2. grubun …, 3. grubun … ajanları kullanılarak anestezinin uygulandığı; hastalardan operasyondan 1 saat önce, 1 saat sonra, 1. günde ve 3. günde kan örnekleri alındığı; istatistiki değerlendirmenin … eşleştirilmiş ikili örnek testi ile yapıldığı; soğuk santrifüjde 5.000 devir/dakika hızında plazma ve eritrositlerine ayırmak suretiyle gerçekleştirildiği;
İntihale konu olan davalılara ait makale incelendiğinde de şaşırtıcı bir şekilde, gereç ve yöntem bölümünde belirtildiği üzere; ASA 1 grubu olarak tanımlanan gruptan, 20-60 yaş aralığına sahip, çalışma öncesinde NSAİİ ya da antioksidan kullanmayan, açık karın cerrahisi geçirmeyen, tütün, alkol veya ilaç bağımlısı olmayan, 33 hasta üzerinde, hastaların 11’erli 3 grubu ayrılmaları neticesinde, 1.grubun Halotan, 2. grubun … ve 3. grubun Isofluran anesteziklerin kullanılması suretiyle anestezi uygulandığı; hastalardan indüksiyon öncesi 1 saatte, sonraki 1 saatte, 1. günde ve 3. günde kan örnekleri alındığı, soğuk santrifüjde 3.500 devir/dakika hızında plazma ve eritrositlerine ayrıldığı; istatistiki değerlendirmenin … eşleştirilmiş ikili örnek testi, Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis tek yönlü varyans analizi testleri kullanılarak hazırlandığı;
Bu kıyaslamadan da görülebileceği üzere, her iki çalışmada da tamamen aynı gereç ve yöntemlerin kullanıldığı, esasen bu konuda herhangi bir şüphe bulunmadığı, davalıların önce daha yüksek sayıda denek üzerinde çalışma gerçekleştirme amacında oldukları, ancak daha sonra sayıyı rastlantı olarak kabul edilemeyecek biçimde, davacının denek sayısı ile aynı, yani 33 olarak belirledikleri, yine davacı ile benzer şekilde 11’erli 3 grup halinde testlerin gerçekleştirildiği, ayrılan bu grupların tamamen rastgele şekilde belirlendiği, testler için aynı yaş aralığında denek grubunun tercih edildiği, kök raporda belirtildiği üzere, her ne kadar 20-60 yaş aralığının her yaştan hasta grubuna ilişkin değerlendirme yapılabilmesi adına tercih edildiği düşünülebilirse de, neden 18-65 veya daha farklı bir yaş aralığının seçilmediği hususunun şüphe uyandırıcak nitelikte olduğu, tüm benzerlik ve hatta aynılıkların, davalıların davacı tezinden haberdar oldukları ve doğrudan ondan alıntı yapıldığına işaret ettiği; tercih edilen hastaların sağlık koşullarının sigara, alkol veya benzeri ürünleri kullanmayanlar olarak kabul edilmesinin olağan bir durum olmakla beraber, her iki tarafın da aynı anestezi yöntemlerini kullandıkları, ancak daha pek çok farklı anestezi türünün mevcut olduğunun bilindiği; taraflar arasındaki farkın, davalılar çalışmasında, kan örneklerinin soğuk santrifüjde 5000 yerine 3.500 devir/dakika hızında plazma ve eritrositlerine ayrılması ile davacı yandan farklı olarak … eşleştirilmiş ikili örnek testinin yanında farklı istatistiki değerlendirme yöntemlerine de başvurulmasından ibaret olduğu;
Dahası, davalılar makalesinde kullanılan bu aynı yöntem ve laboratuvar analizlerinin dahi küsüratın yuvarlanmasına işaret eden çok küçük bir kaç fark dışında davacı tezi ile aynı olmasının bilimsel bir açıklaması olmadığı, rastlantısal olmasının da hayatın olağan akışına aykırı düştüğü, Zira 11’erli gruplara ayrılan hastaların kan örnekleri üzerinden halotan, … ve … anestezikleri kullanılmak suretiyle …, …, … ve Se değerlerinin ölçümleri ve ortalama değerleri incelendiğinde de; bilirkişi raporundaki tablolar ve örneklerden izlenebilceği üzere, deneylerde elde edilen bulguların önemli bir bölümünün birebir aynı oldukları, bir kısım intihal konusu makale kapsamında yer verilen değerlerin ise, davacı yanın tespit ettiği değerlerin virgülden sonraki basamağının, bir üst rakama yuvarlanmış versiyonları oldukları; oysa canlı deneklerde yapılan çalışmalarda pek çok faktör etkili olduğu için her iki çalışmada elde edilen sonuçların neredeyse birbirinin aynısı olma ihtimalinin bilimsel yönden olanaksız bulunduğu; bunun yanı sıra tarafların analizlere ilişkin yapmış oldukları değerlendirmelerin de birbiriyle örtüşür nitelikte, aynı sırayla, aynı ölçümlerde olduğunun, tespit olunduğu;
Davacı yana ait tez çalışması ile dava konusu makale kapsamında yapılan çalışmaların sonuçlarını gösterir tablo ve analizler üzerinde yapılan karşılaştırmalarda, alınan bilirkişi kök raporunda isabetle belirtildiği üzere, birbirinden yaklaşık 10 yıl arayla yapılmış çalışmalar sonucu hazırlanmış olan bu çalışmaların, yine birbirinden farklı 33 hastanın rastgele gruplara ayrılması sonucunda yapılan analizleri neticesinde ulaşılan değerlerin birebir aynı olmalarının hayatın olağan akışı içerisinde mantıklı bir açıklamasının bulunduğundan bahsedilemeyeceği, bilimsel açıdan düşünüldüğünde farklı insan deneklerden, farklı istatistiki analiz yöntemleri kullanılmak suretiyle alınan veriler doğrultusunda hazırlanan bu tabloların tamamen aynı sonuçları vermesinin mümkün olmadığı, bu hususların genel-geçer veya değişmez nitelikte sonuçlar olduğundan bahsedilmesinin, yapılan deneylerin zamanı, şartları, hastaların fizyolojik durumları gibi pek çok etken göz önüne alındığında geçerli bir itiraz olarak kabul edilemeyeceği, dava konusu makalede tespit edilen alıntının, davacı yanca labaratuvarda yapılan kan analizleri sonucu elde edilen ham verilerden ibaret olmadığı, ayrıca bu değerlere ilişkin değerlendirme, uygulanan metot ve yöntemler, ulaşılan sonuçların tartışılması bölümlerinin dahi önemli ve esaslı bir bölüm itibariyle birbirlerinin aynısı oldukları, dolayısıyla önceki eserin korunabilir hususiyet taşıyan bölümünün, bir başka ifadeyle eserin taşıdığı anlam bilim dünyasına katkısı itibariyle esaslı özünün izinsiz olarak ve hiç hir atıf yapılmadan aynen veya değiştirilerek alıntılandığı, esasen ulaşılan bu sonuca göre, davalılar çalışmasının davacı tezinden farklı, bağımsız, kendisine ait hususiyeti bulunan bir başka eser olarak kabulüne de imkan bulunmadığı, zira, iktibas serbestisine ilişkin esasa ve şekle ilişkin hiç bir koşula da uyulmadığı, açık bir intihal ve önceki eseri sahiplenme halinin bulunduğu husunuda tam bir kanaat elde edildiği;
Dava konusu diğer makalenin ise “…” isimli derginin 2005 yılında yayınlanan sayısının 540 ila 542. sayfaları arasında yer alan “…” isimli makale olduğu; yazar olarak davalılar …, … ve … adlarının yer aldığı; davalılara ait bu makale yönünden davacı iddiasının, söz konusu makalenin, 1999 yılında “…/ 4. Gelişmekte Olan Ülkelerde Toksikoloji Kongresi” kapsamında “…” başlığıyla davalılardan …, … ve dava dışı üçüncü kişiler …, …, …, …, …, … isimli yazarlarla birlikte hazırlayıp sundukları bilimsel bildiriden intihal suretiyle oluşturulması nedeniyle ref ve manevi tazminat isteminden ibaret olduğu;
Davacı iddiasına dayanak olan sunum incelendiğinde, bilirkişi raporunda isabetle belirlendiği üzere, bu sunumun 1. dereceden yetkili yazarı konumunda davacının yer aldığı, davacının hususiyetini taşıdığı ve yine tez çalışmasında olduğu gibi, davacı yanca belirli bir yöntem ile gerçekleştirilen deneysel çalışmaların, analiz, anlatım ve sonuç çıkarımından oluşan, özgünlük içeren, yazıya aktarılmış ve biçime bürünmüş bir çalışma olduğu, bu nedenle FSEK md. 2 anlamında bilimsel eser olarak korunması gerektiği, davacının ortak yazarlar içinde birinci sırada yer aldığı ve eser sahiplerinden biri olduğu, esasen bu konularda taraflar arasında bir çekişmenin bulunmadığının anlaşıldığı;
Davacının 1. yazar olarak mali ve manevi haklara sahip olduğu kongrede sunulan bildirinin, davacının tezinde yer verdiği hususlara ilave bir çalışma olduğu, bu kapsamda işleri dolayısıyla en az 3 yıl boyunca inhalasyon anestetiklerine maruz kalan, ASA-I grubu 15 anesteziyoloji personeli ve kontrol grubu olarak tanımlanan 15 sağlıklı gönüllünün seçilmek suretiyle, SOD, GSHPx, …, … ve Se düzeylerinin tespiti amacıyla yapıldığı, yapılan deneyler neticesinde anılan anastezi ajanlarına işleri gereği maruz kalan sağlık çalışanlarının, gönüllülere göre plazma ve alyuvar enzim seviyelerinin önemli ölçüde düşük olduğunun gözlemlendiği, belirli bir yöntem ve gereçlerle yapılmış laboratuvar analizlerinin değerlendirme, tartışmasının yapıldığı ve sonuçlarının incelendiği, dolayısıyla davacı tezinden ve daha önce bu alanda yapılmış çalışmalardan bağımsız, özgünlük unsuru mevcut bir bilimsel eser olduğu;
Buna göre, plazma antioksidan enzimleri ve eser elementler ile alyuvarlar antioksidan enzimleri ve eser elementler yönünden, çalışanlar (maruz kalanlar) ve gönüllü deneklerden alınan kanların analizi sonucu çalışmanın yapıldığı; davacı bildirisi ile davalılar tarafından davacı adına yer verilmeden ve önceki esere atıf yapılmadan yazılıp yayımlanan intihale konu makale kıyaslandığında, davacı yandan farklı olarak davalılar araştırma ve makalesinde, toplam 60 denek üzerine çalışıldığı, bu deneklerin 30’unun maruz kalan, 30’unun ise kontrol grubu olarak seçildiği, davacı ile benzer şekilde en az 3 yıl süreyle inhalasyon anestetiklerine maruz kalan deneklerin seçildiği, yaş grubu olarak 30-37 yaş aralığındaki deneklerin kullanıldığı, her iki gruptan da SOD, GSPHx, …, …, Se düzeylerinin tespiti için kan örneklerinin alındığı, davacı bildirisinde olduğu üzere, davalıların birtakım benzer uygulamalarının burada da devam ettiği, istatistiki değerlendirmelerde SPSS yazılımı ve Leadtools 2001, kikare testi ve Mann-Whitney U testleri ile analizlerin yapıldığı; bilirkişi raporuna aktarılan tablolardan izlenebileceği üzere, davacı yanın sunumunda yer verdiği tablolardaki değerler ile davalılara ait makale kapsamında yer alan tablolar karşılaştırıldığında, yine önemli bir kısım değerlerin birebir aynı oldukları, bir kısım değerlerin ise rastlantı olarak tanımlanması mümkün olmayacak derecede benzer oldukları; zira, davacı yana ait pek çok değerin virgülden sonraki kısmında küsüratın yuvarlanmasından ibaret değişiklik yapılması yoluna gidildiği; tarafların denek sayıları arasındaki farklılıklar göz önüne alındığında, birbirinden bağımsız olarak tamamen rastgele kişilerle, farklı zaman dilimlerinde yapılan bu deneyler sonucu birbiriyle aynı veyahut bu denli yakın sonuçların alınmasının bilimsel anlamda mümkün olmadığı, bir başka ifadeyle, davalılar makalesinin davacı bildirisinden hareketle oluşturulduğunda hiç bir kuşku bulunmadığı, iki çalışma arasında illliyet bağının mevcut olduğu;
Davacı bildirisinde olduğu gibi davalılar makalesinde de, davacı yanca saptanan ham değerlerin ve bu değerlere ilişkin değerlendirmelerin ve bunun yanı sıra uygulanan metot ve yöntemlerin dahi benzer olması nedeniyle önemli ve esaslı bir alıntı bulunduğu, hatta bazı kısımlar yönünden birbirlerinin aynısı oldukları, bu açıdan 1999 tarihli davacı yan sunumuna hiçbir atıfta bulunulmaksızın davalılar tarafından hazırlanan 2005 tarihli 3 sayfadan ibaret makalenin, doğrudan ve davacı eserinden maksadı aşan biçimde, esas ve şekle ilişkin iktibas koşullarına uyulmaksızın alıntı yapıldığı, bu alıntının davalılar makalesini öncekinden bağımsız yeni bir eser olmaktan dahi çıkardığı, esasen davalıların makalesine esas oluşturabilecek farklı bir bilimsel çalışmanın dahi yapılmamış olduğu, davalılar eylemminin, 5846 s. FSEK kapsamında eser sahibinin mali haklarından yayma ve çoğaltma, manevi haklarından ise adın belirtilmesi, eserde değişiklik yapılmasını önleme ve umuma arz haklarını ihlal ettiği, usulüne uygun olarak alıntılar yapılmadığı, elde edilen sonuçların esinlenme veya bağımsız araştırmalar nedeniyle fikri örtüşme olarak kabul edilemeyecek nitelikte oldukları, önceki bildirinin yazarlarından biri olan davacının bu ihlale tek başına karşı koyabileceği, diğer yazarların katılımları olmaksazın da men, ref ve manevi tazminat talep edebileceği, esasen önceki eserin yazarlarından … ve …’ın intihal oluşturan makalede de yazar olarak yer almalarının önceki esere atıf yapmadan, maksadın haklı göstereceği boyutu aşan, adeta önceki eserin hususiyetini yansıtan bu ikinci makaleyi diğer davalı … ile birlikte yayınlamalarına hukuken imkan vermeyeceği, ancak tazminat tutarının ihlalin niteliğine, boyutuna ve davacının yazarlardan biri sıfatı nı taşımasına göre belirlenmek gerekeceği;
Ulaşılan bu sonuca göre, tüm davalıların yazar olarak adlarının bulunduğu “…” başlıklı, 2004 tarihli makalenin, davacının tez çalışması üzerindeki; “…” isimli dergide 2005 yılında yayınlanan “…” isimli, yazar olarak davalılar …, … ve … adlarının yer aldığı makalenin ise; davacının araştırmayı yapan birinci yazar olarak yer aldığı,“…” başlığıyla yayınlanan bilimsel bildiri üzerindeki mali haklarından yayma, çoğaltma, kamuya iletim, manevi haklarından ise adın belirtilmesi, eserde değişiklik yapılmasını önleme ve umuma arz haklarını ihlal ettiği, davaya konu her iki makaleden davalılar tarafından yapılan alıntıların, tamamen atıfsız olduğu ve davacı adına yer verilmediği gibi, iktibas serbestisi kapsamında makul kabul edilebilecek düzeyi de aştığı, alıntı yapılan kısmın sadece laboratuvar sonuçlarından ibaret ham veriler olduğu yönündeki bir kısım savunmalara itibar edilemeyeceği, zira bu ham sonuçların tek başına bir anlamı olmadığı, davacının hususiyetinin ve katkısının, ham verilerin gruplandırılıp istatistik verilere dönüştürülmesi, daha sonra yorumlarının yapılması, bu veri ve yorumlardan hareketle üretilen ihlale konu bilimsel tez ve makalenin öz ve şekil olarak bir bütün halinde eserin korunabilir özgün kısmını oluşturduğu, davalılar makalelerinin sadece ham laboratuvar verilerinin yeniden özgün bir şekilde sınıflandırılıp, istatistik veri ve yorumlarla yeni ve bağımsız bir eser üretilmesi niteliğinde bulunmadığı, bu nedenle somut olayla benzeşmeyen Yargıtay 11. HD’nin 02.04.2012 gün ve 2010/13596 E, 2012/5094 K sayılı ilamının emsal oluşturmayacağı, zira somut olayda, davalıların adeta önceki eserlerin hususiyetini ve esaslı özünü alıp, önceki eser üzerindeki eser sahipliğinin kuşkulu hale gelmesine neden oldukları, esasen yukarıda incelenen deliller uyarınca, davalıların her iki makaleye esas davacı bilimsel araştırmalarından ayrı bir deneysel çalışma yapmakzsızın makaleleri kaleme aldıkları ve yayınladıkları konusunda mahkememizde tam bir kanaat oluştuğu; davacının eserlerine temel oluşturan kan analizlerinin bir kısım davalılar tarafından idare edilen merkez veya laboratuvarlarda yapılması, bu nedenle davacıyla birlikte yapılan bilimsel bildirilerde adlarının yer almasının da, davalılara davacının haklarına tecavüz oluşturan kullanımlar yönünden hukuki bir dayanak oluşturmayacağı, kuşkusuz aynı konuda benzer yöntem ve analizlerle herkesin benzer, hatta aynı çalışmayı tekrar yapabileceği, ancak yeni hiç bir çalışma yapmaksızın, önceki bir çalışmayı adeta kendileri yapmış gibi, üstelik önceki eser sahibine ve eserine yöntemine uygun atıf yapmadan, yeni bir yayın kaleme alınmasının bilimsel etiğe aykırı olduğu kadar, FSEK hükümlerine de aykırılık teşkil edeceği, davalılar makalelerinin İngilizce olması ve cümlelerin farklı ifadelerle kaleme alınmasının da bu ihlali ortadan kaldırmayacağı;
Bu çerçevede, davalıların intihal suretiyle meydana getirilmiş makalelerde yazar olarak adının geçmesi itibariyle, davacı manevi ve mali haklarına ihlal oluşturan eylemleri doğrudan doğruya birlikte işledikleri, davacının eserleri üzerindeki haklarına tecavüz oluşturan, intihal suretiyle oluşturulan makalelerde adlarının yazar olarak yer almasından habersiz olduklarının kabulüne imkan olmadığı gibi, ortaya çıkan bu açık tecavüzün sonuçlarının giderilmesi ve muhtemel devam eden tecavüzün önlenmesi (FSEK m. 66-68 uyarınca açılabilecek men ve ref davası) bakımından davalıların kusurunun bulunmasının dahi gerekmediği; kaldı ki açıklanan olaylar süreci itibariyle bir kısım davalıların yayından sonra ve YÖK’e yapılan şikayet üzerine, ihlalden haberdar oldukları kabul edilse dahi, bilimsel kimlikleri ve sorumlulukları, eğitim seviyeleri itibariyle, hiç yapılmamış; bilimsel analiz, araştırma, çalışma ve fikri bir çabaya dayanmayan intihale konu her iki makaleden haberdar olur olmaz, derhal bu sonucu kendiliklerinden kaldırmak için makul ve mutad olarak bilim insanlarından beklenen çabayı ve girişimi dahi göstermedikleri, bu nedenle kusurlu eylemi benimseyip dava tarihine kadar devam ettirdikleri, öte yandan, tecavüzün intihale konu makaleler davalı adlarıyla yayında kaldığı sürece devam ettiği, bu nedenle bir kısım davalılar vekillerinin zaman aşımı itirazlarının da kabulüne imkan bulunmadığı, tüm bu koşullarda, manevi tazminat yönünden tüm davalıların ayrı ayrı her bir makalede adları yer alan davalılar kendi içlerinde olmak üzere, müteselsilen sorumlu oldukları, sonuç ve kanaatine varılmıştır.” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, tecavüzün ref-i’ne, gerçekleşen ihlal eylemleri nedeniyle belirlenen manevi tazminatın davalılardan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmiştir.
YARGITAY BOZMASI:
Mahkememizce 03.12.2013 gün ve 2012/66 esas 2013/228 karar sayılı davanın kısmen kabulüne, dair verilen karar davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 05.05.2014 tarih ve 2014/2084 esas, 2014/8456 karar sayılı ilamıyla ve özetle;
“1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi heyetince düzenlenen asıl ve ek raporlarda tüm davalılar tarafından meydana getirilen ve 2004’te yayınlanan “… ” adlı makaledeki istatistiki ham verileri gösterir tabloların davacının 1995 yılında hazırladığı toplam (66) sayfadan ibaret “…” adlı uzmanlık tezinde yer alan tablolardan izinsiz ve kaynak gösterilmeden alınmış olduğu, yine davalılar …, … ve … adlarıyla 2005 yılında yayınlanan “…” adlı makalede yer alan ham verileri gösterir tabloların da davacının eser sahiplerinden birisi olduğu 1999 tarihli “…” başlığı ile yayınlanan posterdeki tablolardan izinsiz olarak ve davacının adı belirtilmeksizin alındığı mütalaa edilmiştir.
Bilirkişi ek raporunda söz konusu verilerin oluşturulmasında kullanılan yöntem, deneklerin sayısı ve gruplandırılması, testler için belirlenen yaş aralığının belirlenmesi, hastaların sağlık koşullarının sigara, alkol veya benzeri ürünleri kullanmayanlar olarak kabul edilmesinde fikri bir katkıdan bahsedilemeyeceği, davacının çalışmasında kullandığı …, … ve … anesteziklerinin en yaygın kullanılan anestezikler olduğu ve bu alanda bir çalışma yapacak kişinin de bu anestezikleri kullanacağı, kan tahlillerinin yapıldığı zamanın da bilimsel çalışmanın özniteliğini etkileyecek bir unsur olmadığı, ancak küçük küçük dahi olsa bu unsurların tümünün bir araya getirilmesinin bir emeğin sonucu olduğu, bu verileri gösterir tabloların eser olup olmadıklarının takdirinin ise mahekemeye ait olduğu ifade edilmiştir.
Mahkemece, söz konusu ham verilerin gruplandırılıp istatistiki verilere dönüştürülmesi, daha sonra yorumlarının yapılması, bu veri ve yorumlardan hareketle üretilen ihlale konu tez ve makalenin öz ve şekil olarak bir bütün halinde eserin korunabilir özgün kısmını oluşturduğu kanaati ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, az önce de açıklandığı üzere bilirkişi heyetince düzenlenen asıl ve ek raporlarda sonuç olarak dava konusu bilimsel eserler arasındaki benzerliğin laboratuvar analizleri neticesinde elde edilen ham verileri gösterir tablolar olduğu, bu tablolar haricinde dava konusu eserler arasında benzerlik bulunmadığı mütalaa edilmiştir.
Uyuşmazlık konusu ham verilerin davacı tarafından belirlenen canlı deneklerden alınan kan örnekleri üzerinde yapılan laboratuvar analizleri ve bunların bilimsel değerlendirilmesi sonucu oluşturulan tablolar olduğu ve bu tabloların davacının eser sahibi olduğu 66 sayfalık uzmanlık tezinde ve yine bir kısım davalılarla birlikte eser sahiplerinden birisi olduğu poster çalışmasında kullanıldığı, dava konusu makalelerde de bu tabloların kullanıldığı bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır. Söz konusu tablolar dışında dava konusu eserler arasında benzerlik bulunmadığı bilirkişi raporunda belirtildiğine göre, davacı tarafından belirlenen ve gruplandırılan deneklerden alınan kan örneklerinin … Eczacılık Bilimleri Merkez Başkanlığı laboratuvarında yapılan analizi sonucu oluşan ham verilerin tablo haline getirilmesinden oluşan fikri faaliyetin de bilimsel tez ve poster çalışması kapsamında hususiyet unsuruna sahip eser olarak korunmaları gerekip gerekmeyeceği belirlenmelidir.
Bir bilimsel eserdeki istatistiki bilgiler eser sahibi tarafından bizzat oluşturularak meydana getirilmişse sahibinin hususiyetini taşıması koşuluyla 5846 sayılı FSEK’ nun 1/B ve 2. maddeleri kapsamında eser olarak korunması mümkündür. Ancak, bu değerlendirmenin de her somut olayın özellikleri dikkate alınarak yapılması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu tabloya esas teşkil eden kan örneği alınacak deneklerin belirlenmesi, gruplandırılması, sağlık koşulları ve çalışmada kullanılan anesteziklerin bu tür bilimsel çalışmalar bakımından genel ve yaygın metodlar olduğu, ham veriler üzerindeki istatistiki değerlendirmede kullanılan … eşleştirilmiş ikili örnek testinin de bilimsel bir eşleştirme yöntemi olduğu bilirkişi heyetince düzenlenen asıl ve ek raporda açıklanmıştır. Bu durumda, bilinen yöntemler üzerinden yapılan istatistiki çalışma sonuçlarının tablo haline getirilmesinin fikri faaliyet ürünü olduğu tartışmasız olmakla birlikte, böyle bir yöntemin 5846 sayılı FSEK’nun 1/B ve 2. maddeleri anlamında sahibinin hususiyetini yansıtan ve anılan Yasa hükümleri kapsamında korunması gereken birer eser olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bir fikri ürünün elde edilmesi için kullanılan işletme metodu, yöntem ya da matematiksel kavramlar vb. faaliyetlerin eser olarak korunması mümkün değildir (TRIPS mad. 9/2). Dava konusu tabloların konusunun planlanması ve deneklerin seçilmesi faaliyeti ve laboratuvar sonuçlarının bilimsel metodlar kullanılarak tablo haline getirilmesinin, aynı konuda bilimsel çalışma yapan başka uzmanların da başvurabileceği ve benzeri sonuçları elde edebileceği bir yöntem olması nedeniyle, mahkemece bu faaliyetin davacının hususiyetini yansıtan birer eser olarak kabulü isabetli değildir.
Bu durumda, davacının 1994 yılındaki çalışması sırasında kullandığı deneklerden alınan kan örneklerinin analizinden oluşan ham verilerin yer aldığı tabloların hususiyet içeren ilim ve edebiyat eseri olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığı halde uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirken, davacının mali ve manevi haklarına tecavüz oluşturduğundan bahisle davanın kısmen kabulü doğru görülmediğinden kararın temyiz eden davalılar yararına bozulması gerekmiştir” gerekçesiyle bozulmuş; davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28.11.2014 tarih ve 2014/14444 esas, 2014/18568 karar sayılı ilamıyla karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiş;
Mahkememizin 11.03.2015 tarihli ve 2015/2 E, 2015/81 K.sayılı kararı ile önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş; Direnme kararına davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiş;
Yargıtay 11. Hukuk Genel Kurulu’nun 20.02.2020 tarih ve 2017/11-7 esas, 2020/185 karar sayılı ilamıyla ve özetle;
“12. Dava, eserden intihal iddiasına dayalı tecavüzün ref’i ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “intihal” kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
14. İntihal kavramı FSEK’de açıkça tanımlanmamış olmakla birlikte sözlük anlamı itibariyle aşırma, başkasına ait eseri kendininmiş gibi gösterme, kaynak göstermeksizin başkasının eserinden parça alma anlamında olup, hukuk düzenince de bu anlam yüklenmiş ve yasaklanmıştır (Yılmaz, Ejder: Hukuk Sözlüğü, Ankara, 1976, s. 72).
15. İntihal tam veya kısmi nitelikte olabilir. Açıktır ki, ister tam, ister kısmi nitelikte olsun, intihalin (aşırmanın, çalıntının) varlığı hâlinde, buna maruz kalan hak sahibi, hukukun kendisine tanıdığı yasal yollara başvurma hakkına sahiptir. Zira intihal, hak sahibinin mali ve manevi haklarının ihlali anlamı taşımaktadır.
16. İntihalden bahsedebilmek için her şeyden önce kıyaslamaya konu fikri ürünlerin 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) anlamında eser olması gerekmektedir. FSEK’ye göre eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleridir. Başka bir deyişle, bir fikri ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için sahibinin hususiyetini taşıması ve Kanun’da sınırlı sayıda belirtilmiş olan eser türlerinden birine dâhil edilebilmesi koşulları bulunmalıdır.
17. Buna göre, öncelikle ve bir ön koşul olarak, davacı çalışmasının, sahibinin hususiyetini taşıyan, FSEK’de belirlenen eser kategorilerinden en az biri kapsamında bulunan bir eser niteliği taşıyıp taşımadığı saptanmalıdır. Eğer davacı çalışması FSEK anlamında eser niteliğinde ise intihal incelemesine başlanması gerekir.
18. İntihal, özü itibariyle haksız fiilin fikir ve sanat eserleri hukukuna yansıyan bir görünümüdür. O hâlde iki eser arasında intihal incelemesi yapılırken; sonraki eser sahibinin eyleminin, ilk eser sahibinin mali ve manevi haklarından en az birisini ihlal edip etmediği; sonraki eserin ilk eserden hareketle oluşturulup oluşturulmadığı; eserler arasında benzerlik varsa ilk eser sahibinin hususiyetinin sonraki esere aynen geçirilip geçirilmediği; ve son olarak da tespit edilen benzerliğin FSEK’in 35. maddesinde belirlenen iktibas serbestisi veya esinlenme kapsamında kalıp kalmadığı hususlarının bir bütün olarak araştırılması gerekmektedir (Yavuz, Levent/Alıca, Türkay/Merdivan, Fethi: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu C. I, Ankara, 2013, s. 1282).
19. Bu itibarla sonraki eser sahibinin eylemi ilk eser sahibinin eser sahipliğinden kaynaklanan çoğaltma, yayma, işleme, kamuya iletim, temsil gibi mali; veya kamuya arz, adın belirtilmesi, eserin bütünlüğünün korunması gibi manevi haklarından en az biri kapsamında, ilk eser sahibinin yasaklayabileceği bir davranışa karşılık geliyorsa ve sonraki eser ilk eserden hareketle oluşturulmuşsa bir başka deyişle sonraki eser ile önceki eser arasında illiyet bağı (neden sonuç ilişkisi) varsa, benzerliğin ya da alıntının ilk eserin hususiyet taşıyan ve korunabilir kısmıyla ilgili olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
20. Benzerliğin eserin hususiyet taşıyan bölümüne ilişkin olup olmadığı değerlendirmesi, her şeyden önce, ilk eserin nicelik ve nitelik olarak iyi tahlil edilmesi, esere tanınması gereken korumanın derinliğinin belirlenmesi ve korunabilir parçaların varsa korunamayan bölümlerden ayrılmasını gerektirir. Bu değerlendirme, eserin türüne, birden fazla eser türünün birlikte var olup olmadığına ve korumaya uygun bölümünün belirlenmesine, sahibinin hususiyetinin yansıdığı bölüm ve yoğunluğuna, dahası benzerliğin anonim ve korunamayacak kısımlar ile sınırlı olup olmadığının belirlenmesine bağlı olarak yapılmalıdır (Yavuz/ Alıca /Merdivan, s. 1284).
21. Gerçekten de, benzerlik, aynı alanda üretilmiş eserlerde bulunması mümkün, soyut fikir, konu, yöntem gibi olağan ve anonim unsurlara ilişkin veya sadece önceki eserden esinlenme mertebesinde kalmış ise, bu meşru bir kullanım sayılmalıdır. Zira biçime bürünmemiş soyut fikir, tema, araştırma konusu veya yöntem, anonimleşmiş söz, formüller fikir ve sanat eserleri hukuku kapsamında korunamaz, bunlar ilk eser sahibine atfedilemez. Bu sebeple ilk eserin hangi bölümlerinde hususiyet bulunduğu ve bunun özgünlük seviyesi belirlendikten sonra, sonraki çalışma ile kıyaslanması gerekir. Başka bir deyişle benzerlik içeren bölümler, önceki eserin sahibinin hususiyetini yansıtan kısımlarına ilişkin ise, benzerliğin ya da alıntının hukuka uygun olup olmadığı irdelenmelidir. Tespit edilen benzerlik veya alıntı, FSEK’nin 35. maddesi gereğince esasa veya şekle ilişkin koşullara aykırı ise intihal ya da hukuka aykırı yararlanma söz konusudur. Böylece ihlal eyleminin gerçekleşme biçimine göre, davacının eser sahipliğinden kaynaklanan mali veya manevi haklarına tecavüz edildiği belirlenmiş olur (Yavuz/ Alıca /Merdivan, s. 1285).
22. Bu aşamada bilimsel eserlerde hususiyet kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
23. FSEK’nin 2. maddesinde ilim ve edebiyat eserleri olarak ifade edilen kategori; herhangi bir şekilde dil ile ifade edilen, herhangi bir dilde ve herhangi bir ifade aracı (söz, yazı, rakam, şekil, çizgi veya simgeler) ile ortaya konulan eserleri içine alır. Bütün bilim ve sanat dallarına (spor, müzik, güzel sanatlar, fen bilimleri, matematik, tıp, vb.) ait eserler bu ifade araçları ile ortaya konulmak şartıyla bir ilim ve edebiyat eseri sayılır. O hâlde bilimsel eserler hususiyet şartını sağladıkları takdirde FSEK’nin 2. maddesi kapsamında korunacaklardır.
24. Bilimsel eserlerde hususiyet muhtevadan ziyade ifade şeklindedir. Eserin özünü oluşturan muhteva çoğu zaman uzun deney ve gözlemler sonucu elde edilir. Başka bir deyişle bilimsel eserlerin muhtevası oluşturulurken aynı alanda daha önce yapılan bilimsel çalışmalardan ve uzun süreli deney ve gözlemlerden büyük ölçüde yararlanılır. Bilimin ortaya koyduğu bulgular üzerinde kural olarak mülkiyet hakkı söz konusu değildir. Zira bunlar insanlığın ortak malı sayılır. Bu nedenle bilimsel eserlerde hususiyet tayini yapılırken içerikten çok şekle bakılır. Bilimsel eserlerde şekil ise; olguların, tabloların, formüllerin, sonuçların, düşüncelerin açıklanışı, yorumlanışı, sunuluşu yani bunların ifade ediliş biçiminde oluşur (Ateş, Mustafa: Fikrî Hukukta Eser, Ankara, 2007, s. 132). Başka bir deyişle bilimsel eserlerde korumanın kapsamını yorum ve düşüncelerin açıklanış şekli, stili ve dilin kullanışı gibi unsurlar teşkil eder. Bununla birlikte bilimsel eserde yer alan resim, şekil, tablo, grafik ve şema gibi unsurlar hususiyet taşımaları kaydıyla eserin ayrılmaz parçası sayılır ve eser kapsamında korunur.
25. Bilimsel eserlerdeki fikir, düşünce, teori, formül ve yöntemler bilimin gelişmesine engel olacağı endişesi nedeniyle koruma kapsamında yer almazlar. Gerçekten de bu endişeden dolayı Türkiye’nin de taraf olduğu hem Ticaretle Bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Anlaşması’nda (TRIPS) hem de Dünya Fikrî Mülkiyet Örgütünde (WIPO) korumanın “fikirleri, usulleri, işletme yöntemlerini veya matematiksel kavramları içermediği, sadece düşünceyi ifade biçimini kapsayacağı” hükme bağlanmıştır. Ancak fikri hukuk koruması dışında tutulan söz konusu unsurlar gerekli şartların varlığı hâlinde genel hükümler kapsamında korunabilmektedir.
26. Tıp alanındaki bilimsel eserlerde genellikle sonuçlar ve çıktılar önemli olduğundan hususiyet incelemesinin bu noktalarda yapılması gerekir. Örneğin bir ilacın etkisini ortaya koyan çalışmada hususiyet bu etkinin yorumlanarak ortaya konulmasında görülür (Bozgeyik, Hayri: Fikir ve Sanat Eserlerinde Hususiyet, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C. XXV, S. 3, 2009, s. 194).
27. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıya ait 1995 yılında yapılan “…” isimli uzmanlık tezi çalışmasının ve bu tezin bir sayfalık İngilizce özetinden ibaret olan 1996 yılında yurtdışında yapılan bir kongrede “…” başlığıyla sunulan poster bildirinin ve yine 1999 yılında yapılan bir kongrede “…” başlığıyla sunulan bilimsel bildirinin FSEK anlamında eser niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
28. Davacıya ait 1995 yılında yapılan “…” isimli uzmanlık tezi çalışmasında; belli bir plan çerçevesinde yapılan deneysel çalışma neticesinde laboratuvar analizleri sonucu elde edilen ham verilerinin sınıflandırıldığı, bu ham verilerin tablo ve grafik hâline dönüştürüldüğü görülmektedir. Nitekim davacının tez çalışmasında; çalışmanın amacının volatil anestetiklerin, yani seçilmiş üç ayrı anestezi maddesinin, operasyon sırasında hastalara tatbiki nedeniyle, hastanın antioksidan savunma sistemine etkilerinin incelenmesinden ibaret olduğu, bu kapsamda volatil anaestetiklerden …, … ve … uygulamasının antioksidan savunma sistemi enzimlerinden SOD ve GSHPx’a ve bunların kofaktörleri olan Se, …, …’ya hem plazma hem de eritrositlerdeki etkilerinin araştırılmasının hedeflendiği belirtilmiştir.
29. Davacıya ait uzmanlık tezinde yer alan laboratuvar çalışmalarında; ASA 1 grubu olarak tanımlanan 20-60 yaş aralığına sahip olan, sigara ve alkol kullanmayan, ilaç alışkanlığı olmayan on bir kişilik üç ayrı hasta grubu üzerinde anestezik ajan olarak tercih edilen birinci grup için Halotan, ikinci grup için … ve üçüncü grup için … ajanları kullanıldığı, bu anestezik ajanları kullanan hastaların operasyondan bir saat önce, bir saat sonra, bir gün sonra ve üç gün sonra kanlarının alındığı, alınan kanların … Eczacılık Bilimleri Merkez Başkanlığı Farmasotik Toksikoloji Anabilim Dalı laboratuvarında belirli cihaz ve maddelerle soğuk santrifüjde 5.000 devir/dakika hızında plazma ve eritrositlerine ayırmak suretiyle analiz edildiği, istatistiki değerlendirmenin ise … eşleştirilmiş ikili örnek testi ile yapıldığı görülmektedir.
30. Davacının birinci yazar olarak yer aldığı 1999 yılında yapılan bir kongrede “…” başlığıyla sunulan bilimsel bildirinin, davacının tezinde yer verdiği hususlara ilaveten bir çalışma olduğu anlaşılmakta olup, bu kapsamda, işleri dolayısıyla en az üç yıl boyunca inhalasyon anestetiklerine maruz kalan, ASA-I grubu on beş anestezyoloji personeli ve kontrol grubu olarak tanımlanan on beş sağlıklı gönüllünün seçilmek suretiyle SOD, GSHPx, …, … ve Se düzeylerinin tespitinin amaçlandığı, yapılan deneyler neticesinde maruz kalan şahısların gönüllülere göre plazma ve alyuvar enzim seviyelerinin önemli ölçüde düşük olduğunun gözlemlendiği ve deneyler sonucunda elde edilen ham verilere ilişkin tablolara yer verildiği anlaşılmaktadır.
31. Bununla birlikte tüm davalıların yazar olarak yer aldığı ve 2004 yılında İngilizce olarak “… Vol 102” isimli derginin 105 ilâ 112. sayfaları arasında yayımlanan “…” başlıklı makalede davacının uzmanlık tezinde ve bu tezin bir sayfalık İngilizce özetinden ibaret olan poster bildiride yer alan ham verilere ilişkin tabloların atıf yapılmadan aynen alındığı, yine davalılardan …, … ve …’ın yazar olarak yer aldığı ve 2005 yılında “…” isimli derginin 540 ilâ 542. sayfaları arasında yayımlanan “…” başlıklı makalede de davacının birinci yazar olarak yer aldığı 1999 yılında sunulan “…” başlıklı bilimsel bildiride ham verilere ilişkin tabloların atıf yapılmadan aynen alındığı görülmektedir. Ayrıca davalılara ait her iki makalede yer alan gereç ve yöntemler ile davacının eserlerindeki gereç ve yöntemler çok küçük farklılıklarla aynı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bu hususlar yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu da değildir.
32. Mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda; davalıların her iki makalesinde izinsiz bir şekilde alıntıların gerçekleştirildiği kısımların sadece davacının uzmanlık tezi ve bilimsel bildirisinde kullanılan ham verilerin yer aldığı tablolar olduğu, ham verileri gösterir tablolar haricinde herhangi bir haksız alıntının mevcut olmadığı, taraf eserlerinin genel metodolojisi benzer olmakla birlikte yazarlarının hususi değerlendirmelerinin ağırlıklı olarak yer aldığı, bu nedenle hem davacı çalışmalarının hem de davalılara ait dava konusu makalelerin FSEK anlamında eser niteliğinde olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda intihal iddiasına konu her iki makalede de haksız alıntının sadece laboratuvar analizleri sonucu elde edilen ham verilerin yer aldığı tablolardan ibaret olduğu, bunun haricinde davacının eserlerinden başkaca bir alıntının yapılmadığı ve benzerliklerin ise kullanılan istatistikî verilerin zorunlu sonucu olmalarından kaynaklandığı kabul edilmelidir.
33. Bu durumda davacının uzmanlık tezi ve bilimsel bildirisi bir bütün olarak düşünüldüğünde eser niteliğinde olduğu sabit olduğuna göre, anılan eserler içerisinde kullanılan ve davalılar tarafından izinsiz olarak aynen alınan laboratuvar analizleri sonucu elde edilen ham verilerle oluşturulan tabloların eser mahiyetinde olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle söz konusu tablolar dışında dava konusu eserler arasında benzerlik bulunmadığı bilirkişi raporu ile tespit edildiğine göre, davacı tarafından belirlenen ve gruplandırılan deneklerden alınan kan örneklerinin … Eczacılık Bilimleri Merkez Başkanlığı Farmasotik Toksikoloji Anabilim Dalı laboratuvarında yapılan analiz sonucu oluşan ham verilerin tablo hâline getirilmesinden oluşan fikri faaliyetin de bilimsel tez ve poster çalışması kapsamında hususiyet unsuruna sahip eser olarak korunmaları gerekip gerekmeyeceği belirlenmelidir.
34. Bilimsel eserde yer alan resim, şekil, tablo, grafik ve şema gibi unsurlar sadece hususiyet taşımaları kaydıyla eserin ayrılmaz parçası sayılır ve eser kapsamında korunurlar. Bununla birlikte eser sahibinin hususiyetini hiçbir şekilde taşımayan herhangi bir laboratuvar ortamından elde edilmiş olan salt ham verilerin FSEK kapsamında eser olarak kabul edilemeyeceği açıktır. Başka bir deyişle bilimsel mahiyetteki verilerin hiçbir şekilde koruma altına alınmasının mümkün olmadığı gibi bir sonuca varılması doğru olmayıp her somut olayın kendine has özelliklerine göre, meydana getirilen eserlerde kullanılan bu ham verilerin eser sahibinin hususiyetini taşıyıp taşımadığının tespiti gerekmektedir. Bu noktada deneklerin ve sair hususların seçiminin davacı tarafça belirlenmesinin meydana getirilen eser yönünden, davacının hususiyetini içerip içermediği sorgulanması gereken bir husustur.
35. Mahkemece aldırılan ek bilirkişi raporunda; davacının otuz üç denek üzerinden hareket ettiği, ancak bu sayısal belirlemenin deneyin bilimsel sonucu yönünden özel bir önemi olmadığı, yine denek grubunu on bir kişilik üç gruba ayırmanın da aynı kapsamda değerlendirilebileceği, testler için belirlenen yaş aralığının da bu ve benzeri test ve bilimsel çalışmalar için olağan bir belirleme olduğu, yine tercih edilen hastaların sağlık koşullarının sigara, alkol veya benzeri ürünleri kullanmayanlar olarak kabul edilmesinde de fikri bir katkıdan bahsedilemeyeceği, davacının çalışmasında kullandığı Halotan, … ve … anesteziklerinin en yaygın olarak kullanılan anestezikler olduğu ve bu alanda bir çalışma yapacak kişinin de bu anestezikleri kullanacağı, kan tahlillerinin yapıldığı zamanın da bilimsel çalışmanın özniteliğini etkileyecek bir unsur olmadığı tespit edilmiştir.
36. Bu durumda ham verilerin yer aldığı tabloya esas teşkil eden kan örneği alınacak deneklerin belirlenmesi, gruplandırılması, sağlık koşulları ve çalışmada kullanılan anesteziklerin bu tür bilimsel çalışmalar bakımından genel ve yaygın metotlar olduğu, ham veriler üzerindeki istatistiki değerlendirmede kullanılan … eşleştirilmiş ikili örnek testinin de bilimsel bir eşleştirme yöntemi olduğu gözetildiğinde davacının eserlerinde bulunan ham verilerin yer aldığı tabloların bilinen yöntemler üzerinden yapılan istatistiki çalışma sonucunda elde edildiği, aynı konuda bilimsel çalışma yapan başka uzmanların da başvurabileceği ve benzeri sonuçları elde edebileceği bir yöntem olması nedeniyle davacının hususiyetini taşımadığı kabul edilmedir.
37. Bilinen yöntemler üzerinden yapılan istatistiki çalışma sonuçlarının tablo hâline getirilmesinin fikri faaliyet ürünü olduğu tartışmasız olmakla birlikte, böyle bir yöntemin FSEK anlamında sahibinin hususiyetini yansıtan ve anılan Kanun kapsamında korunması gereken birer eser olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Zira bir fikri ürünün elde edilmesi için kullanılan işletme metodu, yöntem ya da matematiksel kavramlar vb. faaliyetler eser olarak korunamaz (TRIPS, m. 9/2). Bununla birlikte davacının kendi eserinde kullandığı ham veriler ya aynı şekilde ya da çok küçük değişiklikler yapılmak suretiyle davalıların makalelerinde yer almıştır. Davalıların bu eylemi Türk Ticaret Kanunu’nda “hüsnüniyet kaidelerine aykırı surette başkasına ait iş mahsullerini kullanmak” şeklinde ifade bulan haksız rekabet olarak telakki edilmesi mümkündür.
38. Öte yandan davacının şikâyeti üzerine … Etik Kurulunun 07.06.2011 tarihli kararı ile davalıların eyleminin “intihal” olduğu yönünde karar verildiği, yine YÖK Sağlık Bilimleri Yayın Etik Kurulunun 12.10.2012 tarihli kararı ile davalılar tarafından yazılan makalelerin sorumlu yazarı olan …’ın “intihal” yoluyla etik ihlali yaptığı yönünde karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalı … tarafından Ankara 3. İdare Mahkemesinin 2012/1906 E. sayılı dosyasına kayden YÖK Tıp Sağlık Bilimsel Yayın Etik Kurulu kararının iptali istemiyle dava açıldığı, mahkemece, …’ın üzerine atılı iddia sebebiyle savunmasının alınmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verildiği ve kararın Danıştay tarafından onandığı; yine YÖK tarafından …’ya yazılan yazı ile davalı …’ın intihal yolu ile etik ihlalde bulunduğu ve bunun da disiplin yönünden suç unsuru oluşturduğu şeklinde açıklamasına yönelik işlemin iptali için Ankara 18. İdare Mahkemesinin 2014/1021 E. sayılı dosyasına kayden dava açıldığı, mahkemece aldırılan bilirkişi raporu doğrultusunda …’ın Anesteziyoloji ve Reanimasyon bilim alanında çalıştığı ve sorumluluğunun gönderdiği kan örneklerinde ölçümleri yapan laboratuvardan verilen sonuçları klinisyen olarak yorumlanması ve literatürle karşılaştırarak makalenin hazırlanmasına katkıda bulunmak olduğu, idari işleme esas şikâyet konusu tablolarda yer alan kan analizi sonuçlarının, laboratuvar uzmanlık alanının sorumluluğunda olup anestezi bilim alanı ile doğrudan ya da dolaylı herhangi bir ilgisinin olmadığı, bu nedenle …’ın intihal yoluyla etik ihlalinde bulunduğu yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verildiği ve kararın Danıştay tarafından onandığı görülmektedir.
39. O hâlde davacının eserlerinde yer alan tabloların konusunun planlanması ve deneklerin seçilmesi faaliyeti ve laboratuvar sonuçlarının bilimsel metotlar kullanılarak tablo hâline getirilmesi, aynı konuda bilimsel çalışma yapan başka uzmanların da başvurabileceği ve benzeri sonuçları elde edebileceği bir yöntem olması nedeniyle mahkemece bu faaliyetlerin davacının hususiyetini yansıtan birer eser olarak kabul edilmesi ve buradan hareketle davalıların eyleminin “intihal” oluşturduğu sonucuna varılması isabetli değildir.
40. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davacının hususiyetinin ve katkısının ham verilerin gruplandırılıp istatistik verilere dönüştürülmesi ve daha sonra yorumlanmasında ortaya çıktığı, bu veri ve yorumlardan hareketle üretilen ihlale konu uzmanlık tezi ve bilimsel bildirinin öz ve şekil olarak bir bütün hâlinde eserin korunabilir özgün kısmını oluşturduğu, davalıların makalelerinde davacıya ait tez ve bildirideki tabloları atıf yapmadan aynen aldıkları, bu nedenle davalıların eyleminin intihal niteliğinde olduğu ve bu yöne ilişkin direnme kararının uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
41. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır” gerekçesi ile bozulmuştur.
Dava, eserden intihal iddiasına dayalı tecavüzün ref’i ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Davacının eserlerinde yer alan tabloların konusunun planlanması ve deneklerin seçilmesi faaliyeti ve laboratuvar sonuçlarının bilimsel metotlar kullanılarak tablo hâline getirilmesi, aynı konuda bilimsel çalışma yapan başka uzmanların da başvurabileceği ve benzeri sonuçları elde edebileceği bir yöntem olması nedeniyle bu faaliyetlerin davacının hususiyetini yansıtan birer eser olarak kabul edilmesi ve buradan hareketle davalıların eyleminin “intihal” oluşturduğu sonucuna varılmamıştır.
Davalıların bu eylemi Türk Ticaret Kanunu’nda “hüsnüniyet kaidelerine aykırı surette başkasına ait iş mahsullerini kullanmak” şeklinde ifade bulan haksız rekabet olarak telakki edilmesi mümkündür. Bu kullanımın haksız rekabet oluşturduğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da kabulündedir. HMK’nın 33. maddesi uyarınca hakimin Türk Hukukunu resen uygulaması gerekir ise de; davacı, dava dilekçesinde davalıların eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabete yol açtığını ileri sürmemiştir. Davacılar vekilinin TTK’nın 54 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine dayalı hiçbir talepte bulunulmaması nedeniyle, davanın reddedilmesine karar verilmiştir.
Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.02.2020 tarih ve 2017/11-7 esas, 2020/185 sayılı bozma ilamında belirtilen ve uyulan gerekçelerle; davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 54,40 TL harcın peşin alınan 297,00 TL harçtan mahsubu ile 242,60 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Davalılar için AAÜT uyarınca maddi tazminat yönünden 5.900,00-TL, manevi tazminat yönünden 5.900,00 TL olmak üzere taplam 11.800,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davalılar … , …, … 198,70 TL Temyiz Karar Harcı, 259,60 TL Temyiz Yoluna Yoluna Başvuru Harcı, 204,95 TL bakiye karar harcı, 270,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 933,25 TL’nin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,
5-Davalı … tarafından yapılan 198,70 TL Temyiz Karar Harcı, 259,60 TL Temyiz Yoluna Yoluna Başvuru Harcı, 19,80 TL posta gideri olmak üzere toplam 478,10 TL’nin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
6-Davalı … Aysal tarafından yapılan 27,70 TL Temyiz Karar Harcı, 136,00 TL Temyiz Yoluna Yoluna Başvuru Harcı, 180,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 343,70 TL’nin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
7-Davacın yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
8-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, davacı vekili ile davalı … ve … ile …, davacı vekili ile davalı …’ın yüzüne karşı diğer davalıların yokluğunda 6100 sayılı HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 25/02/2021

Katip … Hakim …
¸ ¸
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu gereğince
DYS üzerinden E-İmza ile imzalanmış olup,
Ayrıca fiziki olarak imzalanmayacaktır.