Emsal Mahkeme Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/198 E. 2022/157 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/198 Esas – 2022/157
TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VERMEYE YETKİLİ
T.C.
ANKARA
3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/198
KARAR NO : 2022/157

DAVA : Marka ( Marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve maddi- manevi tazminat istemli)
DAVA TARİHİ : 25/06/2021
KARAR TARİHİ : 26/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/05/2022
DAVA:
Davacı- Karşı Davalı vekili 25/06/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının kökenlerinin 1950’li yıllarda kurulan ….Ajansı’na dayandığını, Türkiye’de habercilik alanında ekol oluşturan ve birçok gazetecinin yetişmesine vesile olan davacının 46 yılın ardından ülke şartları ve ekonomik nedenlerle faaliyetlerini yürütemez hale geldiğini, Ankara …İcra Müdürlüğü tarafından 19.06.2018 tarihinde davacının “…” markasının satışa çıkarıldığını, markayı 24.09.2018 tarihinde ihale yoluyla satın alan şahsın markayı 24.04.2019 tarihinde “… Haber Ajansı ve Medya Hizmetleri A.Ş.”ye devrettiğini, markanın önceki sahibi … Haber Ajansı’nın da 08.10.2019 tarihinde unvan değişikliğine giderek “… Ajans ve Medya Hizmetleri A.Ş.” olarak faaliyetlerini sürdürdüğünü, davalının da davacının iflas etmeden önceki çalışanları tarafından kurulduğunu, davalının www…..com.tr web sitesinde, sosyal medya hesaplarında, şirket unvanında davacıya ait “…” markasını kullandığının tespiti üzerine davacının davalıya 01.10.2019 tarihinde … yevmiye no.su tahtında bir ihtarname keşide ettiğini, davalının tecavüz fiillerini durdurmaması üzerine davacı tarafından Ankara 1. FSHHM’nin … D. İş sayılı dosyası tahtında bir delil tespiti yaptırdığını, söz konusu dosyaya sunulan bilirkişi raporunda davalının davacının 2014 47440 sayılı markasından doğan haklarının ihlal edildiğinin değerlendirildiğini, dava konusu edilen davalı markasının kötü niyetle tescil edilmiş olduğunu, zira davacının ihtarnamesi üzerine tarafların bir araya geldiklerini ve davalının marka kullanımından vazgeçmek için davacıdan para istediğini, davalının ihtarname tarihinden yedi ay sonra … sayılı markayı tescil ettirmek üzere başvuruda bulunmuş olmasının da davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, davacının 38 ve 41. Sınıflara giren hizmetler açısından “…” markasının öncelikli kullanıma dayalı gerçek hak sahibi olduğunu, davacının “…” tanıtma vasıtası üzerinde ticaret unvanının kılavuz unsurundan kaynaklanan öncelikli bir hakkının da bulunduğunu, karşı davalı olarak gösterilen … Medya Yayıncılık A.Ş.’nin davacının sahibi olduğunu ve davaya mesnet alınan markanın 03.06.2019 tarihinde bu firma tarafından devralındığını1, karşı davacının uğradığı iddia edilen zararın belgelerle kanıtlanamadığını iddia ederek, davalının www…..com.tr uzantılı web sitesi de dahil olmak üzere internetteki tüm mecralardaki markasal kullanımlarının durdurulmasını ve davalının … sayılı markasının hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiş, karşı davadaki taleplerin de reddini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVAYA CEVAP VE KARŞI DAVA:
Davalı-karşı davacı taraf asıl davaya cevap ve karşı dava dilekçelerinde özetle; davacının 2014 47440 sayılı markası ile davalının huzurdaki asıl davada hükümsüzlüğü talep edilen 2020 129493 sayılı markasının farklı hizmet sınıfları için tescilli olduğunu, 38 ve 41. Sınıflara giren bu hizmetlerin aynı/benzer/türdeş olmadıkların dolayısıyla markalar arasında karıştırılma ihtimalinden doğan bir hükümsüzlük sebebinin bulunmadığını, ayrıca da davalının davacının markasının tescilli olduğu sınıflarda ticari bir faaliyetinin bulunmaması nedeniyle somut uyuşmazlıkta marka hakkına tecavüzden bahsedilemeyeceğini, davacının iflas masasından satın alma yoluyla devraldığı markanın “haber ajansı hizmetleri”ni kapsamadığı için davacının 1972 yılında kurulmuş olan … Haber Ajansı’nın halefi/mirasçısı olduğundan bahsedilemeyeceğini ve bu devrin davacıya “… Haber Ajansı” ibaresini kullanma yetkisi vermediğini, davacının dava dilekçesinde “…” markasını “haber ajansı hizmetleri” alanında kullandığına ve Türkiye genelinde bu markayı tanıttığına ilişkin beyanlarının, aslında davacının davalının söz konusu hizmetlerde tescilli olan markasına tecavüz ettiğinin açık bir ikrarı olmaktan öteye gitmediğini, davacının kötü niyet iddialarının delille ispat edilemediğini, asıl davacının “…” markasını internet üzerinden, ofisteki tabelalarda ve sözleşmelerinde “haber ajansı hizmetleri”nde kullanıyor olmasının davalının 2020 129493 sayılı markasından doğan haklarını ihlal ettiğini, bu durumun davalı tarafından davacıya 29.03.2021 tarihinde Ankara 44. Noterliğinin 2982 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile bildirilmiş olmasına rağmen davacının haksız eylemlerine devam ettiğini, bunun üzerine davalının suç duyurusunda bulunduğunu, bu şikayetin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021/84914 numaralı soruşturması kapsamında derdest olduğunu, ticaret sicil kayıtlarına göre davacı ile birlikte karşı davalı kılınan “… Medya Yayıncılık A.Ş.”nin ticari merkezleri aynı olan bağlantılı şirketler olduğunu, söz konusu karşı davalıların belediyelerle yaptıkları abonelik sözleşmelerinin ve kesmiş oldukları faturaların bu durum gözetilerek incelenmesi gerektiğini, zira karşı davalıların karşı davacının marka hakkına yaptıkları tecavüz eylemlerinin müşterek olduğunu ve kazancın her iki şirket tarafından paylaşıldığını, bu nedenle de her iki şirketin karşı davalı olarak gösterildiğini, bu nedenlerle asıl davanın reddinin gerektiğini savunmuş ve karşı davasında da karşı davalıların marka hakkına tecavüz mahiyetindeki eylemlerinin önlenmesine ve şimdilik 10.000,00 TL. maddi 10.000,00 TL. manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini ve somut uyuşmazlıkta maddi tazminatın SMK m. 151/2-c uyarınca hesaplanmasını talep ve (karşı) dava etmiştir.
GEREKÇE:
Asıl dava davalının … sayılı markanın hükümsüzlüğü, bu markanın davalıya ait web sitesi ve internetteki tüm mecralardan tanıtım ve kullanımının durdurulması, markanın web sitesinden çıkartılması, erişimin engellenmesi isteminden ibarettir.
Karşı davanın, marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve maddi manevi tazminat isteminden ibarettir.
6769 sayılı SMK m.6/1 hükmü kısaca, bir marka başvurusunun daha önce yapılmış başvuru veya tescilli bir marka ile “karıştırılma ihtimali” bulunması ve önceki marka ya da başvuru sahibinin itiraz etmesi koşuluyla başvurunun reddini öngörmektedir. Şu halde, iltibas ya da karıştırma riskinin varlığı için, tescil kapsamındaki mal/hizmetlerin ve aynı zamanda başvuru ve markanın (işaretlerin) karıştırma ihtimali bulunacak derecede aynı yada benzer olması gerekir; karıştırma ihtimalinin değerlendirilmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınarak bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. İlke olarak mal ve hizmet benzerliği ile değerlendirmeye başlanır. Mal ve hizmetlerin benzerliği değerlendirilirken de çekişme konusu mal ve hizmetlerin ortalama tüketici kitlesi, doğal yapısı, kullanım amacı, fiyatı, alım sıklığı, üretim dağıtım ve satış kanalları ile yerleri, rekabet, ikame veya tamamlama ilişkisi olup olmadığı gibi bütün faktörler dikkate alınmalıdır.
Buna göre asıl davada hükümsüzlüğü istenen dava konusu markanın … sayılı “… haber ajansı” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 38.sınıftaki “38 Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil). Haber ajansı hizmetleri. ” mal ve hizmetlerin bulunduğu, davacıya ait markanın ise 2014/47440 sayılı “… şekil” ibaresinden meydana geldiği ve koruma kapsamında 41.sınıftaki “41 Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri.” mal ve hizmetlerin yer aldığı, gözlenmektedir.
Buna göre, açıklanan kriterler çerçevesinde yapılan değerlendirmede, davalının markasının tescilli olduğu “haber ajansı hizmetleri” açısından somut olayda emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği tespit ve kabul edilmiştir.
İşaretlerin benzerliğine gelince, bu değerlendirmede, önceki markanın ayırt edicilik düzeyi, tescil kapsamındaki mal/hizmetler yönünden tanımlayıcılığı ve bu nedenle zayıflığı ya da kullanımla sonradan yüksek ayırt edicilik veya tanınmışlık kazanıp kazanmadığı önemli bir faktördür. İşaretler de parçalara ayrılmadan ve bütüncül olarak değerlendirmeli, ancak markayı oluşturan dominant yada ayırt edici unsurlar akılda tutulmalıdır. Görsel, sescil ve kavramsal benzerlik ya da farkların, markanın genel izleniminde bıraktığı etki esas alınmalıdır.
Somut olayda çekişmeli başvuru standart karekterle yazılmış “… haber ajansı” ibaresinden oluşurken; itiraza dayanak markanın standart karekterle yazılı “… şekil” ibarelerinden oluştuğu görülmektedir.
Davacının markası, kelime ve şekil unsurlarının bir arada kullanıldığı karma bir markadır; işarette kağıt takılı bir daktilo şeklinin üst kısmına bir kuş figürü konuşlandırılmış ve kağıdın üzerine de düz yazı stilinde siyah ve büyük harflerle “…” ibaresi yazılmıştır. Davalının markası ise şekil unsurundan yoksun bir kelime markasıdır; işarette “…” ibaresi dikkat çeken kırmızı renkli özel yazım stilini haiz kalın ve büyük harflerle yazılmış, bu ibarenin yanına yerleşmiş/bilinen bir anlamı olan, yani tasviri/tanımlayıcı olduğu cihetle markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan “haber ajansı” ibaresi konuşlandırılmıştır. Buna göre; davalının markasının esas unsurunun, tek başına, baskın bir karakterde yazılmış ve uyuşmazlık konusu hizmetler açısından markasal hüviyette ayırt ediciliği yüksek olan “…” ibaresi olduğu sonucuna varılmıştır.
Karşılaştırılan markalarda ortak olarak geçen “…” ibaresinin mevcudiyetinin, işaretleri görsel, işitsel ve anlamsal açılardan birbirlerine yakınlaştırıp yakınlaştırmadığının tespiti, somut uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır. Zira; her ne kadar davalı markasında “…” ibaresinin tek başına markanın esas unsuru olduğu konusunda bir tereddüt yok ise de davacının markasında kullanılmış olan şekil unsuru gözetildiğinde, bu markada “…” ibaresinin markanın görsel açıdan tek başına ön plana çıkarak markanın esas unsuru hüviyetini kazandığı söylenememektedir. Halbuki; basit şekil unsuru yanında büyük puntolarla/baskın özelliklerde yazılmış ve konuşlandırılmış kelime unsurlarını haiz markalarda, “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Ayrıca, potansiyel müşteriler somut olaydaki gibi kelime, şekil, renk gibi karma markalarda kelime unsuruna diğer unsurlara göre daha fazla önem vereceklerdir. ANCAK; davacının markasında kullanılmış olan şekil unsuru orijinal bir kompozisyonu haiz, özellikli bir şekil olduğundan, “basit/alelade” bir şekil olarak nitelendirilemediğinden, bu şekil unsurunun işarete kattığı ayırt ediciliğin, “…” ibaresinden daha düşük seviyede kaldığı da söylenememektedir
Sonuçta; davacı markasında kullanılmış olan şekil unsurunun katkısıyla, karşılaştırılan işaretlerin bir bütün olarak bıraktığı genel izlenimlerin, tümüne hakim olan görünüşlerinin ve ayırıcılıklarını vurgulayan imajlarının, davacının markasının görünümünün, davalının sırf kelime markası olan markasından yeterli derecede farklılaştığı ve bu yüzden de taraf markalarında ortak olarak “…” ibaresinin geçiyor olmasının, markaları görsel olarak benzer kılmaya yeten baskınlıkta bir durum yaratmadığı kanaatine varılmıştır.
Ancak aynı tespit, markaların işitsel ve anlamsal açılardan karşılaştırılması neticesinde yapılamamaktadır. Taraf markalarında geçen ve ayırt edici niteliği haiz tek kelime unsuru olarak kullanılmış olan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, karşılaştırılan markaların işitsel ve anlamsal açılardan benzediği düşünülmektedir. Zira; yukarıda da değinildiği üzere, davalının markasında geçen diğer kelime unsurlarının markasal hüviyette ayırt ediciliği yoktur, davacının markasında geçen tek kelime unsuru ise “…”dır ve bu yüzden de markaların okunuşları, kulakta bıraktıkları “tını” aynıdır.
İşaretlerin anlamsal açıdan karşılaştırılması neticesinde de, “…” ibaresinin Türkçe’de veya yaygın olarak bilinen anlamı itibariyle karşılaştırılan markaların tüketicinin zihninde çok da farklı birer algı oluşturmadıkları sonucuna varılmışıtr. Üstelik “…” ibaresinin anlamı, davacının markasında geçen “kuş figürü” ile pekiştirilmiş ve ön plana çıkartılmıştır. Ayrıca, davalının markasında geçen, markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan “haber ajansı” ibaresinin yarattığı algı ile, davacının markasında kullanılmış olan “daktilo figürü”nün “haber yazma”yı çağrıştıran anlamsal etkisi de işaretleri anlamsal açıdan birbirlerine bir hayli yakınlaştırmaktadır.
Bütün bunlara göre her ne kadar “…” ibaresinin, Türkçe’de yerleşik/bilinen bir anlamı var ise de somut uyuşmazlığa konu olan 38 ve 41. Sınıfa giren hizmetlerde bu ibarenin markasal hüviyette somut ayırt ediciliğinin, başka herhangi bir ibareden düşük olmadığı kanaatine varılmıştır. Karşılaştırılan markaların kelime unsurlarındaki bu ortaklığın; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “…”lı markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulması ihtimalini doğurduğu düşünülmüştür.
Sonuç olarak karşılaştırılan markaların görsel açıdan farklı olduğu, işitsel ve anlamsal açılardan ise benzediği kanaatine varılmıştır.
Karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkışında mal ve hizmetler arasındaki daha az bir benzerliğin markalar arasındaki daha yüksek bir benzerlik düzeyi ile dengelenebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay açısından bakıldığında; davacının markasında kullanılmış olan şekil unsuru orijinal bir kompozisyonu haiz, özellikli bir şekil olduğundan, “basit/alelade” bir şekil olarak nitelendirilemediğinden, bu şekil unsurunun işarete kattığı ayırt ediciliğin, “…” ibaresinden daha düşük seviyede kaldığı da söylenemediğinden, davacının markasının görünümünün, davalının sırf kelime markası olan markasından yeterli derecede farklılaştığı değerlendirilmiş ise de taraf markalarında geçen ve ayırt edici niteliği haiz tek kelime unsuru olarak kullanılmış olan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, karşılaştırılan markaların işitsel ve anlamsal açılardan benzediği kanaatine varılmıştır.
Zira; davalının markasında geçen diğer kelime unsurlarının markasal hüviyette ayırt ediciliği yoktur, davacının markasında geçen tek kelime unsuru ise “…”dır ve bu yüzden de markaların okunuşları, kulakta bıraktıkları “tını” aynıdır. Ayrıca, “…” ibaresinin Türkçe’de veya yaygın olarak bilinen anlamı itibariyle, karşılaştırılan markalar tüketicinin zihninde çok farklı birer algı oluşturmadığından, bu algı davacının markasında geçen “kuş figürü” ile pekiştirildiğinden ve ön plana çıkartıldığından ve davalının markasında geçen, markasal hüviyette ayırt ediciliği bulunmayan “haber ajansı” ibaresinin yarattığı algı ile, davacının markasında kullanılmış olan “daktilo figürü”nün “haber yazma”yı çağrıştıran kavramsal etkisi de aynı olduğundan, işaretlerin anlamsal açıdan birbirlerine bir hayli yakınlaştığı değerlendirilmiştir. Karşılaştırılan markaların bu yakınlaşmalarının; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “…”lı markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulması ihtimalini doğuracağı sonucuna varılmıştır.
Davalının markasının kapsamına giren emtialara bakıldığında da; bunlardan “haber ajansı hizmetleri”nin davacının markasının kapsamında bulunan “haber muhabirliği ve fotomuhabirliği hizmetleri” ile aynı/benzer/türdeş olduğu tespit edilmiştir.
Her ne kadar bu hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı seviyeleri düşük olmasa da, taraf markaları arasındaki işitsel ve kavramsal benzerlik nedeniyle, bu hizmetlerde “…” ibaresinin/işaretinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu hizmetlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davalının markasının, davacının markasının kapsamına giren bu hizmetler açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak; taraf markaları işitsel ve anlamsal açılardan benzediğinden ve davalının markasının kapsamına giren “haber ajansı hizmetleri” yönünden somut olayda emtia ayniyeti/ benzerliği/ türdeşliği şartı da gerçekleştiğinden, bu hizmetler özelinde somut olayda markaların karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, yani somut olayda markalar arasında karıştırılma ihtimalinin, yani nispi ret nedeninin ve buna dayalı olarak da davalının markası açısından hükümsüzlük nedeninin “haber ajansı hizmetleri” açısından mevcut olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacının eskiye dayalı kullanım/ gerçek hak sahipliği iddiasının davalının … sayılı tescilli markasının hükmüne etkisi yönünden değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “marka tescilinde nispi ret nedenleri”nin düzenlendiği 6. maddesinin 3. fıkrasında; “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.” denilmektedir. Aynı kanunun 25. maddesinde; “Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” başlığı altında, 1. bentte; “5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.” denilmektedir. Yani, 6/3 maddesinde düzenlenen “markanın gerçek hak sahipliği” hukuki müessesesinin gerçekleşmiş olduğu durumlarda, tescilli bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmektedir.
Bu hüküm markanın gerçek sahibinin eskiye dayalı kullanımını tescilden üstün tutarak gerçek hak sahibinin korunmasını sağlamaktadır. Bu madde hükmünde yer alan itirazın kabul edilebilmesi için itiraz sahibinin o işaret üzerinde başvuru tarihinden önce hak sahibi olması veya rüçhan hakkını elde etmesi ve bunları ispat etmesi gerekmektedir.
Tescil, bir markanın daha özel hükümlerle korunmasını sağlar. SMK, istisnai olarak, marka hakkının tescile dayanmadan ilk kullanım yoluyla da elde edilebileceğini ve korunabileceğini de kabul etmiştir. Ancak, bu hakkın ne zaman ve nasıl oluşabileceğinin kriterlerini düzenlememiştir. 6769 sayılı SMK’nın “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” başlıklı 6. maddesinde, marka olarak tescil ettirilmek istenen işaret üzerinde tescil başvurusundan önce hak kazanmış kişilerin hukukunu korumaya yönelik hükümler bulunmaktadır. Söz konusu maddenin 3. fıkrasına göre bir işaret üzerinde, bu işaretin –üçüncü bir kişi tarafından-marka olarak tescili amacıyla başvurusu yapılan tarihten veya başvuru tarihinde belirtilen rüçhan tarihinden önce, bir hak elde edilmiş ise, bu hakka sahip kişi, söz konusu işaretin tesciline itirazda bulunabilir. Bu hüküm, işaret üzerinde ilk kullanma yoluyla haksız rekabet hükümlerine göre kazanılan hakkı üstün tutmayı amaçlamıştır. Bu bağlamda hak sahibinin işaretin sonradan bir başkası tarafından kullanılmasını yasaklaması TTK 57/5 ve 58/I, b’den kaynaklanmaktadır.
İtiraz/iptal talebi hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasını (SMK 6/3) gerekli kılar. “Ticaret sırasında kullanma” ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Markasal kullanım, öğretide işareti taşıyan mal ve/veya hizmetlerin köken itibariyle diğer mal ve/veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaya yönelik olduğunun alıcılar tarafından anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde kullanılması biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak markaların kaynak gösterme fonksiyonu dışında reklam, iletişim, kalite, yatırım ve garanti fonksiyonlarının da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Madde metninde bahsedilen tescil edilmeden kullanılan bir marka veya ticarette kullanılan ticaret unvanı, işletme adı, alan adı gibi işaretlerdir. İtiraz veya dava hakkının varlığı tescilsiz işaretin ticaret sırasında kullanılmış olmasıdır. Ticaret sırasında kullanma ile marka hukukuna özgü kullanma kastedilmektedir. Ancak SMK’da “piyasada maruf hale getirme” şartından söz edilmese de bu şartın “zımnen” 6/3 maddesi hükmünde yer aldığını kabul etmek gerekir. Buna göre tescilsiz bir işaret üzerinde bir hakkın doğması ve korunması için, o işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırmak gerekir. Bu ise işaretin “asgari bilinirlik düzeyi”ne ulaşması ile mümkündür. Asgari bilinirlikten anlaşılması gereken, işaretin kullanım sonucunda belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinir hale gelmesidir. Aksinin kabulü, piyasada işareti “ilk” kullanan kişiye korunma sağlanacağı anlamına gelir ki, bu “SMK hükümleri uyarınca sağlanan korunmanın tescil ile elde edileceği” ilkesini anlamsız hale getireceği gibi hakkaniyet ile de bağdaşmaz. Ayrıca, yeni tarihli Yargıtay içtihatlarında;”…….‘gerçek hak sahipliği’ ilkesi uyarınca, marka tescilinden önce tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden markaya konu işaretin veya ibarenin yerelden daha geniş coğrafyada ve ciddi surette markasal kullanımı ve bu kullanımla markaya konu işarete belirli ölçüde ayırt edici nitelik kazandıranlar, markaya konu işaretin veya karıştırılmaya yol açacak ölçüde benzerinin başkalarınca marka başvurusuna konu edilmesi halinde marka tescil başvurusuna itiraz etme ya da markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep etme hakkı bulunmaktadır.” denilmekle; eskiye dayalı gerçek hak sahipliği iddialarının SMK 6/3 maddesi hükmüne konu koruma kapsamından yararlanabilmesi için; markasal bir kullanım olmasının, bu kullanımın ciddi seviyelerde olmasının ve yerelden daha geniş bir coğrafyada gerçekleşmesinin şart olduğu yönünde içtihat oluşturulmuştır.
“Gerçek hak sahipliği” ilkesi, yani marka hakkının tescil ile kurulduğu/korunduğu temel ilkesinin istisnası, markasını tescil ettirmeden kullanmak/korumak isteyen kişilerin, o markayı daha önceden fiilen ihdas ve istimal ettiğini ve piyasada maruf hale getirdiğini ispat etmesi halinde uygulanan bir ilkedir. Yani gerçek hak sahipliği iddialarının, tescilsiz markanın fiilen ihdas edildiği ve yoğun bir biçimde kullanımı sonucu piyasada tanınmış hale gelmediği hususlarının kanıtlanmasına dayanması gerekir. Yargıtay’ın artık iyice durulmuş olan içtihatlarına göre de bu kullanımın, “ciddi/yoğun bir kullanım” olması gerektiği de, tartışmasızdır. Yani; bir işaret üzerinde hak iddia edebilmek için, üçüncü kişinin tescil başvurusundan veya rüçhan hakkının doğumundan önce, bu işareti kullanmak ve belli bir oranda bilinir hale getirmek gerekmektedir.
Yine, söz konusu olan bilinirlik ve kullanım, markanın kullanıldığı/tanındığı iddia edilen bölgede/ülkede, olayımızda Türkiye’de gerçekleşmelidir. Bunların kanıtlanmadığı bir durumda, gerçek hak sahipliği iddialarının dinlenmesi, hukuken kabul edilmesi ve tescilsiz bir markanın bu şekilde himaye altına alınarak tescilli bir markanın hükümsüzlüğünün talep edilmesi mümkün değildir.
Öncelikle karşılaştırılan marka ve markasal kullanımların ve de markaların üzerinde kullanıldığı emtiaların benzerliği durumunun değerlendirilmesi gerekir. Buna göre; davaya konu markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/3 bendi kapsamında incelenmesi esnasında sırayla; Markaların ayniyeti/benzerliği, Markaların üzerinde kullanılacağı mal/hizmetlerin ayniyeti/benzerliği, Davacının davaya konu tescilsiz marka üzerinde gerçek hak sahipliği durumu üzerinde durulması gerekmektedir.
Davacının dava dosyasına yansıtılan tescilsiz marka kullanımları, davacının www…..net web sitesinden alınmış olan “… şekil” şeklindeki görüntüdür. Bu görüntü, davalıya ait olan ve hükümsüzlüğü talep edilen “… HABER AJANSI” görselli marka ile karşılaştırıldığında, işaretlerin bilhassa işitsel ve anlamsal açılardan benzediği kanaatine varılmıştır. Ayrıca; davacının bu tescilsiz marka kullanımlarının www…..net web sitesi altında, “habercilik” yani “haber ajansı hizmetleri”nda gerçekleştiği hususunda da bir tereddüt bulunmadığından ve bu hizmetler de davalının markasının kapsamına giren “haber ajansı hizmetleri” ile aynı/benzer/türdeş hizmetler olarak tespit edildiğinden, davacının tescilsiz marka kullanımlarının, davalının tescilli/hükümsüzlüğü talep edilen markasının kapsamına giren “haber ajansı” hizmetlerinde gerçekleştiği kanaatine varılmışıtr.
Davacının davaya konu tescilsiz marka/işaret üzerinde gerçek hak sahipliği durumu incelendiğinde; her şeyden önce, davacının dava dosyasına yansıtılan tescilsiz marka kullanımlarının, sadece www…..net web sitesinde gerçekleşen kullanımlar olması itibariyle, bu kullanımların gerçek hak sahipliğine esas alınabilecek nitelikte/nicelikte/yoğunlukta kullanım olduğunu söylemek mümkün görülmemektedir. Her ne kadar davacı taraf, asıl dava dosyasına sunduğu beyanlarında, kendisinin 1972 yılında kurulmuş olan … Haber Ajansı’nın halefi/mirasçısı olduğundan bahsediyor ise de, yine davacının dava dosyasına sunmuş olduğu delillerden, adı geçen haber ajansının 2010’lu yıllarda iflas ettiği anlaşılmakla, bu haber ajansının “tüzel kişiliği” iflasla birlikte sona erdiğinden, “tescilsiz marka kullanımından doğan hakkın da sona erdiği” değerlendirilmektedir. Davacının muflis tüzel kişiliğin mal varlığından 2014 47440 sayılı tescilli markayı satın almış olması, tescilsiz markasal kullanımlardan doğan hakları da devraldığı şeklinde yorumlanamamaktadır. Tüzel kişilikleri sona eren kuruluşların “mirasçısı” olma durumu, hukukumuzda düzenlenmemiştir, ancak ve sadece bir şirketin tüzel kişiliğinin devralınması halinde, devralanın devredenin “halefi” olduğundan bahsedilebilir. Dolayısıyla, gerçek hak sahipliği durumu, ancak ve sadece davacının kurulduğu ve “…” ibaresini tescilsiz olarak markasal hüviyette kullanmaya başladığı tarihler esas alınarak tespit edilmelidir.
Davacının www…..net web sitesinin dava dosyasına yansıtılmamış olan “Whois” kayıtlarından, söz konusu alan adının19.06.2019 tarihinde tescil edildiği ve Ticaret sicili kayıtlarından, ticaret unvanının yapılan bir değişiklik ile, 08.10.2019 tarihinde “…” ibaresini de kapsayacak hale getirildiği tespit edilmektedir.
Bu tespitler doğrultusunda; davacının, dava konusu “…” ibaresini markasal hüviyette, uzun süredir ciddi biçimde kullandığını ve bu kullanım sonucu işarete/ibareye “tescilsiz dahi olsa korunmaya değer ekonomik bir değer kazandırdığını” tevsik edebilen nitelikte, nicelikte ve içerikte delil sunamadığı değerlendirilmektedir. Davacının oldukça yeni tarihli alan adı ve ticaret unvanı tescili ve yine yeni tarihli web sitesi içeriğindeki markasal kullanımların doktrinsel görüşler ve Yargıtay içtihatları gözetildiğinde SMK m. 6/3 hükmünde aranan “ciddi/yaygın kullanım” hususunu tevsik etmekten ziyade, bir markanın “mutad kullanımı”nı kanıtladığı düşünülmektedir.
Sonuç olarak; her ne kadar uyuşmazlık konusu edilen işaretler benzer ve bu işaretlerin marka/tanıtma vasıtası olarak kullanıldığı/tescilli olduğu hizmetlerin bir kısmı aynı/türdeş/benzer ise de dava dosyasına davacının “…” tanıtma vasıtasını 6/3 maddesi hükmünün gerektirdiği derecede yoğun ve yaygın kullandığını kanıtlayan yeterli nitelikte/nicelikte/içerikte delil sunulmamış olduğu ve bu markaya davacı adına hukuken korunması gereken ekonomik bir değer kazandırıldığının bu belgelerden anlaşılmadığı, yani davacının “gerçek hak sahipliği”ne dayalı iddialarının, davalının … sayılı markasının, hükmüne engel olamayacağı kanaatine varılmıştır.
Davacının ticaret unvanına dayalı hükümsüzlük talebi açısından değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın “Marka” başlıklı birinci kitabının birinci kısmında 6. Maddede “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu maddenin 6. bendinde; “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir….” denilmektedir. Aynı kanunun yine birinci kitabının beşinci kısmında 25. Maddede; “Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” başlığı altında, 1. Bentte; “5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.” denilmektedir. Yani, m. 6/6 hükmünde düzenlenen hallerin bir marka tesciline uygulanabilir olması halinde, o tescilli markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmektedir. Buna göre;
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı, alan adı girer.
Yargıtay içtihatlarında da açıkça dile getirildiği üzere; KHK 8/3 (SMK 6/3) maddesinde yer alan “ticaret sırasında kullanılan işaret” ifadesinin kapsamı içerisine ticaret unvanları, işletme adları, isim, fotoğraf, telif hakkı vs. sokulabilir. Aynı maddenin 5. fıkrasına (SMK 6/6) göre de, tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, ticaret unvanı, fotoğrafı veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusunun reddedileceği belirtilmiştir.
SMK md. 6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur. Ayrıca, bu işaretin ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir. Davacı dava dosyasına, ticaret unvanının kılavuz unsuru olan “…” ibaresini, uyuşmazlık konusu olan “haber ajansları hizmetleri”nde markasal hüviyette ayırt edici özellik kazandıracak şekilde kullandığına dair yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte delil sunmamıştır. Böyle bir durumda, kanun koyucunun, sınırlı sayıda hakları göz önüne alarak, istisnai olarak düzenlediği bir hükmün, hem sınırlı sayıdaki hakların hem de istisnai durumun şartlarının ötesine geçerek, davacıya somut olayda himayesi gereken bir hak sağladığının ileri sürülmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmektedir. Ayrıca da; davalının “…-HA” kılavuz unsurlu “…-ha Haber Medya İletişim Hizmetleri ve Yayıncılık A.Ş.” şeklindeki ticaret unvanı, davacının 08.10.2019 tarihli ticaret unvanı değişikliğinden çok daha önceki bir tarihte, 30.01.2008 tarihinde ticaret sicilinde tescil edilmiştir ve davalının iştigal alanı da, ticaret sicil kayıtlarından anlaşıldığı üzere, “haber ajanslığı”dır. Yani; davalının “…”lı ticaret unvanı, davacının “…”lı ticaret unvanından 10 sene önce tescil edilmiştir. Bu nedenlerle; davacının ticaret unvanına dayalı bir hak iddia ederek, dava konusu edilen … sayılı markanın hükmüne engel olamayacağı kanaatine varılmıştır.
Taraflardan birinin tescilli markasından doğan haklarının ihlal edilip edilmediği hususunda değerlendirme:
6769 sayılı SMK’nın 29. maddesi, marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri düzenlemiştir. 29. maddesinin (a) bendine göre, 7. maddenin ihlali, marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. 6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; “…..(2)Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması halinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. ”
SMK’nın 29. Maddesinin devamına göre de; aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: “(1) a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak. b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak. ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.”.
Bütün bunlara göre; somut olayda tarafların ticari faaliyetlerine konu olan ve dava dosyasına yansıtılan markasal kullanımların, birbirlerinin tescilli markasından doğan haklarına tecavüz edip etmediğinin tespiti için; Bu markasal kullanımların tescilli markalar ile aynı veya benzer olup olmadığı, Mütecaviz olduğu iddia edilen marka kullanımların, tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde gerçekleşip gerçekleşmediği, Bu kullanımların halk nezdine, ilişkilendirme ihtimali dahil, karıştırılma ihtimali doğurup doğurmadığı, değerlendirildiğinde;
Davacı- karşı davalının marka hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden;
Davalı-karşı davacının markasal kullanımlarının gerçekleştiği web sitesinin alan adının 03.06.2015 yılında davalı-karşı davacı adına tahsis edildiği, davalının “… HABER” isimli Facebook hesabının 01.04.2014 tarihinde açıldığı, aynı isimli Twitter hesabının ise Nisan 2015 tarihinde aktif hale geldiği, davalının ticaret unvanının ise 27.03.2013 tarihinde bile kullanıldığı, asıl davanın ikamesinde önce davacı-karşı davalı tarafından Ankara 1. FSHHM’nin … D. İş sayılı dosyası kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda tespit edilmiştir39. Bu bulgular doğrultusunda, bahsi geçen bilirkişi raporunda; davalının web sitesi ve Twitter hesabı kullanımlarının davacının marka hakkının ihlali niteliğinin bulunduğunun, ticaret unvanı ve Facebook hesabının ise davacının markasının koruma tarihinden önceki tarihlerde tescil edilmiş/açılmış olması nedeniyle bu kullanımların davacının marka hakkının ihlali niteliğinde olmadığının tespit ve mütalaa olunduğu görülmüştür. Gerçekten de; bu bulguların kronolojik açıdan ele alınması neticesinde, söz konusu kullanım tarihleri, davacıkarşı davalının markasının koruma tarihi olan 05.06.2014 tarihi ve dahi davalı-karşı davacının “…-ha” kılavuz unsurlu ticaret unvanının 30.01.2008 olan tescil tarihi gözetildiğinde; davalı-karşı davacının markasal kullanımlarının bir kısmının marka sahibi davacı-karşı davalının markasının koruma/başvuru tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından, “önceki tarihli markasal kullanım” savunmasının davacının-karşı davalının marka hakkı ihlali iddialarına karşı dinlenebileceği değerlendirilmiştir.
Davalı-karşı davacının marka hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden;
Öncelikle, davalı-karşı davacının karşı davasına mesnet aldığı … sayılı markası, asıl dava kapsamında, SMK m. 6/1 hükmü uyarınca, “haber ajanslığı hizmetleri” için kısmen hükümsüz kılındığı zaman ve takdirde, davalı-karşı davacının söz konusu hizmetler yönünden marka hakkının ihlal edildiği iddiaları, marka kısmen hükümden düşmüş olacağından, hukuki mesnetten yoksun kalmış olacaktır. Ayrıca da; davalının-karşı davacının dava dosyasına delilleri meyanında sunmuş olduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021/84914 numaralı soruştırma dosyası içeriğindeki evraklardan, bu dosyaya sunulmuş olan 26.07.2021 tarihli bilirkişi raporunda40; şüphelilerin sahibi olduğu şirketin (huzurdaki asıl davada davacı) “…” ibaresinin haber ajansı hizmetlerinde gerçekleşen markasal kullanımlarının müştekinin (huzurdaki asıl davada davalı) 2020 129493 sayılı marka tescilinden önceki tarihlerde gerçekleşmiş olması nedeniyle, müştekinin markasından doğan hakların ihlal edilmediğinin değerlendirildiği görülmüştür. Gerçekten de; dava dosyası içeriğinde yer alan ve Raporumuzda ayrıntıları ile irdelmiş bulunan bulguların kronolojik açıdan ele alınması neticesinde, davacı-karşı davalının www…..net alan adlı 19.06.2019 tarihinde ve “…” kılavuz unsurlu ticaret unvanının da 08.10.2019 tarihinde tescil edildiği ve bunların, davalı-karşı davacının … sayılı markasının başvuru/koruma tarihi olan 22.10.2020 tarihinden önceki bir döneme denk geldiği fiili gerçekleri gözetildiğinde; davacı-karşı davalının markasal kullanımlarının bir kısmının marka sahibi davalı-karşı davacının markasının koruma/başvuru tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından, “önceki tarihli markasal kullanım” savunmasının davalının-karşı davacının marka hakkı ihlali iddialarına karşı da dinlenebileceği değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak; yukarıda incelendiği üzere; somut uyuşmazlıkta her iki tarafın markasal kullanımlarının da, bilhassa kronolojik yönden ele alındığında, marka hakkı ihlali fiiliyle örtüşemeyeceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davalı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut veriler dosya kapsamında bulunmamakla ve markanın kullanılış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde, davacı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olay söz konusu olmadığından, davalı şirketin kötü niyetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflarca sunulan belgeler ile tüm deliller incelenmiş, alınan rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş olup yukarıda açıklanan gerekçelerle, asıl davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli … sayılı markanın 38. Sınıf “haber ajansı hizmetleri” ile sınırlı olarak hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Karşı davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM
A-1-Asıl davanın KISMEN KABULÜNE,
2-Davalı adına tescilli … sayılı markanın 38. Sınıf “haber ajansı hizmetleri” emtiası ile sınırlı olarak hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
3-Fazlaya ilişkin talebin reddine,
4-Alınması gereken 80,70 TL harçtan 59,30 TL peşin alınan harcın düşümü ile 21,40 TL bakiye harcın davacı- karşı davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davacı- karşı davalı için AAÜT uyarınca 7.375,00-TL vekalet ücretinin davalı- karşı davacıdan alınarak davacı- karşı davalıya verilmesine
6-Reddedilen kısım itibariyle AAÜT uyarınca kendilerini vekille temsil ettiren davalı- karşı davacı için 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacı- karşı davalıdan alınarak davalı- karşı davacıya verilmesine,
7-Kabul ret oranının takdiren 1/2 olarak belirlenmesine, davacı- karşı davalı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü gösterilen 3.811,30 TL yargılama giderinden payına düşen 1.905,65 TL’nin davalı- karşı davacıdan alınarak davacı- karşı davalıya verilmesine, kalanının davacı- karşı davalı üzerinde bırakılmasına,
B-1-Karşı davanın REDDİNE,
2-Karşı davada alınması gereken 1.366,62 TL harçtan 342,00 TL peşin alınan harcın düşümü ile 1.024,00 TL bakiye harcın davalı- karşı davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Karşı davada davalılar için AAÜT uyarınca marka hakkına tecavüz iddiasının reddi yönünden 7.375,00 TL, maddi tazminat talebinin reddi yönünden 7.375,00 TL ve manevi tazminat talebinin reddi yönünden 7.375,00 TL olmak üzere toplam 22.125,00 TL vekalet ücretinin davalı- karşı davacıdan alınarak karşı dava davalılarına verilmesine,
4-Karşı davada davalı- karşı davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından kalan tutarın HMK 333/1 uyarınca karar kesinleştiğinde iade işlemi yapılmak üzere tebliğden itibaren 15 gün içinde, banka hesap numarası bildirildiğinde hesaba aktarılmasına, aksi halde PTT aracılığı ile adreste ödemeli olarak gönderilmesine,
Dair verilen karar, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 341. ile 345. Maddelerine göre tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Kanun Yoluna dilekçe ile başvurulabileceğine yönelik karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.2605/2022